Kısa Kısa Abdülhak Hâmit Tarhan (1852-1937) 1. Edebiyatta batılılaşmanın aslolan ihtilâlcisidir. 2. Şžair-i Azam olarak bilinir. 3. Kuralla...
Kısa Kısa Abdülhak Hâmit Tarhan (1852-1937)
1. Edebiyatta batılılaşmanın aslolan ihtilâlcisidir.
2. Şžair-i Azam olarak bilinir.
3. Kurallara uymayan, garp şiirinde görmüş olduğu her yeniliği türk şiirine tatbik eden, divan şiirini bitiren o olmuştur.
4. Şark ve garp şiirini işlendikleri bölgelere giderek öğrenmiştir.
sanatında duygusal etkisinde bırakır vardır.
5. Varlıklı bir lirizm bulunan şiirlerinde vezne, kafiyeye, söze, dile pek ehemmiyet vermemiştir. Taşkınlık ve yücelik, söyleyişteki karşıtlık onun şiirinin mühim özellikleridir.
6. Şžiirlerinde ve tiyatrolarında tarihî mevzular mühim bir yer meblağ. soyut kavramlar, yaşam, doğa, ölüm, insan, onun işlediği konulardır.
7. Şžiirleri: Sahra, Şehir, Makber, Ölü, Bu tür durumlar O’dur, Hacle, Bâlâdan Bir Ses, Garam...
8. Yirmiye yakın tiyatrosu vardır. Sahnelenmesi imkânsız tiyatro eserleri yazmıştır. Bu eserlerde insanların yanında ölüler, ruhlar, hayaletler, periler de rol alır. Tiyatroda egzotik, tarihî, millî ve dinî mevzuları işlemiştir. Bir takım oyunlarında shakespeare’in tesiri görülür. Hepsi de dramdır ve bazıları mensur bazıları da manzumdur.
9. İlk tiyatro eseri Serüven-yı Sevgi’tır. Tarık, Finten, Eşber, nesteren, Sardanapal, İlhan, Hakan, Liberte mühim tiyatro eserleridir.
Abdülhak Hamit Tarhan (Detay)
5 Şžubat 1851’de İstanbul’da hayata merhaba dedi. Tarihçi Hayrullah Efendi’nin oğlu olan Abdülhak Hamit Tarhan, ulema evladı olduğundan, beş yaşlarındayken “İstanbul Rüusu “ rütbesiyle maaşa bağlandı. İlköğrenimini mahalle okulunda yaparken bir taraftan da hususi dersler aldı. 1862’de ağabeyiyle beraber, Paris’te bulunan babasının yanına gitti, bu kentte bir buçuk yıl kadar bir koleje devam etti, dönüşünde de Robert Kolej’de tahsil görmüş oldu. 1865’te Babıâli Çeviri Odası’na girdi. Babasının İran’a elçi olarak atanması sebebiyle iki yıl kadar Tahran’da bulundu, sefaret kâtipliği yapmış oldu. Babasının ölümü üstüne İstanbul’a döndükten sonrasında bir süre Maliye Mühime Kalemi’nde ve Şžura-yı Devlet Kalemi’nde memurluk yapmış oldu. 1871’de Fatma Hanım’la evliliğe ilk adımını attı, şiir yazmaya başladı ve aralarında Namık Kemal, Recaizade Mahmut Ekrem, Samipaşazade Sezai’nin de bulunmuş olduğu bir sürü sanatçıyla dostluk kurdu. Bir süre sonra sırasıyla Paris sefaretinde (1875), Poti’de (Kafkasya, 1881) Golos’ta (1882), Bombay’da (1883) kâtiplik ve konsolosluk görevlerinde bulundu.Bombay’dayken eşi Fatma Hanım’ın hastalanması ve yurda dönerken ölmesi (1885) Abdülhak Hamit Tarhan’ı çok sarstı ve “Makber†şiirine esin membaı oldu. 1886’da Londra sefareti başkâtipliğine atandı, 1895’te Lahey büyükelçiliğine getirildi. 1897’de de Londara’daki görevine müsteşar olarak döndü. Londra’da geçen yıllarında İngiliz edebiyatını yakından tanıdı. 1890’da evlendirilmiş olduğu Nelly Hanım öldükten sonrasında, Brüksel elçiliği esnasında Lüsyen Hanım’la evliliğe ilk adımını attı. 1912’de görevinden alındı. Bir süre işi olmayan kaldıktan sonrasında 1914’te Meclis-i Ayan üyesi oldu. Mütareke yıllarını Viyana’da geçirdi, cumhuriyetin ilanından sonrasında yurda döndü. 1928’de İstanbul milletvekili oldu ve ölünceye kadar milletvekili olarak kaldı. Kendisine vatana üstün hizmet fonundan maaş bağlandı. 12 Nisan 1937’de İstanbul’da öldü. Mezarı Zincirlikuyu’dadır.
