Ağız Nedir?

ağız ağız, bir dil ya da lehçenin, değişik söyleyişlere dayanan konuşma biçimlerinden her biri. Bir ağzı, ilişkin olduğu dilden, leh...


ağız



ağız, bir dil ya da lehçenin, değişik söyleyişlere dayanan konuşma biçimlerinden her biri. Bir ağzı, ilişkin olduğu dilden, lehçeden ve başka ağızlardan ayıran temel özellik sesbilgisi (fonetik) ve biçimbilim (morfoloji) farklılıklarıdır. Bazı ağızlar, ilişkin olduğu dilin kimi özelliklerini (örn. eski sözcükler, biçimbirimler) taşımış olduğu şeklinde, standart dilde bulunmayan sözcük, deyim, atasözü şeklinde dil verilerini de içerebilir. Ek olarak belli bir yöreye özgü ağızlarda, o yörede eskiden kullanılmış dillerden ya da yakın coğrafi bölge dillerinden kalıntılar da bulunabilir.





I -ğzı

isim, anatomi
Ad: dil.jpg



1. Yüzde, avurtlarla iki çene içinde, ses çıkarmaya, nefes alıp vermeye ve gıdaları içine almaya yarayan boşluk.
2. Bu boşluğun dudakları çevrelediği kısmı: "Ufak bir ağız."
3. Kapların ya da içi boş şeylerin açık tarafı: "Ağızları kopmuş bir çay takımının arasına gizlenmiş, koyu renkli bir cildi oradan alarak bana uzattı."-H. R. Gürpınar.
4. Bir akarsuyun denize ya da göle döküldüğü yer, munsap: "Çay ağzı."
5. Koy, körfez, liman, yol vb. yerlerin açık yanı: "Körfezin ağzı. Yol ağzında."
6. Birkaç yolun birbirine kavuştuğu yer, kavşak.
7. Kesici aletlerin keskin tarafı: "Çelik ağızlı, ufak gül makasını kâğıdından çıkardı."- R. H. Karay.
8. dil bilimi Bir dilin sınırları içinde, bölgelere ve sınıflara gore değişen söyleyiş özelliği: "Anlaşılmaz, acayip köylü ağızlarıyla konuşuluyordu."- S. F. Abasıyanık.
9. üslup, ifade özelliği: "Ertesi günü bazı gazeteler bu haberin bir noktasını yarı resmî bir ağızla tekzip ettiler."- T. Buğra.
10. Uç, kenar: "Topun ağzında. Uçurumun ağzında."
11. mecaz Birini yanıltmak, kandırmak amacıyla dolambaçlı bazı sözler söyleme özelliği.
12. müzik Bir bölge ezgilerinde görülen özelliklerin tümü.


ağız II isim


Yeni doğurmuş memelilerin ilk sütü.





  • Ağız, şive ve lehçe nedir?


  • Ağız Kokusu, Sebepleri ve Ağız Kokusunu Yok etme Yolları


  • Ağız içi epitel hücresi nedir?



Ağız
Bir ülkede geçerli olan genel bir şive içinde, o ülkenin çeşitli bölge ve kentlerindeki konuşma dilinde görülen söyleyiş farkları.





Günlük kullanımda şive ile ağız birbirine karıştırılmaktadır. Oysa ağız, tanımda da görüldüğü şeklinde, şive içinde ele alınmaktadır. Somut bir örnek vermek gerekirse, Türkiye Türkçesi bir şivenin, Konya ağzı ise, bu Türkçe içinde, bir bölgede görülen söyleyiş farklarının adıdır. Söyleyiş farkları da salt bölgeler ya da şehirler içinde görülmez. Köyler içinde bile bu tür ayrılıklara rastlanabilir. Söz mevzusu olan, biçimsel bir başkalık değil, bir ses değişimidir. Söz gelimi, Karadeniz ağzında (g) sesinin (c) şeklinde çıkarıldığı görülür: "Celdum, cittum". Aynı ağızda, ekteki düz seslinin (ı), yuvarlak sesli (u) olması da bir ağız özelliğidir. Ağız dediğimiz bu söyleyiş farklarının oluşumunda, kişilerin konuşma ve işitme organlarından coğrafî özelliklere, toplumsal yaşayışa dek çeşitli etkenler söz mevzusudur. Belli ve ortak bir eğitimden geçen kişilerin, konuşmalarındaki bölgesel söyleyiş ayrımlarını düzeltmeseler bile, aynı yazı dilini kullandıkları görülür. Türk edebiyatında da, çoğu zaman tiyatro, roman ve öyküde, kişileri konuştururken ağıza başvurulmaktadır. Bu, mevzularını toplumsal olaylardan alan ve belli bir bölgede geçen yapıtlarda yaygın bir biçimsel özelliktir.

Morpa Genel Kültür Ansiklopedisi




AĞIZ, -ğzı. a.

1. Sindirim borusunun başlangıcında yer edinen ve besinlerin alınmasına, çiğnenmesine ve tükürükle ıslanmasına yarayan, ek olarak devamlı solunum (balıklar, amfibyumlar) ya da gerektiğinde solunum (sürüngenler, kuşlar, memeliler) ve ses çıkarma şeklinde başka işlevler de elde eden boşluk. (Bk. ansikl. böl.)

2. Yüzün dudaklarla çevrelenen kısmı: Ufak, biçimli bir ağzı var.

3. Çanak ya da boru biçimindeki oyuk yerlerin, şeylerin girişi: Volkanın, fırının ağzı. Tünelin ağzı

4. Ara yolların anayola açıldığı yer: Sokağın ağzında beni indirin.

5. Akarsuyun denize ya da göle kavuştuğu yer: Kızılırmak'la ağzı. (Bk. ansikl. böl. Jeomorfol.)

6. Bir körfezin, limanın, bir boğazın girişi.

7. Kesici aletlerin keskin yanı: Bıçağın ağzı körlenmiş.

8. Bir kimsenin kişiliğine, toplumsal ve kültürel durumuna uygun düşen konuşma biçimi, üslubu: Bir çocuğun ağzından bu tarz şeyleri duymak çok şaşırtıcı. Bu sözler senin ağzına asla yakışmıyor.

9. Meslek adı + ağzı, bir mesleğin alışılagelen düşünme ve anlatış biçimi: Benimle, dostluğumuzu unutup avukat ağzıyla konuşma.

10. Bir kimsenin ağzından, o kimsenin söylediği şeklinde; onun yerine, onun adıyla: Bu masalı yazılı lardan değil, yaşlı bir köylünün ağzından derledim. Benim ağzımdan ona bir mektup yazmış.

