Arap Edebiyatı Hakkında Bilgi

Bilhassa İslamiyet sonrası vermiş oldukları eserler ile dünya edebiyat literatüründe yer sahibi olan Arap Edebiyatı ile ilgili genel bilgile...

Bilhassa İslamiyet sonrası vermiş oldukları eserler ile dünya edebiyat literatüründe yer sahibi olan Arap Edebiyatı ile ilgili genel bilgiler, eserler ve sanatçılar.



Alaaddin ve Sihirli Lambası ÖzetiArap Edebiyatı İS 5 ile 6. yüzyıl içinde şiirle başladıysa da İslâmlık öncesinin yazılı edebiyatı mevzusunda malum çok az şey vardır. 8. yüzyıl sonları ile 9. yüzyıl başlarında tümüyle tekrardan uydurulup düzenlenmediyse dahi bu şiirler üstünde fazlaca düzeltmeler yapılmış oldu. Sonraki dönem şiirine bu durumlarıyla örnek oldukları gerçeğe yakın bir olasılıktır.



İslâm Öncesi. Sonradan “Cahiliye Çağı” adıyla anılacak olan bu devrin başlıca eserleri fakat 9. yüzyıldan başlayarak yazımına geçilen kitaplar vesilesiyle tanmdı.Buna rağmen, Arapların 6. yüzyıldan başlayarak ortak bir şiir diline haiz oldukları malum bir gerçektir. Arapçanın Zebed (512) ve Harran (518) şeklinde en eski yazılarından anlaşıldığı kadarıyla, bir sürü kabilenin iştirak ettiği panayırlarda meydana getirilen savlı şiir yarışmaları bu şekilde bir dilin oluşmasında başlıca nedendi. Şairler bu şeklinde panayırlarda kendi kabilelerini överken düşman kabilelerini de yerme fırsatı bulurlardı. Daha o dönemde “aruz” vezni iyiden iyiye yerleşmişti. Bu vezin Arapçaya uygun bir ilkeye, kısa ve uzun hecelerin birbiri arkasından gelmesine dayanır; tüm şiir süresince değişmeyen tek ya da durağan uyak temeliyde ayrı bir kuraldır. “Aruz” sözcüğü “çadırın orta direği” anlamına gelir. Bununla birlikte, bir beytin ilk mısrası sonundaki tefile’ye de “aruz” denilmesinin sebebi tef ile’nin çadır direği şeklinde beytin ortasında yer almasıdır. Aslen, “ilm-ül aruz” (aruz bilimi) denen bu veznin kurallarını kıymetli dil ve edebiyat bilgini İmam Halil 8. yüzyılda ortaya koydu. Ayrıca, İslâmlık öncesi dönem şiiri aruza en uygun düşen bir şekil olan “kaside” içinde gelişti. O zamanlar bir şiir başlıbaşına bir mevzuya ayrılmadığı, ozan kasidesi içinde av, ağıt, betimleme (bilhassa, at, deve ve av hayvanlarıyla sevgilinin betimlenmesi) şeklinde değişik mevzularda duygularını dillendirdiği için, kasideler türlü olgular üstüne yazılmış şiirleri topluca kapsayan eserlerdi. Kaside şekli daha o dönemden başlayarak çok tutuldu, yaygm “nazım şekli” olarak gelişip tüm Arap şiirine egemen olmakla kalmayıp, sonraki yıllarda temeli Müslümanlık olan bir kültürün temsilcileri durumundaki Araplar, kasideyi İslâm ve Garp hayatına da atarak ortaçağ Avrupa şiiri üstünde çok mühim bir rol oynadılar. Birer manzumeleri Kâbe’nin duvarına asılmış olduğu için El-Muallakat-ı Seb’a (Yedi Askı) şairleri olarak anılan; yedi kasidenin en eskisinin ve en güzelinin yazarı İmrü’l Kays (öl. 530), Tarafa, Ebu Sûlme, Haris ibni Hileiza, Antere bin Şeddad, İslâm öncesi Arap şiirlerinin başta gelen temsilcileriydi. Bununla birlikte, Nabiga ve Hammad el-Ravviya da diğeri iki mühim şairdir. Bu zamanda nesir Arap eserine nerede ise asla rastlanmaz. Ama, 4. yüzyılda Afrika’da Tagaste’de (bugün Suk-Ahras) doğan Aziz Augustinus (354-430), İskenderiye Okulu’nda “Yeni Platoncu-luk”a dönüşen Platon felsefesiyle Hıristiyanlık arasındaki çatışmalara son vermeye yönelik emekleri esnasında ileride bir sürü bakımdan Descartes’e esin membaı olacak eserleriyle emsalsiz bir felsefenin temellerini attıysa da daha sonraki Arap filozoflarının büyük bölümü