Abdülhak Hamit Tarhan Eserlerinin Özellikleri
Namık Kemal ve Şžinasi ile ikinci kuşaktan Recaizade Mahmut Ekrem’in geliştirdiği yenilikçi ortamda şiire başlamış olan Abdülhak Hamit Tarhan, Türk şiirinde yenileşmenin ilk mühim ozanıdır. Onun şiirlerinde kullandığı nazım şekilleri ve Batılı mealde kompozisyon anlayışıyla beraber divan şiirinin süregelen tesirleri bitmiş oldu. Şžiir tekniğinin değişmesinde bir dönüm noktasına gelindi.Abdülhak Hamit Tarhan, kendisinden önceki ozanlarda görülmeyen şekilde “benâ€i işleyerek, şiire “bireyâ€in nazar açısını getirdi. Doğayı nesnel olarak değildir, öznel açıdan gören bu bireysel perspektif, dış dünyayı algılar ve yorumlarken, ozanın iç dünyasını dışavurmada bir araç oldu. İşlediği mevzular da, babasının ve eşi Fatma Hanım’ın ölümlerinin bilinçaltına işlediği ölüm duygusuyla doğadır. Doğaya da ölüm mevzusunda olduğu şeklinde metafiziksel açıdan yaklaşan Abdülhak Hamit Tarhan’ın şiirinde, günlük yaşamdaki ağlatısal çatışmalar, yaşama başkaldırma, dinselliği sorgulama ve bireysel acılar şeklinde mevzular işlenirken, ölüm duygusundan meydana gelen bu doğa ötesi perspektif egemendir. Abdülhak Hamit Tarhan’ın hareket içindeki doğayı da şiire sokması bir yenilik oldu.
Fakat, doğayı ya da kırsal yaşamı gerçekçi çizgileriyle vermekten çok, bir hayranlık duygusu eşliğinde büyük bölümü kez doğa ötesi yorumlamalarla betimledi.
Abdülhak Hamit Tarhan’ın şiirde yeni kompozisyonlar geliştirmesine rağmen, bu mevzuda güzel duyu bir tutarlığa ulaştığını söylemek güçtür. “Üslubum yok, üsluplarım var†diyerek, bu arayışı, bir kaide şekline getirdi. Bu yüzden büyük bölümü süre, varlıklı imge kabiliyetini güzel duyu bir düzende kullanamayarak uyaklara bağımlı bir şiir düzeni kurdu.
Dil bakımından da yalın ve ağdalı Osmanlıca dizeleri bir arada kullandı. Abdülhak Hamit Tarhan’ın oyunları, kendisinin de belirttiği şeklinde, oynanmak için değildir okunmak için yazılmış dramlardır. Bu dramların başlıca mevzusu insanların tutkularıdır.
Abdülhak Hamit Tarhan'ın Edebi Kişiliği
1. İkinci dönem Tanzimat edebiyatının en verimli, üretken, kudretli yazarlarından olan Abdülhak Hamit, çağıl edebiyatımızın kurucularındandır. Şark ile Garp içinde bir köprü olabilecek kadar güçlü bir kültüre haizdir.2. Şžiirdeki Batılılaşma hareketinin aslolan büyük öncüsüdür. Yaşamış olduğu dönemde Şžair-i Azam unvanıyla anılmıştır. Şžiir şeklinde ve muhteviyatında mühim değişimler yapmıştır. Onda ölçü, uyak, dil kaygısı görülmez; bundan dolayı eserleri dil bakımından kusurludur. Dili çok ağır üslubu dağınıktır.
3. Abdülhak hamit Tarhan, şiirde tezatlara, şaşırtmacalara çok yer vermiş; lirik-felsefi bir anlayışla yazmıştır. Günlük yaşam, ölüm, doğa ötesi düşünceler, doğa, sevgi, vatan sevgisi şeklinde mevzuları işlemiştir.
4. Tanzimat şiirine geniş ufuklar açan, divan şiiri gelenğini tamamıyla yıkan Abdülhak Hamit; Tanzimat şiirine yüksek bir ifade kabiliyeti kazandırmıştır.
5. Veremden ölen eşi Fatma Hanım onun edebiyatını büyük seviyede etkilemiştir. Böylelikle ölüm teması onun şiirlerinin en temel teması olmuştur. Meşhur Makber şiirini eşinin ölümü üstüne yazmıştır.
6. Tiyatrolarında ağır bir dil kullanmıştır. Bununla birlikte tiyatroları sahne tekniğine d euygun değildir. Abdülhak hamit tiyatrolarını sahnelenmek için değildir okunmak için yazmıştır. nazım-nesir karışık tiyatrolarında zamanı vakalar ve hayallerini anlatmıştır.
