asetilsalisilik asit ASPİRİN olarak da bilinir, kas, eklem ve baş ağrılarına karşı kullanılan hafifçe ağrı kesici. Romatoit artritt...
asetilsalisilik asit
ASPİRİN olarak da bilinir, kas, eklem ve baş ağrılarına karşı kullanılan hafifçe ağrı kesici.
Romatoit artritte görülen eklem şişlik ve ağrılarının giderilmesinde çok etkili olduğundan, bilhassa bu hastalığın tedavisinde en fazla aspirinden yararlanılır. Ek olarak romatizmal alevden yakman hastalara yüksek dozda aspirin verildiğinde, ateş hızla düşmüş olduğu şeklinde, hastalığın akut dönemlerinin emareleri olan eklem şişlikleri ve ağrılar da ortadan kalkar. Hafifçe enfeksiyonlarda kullanılan aspirin, enfeksiyonla beraber ortaya çıkan ateş ve ağrıyı yok eder, fakat hastalığın süresini kısaltmaz. Koroner kalp hastalığı tedavi ve korunmasında trombositlerin pıhtı oluşturma eğilimini azaltarak kanın pıhtılaşmasını ve koroner damarların tıkanmasını önleyici tesiri son yıllarda ehemmiyet kazanmıştır.
Ağrı kesici olarak çok kullanılan diğer salisilatlar, sodyum salisilat ile salisilamittir. Aspirin şeklinde yakıcı romatizmanın tedavisinde kullanılan sodyum salisilat sindirim kanalını aspirinden daha çok tahriş eder. Bu üç bileşik içinde tahriş edici tesiri minimum olan salisilamittir, fakat ağrı kesici ve irin giderici tesiri öbürlerinden daha zayıftır.
: Ana Britannica
BAKINIZ
Aspirin yapımı hakkında bilgi verir misiniz?
ASPİRİN
a. (alm. Aspirin; yun. a, yokluk eki, ve lat. spira, sarmal'dan). Analjezik, antipiretik ve antiromatizmal tesiri için kullanılan ilaç. (Eşanl. ASETİLSALİSİLİK ASİT.) [Bazı ülkelerde tescilli ad.]
—ANSİKL. Aspirin 1853'te, transız kimyacısı Gerhardt tarafınca asetilklorürün sodyumsalisilat üstüne etkimesiyle elde edildi. 1899'da Elberfeld'de, Bayer laboratuvarlarınaa kimyager Felix Hoffmann tarafınca saf ve bozulmaz aspirin yapılmış oldu. Freser ve VVohlgemuth aspirinin tedavi edici ve farmakodinamik özelliklerini incelediler.
Zayıf toksisitesi, geniş etkinliği ve antiemflamatuvar tesiri yardımıyla aspirin, ateşe ve bilhassa romatizmal lı ağrılara karşı kıymetli bir ilaç haline geldi. Ne var ki aspirin, asitliği yüzünden mide mukozasını mühim seviyede tahriş eder ve uzun süre kullanılırsa tehlikeli olur. Bundan dolayı, dayanılabilir şekilde alınmasını sağlamak suretiyle 0,50 g dozlu tabletleri de yapılmıştır. Tabletlerin kaplanması, onların mideden bozulmadan geçmesini ve bağırsakta çözünmesini sağlar. Bir başka yöntem, çok ufak taneciklerin yavaş yavaş özgür hale geçirilmesiyle uzun soluklu tesir yaratılmasıdır. Aspirini askorbik asitle birleştirme, onun zararı olan yanını törpüler. Sodyum bikarbonat eklemekle köpürerek çözünen aspirinler yapılır, iğneyle verilen aspirinlere erişince, mesela lizin ile birleştirilip şırınga edilirse tesirinin hızı ve sertliği artar. Aspirin kullanılması antikoagülanların tesirini artırır, bundan dolayı beraber kullanılmaları tehlikelidir. Bazı durumlarda antikoagülan yerine düşük dozda aspirin verilmesi bile önerilebilir. Aspirin, kinin tuzlan, amidopirin, alkali tuzlar şeklinde bazı ilaçlarla bağdaşmaz.
Kaynak: Büyük Larousse
Aspirin
Kimyasal adı asetilsalisilik asit (C9 H8 O4 ) olan ve yaygın şekilde kullanılan ilâç.