11. Kez, kere: Çamaşırı üç ağız yıkadım.
  • 12. Ağız ağıza, ağzı ağzına, ağzına kadar, içinde asla boş yer kalmayacak şekilde: Oda eskice eşyalarla ağız ağıza doluydu. Ağız ağıza vermek, iki şahıs sözkonusuysa, birbirine çok yaklaşarak kimsenin duymayacağı şekilde alçak sesle konuşmayı sürdürmek.
  • Ağız alışkanlığı, sık sık söylendiği ve yinelendiği için bir sözü ağzından kaçırma durumu: Kusura bakmayın, sizin için söylemedim, ağız alışkanlığı işte.
  • Ağız atmak, övünmek, böbürlenmek: Öyleki ağız attı ki söylediklerine hiçbirimiz inanmadık (yörs.).
  • Ağız dalaşı, karşılıklı atışma, ağız kavgası Şu ağız dalaşını bırakın da beni kulak verin.
  • Ağız değişiklik yapmak, daha ilkin söylediklerini içinde bulunmuş olduğu ortama gore değişiklik yapmak, başka türlü konuşmak: ikinci duruşmada tanıkların bir kısmı ağız değiştirip eski söylediklerini yalanlayan şeyler söylediler.
  • Ağız dil vermemek, bir şey söylemesi imkansız, konuşamaz durumda olmak, susmak: Ağız dil vermeden günlerdir yatıyor.
  • Ağız dolusu küfretmek, ağzına gelen fena sözleri birbiri ardınca sıralamak.
  • (Bir hiç kimseye) ağız eğmek, bir kimseden bir şeyi yalvarırcasına istemek: Bu şekilde önemsiz bir iş için ona ağız eğmeye kıymet mi? Ağız eskitmek, boş yere konuşmak: O parayı vermeyeceksen biz burada ne diye ağız eskitiyoruz?
  • Ağız kalabalığı, acele acele söylenen, birbirini tutmayan boş sözler.
  • Ağız kalabalığına getirmek, ağız kalabalığı ederek bir kimseyi şaşkına çevirmek: Ağız kalabalığına getirip evimi ucuza kiraladı. Ağız kavafı, karşısındakini kandırmak için çok konuşan kimselere denir; geveze, çalçene (tkz.).
  • Ağız kavgası, söz düzeyinde kalan çekişme; münakaşa.
  • Ağız kullanmak, duruma ve koşullara gore konuşmak, sözünü amacına gore değişiklik yapmak: Ben hangi yönde ağız kullanırsam sen de o yönde konuşursun.
  • Ağız satmak, üstesinden gelemeyeceği bir işi, yapacakmış şeklinde göstererek kendini övmek: Ağız satma, sen bu işi yapamazsın. Ağız suyu, salya, tükürük.
  • Ağız esprisi, sözle meydana getirilen latife.
  • Ağız tadı, bir topluluktaki dirlik, düzenlik.
  • Ağız tamburası çalmak, karşısındakini sözle oyalamaya, avutmaya çalışmak; soğuktan dişleri birbirine vurmak.
  • Ağız yapmak, karşısındakini inandırmak, kandırmak amacıyla isteğini gizleyecek şekilde konuşmak: Beyaz perdeye gitmek istediğini biliyorum, ağız yapma da açık açık söyle.
  • Ağız yarı, tükürük, salya, ağız suyu (esk ).
  • Ağızdan ağıza, hepimiz birbirine söyleyerek: Haber kısa zamanda ağızdan ağıza yayıldı.
  • Ağızdan kapma, dinleyerek edinilen, yarım yamalak bilgiler için kullanılır: Ağızdan kapma bilgilerle bu mevzuya bir açıklık getiremezsin.
  • Ağza alınmaz, ağza alınmayacak, söylenmesi ayıp sayılan, kaba, çirkin söz ve küfürler için kullanılır: Ağza alınmaz sözler söylüyor, kirli kirli gülüyordu.
  • Ağza tat, boğaza feryat, sevilen, sadece miktarca azca olan yiyecekler için söylenir.
  • Ağzı açık, şaşkın kimse için kullanılır; saf, bön.
  • Ağzı açık ayran delisi, budalası, yeni görmüş olduğu her şeye şaşkınlıkla bakan kimseleri anlatmak için kullanılır.
  • Ağzı (bir karış) açık kalmak, görmüş olduğu şeyler karşısında şaşakalmak, donakalmak: Kente ilk geldiği gün, dev binaların karşısında ağzı bir karış açık kalmıştı.
  • Ağzı aya gözü çaya bakmak, bir işe gerektirdiği özeni göstermemek, işi gelişigüzel yapmak.
  • Ağzı bir, bir mevzuda ağızbirliği etmiş kimseler için kullanılır: Hepimiz suali aynı şekilde yanıtlıyor, hepsinin ağzı bir.
  • Ağzı bozuk, sık sık küfreden, küfretmeyi alışkanlık edinmiş kimse için kullanılır.
  • Ağzı burnu birbirine karışmak, merak, üzüntü, hiddet, şaşkınlık, bitkinlik vb. nedenlerle yüzünün görünümü değişmek; dayaktan yüzü yara bere içinde kalmak.
  • Ağzı burnu yerinde, güzel, yakışıklı kimse için kullanılır.
  • Ağzı çiriş çanağına dönmek, ağzı kuruyup acılaşmak.
  • Ağzı dili bağlanmak, üzüntü, merak, korku vb. nedenlerle konuşamaz duruma düşmek.
  • Ağzı dili kurumak, bir mevzuyu bıkıp usanacak kadar çok tekrarlamak: Ağzım dilim kurudu, gene de inandıramadım onları.
  • Ağzı dili varmamak, acıklı bir durumu anlatmaya, bildirmeye içi elvermemek.
  • Ağzı eğri, söz taşıyıcı, arabozucu, münafık
  • Ağzı gevşek, sır saklamaz, geveze kimse için kullanılır.
  • Ağzı havada. gerçeklerden ve çevresinde olup bitenlerden habersiz; şaşkın, alık.
  • Ağzı kalabalık, çok ve gereksiz konuşan kimse için kullanılır.
  • Ağzı kara, fena haberler veren, şom ağızlı.
  • Ağzı kilitli, kenetli, sır saklamasını bilen kimse; ağzının kenarlan beyaz olan at için kullanılır.
  • Sevindiği her hâlinden belli olmak, çok sevindirmiş olduğu yüzünden belli olmak.
  • Ağzı, ağzın kurusun, fena ve uğursuz şeyler dileyenler için söylenir.
  • Ağzı kuttu, hayırlı sözler söyleyen.
  • Ağzı söz yapmak, etkisinde bırakan ve inandırıcı bir konuşma gücüne haiz olmak: Aramızdan ağzı söz meydana getiren birini seçelim, sorunumuzu o anlatsın.
  • Ağzı paça olmak, çok keyifli, neşeli olmak (arg.).
  • Ağzı oynamak. bir şeyler yiyecek; çok yavaş sesle konuşmak.
  • Ağzı kirli, küfretmeyi, açık saçık konuşmayı alışkanlık edinmiş kimse için kullanılır.
  • Ağzı sıkı, ağzı pek, sır saklamasını bilen kimse için kullanılır.
  • Ağzı sulanmak, bir şeyi yeme ya da edinme isteği duymak; canı çekmek, imrenmek: Vitrindeki tatlıları gördükçe ağzım sulanıyordu.
  • Ağzı, ağzın süt kokuyor, çok genç, toy, deneyimsiz kimsenin bu yönünü belirtmek için kullanılır: Bu iş sana gore değil, daha senin ağzın süt kokuyor.
  • Ağzı teneke kaplı, ağzı sıcağa karşı dayanıklı kimse için kullanılır.
  • Ağzı var dili yok, derdini anlatamayan, sessiz, uysal kimse için kullanılır: O zavallının ağzı var dili yok, her şeye sükunet içinde katlanır.
  • (Bir şeyden) ağzı yanmak, (o şeyden) negatif olarak etkilenmek, zarar ve fenalık görmek: Sütten ağzı yanan yoğurdu üfleyerek yer(atasözü).
  • Ağzına bakakalmak, bir kimsenin sözlerini çok beğenmek, onu hayranlıkla dinlemek: Tamamımız duygulanmış, kürsüdeki yaşlı insanın ağzına bakakalmıştık.
  • Ağzına, ağzının içine bakmak, bir kimse ne söyleyecek diye beklemek; bir kimsenin emir ve isteklerine gore hareket etmek. Ağzına, ağzının içine baktırmak, konuşmasını ilgi ve beğeniyle dinletmek.