Aristoteles ile ilgilendi. Böylelikle, bu Yunan filozofunun eserleri, Edessa (bugün Şanlıurfa) Okulu’nca bazı Suriye manastırlarında Yunancadan Süyaniceye (431-439), 832’den sonrasında da Bağdat’ta Yunancadan ya da Sürya-niceden Arapçaya çevrildi. Genel anlamda Yeni Platonculuk’un izlerini taşıyan, fakat kimi vakit yanlış olarak Aristoteles’e yakıştırılan Plotinus, Enneades vb’nin tesiri, bu yazmın daha sonraki evrelerinde göreleceği şeklinde, ilkin çeviriler kanalıyla gözlemci (mistik), doğalcı (natüralist) ve maddeci kalıplar içinde türlü felsefe dallarına ayrılıp gelişmesini sürdürdü.



İslâmlık Sonrası. İlk İslâm periyodu Kuran, nesir (düzyazı) faaliyetinde ilk yazılı eserdir. Kuran’ın üslubu, İslâmlıktan önceki dönemde de malum “seçili” (uyaklı) düzyazıdır. Kuran, tek tek ele ile birlikte yapmış olduğu incelemeler ve düşünceye getirmiş olduğu büyük canlılıkla Arap Edebiyatı’nı kökünden etkilediği şeklinde, edebiyat kıymeti açısından olmasıyla birlikte felsefe ve ahlâk kıymeti yönünden, tinsel kaynak bakımından benzeri olmayan olarak kaldı.



Öte taraftan, Arapları eski inançlarından vazgeçirmeye çalışan Hz. Muhammet’in kendine karşı çıkan şairlerle de uğraşmak zorunda kalması, bu zamanda şiirin geliremesine yol açtı. Ayrıca, islâmlığı yeren şairleri başarı göstermiş bir şekilde yanıtlayarak İslâmın savunuculuğunu üstüne alan Hassan ibni Sâbit (563-682) “şair-ü’n-Nebi” (Pey-gamber’in şairi) unvanını aldı. Ortalama 120 yaşlarında Medine’de ölen İbni Sâbit’in Divan’ı Arap Edebiyatı’nın en ünlü eserleri içinde yer alır.



Şiir, “Dört Halife” döneminde de suskunluğunu sürdürdü. Ama, sonraları Arap Edebiyatı’nda büyük bir gelişme gösterecek olan risale yazma yöntemi, şiirin sesini bulamadığı bu 7. yüzyılda filizlendi. Risale (ilim ya da sanat üstüne yazılmış minik kitap, dergi; din mevzularındaki sorunları inceleyen minik seviyede kitap; sonraları reddiye, haşiye, şerh, şeklinde hususi isimler takıldı) bugün Arap Edebiyatı’nın mühim nesir türlerinden biridir.