Ağrı kesici ve ateş düşürücüdür. Başlıca, baş ağrısı, düşük yakıcı hastalıklar, âdet sancısı, romatizma, eklem iltihabı ve tromboza karşı kullanılır. Kanda çözünen ilâcın içindeki ve ağrı kesici özelliği olan salisilik asit, hamile hanımefendilerin cenini dahil, tüm dokuya yayılır. Aspirin, beynin, vücuttaki fazla ısının atılmasını elde eden bir hormon salgılamasına yardım eder.
Bazı kimselerde alerji (mide-bağırsak rahatsızları ve kanamaları) yapabilir. Aşırı dozda ve komplikasyonlara neden olan belirli sıvılarla beraber alınmadıkça hiçbir yan tesir yapmaz. Sadece pH kıymeti 8 olan bir ortamda (dolayısıyla bağırsaklarda) çözünür. Peptik ülseri olanlara tavsiye edilmez. Mide rahatsızlığı çekenler, aspirini bir sıvı içinde ezerek içmelidirler. Tıp hayatına 1899'da Alman bilim adamı Heinrich Draser tarafınca kazandırılan aspirin, asetik anhidritin salisilik asitle tepkimesiyle elde edilir. Metil klor ketonun salisilik aside etkimesiyle de elde edilebilir; sadece pahalı oluşundan dolayı bu yöntem pek kullanılmaz.
Aspirin'in Erkeklere Hususi Yararları..
Harvard üniversitesi Tıp Fakültesi ve Massachusetts Hastanesi tarafınca meydana getirilen büyük çaplı bir araştırma sonucu uzun soluklu ve tertipli olarak kullanılan Aspirin'in erkeklerde kalınca bağırsak (kolorektal) kanser riskini azalttığı sonucuna ulaşıldı.
2008 senesinde keşfinin 111. yılını kutlayan Aspirin, tıp hayatına yeni kullanım alanları ile hizmet etmeye devam ediyor. Harvard üniversitesi Tıp fakültesi ve Massachusetts Hastanesi tarafınca ortaklaşa meydana gelen araştırmanın neticeleri Gastroenterology Dergisi'nin Ocak sayısında gösterildi.
18 yıl süreyle takip edilen 40 ila 75 yaş arasındaki 47.300 adama ilişik verileri kapsayan emek verme sonucu, tertipli ve uzun soluklu Aspirin kullanımının erkeklerde kalınca bağırsak (kolorektal) kanseri riskini azalttığı sonucuna ulaşıldı.
Risk Yüzde 21 Azalıyor
Araştırma sonucuna bakılırsa tertipli olarak haftada 2 ya da daha çok Aspirin kullanan erkeklerde kalınca bağırsak kanseri oluşma riskinin, daha azca Aspirin kullananlara kıyasla yüzde 21 oranında azaldığı tespit edildi. Araştırmaya bakılırsa haftada 2 ila 5 tane Aspirin kullanan erkeklerde kalınca bağırsak kanseri riskinde yüzde 20 oranında azalma olurken, 6 ila 14 tablet Aspirin kullanan erkeklerdeki risk azalma oranı yüzde 28 olarak saptandı.
Haftada 14'ten fazla tablet alan erkeklerde ise yüzde 70 oranında risk azalması sağlandığı sonucuna ulaşıldı. Araştırma sonucuna bakılırsa erkeklerde kalınca bağırsak kanseri riskini mühim oranda azaltmak için en azca 6 ila 10 yıl süreyle tertipli olarak Aspirin alınması gerekliliği tespit edildi.
Aspirin'in potansiyel risklerine karşı yukarıdaki şekilde tertipli ve uzun süre kullanımı ile ilgili kararlar hastanın risk faktörlerini ve tüm özelliklerini en iyi şekilde bilen ve takip eden doktorlara danışarak alınmalıdır.
Morpa Genel Kültür Ansiklopedisi
Türkiye'de reçetesiz satılan aspirinin her türlü ağrıya karşı kullanımı çok yaygındır. Salisilik Asit, bir cins söğüt ağacının Nebat özünde, keçisakalı bitkisinin (Spiraea ulmaria) çiçeklerinde, keklik üzümü yağında doğal halde bulunur. Salisilik asidin asetil türevine (kimyasal olarak formülüne asetil kökü getirilmiş olanına) Aspirin denildi.
Aspirin ilk olarak 1853 senesinde Carl Gerhardt tarafınca elde edildi. Tıbbi özellikleri ise 1899 senesinde Heinrich Dresser tarafınca ortaya çıkarıldı.