  • Ağzına, ağzının içine girmek, o hiç kimseye çok yaklaşmak.
  • Ağzına (bir parmak) bal çalmak, bir kimseyi hoşuna gidecek tatlı sözlerle oyalamak ya da onu ufak, önemsiz iyiliklerle kandırmak.
  • Ağzına bir şey, bir çöp, bir lokma koymamak, hiçbir şey yememiş olmak: Sabahtan beri ağzıma bir şey koymadım.
  • Ağzına bir zeytin verip altına bir tulum tutmak, bir hiç kimseye meydana getirilen ufak bir iyilik karşılığında ondan büyük çıkar sağlamayı düşünmek
  • (Bir işi) ağzına burnuna bulaştırmak, o işi beceremeyip bozmak, iğrenç etmek.
  • (Birkimsenin)ağzma etmek, o hiç kimseye karşı fena ve kaba hareket etmek (kaba.).
  • Ağzına geldiği şeklinde, sözün nereye varacağını hesaplamadan: Ağzına geldiği şeklinde konuşup herkesi gücendiriyor.
  • Ağzına gelem söylemek, bir hiç kimseye ağır ve kırıcı sözler söylemek; düşüncesizce konuşmak.
  • Ağzına gem vurmak, bir kimseyi susturmak, konuşturmamak: Kimsenin ağzına gem vuramazsın, hepimiz istediğini söyler.
  • Ağzına kilit takmak, vurmak, bir kimseyi susturmak.
  • Ağzına kira istemek, bir şeyi söylemekte nazlanmak, gönülsüz hareket etmek: Niçin söylemiyorsun, ağzına kira mı istiyorsun? Ağzına, ağızlara layık, bir yemeği leziz gören kimsenin karşısındakine "onu sen de yesen beğenirsin" anlamında söylediği söz,
  • Ağzına, Önüne bir kemik atmak, bir hiç kimseye susması, oyalanması için değersiz bir şey vermek.
  • Ağzına sıhhat, yerinde söz söyleyen kimselere söylenir.
  • Ağzına sakız olmak, devamlı olarak bir kimsenin dedikodusuna mevzu olmak.
  • (Bir şeyi) ağzına sürmemek, o şeyi hiçbir süre yememek.
  • Ağzına taş almak, hizından burnundan gelmek, bir eğlence, toplantı sözkonusu ise, beklenenin tersine fena geçmek, fena sonuçlanmak.
  • Ağzından burnundan getirmek, bir kimseyi yaptığına pişman etmek.
  • Ağzından çıkanı kulağı işitmemek, duymamak, ölçüsüzce konuşmak, kaba ve ağır sözler söylemek.
  • Ağzından çıkmak, söylememesi ihtiyaç duyulan bir şeyi istemeden söyleyivermek: Iyi mi oldu bilmiyorum, ağzımdan çıktı bir kez.
  • Ağzından çıt çıkmamak, hiçbir şey söylememek.
  • Bir şeyi ağzından düşürmemek, o şeyden derhal daima söz etmek: O büyük kenti, oradaki dostlarını asla ağzından düşürmezdi
  • Ağzından girip burnundan çıkmak, sözle ya da başka yollar deneyerek bir kimseyi kandırıp bir işe razı etmek i Bir şeyi ağzından kaçırmak, gizli saklı tutmak istediği bir şeyi ayrımına varmadan söyleyivermek.
  • Ağzından söz almak, bir kimseyi konuşturarak gizli saklı şeyleri öğrenmek.
  • Ağzından söz, söz, lakırdı dirhemle çıkmak, çok azca konuşmak.
  • Ağzından lokmasını almak, bir kimsenin hakkı olan şeyi ondan almak: Ağzından lokmasını alsan sesi çıkmaz.
  • Ağzından yet. yeller alsın, “kötü şeyler söyleme, dilerim ki söylediğin fena olasılıklar gerçekleşemez†anlamında söylenen söz.
  • Ağzın; açacağına gözünü aç. "dikkatli ol, dikkatli olsaydın bu şekilde bir zarara uğramazdın" anlamında söylenir
  • Ağzını açmak.söz söylemek, konuşmak: Görüşmede ağzını açıp da tek söz söylemedi; bir hiç kimseye sert, fena ve kırıcı sözler söylemek, azarlamak, çıkışmak: Bir ağzımı açarsam görürsün o süre.
  • Ağzını açtırmamak, gereğinden çok konuşarak bir hiç kimseye konuşma olanağı bırakmamak: Devamlı kendi konuştu, ağzımızı açtırmadı bizlere,
  • Ağzını aramak, yoklamak, ne düşündüğünü öğrenmek amacıyla bir kimseyi konuşturmaya çalışmak: Ağzını ara bakalım. ne düşünüyor?
  • Ağzını bıçak açmamak, hiçbir şey söyleyemeyecek kadar üzüntü ve sorun içinde olmak: Öylece susuyor, ağzını bıçak açmıyordu.
  • Ağzını bozmak, kaba, çirkin sözler söylemek: küfretmek: Birkaç kadeh ıç- meyegörsün, ağzını bozar, sağa sola sataşırdı.
  • Ağzını burnunu dağıtmak, bir kimseyi adamakıllı dövmek.
  • Ağzını dilini bağlamak, bir kimseyi, konuşamaz, söz söylemesi imkansız duruma düşürmek: Büyü yaptırıp kocasının ağzını dilini bağlamış.
  • Ağzını havaya, poyraza, yele açmak, elindeki olanakları, fırsatları kaçırdıktan sonrasında hâlâ ondan bir şeyler ummak, boş yere beklemek.
  • Ağzını hayra aç, "fena olasılıklardan söz etme" anlamında söylenir.
  • Ağzını ıslatmak. içki ıçmekKVk yılda bir ağzımızı ıslatalım dedik, cebimiz de metelik yok (arg.).
  • Ağzını kapamak. çıkar sağlayarak bir kimseyi susturmak.
  • Ağzını kapat, "konuşmayı kes, sus" anlamında kullanılır.
  • Ağzını kiraya vermek. hitabı gerektiğ halde konuşmaktan kaçınmak, konuşmamak
  • Ağzını kullanmak. satmak, bir kimsenin düşüncesini kendisininmiş şeklinde anlatmak.
  • Ağzını mühürlemek, susmak, konuşmamak.
  • Ağzım öpeyim, seveyim, sevindirici bir haber veren ya da söz söyleyen kimselere söylenir.
  • Ağzını sıkı, pek tutmak, sır vermemek, boşboğazlık etmemek.
  • Ağzını tıkamak, bir kimsenin konuşmasını engellemek. onu susturmak.
  • Ağzını topla. “kaba, çirkin sözler söylemeyi kes doğru konuş" anlamında söylenir: Benimle bu şekilde konuşamazsın, ağzını topla
  • Ağzını tutmak, boşboğazlık etmekten kaçınıp ileri geri konuşmamak.
  • Ağzını yaymak. ağzını yaya yaya konuşmak.
  • Ağzının kâhyası, başkasının sözüne, işine, üzerine vazife olmadığı halde karışan kimse: Ağzımın kâhyası mısın, dilediğim şeklinde konuşurum,
  • Ağzının kaşığı, lokması, kalıbı olmamak, bir iş. bir fiil söz konusuysa. bir kimsenin üstesinden gelebileceği özellikte olmamak ya da bir kimse için sözünü edemeyeceği seviyede kıymetli olmak.
  • (Bir hiç kimseye) ağzının kalayını vermek, ağzının payını vermek (arg.).
  • Ağzının kokusunu çekmek, bir kimsenin bunaltıcı, ezici, katlanılması güç davranışlarına dayanmak.
  • Ağzının mühürüyle, oruçlu olarak.
  • (Bir kimseden) ağzının payını, ölçüsünü almak, bir kimseden hak etmiş olduğu karşılığı görmek: Aldın mı ağzının payını.
  • (Bir hiç kimseye) ağzının payını, ölçüsünü vermek, onu, sert ve kırıcı sözlerle paylamak, yaptığına pişman etmek.
  • Ağzının perhizi yok, "ağzına ne gelirse çekinmeden söyler" anlamında kullanılır.
  • Ağzının suyu akmak, bir şeyi çok beğenmek, ona imrenmek.
  • (Bir şeyden) ağzının tadını almak, o şeyle ilgili acı bir tecrübe edinmek.
  • Ağzının tadını bilmek, yemeğin iyisini, herhangi bir şeyin güzel ve nitelikli olanını seçmek, bu tür şeylerden hoşlanmak,
  • Ağzıyla kuş tutsa, "ne yapsa, ne etse†anlamında kullanılır.