Emeviler Periyodu. 7. yüzyıl sonlarında şiir tekrardan canlandı. Cerir, El-Fe-razdak, El-Ahtal şeklinde başlangıç periyodunun ünlü şairleri, İslâm öncesi şiirinden esinlenerek geçmişin özlemini dile getiren birbirlerinden güzel kasideler kaleme aldılar. Arap topraklarının genişlemesi, fetihler, bazı ülkelerin, istilası sonucu Mekke ve Medine’de yaşam düzeyinin yükselmesi, 8. yüzyıl başlarında bir “zevku sâfa” (gönül şenliği ve eğlence) şiirinin doğmasına niçin oldu. Şarap âlemleri ve uçarılık üstüne yazdığı benzeri olmayan kasideleriyle Ömer bin Ebi-Rebia bu devrin en önde gelen “Baküsçü” şehir şairlerinden biriydi. Çölde ise Kays bin Zerih; leyle-tü’l A’miriye ile yaşamış olduğu gönül macerasını “Mecnun” olarak yürekler parçalayıcı bir anlatımla şiirleştiren ve 10. yüzyıldan başlayarak Şark edebiyatında bir “Leyla vü Mecnûn” (Leyla ile Mecnun) mesnevi (manzum roman) türünün doğmasma neden olan Bedevi ozan Kays’ül A’miri, bu çağa damgalarını vuran ünlü kalemlerdi.



Öte taraftan, Hz. Muhammet’in sözlerini ve davranışlarını inceleyen Müslim, edebiyatta “hadis-i sahih” (gerçek hadisler) dalını kurarak düşüncenin eleştirilmesi yolunda başlıca adımı atarken, şecereci yazarların mühim vakalara tarih düşürme olarak başlattıkları bir diğeri ilim dalı da bu zamanda süratli bir gelişim gösterip tarihçiliğe dönüştü ve Belâzuri, Taberi, Mesudi şeklinde ünlü tarihçiler bu alanda çok kıymetli eserlerv erdiler. Ayrıca, merkezci bir yönetimin ve at otomobilleriyle çalışan bir posta örtü-gütünün kurulması ilkin toplumsal yarar, sonrasında da bilime yönelik araştırmaların gelişimini sağlamış oldu. Mukaddesi, İdrisi ve Bekri bu yıllarda coğrafya bilimine edebiyat kişiliği kazandıran usta kalemler oldular. Bununla birlikte, Hac zo-runluğu da seyahat izlenimleri yazımına neden olan bir niçin olurken Endülüslü bin Zübeyr ilgi çekici yazılarıyla bu edebiyat türünün temellerini attı.



Abbasiler Periyodu. 8. yüzyıl ortalarında Emevilerden halifeliği devralan Abbasi Hanedanı’nm yönetimi süresince devam eden bu dönem, Bağdat’ın başkent yapılması, bu sebeple da Arap Edebiyatı üstünde İran Edebiyatı’nın etkilerinin görülmesiyle başlar.



Şiir. Eski kalıplar ve temalar yerine “modern” mevzuları işleyen, sevgi ve şarap üstüne yazdığı şiirlerini içeren Divan’ı ile “sefahat” türü şiir akımının öncüsü sayılan İran kökenli Ebu-Nuvas (747-815); akımı geliştiren İbnü’l-Mut’ez (861-908); bu akıma karşı çıkarak eski şiir geleneklerine tekrardan kıymet kazandıran bir “neo-klasik” şiirin yaratıcıları olan Hamasa’nın yazarı Ebu Teman (804-845) ile Buhturi ve bir süre sonra Mütenebbi (905-965); Arapların toplumsal yaşamı, ünlü kişiler ve tanınmış şairler üstüne manzum bir üslupla bilgilendiren eseri Kitâbü’ lü-Erkâni (Şarkı Kitabı) ile Aliyü’l-ls-fahani (897 -967) bu devrin ilk büyük şairleriydi. Rahat bir şiir dili altında akim estetiğine ehemmiyet verilmesi icap ettiğini vurgulayan Divaıiı ile Ebu’l-Atahiye (748-828) bu zamanda dinsel mevzulara el atan ilk ozan olarak dikkati çekti. Pek çok eseri içinde bilhassa Dante’nin İlahi Güldürü’sıne kaynak olan Risaletü’l-Gufran’ddi eski şairlerin ağzından Cennet’te bulunmalarının sebeplerini açıklayan Ebü’l-Alâ El-Maari (973-1058); bir gizemci olarak “Ene’l-Hakk” (Tamı ile bütünleşme) kuramını ortaya attığı için idam edilen Halâc-ı Mansur (858-922); kendiliğinden mevcud Tanrı’nın evrenin yaşam membaı bulunduğunu her fırsatta dizelerinden türlü yollardan yineleyen Ömerü’l-Fârisi (1181-1235) “tasavvuf’ şiirinin en mühim temsilcileriydi.



