Antik Çağ Yunan tiyatrosunda hanımlar sahneye çıkmazlardı. Hanım rollerini de maske takmış erkekler üstlenirlerdi. Bu erkek oyuncular oyun...
Antik Çağ Yunan tiyatrosunda hanımlar sahneye çıkmazlardı. Hanım rollerini de maske takmış erkekler üstlenirlerdi. Bu erkek oyuncular oyun esnasında ayaklarına kotum denilen nalına benzer yüksek topuklu ayakkabılar giyerler, yüzlerine de canlandıracakları tiplere uygun maskeler takarlardı. Bu dönem tiyatrosunda koro asla noksan olmamıştır. Ozan Thespis yazdığı eserlerde aktörü ilk kez koronun önüne çıkarmış, bir süre sonra Aiskhylos ikinci aktörü koronun önünde kullanmıştır. Sophokles ise üçüncü aktörü sahneye çıkarmıştır.
Günümüzde olduğu şeklinde Antik Çağ’ da da aktörlerin usta olmaları, seslerini değişik rollere uygun biçimlerde kullanmaları gerekiyordu. Eski Yunan’da halk, tiyatro aktörlerini Tanrı Dionysos’un bir tür hizmetkârı sayıyor, onlara büyük saygı gösteriyordu. Aynı dönemde aktörlerin loncalar halinde örgütlendikleri bilinmektedir. Bu loncaların merkezi Garp Anadolu’daki Teos (Sığacık) kentiydi. Yunan’da vaziyet böyleyken Roma’da görüntü çok farklıydı. Romalı erkek oyuncular oldukça aşağılanmışlardı. Aktörlerin büyük çoğunluğu Cenup İtalya’dan ve Yunanistan’dan getirilmiş kölelerdi.
Daha sonraları aktörlüğün gelişimi, tiyatronun gelişimiyle aynı doğrultuda olmuş, tiyatro sanatının olgunlaşmasıyla beraber aktörlük de (genel mealde oyunculuk) daha disiplinli bir uğraş durumuna gelmiştir. Orta Çağ Avrupası’nda Fransa ve İngiltere’de Mucize Oyunu İspanya’da ise Mukaddes Oyun diye adlandırılan anlayışların egemen olduğu dinsel konuların işlendiği dönemlerde aktörlük, tabii bir oyunculuğu değildir, geleneksel, kalıplaşmış bir oyunculuğu gerektiriyordu. XVI. yüzyılla beraber dram ve güldürü türleri gelişmiş, bu şekilde sanatçı yaratıcılığı, oyuncunun bireysel kabiliyeti daha büyük ehemmiyet kazanmıştır. Bu yüzyılda tiyatroda dekor anlayışından oyun anlayışına kadar büyük değişimler olmuş, bu vaziyet oyunculuk tekniğini çok etkilemiştir.
Shakespeare (Sekspir). Moliere şeklinde yazarların insan ruhunu alabildiğine işleyen eserlerinde sanatçı fantezisi büyük ehemmiyet kazanmış, oyunculuk fazlaca güç bir uğraş durumuna gelmiştir. Günümüze gelinceye kadar aktörlük alabildiğine doğallığı gerektirmiş, sanatçı bu konuyu gerçekleştirdiği oranda başarı göstermiş sayılmıştır. Ama epik türdeki tiyatro anlayışının oyunculuğu bunun tümüyle haricinde kalmış, bir yabancılaştırma unsuruna bürünmeyi gerektirmiştir. Burada sanatçı, sonucu, seyircinin çözümleyeceği değişik bir oyunculuğu benimsemektedir. Bununla birlikte modern tiyatroda gerçeküstü akımların sahnelenmesinde de yorumlar değişik olmuş, rüya gücünün ürünü olan bu oyunlarda değişik bir oyunculuk şekli gerekmiştir. Beyaz perdede aktörlüğün temel ilkeleri değişik olmakla beraber, burada daha sınırı olan, daha kontrollü bir oyunculuk aranmaktadır.
Günümüze gelinceye kadar aktörlük alabildiğine doğallığı gerektirmiş, sanatçı bu konuyu gerçekleştirdiği oranda başarı göstermiş sayılmıştır
Erkek oyuncu olmak isteyen kişinin kabiliyeti, şuurlu ve disiplinli çabalama alışkanlığı, her şeyin üstünde vazife sevgisi olmalıdır. Bunların yanısıra genel kültür, yaratıcılık ve gözlemcilik, başarının önde gelen gerekleridir. Bir erkek oyuncu adayının ise, ilk olarak tiyatro sanatının gerektirdiği his birikimine, gövde yumuşaklığına, dinlenilebilir düzeyde sese, anadilini düzgün kullanabilme kabiliyetine (diksiyon), hassas bir müzik kulağına haiz olması zorunludur”.
Anadolu Türkleri içinde tiyatronun ne vakit başladığına ilişkin bilgiler kesinlik kazanmış değildir. İlk trajik örneğe ait en eski belge Bizanslı bir prenses olan Anna Komnen’in babası Aleksi ile ilgili olarak yazdığı kroniktir. Burada, imparatorun Selçuklularla savaşmaktan çekindiği için hastalığını öne sürdüğü bildirilmektedir. İmparatorun korkaklığı Anadolu Türkleri tarafınca fars şeklinde temsil edilmiştir. Daha sonraları Tanzimat dönemine kadar karagöz ve ortaoyunu haricinde tiyatroya yakın türler görülmemiştir. Tanzimat sonrası, yabancı topluluklar- İstanbul’da oyunlar sahnelemişler, yerli toplulukların ortaya çıkması, ekranda görülen pencereden ama 25 – 30 yıl sonrasında gerçekleşebilmiştir,İlk erkek oyuncular Ermeniler olurken, ilk Türk aktörü ise Ahmet Necip olmuştur.
Hasköy, Ortaköy, Hacı Naum ve Doğu tiyatroları şeklinde yabancıların kurmuş oldukları topluluklardan sonrasında ilk Türk tiyatrosu olan Osmanlı Tiyatrosu, 1867 senesinde kurulmuştur. Kurucusu sonradan İslamiyet’i kabul ederek Ya-kup ismini alan Güllü Agoptur. 1860 -1880 yılları Türk tiyatrosunun ilk atılım dönemleridir. Tiyatro devletimizde, Abdülhamit döneminde baskı yönetimi yüzünden suskunluk içine girmiş, bir süre sonra 1908 senesinde II. Meşrutiyet İle tekrardan pozitif bir gelişme göstermiştir. Aktörlük eğitimi bu dönemlerde tümüyle usta çırak ilişkisi içinde yürütülmüştür. Daha sonraları 1913-1914 senesinde İstanbul’da kurulan Darülbedayi ‘de sanatçı yetiştirilmesi mevzusunda ilk disiplinli emekler yapılmıştır. Bilimsel ve çağdaş mealde sanatçılığın oluşabilmesi amacıyla cumhuriyet sonrası, 1936 senesinde Musiki – Muallim Mektebi’nde tiyatro kısımı açılmış, Cari Ebert yönetiminde ilk öğrenciler yetiştirilmiştir. 1949 senesinde Devlet Tiyatroları’nın kurulması Türk tiyatrosu ve oyunculuğu açısından çok mühim bir aşama olmuştur.
YORUMLAR