Büyük L.


—Akışkan, mekan. Bir kap içindeki akış kanın akmasını elde eden delik.


—Akust. Suni ağız, insan ağzının yönlendirme ve yayma özelliklerini taşıyacak bir şekil verilen ve olağan konuşma sesi yürüyerek ufak hoparlör.


—Balıkç. Ağız açkısı, ağlarda balığın girmesi için ağ ağzını açık tutmaya yarayan demir ya da ağaçtan gergi.


—Çeneleri kuvvetli balıkların ağzından iğneyi çıkartırken ağzı açık tutmaya yarayan telden vasıta.


—Bayınd. Giriş ağzı, yol hendeği ya da yaya şeridi kenarında yağış sularını biriktirerek kanalizasyona boşaltmaya yarayan giriş yeri.


—Bçç. Bıçak ağzı, bıçaklarda namlunun keskin yüzüne verilen ad.


—Bine.
  • Ağız yumuşatma, süvarinin dizgin hareketlerine, atın anında ve gerektiği şeklinde uyabilmesi için meydana getirilen emek harcama. Çene yumuşatma da denir.
  • Nemli ağızlı, kantarma demirini geveleyerek ağzını köpürten ve salya çıkaran ata denir.
  • Sert ağızlı, dizgin işaretlerine ve yardımlara duyarsız kalan at için kullanılır.
  • Yumu şak ağızlı, dizgin işaretlerine kolayca uyan at için kullanılır.
—Camc. Ufak cam şişelerde boğazın çıkıntılı kenarı. [ Fırının eritme havuzunun tepkime odası dışında çıkıntı yapan bölümü; bu bölüm harman yükleyicisini takma (eritme havuzunun ön iç yüzeyine) [fırınlama ağzı] ya da kepçeyle camın kirlerini yüzeyden alma olanağı verir, (eritme havuzunun yan ıç yüzeylerinden) [femizleme ağzı]
  • Delik ağız, ağız kenarı ya da boynu olmayan cam kaplarda, göv de tepesindeki yalın açıklık.
  • Kaburgalı ağız, ağız kenarının dışa, aşağı ya da yukarı katlanıp enine yivlenmesiyle oluşan ağız biçimi
  • Yakalı ağız, ağız kenarının boyuna koşut olarak aşağı ya da yukarı doğru genişçe dışa katlanmasıyla oluşan ağız biçimi.
—Cerr. Ağızlaştırma ağzı, içi boş iki organı, mesela mide ile ince bağırsağı birleştirmeye yarayan suni delik


—Ciltç Bir kitapta formaların kalınlığını veren ve kapaklar içinde görülen üç yüzeyden her biri. (Bu yüzeyler üstüne yaldız sürülebilir.) ll Ön ağız, kitap sırtının karşısında yer edinen ve ciltlenmiş kitapların birçoğunda içbükey olan yüzey.


—Deniz yap Bir nehrin katı ve sıvı yükünü denize boşaltmasını elde eden tek ya da çok kollu uç kısmı. (Nehrin akıntısıyla denizin devinimi [özellikle gelgit] arasındaki etkileşim, ağızda morfolojik ve hidrolojik hususi bir dinamiği belirler.) [Bk. ansikl böl.]


—Denize. Kancaların uçlarıyla sırtları arasındaki açıklık.
  • Ağız bağları. yük altında çalışan bir kancanın ağzının açılmasını önlemek için meydana getirilen bağ.
  • Ağız kuşağı. vapur ya da fiîikad; en üstte bulunan borda kaplaması. (Çıpa tahtası da denir.)
  • Ağız kuşağı tirizi, ağız kuşağıyla küpeşte kaplamasını birbı nden ayıran tiriz
  • Ambar ağzı, gemiler e yükleme boşaltma amacıyla kullanıla ı ve güvertede mezarnalarla çevrilen kapaklı açıklık.
—Dilbil. Sınırı olan bir alanda ve belir; bir toplulukta (çoğu zaman kırsal) kullanıl bir şey söylememek, söze karışmayıp susmak.
  • Ağzına tat bulaşmak, yapmış olduğu ilk işten yarar sağlamış olduğu için aynı işi sürdürerek aynı sonuca ulaşmak istemek.
  • Ağzına tükürmek, bir kimseyi küçültmek, ona hakaret etmek amacıyla kullanılır.
  • Ağzına verilmesini beklemek, isteme' kendi işini başkasına yükleyip başkasının emeğiyle geçinmeyi beklemek; hazıra konmak.
  • Ağzına yakışmamak, yakışık almamak, uygun düşmemek: Bu şekilde iğrenç sözler senin şeklinde okumuş birinin ağzına yakışmıyor doğrusu
  • Ağzında bakla ıslanmamak, sır tutmamak, sır saklamamak.
  • Ağzında büyümek, sözkonusu yiyecek bir şey ise, sevmediğinden ya da içi götürmediğinden onu yutamamak: Aldığım her lokma ağzımda büyüyor, kusacak şeklinde oluyordum.
  • Ağzında gevelemek, bir sözü açıkça söylememek.
  • Ağzından baklayı çıkarmak, gizlediği, söylemek istemediği şeyi sonunda söylemek: Çıkar bakalım ağzındaki baklayı. Nihayet ağzındaki baklayı çıkartıp parayı kaybettiğini söylemiş oldu.
  • Ağzından bal akmak, tatlı ve etkisinde bırakan şekilde konuşmak.
  • Ağızlananlarca, resmi dilden daha aşağı bir düzeyde görülen, çoğu zaman sözlü dil dizgesi.
—Ekmekç. Hamur harcı kazanında, bir kerede yoğrulan hamur harcı miktarı.


—Esk. sil Miğferin başa geçirilen kısmı; önünde, peçelikli türde bir çift göz oyuğu, siperlikli türdeyse alın siperliği vardır.
  • Ağız otu, osmanlı ordusunda kullanılan, ağızdan dolma toplarda, falye deliklerine konulmuş olan baruta verilen ad.
  • Ağız otu tavası - FALYE TAVASI.
—Hıdrol. Bir maden suyu kaynağının çıkmış olduğu delik.