Nesir. Nesir bu zamanda önceki kurallar içinde gelişmesini sürdürmekle beraber, gerek Yunancadan gerekse İran’ın Pehlevicesinden meydana getirilen çeviriler bu edebiyat kolunun alanını daha da genişletti ve 9. ile 10. yüzyıllardan en yüksek noktasma ulaştı. Gerçek ismi Ruzbeh olan İranlı yazar Abdullah İbni Mukaffa (öl. 757), Müslümanlığı benimsedikten sonrasında Paçantardyı Pehlevice aslmda arı berrak bir üslupla tekrardan yazarcasına Kelile ve Dimne olarak Arapçaya çevirdi. Araştırmacılar gerek dinsel gerekse din dışı eski eserlerden çok varlıklı derlemeler yaptılar. Ayrıca, Müslim’in açmış olduğu yoldan yürüyen Buhari (810-869) Hz. Muhammet’in 4.000 hadisini incelemiş olduğu ünlü eseri El-Cami’us-Sahih ile en büyük hadis bilimcisi bulunduğunu kanıtladı.



Arap Edebiyatı’nm en güzel eserlerinden birisi olan, sonraları ona benzetilerek Binbir Gündüz Masalları diye bir başka dizinin ortaya çıkmasına yol aç-çan ve fazteziye dayalı türlü öykülerden oluşan Binbir Gece Masalları (10. yüzyü) ilk kısımı İran’dan, diğeri kısımı Bağdat’tan, sonuncusu Şimal Afrika’dan olmak suretiyle üç ayrı çevreden oluşur: Ali Baba ve Kırk Haramiler, Alaaddin ile Büyülü Lambası, Gemici Sinbad’ın Serüvenleri bu tür şeyler içinde en yaygın olarak malum masallardır. Ayrıca, eski bir edebiyat türü yeni bir biçime bürünerek dirildi. İslâm öncesinin silahşor şairi Antere’nin vuruşmalarını aktarırken eski Arap geleneklerini de gösteren Si-rat’-Antar (Antere Hikâyeleri) ile başlayıp Hz. Ali şeklinde ilk İslâm periyodu yiğitlerinin akıl almaz şekilde abartılmış savaş kahramanlıklarıyla sürüp giden ve Haçlı Seferleri sırasındaki savaşlara da değindikten sonrasında 32 ten halinde noktalanan bir “hamasi” (yiğitleme) edebiyatı 13. yüzyıl sonlarına kadar muhteşem ilgi topladı. Ama, Arap Edebiyatı’nın gerçek temsilcisi İran kaynaklı Abad (eğitsel yazılar; sonraları öğretici tüm bileşim eserleri) oldu. Kitab ül Beyân (Konuşma Sanatının Kitabı), Kitabü’l-Heyavan (Hayvanlar Kitabı) ve Avrupa dillerine de çevrilen Kitabül’l-Buhela (Cimrilerin Kitabı) şeklinde eserleriyle Cahit (780-868) Arap-İslâm kültürünün temellerini attı; onun seyircisi olan İbni Kuteybe (828-885) “Abad” üstüne yazdığı eserinde Arap dilbilgisinin kurallarını da belirlerken Kuran’ı savundu, Arap ve Fars edebiyatının belirgin başlı öğelerini bir bireşim olarak bağdaştırdı. Böylelikle, “Abad” 10. yüzyıldan başlayarak halk edebiyatı dışına kaydı; şehzadeleri, devlet adamlarını ve memurları yetiştirip eğitmekle kullanılan “aydın” sınıfının düzyazısı türüne dönüştü.



