Kula lazım olan 24 esas Doğru yolun esası, Allah-u Teâlâ'nın emirlerini tutmak, yasaklarından sakınmak, imtihanlara sabır et...
Kula lazım olan 24 esas
Doğru yolun esası, Allah-u Teâlâ'nın emirlerini tutmak, yasaklarından sakınmak, imtihanlara sabır etmek, takâta göre (güç yettiğince) nafile ibadetler yapmak ve kişinin kuvvet ve mertebesine göre usûl çerçevesinde herkesi Allah’a davet ederek, Allah-u Teâlâ’ya kulluk etmektir. Kulluk görevini hakkıyla yapabilmek için önem sırasına göre aşağıda zikredeceğim 24 temel esası bilmek ve tatbik etmek gerekir.
*İlim
1. Ehli sünnet itikadını öğrenmek,
2. İşlenmesi ve terki farz ve müstehap olan şeyleri öğrenmek: Bunların en önemlileri İslam’ın, imanın, abdestin, guslün, teyemmümüm, namazın şartlarını, erkânlarını, müfsidlerini ve müstehaplarını öğrenmektir.
3. Zekât farz olunca zekatın, Ramazan orucu farz olunca Ramazan’ın ve orucun, Hac farz olunca Hacc’ın şartlarını, erkanlarını, müfsidlerini ve müstehaplarını öğrenmek,
4. Herhangi bir muameleyi, akdi veya görevi yapmak istediğinde onların mahiyetlerini, şartlarını, erkanlarını, müfsidlerini ve müstehaplarını öğrenmek.
*Tevbe
Tevbe, günahları terketmek demektir. Bir takım şartları vardır. Bunlar:
1. Bütün günahlardan pişman olmak,
2. Yapmakta olduğu günahları hemen terk etmek,
3. Bir daha yapmamaya azim ve kesin niyet etmek,
4. Üzerinde kul hakkı varsa ödeyerek hak sahibini razı etmek,
5. Namaz, zekât, oruç borçları varsa kaza etmek. Her ay en az bir aylık namazı, üç günlük orucu kaza etmek.
*Zühd
Allah’tan insanı alıkoyan her şeyi terk etmek, endişe dahi etmemek anlamına gelir.
*Uzlet
Zaruret yoksa şerir ve ehli gaflet olan kimselerden uzak kalmak. Bunlarla bir arada bulunmak istikametten ayrılmaya ve gaflete düşerek halin bozulmasına sebeptir.
*Mücadele
Nefsi, takva zoruyla heva ve hevesinden men etmektir. Yani nefsin hakkı verilir ancak hazzından men edilir. Nefsin hakkı zaruret ve ihtiyaç miktarıdır. Az yemek, az uyumak, az konuşmak ve kalabalıklara az katılmak yoluyla nefsin hakkı verilmiş olur. Nefsin hazzı ise heves, lezzet, şehevâni ve fûzuli şeylerdir.
*Muhalefet
Şeytanın vesveselerine aldırmamak, şerrinden Allah-u Teâlâ’ya sığınmak ve şeytanın vesveselerine, nefsin desiselerine muhalefet edip tersini yapmaktır.
*Tevekkül
Tüm işlerde yalnız Allah-u Teâlâ’ya güvenmek ve ona itimat etmektir. Ancak meşru sebeplere başvurulur, fakat sebeplere değil sebeplerin Rabbine güvenilir.
*Tavfiz (Tevfiz)
Herhangi bir şeyin hayır veya şer olduğu kesinlikle bilinmediği takdirde onu ısrarla istememek; Allah-u Teâlâ’ya havale etmek; “Ya Rabbi hayırlıysa olsun, değilse olmasın” deyip kalbini çeşitli endişelerden kurtararak rahat etmektir.
*Rıza
İmtihan, bela ve musibetlerde kadere teslim olmak, “Belki bu bize daha hayırlıdır, biz hikmetini bilmiyoruz” deyip nefsini teselli edip kalbini rahat ettirmektir. Başa gelen şeylere rıza göstermek insanı başta rızık endişesi olmak üzere şeytanın vesveselerinden kurtarır.
*Sabır
Tüm eziyet ve meşakkatlere tahammül etmek ve şikâyetçi olmamaktır.
*Havf (Korku hali)
Allah Azze ve Celle’nin gazabından, azabından ve mekrinden korkmak, günah işlememektir.
*Recâ (Ümit hali)
Allah Azze ve Celle’nin rahmetini, cennetini ve keremini ümid etmek ve ona göre amel etmektir.
Tenbih: Havfın çok ziyade olması ümitsizliğe, recânın çok ziyade olması emin olmaya götürdüğü gibi, havfın çok azı emin olmaya, recânın çok azı da ümitsizliğe götürür. Her dördü de büyük günahlardandır ve –mazaallah- amelin terkine sebeptirler.
*Emeli kısa tutmak
Her dakika aniden ölüm ihtimalini düşünmek ve uzun arzularını kısaltmaktır. Böylece insan sürekli salih ameller yapmaya çalışarak günbegün terakki edecektir.