—Isıt, havld.
  • Doldurma ağzı, bir metal sobanın önünde ya da üstünde bulunan ve bir kapı ya da kapakla donatılan açıklık.
  • Hava ağzı, bir şömine ocağını beslemek için dış havanın aralarından geçmiş olduğu alçı levhaların tümü.
—Bir duman borusuna bağlı olmayan ve kimi gaz aygıtlarında hem yanma havasını sağlamakta, hem de yanma ürünlerini boşaltmakta kullanılan hususi deliklerin tümü.


—Bir hava kanalının dış çeperine ya da yanlarına yerleştirilen düzenek. (Hava ağzı, havalandır ma, ısıtma ya da iklimlendirme havasının girip çıkmasını sağlar.) ll Sıcak hava ağzı, bir yere sıcak hava vermede kullanılan ağız.


—işlem. Bir matkabın kesici kenarı.


—Bir freze bıçağının kesici kenarının uç kısmı.


—Jeomorfol. Akarsu ağzı, akarsuyun denize ya da göle kavuştuğu yer. (Bk. ansikl. böl.)


—Kaynakç. Ağız açma, tan ilkin parçaların kenarlarını hazırlama işlemi, (işlem, öğelerin yüzeyiyle 90°'den değişik açı meydana getiren, doğrusal profilli yüzeyleri elde etme olanağı verir.) [Bk. ansikl. böl.]


—Mak. san. Bir aygıtın ya da bir makinenin kapağına oluşturulan delik.


—Bir merkezkaç pompada akışkanı emme deliği.ll Hadde ağzı, hadde deliğinin en geniş yanı.


—Marang. Rendede talaş boşluğunun tabana oluşturulan kısmı.


—Metalurj. Bir yüksek fırının yüklenmesini elde eden üst kısmı.


—Gövdeli fırının üst kısmı. (Bk. ansikl. böl.) ll Ağız gazı, dökme demirin erimesi esnasında yüksek fırının ağzından çıkan ve °/o 30 ile 35 oranında karbon monoksit içeren gaz; kalori gücü 1 kcal/m3 düzeyindedir.


—Müz. Belli bir topluluk ya da bölge müziğinde görülen söyleyiş biçimi, üslup. (Bk. ansikl. böl.)


—Patol. Ağız kuruması, tükürük salgısının azalmasına, hatta yok olmasına bağlı olarak ağzın ileri derecede kuruması. (Kimi zaman ihtiyarlarda ve melankoliklerde ya da nevrastenilerde görülür. Gougerot-Sjörgen sendromu da nedenlerden biri olabilir.)


—Polim. Enjeksiyonla kalıplamada besleme kanalından gelen maddenin kalıba girmiş olduğu delik. (Ağız çapı ile besleme kanalı çapı eşit olursa.kalıplama türüne "direkt enjeksiyon" adı verilir; bu çap daha küçükse ağız "kılcal" ya da “toplu iğne kafalı ağız†adını alır.) [Eşanl. GİRİŞ KANALI.]


—Sepetç. Sepet ve küfelerin, daha sıkıca örülmüş uç kısmı.


—Seram. Orta ağız, kütahyalı çini ustalarının, ateşhanede, alev ve ısının ana fırın gövdesine geçmiş olduğu deliğe verdikleri ad.


—Sesbilg. Ağız boşluğu, kesici dişler, damak ve dil ile sınırı olan hançere üstü çınlayıcı.


—Sil. Alev ateş bir silahta, merminin çıkmış olduğu namlu ucu.
  • Ağız kapağı, top, havan şeklinde ağır silahların namlu içini toz, toprak vb. maddelerle rutubetten korumak amacıyla namlu ağzına takılan kapak. (Çoğunlukla deri, branda ya da çadır bezinden yapılır. Tabanca hizmete girdiğinde ve namlu terlemesinin önlenmesi gerektiğinde çıkarılır.)
  • Ağızdan dolma tüfek, yakıcı silahlarda, namlusu kaval (yivsiz) ve barutu ağızdan doldurulan tüfek.
—Su işler.
  • Boşaltma ağzı, yağmur sularını kanalizasyona boşaltan delik.
  • Sulama ağzı, bir rakoru ve su alma musluğu olan, dökme demirden yapılmış kutu; kutular yol kenarına ya da bahçeye yerleştirilir.
—Tıp. Ağız iltihabı - STOMATİT.

—Zool. Ağız parçaları, eklembacaklılarda ağzı çevreleyen ya da ağız yakınında bulunan eklemli parçalar; böceklerin üç çift parça (altçene, üstçene ve dudaklar) ile tek parçalardan (üstdudak ve altdudak) oluşan baş eklentileri. (Bk. ansikl. böl.)


♦ be. say. sıf. + ağız, kez, kere: Çamaşırı iki ağız yıkadıktan sonrasında komşuya gitti.


—ANSİKL. Ağız embriyondaki blastoporun gelişmesiyle (protostomia grubu hayvanlar: omurgasızların çoğunluğu) ya da bir dışderı kalınlaşmasıyla (stomodeum) oluşur (deuterostomia grubu hayvanlar: derisidikenliler, protokordalar ve omurgalılar). Işınsal bakışımlı hayvanlarla bazı yassı kurtlarda (turbellaria) ortada, ötekilerde öndedir. Suyun girişi için bir çok delik bulunan süngerler haricinde, hayvanlarda bir tek ağız vardır. Sindirim aygıtı poşet biçiminde olan ilkel hayvanlarda (selentereler, taraklılar, yassısolucanlar, kimi denizyıldızları) bu delik bununla beraber anüs ödevi görür. Ağızda yakalamak, gerektiğinde öldürmek, çiğnemek, katı avları sindirmek için organlar (dokunaçlar, eklembacaklıların ağız parçaları, yumuşakçaların dişlidili, kuşların gagası, omurgalı diğeri sınıfların dişleri), sıvıları emmek için organlar (sokucu ya da emici böceklerin hortumu, sülüklerin vantuzu, kolibrinin gagası, dudaklar), gıdaları kimyasal açıdan denetim için organlar (tatma organı: dil, vb.), yutmak için organlar (tükürük bezleri) yer alır.


Fakat ağız sindirimle ilgili olmayan işlevler de yapar: balıklarda solunum, karada yaşayan omurgalılarda ses çıkarma ve destek solunum, kuşlarda yavruları ve çeşitli nesneleri taşıma, yuva yapma, birçok hayvan grubunda saldırma ya da müdafa (ısırma), ipek salgılama (tırtıl) ve vücudun ön kısmının duyarlığı, devingenliği ve ayrıcalı durumuyla ilgili olarak daha başka bazı işlevler.


—Anat, insanda ağız boşluğunun iki deliği vardır: biri önde, dudaklarla sınırı olan olan delik, diğeri arkada yutak deliği. Burayı yanlarda yumuşak damağın ön kenarı, yukarıda ufak dil ve aşağıda dil kökü sınırlar. üst ve alt diş kemerleri ağzı ikiye böler: önde ve sağlı sollu yanlarda bulunan ağız-yanak boşluğu ve diş kemerlerinin arkasında kalan gerçek ağız boşluğu.