10. yüzyıl sonlarına doğru resmi öğretim müesseselerinin oluşturulmasıyla, düzyazıda emsalsiz yapıt verimi büyük oranda düştü. Bundan bu şekilde yalnızca risaleler, seçme yazıları bir araya toplayan yan derlemeler, dinsel ya da din dışı eserlerin yorumu, yorum üzerine meydana getirilen yorumlar birbirini izledi. Buna rağmen, devlet dairelerinde çalışan kimi kalem kâtipleri uyaklı (seçili) düzyazıya yeni bir hız kazandırarak bu türün başka boyutlar içinde mühim seviyede gelişimine yol açtılar. Böylelikle, Bediü’-zaman Hemadani (968-1008) kurallarını koyarak, yeni bir tür olan “Makamat”ın (lirik nesir) kurucusu oldu. Ama, tüm çabalar yalnız şekil güzelliğine yöneldiği için gerek Arap yaşamını yansıtan elliye aşkın eseriyle Hariri (1054-1121), gerekse onların açmış olduğu yolda ilerleyen başkaları ifade süslemeciliğine ve şekilciliğe düşmekten kurtulamadılar. Ayrıca, İbni Cübeyr ile garip bir duruma sokulan seyahat edebiyatı bir sürü aşamadan sonrasında ünlü seyyah ve coğrafyacı Tancalı İbni Battûta’nın (1304-1377) kaleminde çıkan dört ciltlik Tuhfetü’n-Nuzzâr (Seyahatname) ile şaheserini vererek noktalandı.



Yunan tesirini Arap felsefesine ilk getirenlerden El-Kindi (öl. 872) daha çok mantık ve matematikle ilgilenip hem tanımlamanın hem de kanıtlamanın özüne inmeye çalışırken El-Eş’ari (876-935) Epikuros’un maddeci ahlakçılık görüşünü benimsedi. Aristoteles, Platon ve Plotinos’tan esinlenerek kaleme almış olduğu İhsaü’l Ulûm, Fusûsu’l-Hikem, Kitabu’l-Tenbih, El-Medinet-ul Fazıla, Tâlâkaat şeklinde eserlerinde Fârâbi (870-950) gizemci bir evrenbilim yarattı.



Garp’da “Avicenne” (Avisen) olarak tanınan ve matematikçiliği, filozofluğu, hekimliği, bilginliği bir arada yürütecek seviyede gerçek bir deha olan İbni Sinâ’nın (980-1037) El Kaanûn fı’t-Tıbb (Hekimliğin Yasası) adlı eseri 13. yüzyıla kadar Avrupa’da tıp biliminin temel membaı oldu. Felsefesinde, Aristoculuk’tan hareket etmekle beraber, tabiat biliminin derinliklerine inebilmek için gizemciliği ve ahlakçılığı bir yana bırakmanın ön şart olduğu görüşünü ileri sürdü. El-Hâzin (965-1039) bir fizikçi olarak türlü eserler yazdı ve geometrinin ilk klasik kurallarını koydu.