*İhlas
Tüm hayır ve amellerin yalnız Allah için olması, gösteriş ya da maddi menfaat için olmamasıdır. İhtiyaçlar kullarından değil, Allah-u Zülcelal’den istenmelidir. Allah Azze ve Celle isterse onu kullarından birinin eli üzerinde gönderir. Ümid ve gönül sadece Allah-u Teâlâ’ya bağlı olmalıdır.
*Minnet
İnsanın, tüm başarılarını kendi nefsine değil, Allah-u Teâlâ’nın lütfuna isnat etmek, Allah’ın nimet ve tevfikine (kulunu başarılı kılmasına) şükür ederek, taksiratlarından (hata ve kusurlarından) istiğfar (tevbe ) etmek.
*Tefakkud (Soruşturma, muhasebe)
En az her yirmi dört saatte bir kere, amelini ve kendisinden sadır olan bütün fiil ve sözlerini gözden geçirmek. Hayır ise şükür etmek, taksiratlardan istiğfar etmek, şer ise kadere teslim olmak ve istiğfar etmek.
*Tahliye
Kalbine, tüm kötülüklerin başı olan, başka insanlardan korkmak, rızık endişesi, dünya muhabbeti ve nefsini beğenmek gibi rezîlelerin (tümünden kurtarıp), kötü huyların yerine, kuldan korkmamak, rızık için endişe etmemek, dünyayı sevmemek ve nefsini beğenmemek gibi faziletleri yerleştirmektir. Evet, dünyaya girilir amma dünya insanın içine girmemelidir. Dünya kalpte değil, elde olmalıdır.
*İ’fâf
Suâl (sözlü olarak istemek), işraf (sözüyle değil haliyle istemek), israf ve nifak gibi mürüvveti (izzet-i nefsi) zedeleyen şeyleri yapmamaktır.
*İhsan (ehli olmak)
Tüm mahlukata şefkatli olmak, onları kendisine yaptıkları kötülükleri iyiliklerin en iyisi ile karşılamak, vermeyene vermek, zulmedeni affetmek, ilişkiyi kesen dost ve akraba ile ilişkiyi kesmemek, kötülüğü kötülükle karışlamamaktır. (Pisliği, temiz su temiz eder, pis su temiz edemez). Ancak, şeytana lanet okumalıdır.
*Tesebbüt
Delile dayanmayan hiç bir söze kulak vermemek, gerekirse tahkik etmektir. (‘İşitilen, öğrenilen şeyleri Kur’an ve sünnette var mı, kitaba ve sünnete uygun mu değil mi, âlimler bu hususta ne demiş, yapmışlar mı yoksa kaçınmışlar mı?’ diye araştırmak ve bunlarda varsa uygulamak yoksa kaçınmak…)
*Muhabbet
Müminleri sevmek ve bunun neticesi olarak onların hayrını ve iyiliğini düşünmektir. Hiçbir Müslüman kardeşinin kötü duruma düşmesini istemeyip daima hayrını istemek, nefsi için istediği bir şeyi tüm Müslüman kardeşleri için de istemek. Nefsi için istemediği bir şeyi onlar için de istememek.
*Kanaat
Dünya malı bakımından daima kendisinden aşağıdakilere bakmak ve onlara karşı merhametli olmak, kendi haline razı olup şükretmektir.
*Teessi
Ahiret bakımından daima kendisinden yukarıdakilere bakmak ve onlara, iktida etmek (uymaktır). Kanaat ve teessi yokluğu insanı günahlara götürür. Evvelki hasede, ikincisi de ucube götürür. Hâlbuki her ikisi de büyük günahtır.
*Tevazu
Akibeti (hatimeyi veya son nefesi) düşünerek nefsini hiçbir mahluktan (yaratılmış olan tüm canlı ve cansızlardan) üstün görmemek, herkese karşı alçak gönüllü olmak ve gerçeği kimin söylediğine bakmaksızın kabul etmektir.
Üstad Seyda Muhammed Emin Er Hocaefendi, yukarıda beyan ettiği hasletlere yapışmakla insanın, fitne zamanlarında kafa karışıklığına düşmekten korunacağını, düşmüşse bunlara yapışmakla düştüğü yerden kalkacağını anlatmıştır. Hiç şüphesiz bunlardan en önemlisi en başta belirtilen ehl-i sünnet itikadı üzere inancı tashih etmek ve ehl-i sünnet üzere amel ve itikad etmektir. Bunun önemine binaen Ubeydullah Ahrar kuddise sirruhu şöyle demiştir:
“Bütün hâlleri ve keşifleri bize verseler, fakat Ehl-i sünnet ve cemâat îtikâdını kalbimize yerleştirmeseler, hâlimi harâb, istikbâlimi karanlık bilirim. Eğer bütün harâplıkları, çirkinlikleri verseler ve kalbimizi Ehl-i sünnet îtikâdıyla süsleseler hiç üzülmem.”
Not: Muhammed Emin Er Hocaefendi'nin Adab Risalesinden alıntıdır
YORUMLAR