Ağız, üstte sert damak ile daha arkadaki yumuşak damak, altta dil ve ağız tabanı ve yanlarda yanak mukozası ile çevrilidir. Mukoza tabakası diş etleri de dahil olmak suretiyle içten tüm ağzı kaplar ve yanlarda Stenon, altta Warton kanalları ile devam eder. Stenon kanalı kulakaltı bezinin tükürük salgısını ağza ileten ve üst birinci azı dişi hizasında yanakların iç kısmında sonlanan kanaldır. VVarton kanalı ise, çene altı bezinin salgısını iletir. Ağza alınan besinler kesici dişler ile köpekdişleri tarafınca parçalanır, alt ve üst azı dişleri ile de öğütülür. Çiğneme esnasında besinler tükürük ile karışır Tükürük, gıdaları ıslatır ve parçalanmalarını sağlar.


Ek olarak yapısında bulunan pityalin vasıtasıyla karbonhidratlar üstünde hususi bir tesiri vardır: bu tarz şeyleri dekstrin ve maltoza dönüştürür. Besinler bu hazırlık döneminden sonrasında lokma haline gelir ve yutularak yiyecek borusuna geçer. Tüm bu işlemler esnasında tat alma vakası da gerçekleşir ve bu sayede çeşitli besinlerin tat duyumu sağlanmış olur.


Mendirek yöntemi, nehrin kıyılarını (setle tutulu ya da değil), koşut ya da hafifçe yakınsak iki bentle denize doğru uzatmaya dayanır; böylece nehrin taşımış olduğu maddeler, soluğan dalgaları ve akıntıların daha çok dağıtıcı tesir gösterdiği derin bölgelere aktarılır. Fakat bu işlem, engelleyici çökellerin zaman içinde mendirek ağzında birikimi yüzünden sınırı olan kalır. Mendireklerin uzatılması çok pahalıya malolacak- sa taraklama yöntemine başvurmak gerekir.

Taraklama yöntemi, iki halde kullanılır:



  1. daha ilkin setle tutulmuş bir böiümü uzatacak bir kanalın açılması ve bakımı. Taraklanacak kanal, çökelierin minimum olduğu bölgede, doğrusu dere akıntısına gore kıyı akıntısının geldiği yönde açılmalı ve egemen soluğan dalgalarının girişini olduğunca engellemelidir (mesela Missis- sippi'nin cenup ve güney-batı geçitleri);
  2. ağız açıklarında kurulan ve onu azca çok çevreleyen setle bir geçit oluşturma. Geçirin yeterince dar açılması ve ekseninin egemen soluğan dalgaların sırtlarına dik olması gerekir; şu sebeple mahalli derinlik artışından lanan akarsu akıntısının güçlenmesi, bu derinliğin korunmasına katkıda bulunur (mesela Gironde ağzı).
Bu sonuncu tesir, ağız açıklarında tatlı su ile deniz suyu burgaç yüzünden karıştığında belirginleşir; yukarıdaki vakaya 1900 yılına doğru rus mühendis V E. Timonov' un kullandığı terim uyarınca “suları sürükleme ilkesi†adı verilir.


—Ea. Divan şiirinde sevgilinin ağzı nokta kadar küçüktür. Arap alfabesindeki küçük bir gözü olan mim harfine benzetilir, hatta “yok†diye tanımlanır. Bu niteliği ağ denilen bu tür, karanın alçalması ya da düzeyi yükselen denizin vadilere sokulması ile oluşmuştur. Gelgit hareketlerinin, dalgaların ve akıntıların, akarsuların getirmiş olduğu alüvyonlardan daha çoğunu uzaklaştırdığı kıyılar, haliç oluşumuna elverişlidir, Birikimin egemen olduğu deltalarda akarsu ağızları daha farklıdır. Buralardaki akarsular ara sıra meydana gelen taşkınlar sonucunda birkaç kola ayrılır. Ağız koiları denilen bu yeni çığırlar, kendi naturel yatakları içinde denize doğru ilerler. Bunlardan, yeterince su geçirmeyenlerin ağızları yanında kıyı okları meydana gelmiş olarak lagünler oluşur.


Akarsu ağızları, bilhassa haliçler, ilkçağ' dan beri yerleşme, av, liman ve tecim yeri olarak mühim rol oynamışlardır. Geçmişteki büyük uygarlıkların bir çok buralarda geliştiği şeklinde, günümüzün birçok mühim limanı (Londra, Hamburg, New York, Liverpooi, Bordeaux vb.) da haliçlerde kuruimuştur.


Akarsu ağızları değişik bir biyolojik ortamla belirlenir Burada, alttan bir kanca şeklinde sokulan tuzlu deniz suyu, üstteki daha hafifçe tatlı su ile karışır. Fizyolojik ve kimyasal parametlerin sık sık değişmiş olduğu bu devingen acısu ortamında, koşullara uyabilen çeşitli solucanlar, yumuşakçalar, kabuklular, bazı balıklar ve bunlarla geçinen kuşlar yaşar.


—Kaynakç. Ağız, ufak parçalarda elle, büyük parçalarda makinelerle açılır. Çoğu zaman vapur, depo vb.'nin yapımına yarayan kalınca saclardan başka, la kolayca birleştirmek için çelik borulara da (mesela boruhatları) uygulanır.


—Metalurj. Çağdaş gövdeli fırınların ağzında (yüksek fırınlar, kireçli fırınlar, kupol fırınları), çoğunlukla otomatik yükleme, yük dağıtımı ve yanma gazlarının geri kazanımı düzenekleri vardır. Kok ve maden filizi, röset bölümünden ağıza kadar çıkıp inen ufak vagonlarla ya da kepçelerle göç eder.


—Müz. Hanım, adam söyleyiş biçimini ayrımlamak için hanım ağzı, adam ağzı biçiminde kulanıldığı şeklinde, yöre adlarıyla beraber de söylenir: Eğin ağzı, Harput ağzı, azeri ağzı, acem ağzı şeklinde.


—Zool. üstün yapılı kabuklu hayvanlarda, mesela ıstakozda, ağız sağa ve sola açılabilen, bir çift sert ve dişli altçene ile kapanır; bunun birazcık arkasında bir çift çok ufak üstçenecik ve bir çift birazcık daha büyük üstçene görülür; daha geride bulunan ve gittikçe daha büyük olan üç çift çeneayağı da avların parçalanıp yenmesine yardım eder. Örümceklerde yalnız bir çift zehir çengeli (keliser) [gerçek örümceklerde zehirlidir] ve onun ardında bir çift pedipalp bulunur, bunlar akreplerde kıskaç biçiminde gelişmiş, örümceklerde körelerek bir tek avlarının vücut sıvısını emmeye yarar organlar halini almıştır. Kırkayaklarda bir üstdudak, bir çift altçene, bir çift çene, üstü dokunaççıklarla dolu bir aitdudak bulunur. Aynı parçalar böceklerde de bulunur, fakat her türün beslenme rejimine gore mühim seviyede değişik olarak. Özgülleşmemiş ilkel tipte bir böcekte (hamamböceği) önden arkaya doğru, bir üstdudak, bir çift kuvvetli altçene, üstü dokunaççıklarla dolu karmaşık yapılı bir çift üstçene ve birbirine benzer iki üstçene parçasının kaynaşmasıyla oluşan ve üstünde dokunaççıklar bulunan bir aitdudak bulunur.


