İslamiyetin ana dili sayılan ve bu sebeple tüm bütün ülkelerde yaygın bir biçimde kullanılan Arapça dili ile ilgili genel bilgiler ve lehçel...
İslamiyetin ana dili sayılan ve bu sebeple tüm bütün ülkelerde yaygın bir biçimde kullanılan Arapça dili ile ilgili genel bilgiler ve lehçeleri.
ARAPÇA, Arap halkıyla Arap uygarlığına girmiş toplulukların konuştukları dil. Sami dillerinin cenup kesimindendir. Klasik Arapça, Müslümanlıktan ilkin Arap Yarımadası’nda konuşulan Arapça lehçelerden türedi. Bu lehçe, değişik lehçelerin ortak dili olarak nitelendirilebilecek olan bir şiir diliydi. Kuran-ı Kerim’in bu dilde olması, İslamlık ile beraber Arapçanın çok geniş alanlarda yayılmasını ve başka dilleri etkilemesini sağlamış oldu. Klasik Arapçadan Irak, Suriye, Çad, Cezayir, Tunus, Mısır vb benzer biçimde pek çok lehçe oluştu. Bu lehçeler, temel sözcükler, ses, yapıbilim (morfoloji), sözdizimi yönünden birbirlerinden oldukça değişiktir. Oysa Kuran-ı Kerim’in de ihtiva ettiği Klasik Arapça, dinsel ve tanrısal oluşu, yalnızca yazı dili olarak kullanılışı sebepleriyle temel yapısı bakımından değişikliğe uğramadı. Fakat zaman içinde, Klasik Arapçadaki bazı sözcükler eskidi, yeni sözcükler ortaya çıktı. Garp ile ilişkilerin sonucu bu sözcükler giderek çoğaldı. Tüm bunların etkisiyle değişik bir dil olan Klasik Arapçadan günümüzdeki modern Arapça hayata merhaba dedi.
Arapçada 28 ünsüze rağmen bir takım durumlarda ünlü benzer biçimde kullanılan 2 ünsüzle (vav, ye) a, e yerini tutabilen elif vardır; yazımda ilk olarak ünsüzlere dikkat edilir, yalnız uzun okunan hecelerin ünlüleri yazılır. Bu bakımdan Arapça yazım kurallarına uygunlukla yazılmış Türkçe metinleri doğru okuyabilmek nerede ise olanaksızdır; kısa ünlü heceleri oluşturmak için kullanılan hususi işaretler (hareke) dikkatsizlik edilmişse iş büsbütün çıkmaza girer. Türkçede kök olan sözcükler devamlı başta kalır, yalnız sonuna ekler alıp yeni anlamlı sözcükler türetilebilir. Arapçada temeli ünsüzlere (çoğu zaman üç) dayalı kökler hem kafa tarafına, hem ortasına (içine, arasına) hem sonuna ekler alabilir; böylelikle türeyen (iştikak) gövdeler belirgin kurallara dayanılarak yapılabilir; fa’l köküne benzer oluşumlarla lüzumlu kalıplara uyulur. Eylem çekiminde temel, di’li geçmişin üçüncü tekil eril kişisidir. Hakikaten Arapçada canlılar benzer biçimde cansız nesneler de eril (müzekker), dişil (müennes) olarak düşünülmüştür; erilleri dişil yapmak için lüzumlu işlek ekler de duruma nazaran kullanılır. El-vezn (tartı, ağırlık) denen kalıplar fa’l kökünün yapı özellik ve sırasına nazaran oluşur: feale, faile, feâle benzer biçimde (Aruz ölçüsünde de aynı ilke yürürlüktedir). Sülâsi (üçlü, üç ünsüzlü) köklere nazaran çok azınlıkta olan dörtlü (dört kantonlu) eylem köklerine de rubai denir; aynı ilkeye nazaran kalıplara uydurularak çekilir. Köklerindeki harflerle destek seslerin cinslerine nazaran türlü adlarla anılan yedi tür eylem (mastar da sayılır), yapı asılları bakımından ilk olarak yalın (mücerret) ve artırılmış (mezidün fih) diye de ayrılır; her eylem kökü hem mastar, hem hafifçe mastar hem eylemsilerden adı eylem benzer biçimde kullanılabilir, etken isim eylem (ism-i fâil) ve edilgen isim fiilleri (ism-i mef ul) en fazlaca kullanılan kalıplardır. Eylem çekiminde Arapçanın Türkçeden ayrılığı; erilik, dişilik bildiren şahıs değişikliğinden başka öznenin iki şahıs olduğuna dikkat çeken (tesniye) hususi biçimdir; doğallıkla Arapçada da tekillik (müfret), çoğulluk (cem) vardır; bu sebeple Arapçada 12 çekim şekli vardır (1. şahıs, 2. ve 3. kişilerin eril ve dişilleri, 1. çoğul, 2. ve 3. çoğulların dişilleri; iki de iki özneli vaziyet=12).