11. yüzyılda gizemciliğe dönen El-Gazzali (1058-1111) İhyâi U’lûmu’d-Din (Dinsel Bilimlerin Diriltilmesi), Makaasıdu’l-Felâsife (Felsefe Sistemlerinin Maksatları), El-Munkızu mine’d-Dalâl (Sapıklıktan Kurtuluş), Nasi-hatu’l-Mulûk (Hükümdarlara Öğütler) şeklinde eserleriyle Aristoteles felsefesine şiddetle saldırarak “kelam” denilen İslâm felsefesinin en büyük temsilcisi olurken, Arap filozofları içinde görüş ayrılıkları çıkmasına ve bir kısmının bir tür septisizme (kuşkuculuğa) sapmasına niçin oldu.



12. yüzyılda İspanya’daki Endülüs Arap-İslâm uygarlığı, felsefe yönünden çok etkili ve üstün eserler verdi: îbni Bâcce (öl. 1139) Yalnızlığın Rehberi, Ruh, Veda Mektubu şeklinde Platon felsefesini anımsatan eserlerin yazarı olarak kişinin fakat aklı kadar yükselebileceği görüşüne yer veren bir tür gizemci soyut deneyimi dillendirdi. Felsefeyi ön planda tutan romanı Hayy Ibn Yeksan’da bilhassa îbni Tu-feyl (1100-1185) ve Zemahşeri (öl. 1143), Sühreverdi (öl. 1191) vb îbni Bâcce’nin felsefesini daha derinliğine işleyip yorumladılar.



Ama, Arap felsefesi en üst gelişimini ve dünya boyutlarındaki büyük tesirini Avrupa’da “Averroes” olarak malum Kurtubalı İbni Rüşd (1126-1198) ile elde etti. Aristoteles felsefesini bambaşka bir açıdan yorumlayarak, bu sistemden akılcılığa dayalı ve tüm dinsel dogmalara karşı çıkan yepyeni bir tabiat felsefesi oluştururken, “çifte gerçek” kuramıyla da akılla dini karşı karşıya getirdi. Bu girişken ve korkusuz fikir sistemi. İslâm sofularıyla Hıristiyan kilisesinin şiddetli karşı koymalarına hedef olduysa da, îbni Rüşdücülük yayılmaktan geri kalmadı. 13. yüzyılda Paris Üniversitesi’nde en başta Siger de Grabent olmak suretiyle bir sürü îbni Rüşdcü düşünür vardı. îbni Rüşdçülük İslâm dünyasında El Futûhatu’l Mek-kiye, Fusûsu’l Hikem ünlü eserlerin yazarı büyük tasavvufçu Endülüslü Muhiddin Arabî (1165-1260) ve okulunun, Avrupa’da Aquinolu Tommaso, Lullas ve Büyük Albertus’un başı çekmiş olduğu mühim bir dinci grubun saldırısına uğradı, az soma Papa tarafınca yasaklandı. Ama 14., 15. ve 16. yüzyıllarda Padova Okulu vesilesiyle bu kez İtalya’dan gene tüm Avrupa’ya yayıldı. Böylelikle, Arap felsefesi yalnız ortaçağı değildir, en ileri görüşleri içermesi sebebiyle Rönesans’ı da etkilemiş oldu. İbni Rüşd’ün eserleri tüm Garp dillerine çevrilerek, Arap felsefesinin ortaçağ düşüncesinin geri kalmışlık ortamında, günümüzün modern ve ileri fikir yapısının temellerini atması sağlandı. Öte taraftan, İbni Sindirim (994-1064), İbnü’l Tutsak (1160-1234), İbni Hellikân (1211-1282) İbnü’l Verdi (1290-1349), İbnü’l Hâtib (1313-1374) şeklinde ünlü tarihçilerle yoluna devam eden tarih bilimi, Mikad-dime’si ilk tarih felsefelerinden birisi sayılan ve gerçek akılcılığı, gerekse bir genellemeye varma uğraşı Avrupa’da “Arapların Montesquie’sü” diye anılması sonucunu doğuran İbni Haldun (1332-1406) ile en büyük ustasına kavuştu.



