KAYIT 131 … Hayır yaparsın elinde ALLAH’ın Er-Rahman Esmâsı şey eder. Hangi uzuvla iyilik yaparsan ALLAH’ın o zikri oradır. Ama bütün vücûdu...
KAYIT 131
…
Hayır yaparsın elinde ALLAH’ın Er-Rahman Esmâsı şey eder.
Hangi uzuvla iyilik yaparsan ALLAH’ın o zikri oradır.
Ama bütün vücûdunla yaptığın zaman bomba gibi patlar: “ALLAH!” demeye başlarsın.
Daha fazla tahammül edemezsen “Ene ALLAH!” dersin çıkarsın işin içinden Hallac-ı Mansur gibi kafanı vururlar.
Gaflette olan uzuvların zikirlen alâkası yoktur.
İnsan tek taraflı değildir haa Aziz cemaat.
Tek olan yalınız ALLÂHu lemyezeldir.
Çok taraflıdır ama ALLAH tecellîleriyle milyonlarca şekilde tecellî etmiştir.
“ALLAH zikreden âzâ ile berâberdir” dedik.
Diğer âzâlar gaflettedir.
ALLAH, bu Zikreden âzânın hürmetine diğerlerini de muhafaza eder. Onun için Vallâhu hayrun hâfizân ve huve erhamu'r-râhimîn” Âyeti inmiştir.
İnsan denilen mahlûku ALLAH’ın ölüm denilen ârıza ile yıkması, O’nun kurduğu şeyi mahvetmesi değildir.
“Efendim mahvoldu gitti!”
ALLAH kurduğu şeyi yıkmaz oğlum, mahvetmez.
Ölüm, bir çözülmedir çözülme!
Ölüm, İnsanın mânevi benliğini halktan ALLAH’ın kendisine doğru çekmesidir.
Çünkü Âyet-i kerimede “Her şey HAKK’a dönecektir” emri vardır, Âyeti kerimede.
Ötede ona başka bir şekil verir ki artık o bozulmaz ve yıkılmaz aziz cemaat.
Onun için bir Hadis-i Kudsîde
“Eşyâyı senin için, seni de Benim Kendim için yarattım” diyor insana.
“El insane Sırrî ve Ene sırra”
“Ben insanın sırrıyım insan benim sırrım.” Diyor.
Affetmek ALLAH’a yaraşan bir fazîlettir.
Çünkü insanı kendi için yaratmıştır.
Yarattığı için affeder Cenâb-ı ALLAH.
Kulun başına gelen musîbetlerin kaldırılması yolunda yalvarışından dolayı, onu sabırsızlıkla suçlandırır Cenâb-ı ALLAH.
Çünkü ALLAH’tan başkalarına şikâyetten nefsi men’ etmiştir Cenâb-ı ALLAH.
“Efendim, Ya RABBi!”
Kulluğa gir! Bir. Bir Hadis-i Kudsîde diyor ki: “Kulum bana bir şey için duâ ettiği zaman Ben onu geciktiririm!” diyor.
“Sabrını ölçmek için değil. Ben kulumun bana yalvarışının çıkardığı ses hoşuma gider!” diyor.“Bir daha söylesin de hoş dinleyim diye”
ALLAH’ın Er-Rahman Er-Rahim oluşuna bakın!
Biz “Huvuu Huuuv!” köpek gibi birbirimizi dalarız.
Ondan sonra belimiz ağrımaya başladı midemizde yara çıktıydı haydi câmiye ALLAH’ı düşünmeye başlarız.
“Hele ihtiyarlayım da namaza başlayım, bilmem ne oluyum!”
Oğlum, Gençlikte ALLAH’ı bırakmazsan ihtiyarlıkta ALLAH seni zâten bırakmaz.
Öyle bir sana fitil verir ki vakti kaçıramazsın, vakti kaçıramazsın vakti..
Onun için Müslümanlarda bir lakırdı daha vardır:
Dilden dile, gönülden gönüle, kalbden kalbe dolaşıp gelen, akılları şaşırtan, ruha hoşluk veren vaka’lar menkîbeler dinlerdik dedelerimizden, büyüklerden, veliler menkîbesi.
Felan veli şöyle yapmış, filan veli şöyle yapmış, memleketimizde çok.
İstanbul’a gidin dünyânın her tarafında.
Bu vâdide dolaşmak çok güçtür.
Bu yolda biliyorsunuz Mansur kellesini, Nesîmî derisini verdi.
Bu renklerin kokuların güneşlerin yıldızların dertop olduğu bir âlem.
Yularını nefse kaptıranlar bundan bir şey anlamaz: “Efendim herif uçmuş!” Uçar yaaa..
“Suyun üstünde yürümüş” Yürür yaa.
Bir kuş yüzüyor suyun içinde ördekle saman yüzüyor da koskoca insan niye yürümesin?
İlla altına mı batacak.
Ancak Aşk-ı İlahî ile yanan, kıvranan insanlar bunların kalblerinde seyredip anlayabilirler.
Bunları seyredip anlayabilmek için ALLAH’ı memnun etmek lazım.
“ALLAH’ı memnun etmek istersen ne yapacaksın? Bir şeyler yap!..”
“Namaz, oruç, bilmem ne..”
Yoo yoo onlar borcun ulan, onlar borcun..
ALLAH’ı memnun etmek için namaz, ALLAH’ı memnun etmek için hacc, ALLAH’ı memnun etmek için oruç... Allah’ı memnn etmek için…
Yoo yooo, onlar zâten insanlık oğlum, onlar insanlık.