Öğütücü ağzı olan etçil (cicindella) ya da otçul (mayısböceği) böceklerde bu tip pek azca değişim gösterir. Yabanarısında (öğütücü ve yalayıcı) altdudaktan lanan bir dil taslağı görülür; balansında (balözü emici) uzun ve tüylü bir dil vardır ve diğeri parçalar da uzundur. Emici bir böcek olan sinekte, kendine özgü tek parçalar, ucu bir çeşit emici süngeri çağrıştıran bükül- gen bir boru oluşturur; sokucu bir sinek olan çeçesineğinde ağız parçaları uzun iğnelere dönüşmüştür. Balözü emici böcekler olan kelebeklerde çene parçalarının birleşmesinden oluşan ve uzunluğu bazılarında beden uzunluğunu aşan, düzelip açılabilen sarmal bir hortum bulunur. Daha başka böcekler, büvelekler, sivrisinekler ve tahtakuruları sokar ve ağız parçalarının yardımıyla kan emerler; bunlarda parçaların kimisi sivrileşmiş, kimisi değişik parçaların bir araya gelmesiyle karşılıklı oluklar halinde birleşerek tam bir boru biçimini almıştır. ( KARDO, GALEA, GLOSSUM, DUDAK, LACINIA, ALTÇENE. üSTÇENE, PALP, PARAGLOSSUM.)



AĞIZ a. Yem doğurmuş memelilerin koyu, yapışkan ilk sütü.


—ANSİKL Folk. Anadolu'nun birçok yöresinde bir şahıs,ineği ya da koyunu yavruladığında, komşularına birer tas ağız sütü gönderir. Komşular da, tuzun bereketi simgelediğine inanmış olduğu için, tası tuzla doldurarak geri verirler.


—Kad. doğ. Ağızın bileşimi sütün bileşiminden çok değişiktir; ağızda albümin ve madensel tuz daha çok, lipit daha azca, kazein yoktur. Çok geçmeden onun da bileşimi sütünkine yaklaşır.


—Zootekn. Memelilerde, doğumu izleyen ilk günlerde salgılanan ağız, düzgüsel sütten oldukça değişik nitelikler taşır. Ağız çok yoğun, sarımsı ve yapışkandır, inekte, düzgüsel süte gore, azotlu madde bakımından dört kat, madensel tuzlar ve yağlı maddeler bakımından üç kat daha zengindir. Buna rağmen, laktoz bakımından o denli varlıklı sayılmaz. Gebelik esnasında dölütün bağırsağında biriken artık ürünlerin dışarı atılmasını elde eden ağız, bağırsakları yumuşatıcı özellikler taşır. Öte taraftan, çeşitli bulaşıcı hastalıklara karşı yavruya bağışıklık kazandıran antikorlar ihtiva eder. Dahası, ağız yeni doğan için yararlı bir besindir.

Süt ineğinden sağılan ağız sütüne ulaşınca, kaynatıldığında kesilen bu süt, işlemeye ve içilmeye elverişli değildir. Doğumdan sonrasında beşinci günden başlayarak inek sütü satışa sunulabilir.


AĞIZ,

Bir dilin yalnız söyleyiş farklılığı gösteren koludur. Bu fark yazı diline girmez.

Karadeniz ağzı, Konya ağzı şeklinde . Geliyorum yerine geliyom der, fakat geliyom diye yazmaz.

Yalnız, ilim terimi olarak meydana getirilen bu fark, günlük kullanışta karışıktır. Konya şivesi, İstanbul lehçesi gibi… Konuşma dilinde iyi mi olursa olsun her ülkenin tek bir resmi yazı dili ve alfabesi vardır.Bunun için yazı diline, kültür dili ya da yazınsal dil de denir.

Aynı ağızın içinde söylenişi ve yazılışı değişik kelimeler de olabilir. Almayayım yerine almiim denmesi gibi…

Son cümle bu mevzuda bazı yersiz arayışlarda bulunanlara;
"Ortak yazı dili, bununla beraber devlet ve millet dilidir.


Ağız

Ağız, bir şive içinde oluşan, ses ve söyleyiş değişikliklerine dayanan ufak kollara, bir ülkenin çeşitli bölge, il ya da ilçelerinin sözcükleri söyleyiş bakımından birbirinden ayrı olan konuşmalarına verilen ad. Aksan. Mesela; Ege Ağzı'nda çoğu zaman "biliyorum" sözcüğü yerine "biliyom" kullanılır.


Günlük kullanımda şive ile ağız birbirine karıştırılmaktadır. Oysa ağız, tanımda da görüldüğü şeklinde, şive içinde ele alınmaktadır. Somut bir örnek vermek gerekirse, Türkiye Türkçesi bir şivenin, Konya ağzı ise, bu Türkçe içinde, bir bölgede görülen söyleyiş farklarının adıdır. Söyleyiş farkları da salt bölgeler ya da şehirler içinde görülmez. Köyler içinde bile bu tür ayrılıklara rastlanabilir. Söz mevzusu olan, biçimsel bir başkalık değil, bir ses değişimidir. Söz gelimi, Karadeniz ağzında "g" sesinin "c" şeklinde çıkarıldığı görülür: "Celdum", "cittum". Aynı ağızda, ekteki düz seslinin "ı", yuvarlak sesli "u" olması da bir ağız özelliğidir. Ağız dediğimiz bu söyleyiş farklarının oluşumunda, kişilerin konuşma ve işitme organlarından coğrafî özelliklere, toplumsal yaşayışa dek çeşitli etkenler söz mevzusudur. Belli ve ortak bir eğitimden geçen kişilerin, konuşmalarındaki bölgesel söyleyiş ayrımlarını düzeltmeseler bile, aynı yazı dilini kullandıkları görülür.


Türk edebiyatında da, çoğu zaman tiyatro, roman ve öyküde, kişileri konuştururken ağıza başvurulmaktadır. Bu, mevzularını toplumsal olaylardan alan ve belli bir bölgede geçen yapıtlarda yaygın bir biçimsel özelliktir.


Ağız,

Mensubu bulunmuş olduğu kültür dili ile aynı dile bağlı lehçe ve şivelerde bazı meselelerini aydınlatmada ipuçlarına haizdir. Ek olarak bir dilin tarih içindeki gelişimi, öteki lehçe ve şivelerle karşılaştırma imkanını da vermektedir. Bunun yanında yazı dilinin beslenmesi ve geliştirilmesinde diyalektlerin, doğrusu ağızların oynadığı rol çok büyüktür. Fakat şurası açıktır ki, Türkçenin diyalektleri hemen hemen istenildiği şeklinde tesbit edilmiş olmadığı şeklinde, bu ağızların tesbiti için lüzumlu emekler da yapılmış değildir. Hatta yaşayan ağızlar için bir arşivden de yoksun bulunmakta. Batı vatanlarında bu emekler 100 seneyi aşkın bir süredir tesbit edilmeye çalışılmış, arşivler kurulmuş ve diyalektoloji ile ilgili olarak, dil atlasları bile yapılmıştır.