Gerileme Periyodu. Abbasi saltanatının son zamanlarında merkezi hükümetin zayıflaması, kendi başlarının derdine düşen koruyucu büyüklerin azalması, bu sebeple da arpalıkların yitirilmesi, büyük bölümü şairlerin başka ülke başkentlerine göçüp dağılmasına niçin oldu. Düzyazıda aslına bakarsanız Abbasiler iktidardan düşmezden ilkin başlamış olan çöküş, somadan daha da hızlandı ve 15. ile 18. yüzyıllar içinde Arap Edebiyatı mühim seviyede geriledi. Öteden bu yana Arap Edebiyatı’nda etkin rol oynamış olan Farsçanın bu yüzyıllarda parlayıp Şark kültürünün egemenlik tahtında Arapçanın yerini alması sonucunda da Klasik Arapça yalnızca Kuran okumak ve yorumunu yapmak için medreselerde öğretilen bir dil durumuna geldi. Bu 3 yüzyıllık kısır dönem içinde ozan Bûsuri ile tarihçi Safiüddine’l-Hilli Arap Edebiya-tı’na kayda kıymet eserler veren iki yazar oldu.



Avrupa Tesiri. 19. ve 20. yüzyıllarda Arap Edebiyatı yavaş yavaş Avrupa tesiri altmda kalmaya başladı. Osmanlı İmparatorluğu’nun Arap dünyası üstündeki tesirinin zayıflaması ve Napolyon’un Mısır Seferi bu periyodu başlatan en mühim etkenlerdi. Ayrıca, Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın Avrupa’ya gönderilmiş olduğu öğrenciler de tabii olarak Avrupa tesirinin yayılma alanını genişlettiler. Gene Mehmet Ali Paşa’nın kurduğu basımevi, Osmanlıca, Farsça ve Avrupa dillerinde yazılmış bir sürü eserin yayımlanmasını sağlamış oldu. Böyelce, yenilikçi fikirleri yaymaya çalışan yazarlar hayata merhaba dedi; somadan Maarif Nazırı da olan yazar ve düşünür Ali Kutsal Paşa (1823-1839); Cemaled-din Afganî’nin kıymetli öğrencilerinden büyük Arap düşünürü, Mısır’ın ilk resmi gazetesi El-Vakaayi’ul Mısriye’nin kurucusu ve başyazarı Muhammed Abdul (1849-1905); tarihsel romanlar kaleme alan Curci Zeydan (1861-1914) nesir faaliyetinde başta gelen 19. yüzyıl Arap Edebiyatı temsilcileriydi.



Ayrıca, destansı ve çağa meydan okuyan alev ateş şiirleriyle Barudi (1839-1904) devrin en mühim şairi bulunduğunu kanıtladı. Duygusal ve duygulu şiirlerin yazarı M. Hafız İbrahim (1871-1932); Byron’u kendine örnek alan Ahmet Şevki (1868-1933) 20. yüzyıl başlarının en ünlü şairleriydi. Arap Edebiyatı’nda Avrupa taklitçiliğinin bir sonucu olarak nesir faaliyetinde roman ve kısa öykü dallarına da yönelmeler oldu; bu dallarda değildir evrensel boyutlarda, hemen hemen başarı göstermiş bir yapıt verilmemiş olmasına rağmen El Eyyam’m (Günlerin Romanı 1940), kör yazarı Mısırlı Taha Hüseyin (1889) modern Arap Edebiyatı’nın en büyük romancısı sayılır. Öte taraftan, eserlerini direkt Avrupa dillerinden biriyle, bilhassa Fransızca ya da İngilizce olarak kaleme alan Arap yazarları da vardı.