Efendim ben insan olacağım!
Heee.. Elbise giyineceğim.
Ulan zaten elbise giyineceksin. Bunun gibi…
ALLAH’ı memnun etmek için aziz cemaat aklından çıkarma; doğruluktan ayrılma, katiyyen yalan söyleme ALLAH bundan memnun olur.
Çünkü doğruluktan ayrılmazsan ALLAH’ın kazâ ve kaderine boyun eğmiş olursun, yalan söylemezsen ALLAH’ın her yerde hazır ve nazır olduğunu ve sana şah damarından daha yakın olduğunu O’ndan utandığın için yalan söylemediğini ikrar etmiş olursun.
Yalan söyleyen adam ALLAH’ın her yerde hazır ve nazır olduğunu bilmeden inkar eden adamdır ki münâfıktır.
Onun hiçbir şeysi kabul olmaz.
“ALLAH doğrularla berâberdir” Âyet-i Kerimesi.
Servet içinde olup da onu kalbe sokmamak en büyük ibâdettir.
ALLAH’ta kendini yok et!
O’nun aşkıyla dolmuş büyük insan olmaya gayret et!
Gençlikte ALLAH ile irtibatını kesmeyen, ihtiyarlığında da ALLAH ondan irtibatını kesmez.
Bir nevi, hükümete sadâkatla çalışan adam ihtiyarlayıp da tekâvüt oldu mu hükümet onun parasını verir. Emekliye ayırır.
Onun için ihtiyarladı mı ALLAH’ın emeklilik sandığından sana gelir. Gelmesen bile zorla seni namaza da'vet eder.
Bu hal, bu dediğim hal; doğruluktan ve yalan söylememekten, bu hal sıhhatta kalmanın dinç ve fazîletli olmanın en büyük sırrıdır işte.
Sırr burda. Bu sırra kavuşanda kerâmet hissi mevcuttur.
Fakat göstermeye utanır.
Bu sözler söylenen sözlerdir aziz cemaat.
Söylenmeyenlerin veyâ söylenemeyenlerin esrarı, bu söylediklerimde gizlidir. Sözlerimiz teleskopla, laboratuar âletiyle değil başka bir şeyle anlaşılır ve görülür.
Öyle sesler vardır ki kulak almaz, bu güzel sesleri duyuracak aks-i sedâ yaptıracak birinin bulunması lâzımdır aziz cemaat.
Ara onu, sende koku var bu kokuyu alman, içine aksettirecek nurlu bir ayna bul, kendini görmek için nasıl aynaya bakıyorsan onun gibi bu da. Ayna olmadan kendini göremezsin.
Sende gizli güzel esmâları sana gösterecek bir yol var.
Diyeceksiniz ki: “Bul ara bul!” diyor. “Bul ara bul!” bu kadar söylüyor.
Evet, o kadar “Bul ara bul!” O kadar evet, bakma yüzüme!
Uzakta değil yakında, kıldığın şeriat namazını kalb namazıyla birleştirmeğe savaş!
Su bulunmadan köyde, boru döşeyen muhtara deli derler oğlum!
Köye su getirecek suyun menbağını bulmadı, boru döşüyor. Onu tımarhaneye gönderirler.
Onun için, Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellemin ALLAH’ın inâyetiyle ki bin şükür hepimize giydirdiği Rasûlun atlas kumaştan elbisesini kirletmeyin aziz cemaat.
İşte bunu kirletmezsen, insanda fetih başlar.
Fetih, kuvvetin bilinen sırrıdır.
“Efendim felan adam benim içimdekini okuyor! Benim ne yediğimi bildi”
Bunlar kerâmet değil oğlum.
“Efendim gitti köyüne geldi, sen Kütahya’lısın, dört çocuğun var” Sen şunu…
“Evet! Vayy vayy anasını!..”
Ulan bunda iş yok!
Ben burada Amerikada ver bana bir adres ben sana söyleyim onun ne yediğini ne konuştuğunu. Bunda iş yok!
İş, sende olup da farkına varmadığın sendeki bir kıymeti ortaya çıkaran adamı ara sen.
“Haydi oğlum şunu yap düzelirsin!” diyen adama bak.
Yoksa “ben akşam şunu yedim, evimizin bilmem odası var odanın sol tereğinde yeşil kitabın içinde bilmem kuş tüyü var!”
Bunlar lakırdı değil!
Sende olup da bilmediğin kıymeti ortaya çıkaran adamı ara.
Onun için Araplar derler:
“ El Ârif, lâ yetekkellemu, vel mutekkellemu lâ ya’ruf”
Ârif olan adam söylemez, zırıltı etmez.
“Vel mütekellim”, çok kunuşan da “lâ ya’ruf” işi bilmez.
Onun için kendi kıymetini bil!
“Men lem yekun insânen lâ ya’ruf kadere'l-insan”
“İnsan olmayan, insanın kadrini bilmez”
Cismânî olan, dedim başlangıçta herkes eşittir.
Fakat Rûhânî olarak başkadır.
Bu Rûhâniyeti de Âl-i İmrân Sûresinde “ve'r-râsihûne fî’l-ilmi” kelimesiyle Cenâb-ı ALLAH bildirmiştir.
Fahreddin Râzî diyor ki: “ve'r-râsihûne fî’l-ilmi” kelimesinin hakîki mânâsını bilseydik bütün dünyâdaki sırları anlamış olurduk.
(Devamı sonraki kayıttadır…)[fb_vid id="10152967460389751"]
YORUMLAR