Türkçede bulunmayan, Arapçanın ilk özelliklerinden birisi olan varlık, harfi tariftir (tanımlık-article). Tüm isimler (isim asil sözcükler, mesela sıfatlar) kafa taraflarına el belirtme edatmı alırlar. Türkçedeki isim halleri (i hali, e hali, de hali, den hali, in hali, yalın hali) Arapçada kullanılan hareke işaretinin ismi kullanılarak anılır: merfû (ötre-li), mansûb (üstünlü), mecrûr (esreli); adlardan isim ve ödat türetme için de fiillerde olduğu benzer biçimde yapısı öncesinden belirlenmiş kalıplara gereksinim duyulur. Tabii olarak tüm isim ve sıfatlar erillik, dişilik niteliklerini belirleyen hususi ekleri taşılar; sıfatların cinsiyeti tamlama olarak yanma katıldıkları ada bağlıdır; isim dişil ise ödat da dişilleşir. Ne var ki Türkçeye uymayan bir başka vaziyet da ödat tamlamalarında sıfatın başta değildir sonrasında bulunmasıdır; Türkçeleştirmek gerektiğinde Arapça isim ve ödat tamlamalarım sondan başa doğru okumak gerekir.
Yüzyıllarca Osmanlı medreselerinde sonrasında okullarımızda ana derslerden birisi olarak okutulan sarf û nakiv (Arapça Dilbilgisi), başta Kuran’ı doğru okuyup idrak etmek amacına yönelmiş bir öğretim ve eğitim mevzusu oldu. 1928 Harf Devrimi’ne kadar kullandığımız alfabe Araplarla aramızdaki sayısız yakınlaşma noktalarından biriydi. Türkçe dilbilgisi kurallarıyla beraber dilimize girmiş kuralları yüzünden Arapça, Farsça dilbilgisini öğrenmek de bir yere kadar mecburi görünürdü. Türkçede özleşme bilincinin bulunmadığı dönemlerde de yazarlarımız dinsel kaynaklara duydukları hususi saygıyla yeni kavramlara isim ararlarken dahi Arapça köklere başvurmaktan başka yol düşünemezlerdi (Özgürlük-Namık Kemal, Mefkûre-Ziya Gökalp, Tayya-re-Fazıl Ahmet Aykaç vb). Şimdi Arapça yalnızca bir tür ve araştırma dili olarak fakat hususi kurumlarda gereklidir (İlahiyat Fakültesi, İmam Hatip Okulları, Diyanet İşleri, Edebiyat Fakültelerinin Türkoloji, Tarih, Şarkiyat kısımları vb).
Arapçanın başlıca 17 lehçesi vardır:
1) Orta Arabistan-Suriye Çölü Lehçesi: Bedevi Lehçesi’nin geniş seviyede tesiri altında kalmıştır.
2) Mezapotamya Lehçesi: Sesbilim ve sözcük yapısı bakımından Orta Arabistan-Suriye Çölü Lehçesi’ni çağrıştırır.
3) Cenup Arabistan Lehçesi: Bu Lehçede hem Arap Yarımadasının iç bölgelerinde konuşulan Arapçanın hem de İran dilinin izleri görülür.
4) Madagaskar Lehçesi: Klasik Arapçadan pek çok sözcük vardır.
5) Suriye Lehçesi: Bu lehçede Süryanice ve bir dereceye kadar Türkçenin tesirleri görülür. Lehçenin Beyrut, Şam, Halep, Kudüs ağızları içinde az da olsa farklılık vardır.
6) Mısır Lehçesi: Lehçenin Kahire ağzı, Suriye Lehçesi ile nerede ise aynı özellikleri gösterir. Ülkenin bir takım yerlerinde de ölü bir dil olan Kıbıtça ile Garp Afrika Arapçasının tesiri vardır.
7) İspanya Arapçası Lehçesi: Lehçenin oluşmasında Latince ve Berberice dillerinin tesiri olmuştur.
8) Fas Lehçesi: İspanya Lehçesi’ni anımsatan pek çok yönleri vardır.
9) Cezayir Lehçesi: Vurgulama çoğu zaman değişmez.
10) Tunus (Şehir) Lehçesi: İspanya Arapçasının izlerine rastlanır.
11) Garp Tunus Lehçesi: Bu lehçede Bedevi ağızları egemendir.
12) Malta Lehçesi: Suriye Lehçesi’ni andırmakla beraber Şimal Afrika lehçelerinin de geniş seviyede tesiri altında kalmıştır.
13) Pantellaria Lehçesi: Pantellaria Adası’nda konuşulan dilde çok sayıda Arapça sözcük vardır.
14) Sicilya Lehçesi: Arapların adada egemen olduğu yıllarda oluşan bu lehçe, günümüzdeki Mısır ve Garp Suriye lehçelerini çağrıştırıyordu.
15) Balear Adaları Lehçesi: Pantellaria Lehçesi’ni çağrıştırır.
16) Libya Lehçesi: Şimal Afrika lehçeleriyle aynı özellikleri gösterir.
17) İç Afrika Lehçesi: Şimal Afrika ve Mısır kabileleri içinde konuşulur. Sudan ve Berberi lehçelerinni tesiri altında kalmıştır.
Dil yanlışlıklarının giderilmesi, İslâm dinini kabul eden diğeri ulusların Ku-ran-ı Kerim-i daha iyi ve doğru anlayabilmeleri amacıyla Arapça dilbilim oluşumlarına erken çağlarda başlandı. Bu konudaki emekler nahiv (sözdi-limi), sözlük (lügat), beyan (bir eserde, duyguların, fikirlerin, imgelerin doğuş ve değerlerini, bunların anlatımında tutulacak yolları mevzu edinen edebiyat dilbilgisi dalı) edeb (edebiyat) alanlarında yürütüldü.
YORUMLAR