Ekranda görülen pencereden Lübnanlı ozan ve yazar Halil Cebran’ın (1883-1931) Les Ailes Briees, Ames en Revolte (Kırık Kanatlar, Başkaldıran Ruhlar) ile İngilizce bir emek harcaması olan The Prophet, The Son of Man (İnsanoğlu Olarak Hz. Peygamber) dikkat çekicidir. A. Cemal Nasır’ın Egypt’s Liberation: The Philosophy of Revo-lution (Mısır’ın Kurtuluşundan Çıkarılacak Devrim Felsefesi) 1955; Nadav Safran’ın Egypt in Search of Political Community (Siyasal Bir Topluluk Arayışı İçinde Olan Mısır) 1961; H.A.R. Gibb’in Mohammedanism, an Historical Survey (Müslümanlık Üstüne Tarihsel Bir Araştırma) 1962; Philip Hitti’nin İslam and the West (İslâm ve Garp Dünyası) 1952; Charles İssevi’nin Egypt in Revolution: An Economic Analysis (Devrim İçindeki Mısır’ın Ekonomik Bir İncelemesi) 1963, diğeri başlıca eserleridir. Arap Edebiyatı’nda tiyatro çok geridir. Dahası, katı dinci büyük bölümü Arap vatanlarında roman ve kısa öyküden de öte yasaklanmış bir edebiyat dalıdır. Ama 20. yüzyılın sonlarına yaklaşılırken, daha ılımlı Arap toplumlarında dahi hemen hemen emekleme çağlarında olan tiyatro edebiyatı branşında bugüne dek kayda kıymet yapıt verilmiş değildir.

YORUMLAR

Ad

Anlamı Nedir?,22,Biyoloji Konu Anlatımı,25,Cilt Bakımı,82,Coğrafya Ders Anlatımı,978,Genel,46,Güzel Sözler,16075,Music,1,Ne Nedir?,32164,Resimli Sözler,4111,Saç Sağlığı,119,Sağlık Bilgileri,1596,Soru-Cevap,10236,Sports,1,Tarih Konu Anlatımı,5,Teknoloji,36,Türk Dili ve Edebiyatı Konu Anlatımı,2,
ltr
item
Ders Kitapları Konu Anlatımı: Arap Edebiyatı Hakkında Bilgi
Arap Edebiyatı Hakkında Bilgi
http://www.muhteva.com/wp-content/uploads/2017/04/Alaaddin-ve-Sihirli-Lambasi-351x185.jpg
Ders Kitapları Konu Anlatımı
https://ders-kitabi.blogspot.com/2017/05/arap-edebiyat-hakknda-bilgi.html
https://ders-kitabi.blogspot.com/
http://ders-kitabi.blogspot.com/
http://ders-kitabi.blogspot.com/2017/05/arap-edebiyat-hakknda-bilgi.html
true
5083728687963487478
UTF-8
Tüm Yazılar Yüklendi hiçbir mesaj bulunamadı HEPSİNİ GÖR Devamı Cevap Cevabı iptal Silmek Cevabı iptal Home SAYFALARI POST Hepsini gör SİZİN İÇİN ÖNERİLEN ETİKET ARŞİV SEARCH Tüm Mesajlar İsteğinizle eşleşme bulunamadı Ana Sayfaya Dön Pazar Pazartesi Salı Çarşamba Perşembe Cuma Cumartesi Pazar Mon Tue Wed Thu Fri Sat January February March April May June July August September October November December Jan Feb Mar Apr May Jun Jul Aug Sep Oct Nov Dec Şu anda... 1 dakika önce $$1$$ minutes ago 1 saat önce $$1$$ hours ago Dün $$1$$ days ago $$1$$ weeks ago more than 5 weeks ago İzleyiciler Takip et THIS PREMIUM CONTENT IS LOCKED STEP 1: Share to a social network STEP 2: Click the link on your social network Tüm Kodunu Kopyala Tüm Kodunu Seç Tüm kodlar panonuza kopyalanmıştır. Kodları / metinleri kopyalayamıyor, kopyalamak için lütfen [CTRL] + [C] tuşlarına (veya Mac ile CMD + C'ye) basınız Table of Content