Aspirinin kullanıldığı bölgeler:
1. Ateş düşürücü ve Ağrı kesici olarak son aşama yaygın kullanılır.
2. Damar içi pıhtılaşma meylinin görüldüğü durumlarda, bu pıhtılaşmayı önlemek için kullanılır. Bu durumlar üç ana gruptur:
- Damar duvarı arızaları: Frengi, Damar Sertliği, tromboflebit, yaralanma ve ezilmeler.
- Kan akımının yavaşlaması: Kalb yetmezlikleri, siroz, varisler, şoklar.
- Kan muhteviyatının değişmesi: yetersiz Oksijen, Siroz, hamile ve lohusaların ameliyatları, bazı habis tümörler, iltihabi hastalıklar. Bu durumlarda Aspirin, damar içi pıhtılaşmayı önlemede koruyucu olarak kullanılır.
Aspirinin yan tesirleri: Akciğerlerde Hava yollarını daraltır, Midede kanamalar yapar. Aspirine karşı vücutta allerji olabilir, kan pıhtılaşma zamanını yükseltir ve kanamalara sebeb olabilir. Beynin bazı bölgelerini uyararak bulantı ve kusma yapabilir, bazı ilaçların etkilerini, dolayısıyla yan etkilerini arttırır.
Kullanılmadığı bölgeler: Mide ve oniki parmak barsağı ülserleri, kan pıhtılaşmasını elde eden trombositlerin çok azaldığı durumlar, böbrek ve karaciğer yetmezliği, allerjik astım, iç kulak arızaları.
Salisilat zehirlenmesi: Yüksek doz aspirin ya da salisilat derivesi alındığı süre ortaya çıkan belirtilerdir. Bu emareler:
- Aşırı nefes alma,
- Baş dönmesi,
- Bulantı, kusma,
- Kramplar,
- Kulakların uğultusu,
- Görme ve işitme bozukluğu,
- Şaşkın ve dağınık bir hal.
Zehirlenme tedavisinde yapılacaklar: Solunum edilen Gaz karışımına % 5-10 Karbondioksit katılır. Toplardamar kanalıyla Sodyum bikarbonat verilir. İdrar söktürücüler verilir. Delilik ve çırpınma (ihtilaç) hali çoksa; piperidon, haloperidol adlı ilaç maddeleri verilir.
Aspirin asetil salisilik asitten
aspirinin çeşitli biçimleri bulunur. İlacın soğurulmasını kolaylaştırmak için köpüren haplar, sindirimini kolaylaştırmak için üstü başka bir madde ile kaplanmış haplar bulunmuş olduğu şeklinde hafifçe uyku verici tesirini gidermek için içine sinirleri kuvvetlendirici maddeler (C vitamini, kafein) karıştırılmış aspirin hapları da vardır.
Aspirin'in hikayesi
Tıp tarihçileri 1897 yılını Aspirin'in doğum yılı olarak gösteriyor sadece, insanlık tarihinin en iyi malum ilacının coşkulu öyküsü 3 bin 500 yıl ilkin başladı. Yazılı kayıtlara bakılırsa M.Ö. 2'nci yüzyılda romatizma ve sırt ağrısı için kurutulmuş mersin ağacı yapraklarından enfüzyon yapılması tavsiye ediliyordu. Bin yıl sonrasında tıbbın babası Hipokrat ateş ve ağrı için reçetesine söğüt ağacı kabuğundan ekstre edilen suyu yazdı. Bu, suda bulunan ve ağrıyı hafifleten madde salisilik asitti. Orta çağda doktorlar Hipokrat'ın bu tedavisini unuttu sadece halk söğüdü seviyordu. Bitkilere meraklı otacı bayanlar, söğütlerin kabuklarını toplar, kaynatır, ağrı ve alevden şikayeti olanlara verirlerdi.
MELON ŞAPKALI KİMYAGER
Suskun dönem, 1763'e kadar sürdü. Bu tarihten sonrasında söğütten elde edilmiş salisilik asit etkin maddeli ilaçlar yazıldı hastalara. Sadece tadı acı, yan tesirleri ağırdı. Ağrılara iyi geliyor sadece kokusu ve yan tesirleri daha da hasta ediyordu.
Bu dertten mustarip biri de Bayer'de çalışan bilim adamı Dr. Felix Hoffmann'in babasıydı. Romatoid artrit (eklemlerin iç yüzlerini etkileyen iltihabi bir hastalık) yüzünden salisilik asitli ilaçlar kullanan baba Hoffmann yatalak olmuştu. Dr. Hoffmann, tıp tarihinin en büyük buluşunu, babasının acılarını dindirmek için yapmış oldu; salisilik asiti, asetilsalisilik asite (ASA) çevirdi. Bayer, iki yıl sonrasında 20'nci yüzyılın evrensel iksiri olarak adlandırılacak Aspirin'i üretmeye başladı. Aspirin yoksulların satın alacağı kadar ucuz ve kolay bulunan bir ilaç oldu. İnsanları grip salgınlarından korudu. Ağrı kesici diyince akla Aspirin geldi.