DEVAMI


Atasözü, deyim ve birleşik fiiller

ağız açmak

ağız açmamak

ağız açtırmamak

ağız aramak (ya da yoklamak)

ağız burun birbirine karışmak

ağızda dağılmak

ağızdan burun yakın, kardeşten karın yakın

ağızda sakız şeklinde çiğnemek

(bir şey için) ağız değişiklik yapmak

ağız dil vermemek

ağız etmek

ağız kullanmak

(biri) ağızlara sakız olmak

ağız satmak

ağız tamburası çalmak

ağız tıkamak

ağız yapmak

ağız yaymak

ağız yer, yüz utanır

ağız yoklamak

ağza alınmaz (ya da ağza alınmayacak)

ağza almamak

ağza düşmek

ağza koyacak bir şey

ağza tat, boğaza feryat

ağzı burnu yerinde

ağzı çiriş çanağına dönmek

ağzı dili bağlanmak

ağzı dili kurumak

ağzı dili tutulmak

ağzı dolu dolu konuşmak

sevindiği her hâlinden belli olmak

ağzı kurumak

ağzı kurusun

ağzı lâf (ya da lakırtı) yapmak

ağzına almak

ağzına almamak

(bir şeyi) ağzına atmak

(birinin) ağzına bakakalmak

ağzına baktırmak

ağzına bir parmak bal çalmak

ağzına (bir şey ya da çöp ya da lokma) koymamak

ağzına bir zeytin verir, altına (ya da ardına) tulum meblağ

ağzına burnuna bulaştırmak

ağzına düşmek

ağzına etmek

ağzına geldiği şeklinde

ağzına geleni söylemek

ağzına gem vurmak

ağzına kilit takmak (ya da vurmak)

ağzına lâyık

(birinin) ağzına sakız olmak

(bir şeyi) ağzına sürmemek

ağzına taş almış

ağzına tıkamak

(birinin) ağzına tükürmek

ağzına verilmesini beklemek (ya da istemek)

ağzına (ya da diline) kira istemek

ağzına (ya da diline) sıhhat

ağzına (ya da önüne) bir kemik atmak

ağzına vur, lokmasını al

ağzına yakışmamak

ağzına yüzüne bulaştırmak

ağzında bakla ıslanmamak

(lâf) ağzında bırakmak

(bir yiyecek) ağzında büyümek

(bir söz, birinin) ağzında çalkalanmak

(bir şeyi) ağzında gevelemek

(birinin) ağzından

ağzından baklayı çıkarmak

ağzından bal akmak

ağzından burnundan getirmek

ağzından çıkanı (ya da çıkan sözü) kulağı duymamak (işitmemek)

ağzından çıkmak

ağzından çıt çıkmamak

(söz, lakırtı) ağzından dirhemle çıkmak

ağzından dökülmek

ağzından düşmemek (ya da düşürmemek)

ağzından girip burnundan çıkmak

ağzından hayır çıkmazsa bari şer söyleme

ağzından kaçırmak

ağzından kapmak

ağzından lakırtı (ya da lâf) almak (ya da çekmek)

(birinin) ağzından lokmasını almak

ağzından yel alsın

ağzında yaş kalmamak

ağzını açacağına gözünü aç

ağzını açıp gözünü yummak

ağzını açmak

ağzını açmamak

ağzını aramak (ya da yoklamak)

ağzını bıçak açmamak

ağzını bozmak

ağzını burnunu çarşamba çanağına (ya da pazarına) çevirmek

ağzını burnunu dağıtmak

ağzını dilini bağlamak

ağzını havaya (ya da poyraza) açmak

ağzını hayra aç!

(başkasının) ağzını kapamak

(kendi) ağzını kapamak (ya da kilitlemek)

ağzını kiraya vermek

ağzını koklamak

(birinin) ağzını kullanmak (ya da satmak)

ağzını mühürlemek

(birinin) ağzının içine bakmak

(bir kimse) ağzının içine baktırmak

(bir kimse) ağzının içine girmek

ağzının içi yangın yerine dönmek

(bir şey birinin) ağzının kaşığı (kalıbı ya da lokması) olmamak

ağzının mührü ile

(birine) ağzının payını (ya da ölçüsünü) vermek

ağzının perhizi yok

ağzının suyu akmak

ağzını öpeyim (ya da seveyim)

ağzını sıkı (ya da pek) tutmak

(birinin) ağzını tıkamak

ağzını toplamak

ağzını (ya da çenesini) tutmak

ağzı oynamak

ağzı sulanmak

ağzı süt kokmak

ağzı teneke kaplı (olmak)

ağzı var dili yok

ağzı varmamak

(bir şeyden) ağzı yanmak

ağzıyla kuş tutsa...

Birleşik Sözler

ağız ağıza

ağız alışkanlığı

ağız birliği

ağız dalaşı

ağız değişikliği

ağız dolusu

ağız kâhyası

ağız kalabalığı

ağız kavafı

ağız kavgası

ağız kokusu

ağız nişanı

ağızotu

ağız esprisi

ağız tadı

ağız tatsızlığı

ağız tüfeği

ağız tütünü

ağız ünlüsü

ağızdan ağıza

ağzı açık

ağzı bir

ağzı bozuk

ağzı gevşek

ağzı havada

ağzı kalabalık

ağzı kara

ağzı kenetli

ağzı kilitli

ağzı kulaklarında

ağzı pek

ağzı kirli

ağzı sıkı

ilk ağızda





  • Ağız, şive ve lehçe nedir?


  • Ağız Kokusu, Sebepleri ve Ağız Kokusunu Yok etme Yolları


  • Ağız içi epitel hücresi nedir?


 

YORUMLAR

Ad

Anlamı Nedir?,22,Biyoloji Konu Anlatımı,25,Cilt Bakımı,82,Coğrafya Ders Anlatımı,978,Genel,46,Güzel Sözler,16075,Music,1,Ne Nedir?,32164,Resimli Sözler,4111,Saç Sağlığı,119,Sağlık Bilgileri,1596,Soru-Cevap,10236,Sports,1,Tarih Konu Anlatımı,5,Teknoloji,36,Türk Dili ve Edebiyatı Konu Anlatımı,2,
ltr
item
Ders Kitapları Konu Anlatımı: Ağız Nedir?
Ağız Nedir?
http://www.muhteva.com/wp-content/uploads/2017/04/48052d1461446347-agiz-nedir-dil.jpg
Ders Kitapları Konu Anlatımı
http://ders-kitabi.blogspot.com/2017/06/agz-nedir.html
http://ders-kitabi.blogspot.com/
http://ders-kitabi.blogspot.com/
http://ders-kitabi.blogspot.com/2017/06/agz-nedir.html
true
5083728687963487478
UTF-8
Tüm Yazılar Yüklendi hiçbir mesaj bulunamadı HEPSİNİ GÖR Devamı Cevap Cevabı iptal Silmek Cevabı iptal Home SAYFALARI POST Hepsini gör SİZİN İÇİN ÖNERİLEN ETİKET ARŞİV SEARCH Tüm Mesajlar İsteğinizle eşleşme bulunamadı Ana Sayfaya Dön Pazar Pazartesi Salı Çarşamba Perşembe Cuma Cumartesi Pazar Mon Tue Wed Thu Fri Sat January February March April May June July August September October November December Jan Feb Mar Apr May Jun Jul Aug Sep Oct Nov Dec Şu anda... 1 dakika önce $$1$$ minutes ago 1 saat önce $$1$$ hours ago Dün $$1$$ days ago $$1$$ weeks ago more than 5 weeks ago İzleyiciler Takip et THIS PREMIUM CONTENT IS LOCKED STEP 1: Share to a social network STEP 2: Click the link on your social network Tüm Kodunu Kopyala Tüm Kodunu Seç Tüm kodlar panonuza kopyalanmıştır. Kodları / metinleri kopyalayamıyor, kopyalamak için lütfen [CTRL] + [C] tuşlarına (veya Mac ile CMD + C'ye) basınız Table of Content