7. Sanat için sanat anlayyışını benimseyen sanatçı, romantizm akımın etkisindedir.
8. Abdülhak hamit Tarhan, edebiyatımızın ilk pastoral şiir örnekleri olan şiirlerini Sahra adlı eserde toplamıştır.
Abdülhak Hamit Tarhan'ın Ölüme ve Doğaya Nazar Açısı
Makber ölen bir kişinin peşinden söylenmiş bir ağıt değildir. Ölümü olgunlukla karşılayan ve yazgı olarak düşünen divan şiirinin mersiye geleneğine karşılık Makber şiirinde ozan ölümün sebebi irdelenmiştir. Şžiir bu tarafıyla ölüme karşı insanoğlunun aciziyeti, reddedişi ve peşinden çaresiz feryatları duyulur bu şiirde. Teslimiyet ise bir sürü sorudan ve çığlıktan sonrasında önceki sözleri için af dileyerek gelir.Hamit kimi zaman allah’ın varlığını delillendirmek için kimi zaman de sevgilinin vasıflarını gözümüzde canlandırmak için tabiata başvurur. Ama bilhassa soyut planda sevgili ile tabiatın bir arada kullanıldığı görülür. Acısını dindirmek için tabiata sığınan ozan öfkelenince ona bağırır, kızar, ah etme dahi eder. En sonunda ise gene huzura ermek için kendini tabiatın koynuna bırakır. Makber romantizm etkisindedir ve bu anlayışa uygun, gözyaşları arasından algılanan bir doğa anlayışı görülmektedir.
Geleneğe dayalı Türk şiir anlayışını biçim ve içerik açısından yenileyen Abdülhak Hamit Tarhan, tabiata ait zihnî telakkide de yeni bir perspektif oluşturmuştur. Gerek şiir gerek tiyatro eserlerinde tabiatı alışılmışın haricinde bir nazar açısıyla gözler önüne sermiş, ele almış olduğu derhal her mevzuyu tabiatla ilişkilendirmiştir. Makber adlı eserinin temeli, ölüm düşüncesinin felsefî sorgulanışı olsa da bu eserde tabiata ait bir sürü unsurla karşılaşmak mümkündür.
Abdülhak Hamit eşi Fatma hanımın ölümünden duyduğu üzüntüyü dile getiren meşhur Makber şiirinde şöyleki yazmıştır;
Gitti nazarımdan, ah gitti...
Bir maksad ü bi günah gitti.
Her fert cihanda birdir amma
Bir tane değildir, öyleki, haşa.
Bir tane idi o mah, gitti.
Aylarca olup tebah gitti.
Görsem yeridir seni karanlık
Nurum bana ait ey ilah gitti.
Bu bentte tanzimat öncesi görülmeyen bir yenilik vardır. Abdülhak Hamit Tarhan'ın ölüme perspektif önceki şiirlerden farklıdır. İkinci dizede sevilmiş olduğu kişinin günahsız ve maksatsız öldüğünü ifade ederek eceli (Allahın takdir i ilahisini) sorguluyor. Bendin son mısrasında ise Allah'a hitaben "Seni karanlık görsem yeridir, çünkü bana ait nurum gitti" diyor. Ve bu dizelerden sonraki dizelerde bu sözleri için Allah'tan af dilemiştir.
Türk edebiyatında ölümü çıplak gözle görmek, ölüm karşısında insanoğlunun acizliğini, korkularını, isyanını ifade etmek Abdülhak Hamit Tarhan'ın bu şiiiriyle adım atmıştır. Hamitin bu yapmış olduğu Türk edebiyatında bir yeniliktir ve tanzimat dönemine emsalsiz bir şiirdir.
Abdülhak Hamit Tarhanın Eserleri
ŞžİİR: Sahra (1879), Makber (1885), Ölü (1885), Bu tür durumlar Odur (1885), Divaneliklerim Ya da Şehir (1885), Halce (1886), Bir Sefilenin Hasbıhali (1886), Bâlâdan Bir Ses (1912), Validem (1913), İlham-ı Vatan (1916), Tayflar Geçidi (1917), Ruhlar (1922), Garam(1923).
OYUN: Serüven-yı Sevgi (1873), Sabr ü Sebat (1875), İçli Kız (1875), Duhter-i Hindu (1876), Nazife (1876), Nesteren (1878), Tarık Ya da Endülüs Kurtarılışı (1879), Tezer Ya da Abdurrahman-ı Salis (1880), Eşber (1880), Zeynep (1908), İlhan (1913), Liberte (1913), Tarhan (1916), Finten (1916), Sardanapal (1917), Hakan (1935).
MEKTUP: Mektuplar (derleyen: Süleyman Nazif, iki ten, 1916).
YORUMLAR