Mükemmel ilaç, 1971'e kadar bir sır olarak kaldı. Aspirin'i hepimiz biliyor fakat kimse anlamıyordu; vücuda tesiri asla bilinmiyordu. Aspirin'in ağrıyı iyi mi etkilediğini Prof. John R. Vane buldu. Bu Vane'e Nobel Ödülü ile Sir unvanı kazandırdı.
Tıp bilimi naturel iyileşme sürecini desteklemek ve hastanın ağrısını gidermek için tedavi uygulamaktan oluşmaktaydı. Ateşi düşürmek, iltihabı iyileştirmek ve ağrıyı azaltmak ya da ortadan kaldırmak için prostaglandinlerin üretimini önlemek gerekiyordu.
Aspirin'in yapmış olduğu tam da buydu işte. Bu bulgu, Aspirin üstüne meydana getirilen araştırmaları tetikledi. Bugün yılda 500 Aspirin araştırması yayınlanıyor. Araştırmalar ağrıya ve soğuk algınlığına iyi geldiği malum ilacın her geçen gün başka bir tesirini ortaya çıkarıyor.
Aspirin'in Tarihçesi
Aspirinin ortaya çıkması, kimyagerFelix Hoffmann'ın 1897'de saf asetilsalisilik asit (ASA) üretmesiyle mümkün olmuştur. ASA, ağrı kesici ve ateş düşürücü olarak kullanılan Aspirinin etken maddesidir. Membaı ise dünyanın her yerinde yetişen söğüt ağacıdır.
ASAnın kalp krizini, felci, bazı kanser türlerini önleyici tesiri kanıtlanmıştır. Bayer'in kimyagerlerinden Dr. Felix Hoffmann, 10 Ağustos1897 tarihinde salisilik asidi asetik asit ile sentezleyerek saf asetilsalisilik asidi üretmeyi başardıktan 11 gün sonrasında aynı yolla diasetilmorfini sentezlemiş ve eroini bulmuştur. Kuru öksürük ve veremin tedavisinde kullanılan eroine büyük umut bağlanmıştı. Bununla birlikte I. Dünya Savaşı'nda ağır yaralı hastalara ağrı kesici olarak verilmiştir. Morfin bağımlılarını kurtarmak için yarar sağlayabileceği ileri sürülmüştür. Sadece eroinin kendisinin bağımlılık icra eden çok ciddi bir uyuşturucu olduğu anlaşılınca, 1930'lu yılların başlangıcında adı ilaç listelerinden silinmiştir.
1900'lü yılların başlangıcında Avrupa'daki grip salgınının yok edilmesinde rol oynayan ASA, Aspirin markasıyla özdeşleşmiş durumdadır. ASA ya da Aspirin denince akla daha ziyade kanı sulandırıcı tesiri geliyor. Kalp krizi ve felçteki görevi hatırlanıyor. Hatta bazı kanser türlerindeki önleyiciliği dile getiriliyor. Oysa 1897'den bu yana, Hoffmann'ın formüle etmiş olduğu haliyle ilaçlaşan ASA'nın en etkili olduğu rahatsızlıklar ağrı, yüksek ateş ve soğuk algınlığı.
Hoffmann, romatizmal ağrılarla baş edemeyen babasını iyileştirebilmek amacıyla salisilik asidi geliştirmeye çalışır. O zamana kadar kullanılmış olan salisilik asit esaslı sodyum salisilat ilacı hem çok fena bir tada haizdir hem de uzun süre alındığı için midesi rahatsızlanan kişileri her kullanışlarında hasta etmektedir.
1950'lerden sonrasında bu ilacın kalp krizi ve nüzul riskini azaltabileceği yönünde fikirler ortaya atılıyordu. 1971'de İngiliz farmakolog Sir John R. Vane'nin, ASA'nın insan metabolizmasındaki ağrıyı iyi mi durdurduğunu belirlemesi, Hoffmann'dan sonraki en büyük adımdır. O güne kadar maddenin tesiri biliniyor, yeni tesir alanlarına ulaşılıyor sadece bu etkiyi iyi mi ve hangi süreçle yapmış olduğu bilinmiyordu. Bu buluşsu Vane'ye 1982 senesinde Nobel Tıp Ödülü'nü kazandırdı.
Kanadalı nöroloji profesörü Henry J. M. Barnett, ASA'nın yüksek dozlarla beyindeki geçici dolaşım rahatsızlıklarını, ikinci nüzul geçirmeyi ve nüzul sebebiyle ölüm riskini mühim seviyede azalttığını kanıtladı. 1985'te Amerikan Besin ve İlaç Dairesi'nden (FDA) Margaret Heckler, kalp krizi geçiren kişilerin bu ilacı her gün tertipli almaları halinde ikinci kriz ihtimalinin %20 gerilediğini deklare etti. Gene ABD'da 22,000 sıhhatli doktoru kapsayan kontrollü bir araştırmada, ilaç kullanımının kalp krizi riskini %44 oranında gerilettiği ortaya kondu. Newsweek Dergisi, araştırma neticelerini 8 Şubat1998 tarihindeki sayısında kapak dosyası yapmış oldu. 1996'da FDA, ilacın akut kalp krizi kuşkusu içindeki kişilerde tercih edilmesini tavsiye etti.
ASA, çok sayıdaki bayanı ilk hamileliklerinde tehdit eden, prematüre ve ölü doğumlara sebep olan ‘preeklempsi'yi önlemede de destek özelliği açıklanan tek ilaçtır. Diyabetin geç dönemlerinde varlığını hissettiren, gözün retina tabakasındaki ve böbreklerdeki kılcal damar tıkanıklıklarında da etkindir. Kalınca bağırsak (kolon) kanserini önlemede de etkili olduğu, 1988'de Avustralyalı Epidemiyoloji Eski Yunancada epi (üzerine , üstüne) ve demos (halk) ve logos (söz-söylev) sözcüklerinden gelir. Lügat anlamı olarak halk ile igili olmasına karşın ; Mikrobiyolojik epidemiyoloji, hayvan epidemiyolojisi, nebat epidemiyolojisi bilim dalları da bu adı kullanırlar. Toplumdaki hastalık , kaza ve sağlıkla ilgili durumların dağılımını, görülme sıklıklarını ve bu tarz şeyleri etkileyen belirteçleri inceleyen bir tıp bilimi dalıdır.
Tümünü oku (yeni pencerede açılır) Profesörü Gabriel A. Kune tarafınca meydana getirilen bir araştırmadaki genel nüfus istatistiklerine bakılırsa, ilacın tertipli içicilerinde söz mevzusu kanser riskinin %40'ların altına gerilediğinin fark edilmesiyle kanıtlanmıştır. Amerikan Kanser Derneği'nce meydana getirilen araştırmalarda, Kune'nin bulguları doğrulanmıştır.
ASA, 80'den fazla ülkede Bayer'in tescilli markası Aspirin ile insanlara ulaştırılıyor. ASA'nın yeni tesir alanlarının keşfedilmesi ve iyi mi tesir ettiğinin daha iyi anlaşılması adına meydana gelen araştırmaları Bayer destekliyor.
Hammaddesi
ASA'nın hammadde problemi yoktur. Nerede ise dünyanın her ülkesinde yetişen söğüt ağacından elde edilir. Bu ağacın tedavi edici özelliği 3500 senedir biliniyor. Yaprak ve kabuklarından doğal olarak üretilen bitkisel ilaçlar eski çağlarda da ağrı kesici ve ateş düşürücü olarak kullanılıyordu. Hipokrat, salisilik asidin bilincinde olan ilk hekimlerden biridir. Bazı hastalıkların tedavisi için reçetesine söğüt ağacı kabuğundan sağlanan suyu ilaç olarak yazmıştır. Suda bulunan ve ağrıyı hafifleten madde bugün bildiğimiz tanımıyla salisilik asittir. Maddenin adı ile kökeni içinde bir bağ vardır. Salix kelimesi Latincede söğüt anlamına gelir.
Eski Mısırlılar ise ağrıyı yok etmede mersin ağacı yapraklarını kullanmıştır. Bu ağacın yapraklarında da salisilik asit bulunmuş olduğu ispatlanmıştır. Edward Stone 1763 'te, söğüt kabuklarını kurutup toz haline getirerek ürettiği maddenin yakıcı hastalarda yararlı bulunduğunu belirliyor ve Londra Kraliyet Cemiyeti'ne bildiriyor. Maddeyi su ve çay şeklinde sıvılarda eriterek hastalara veriyor.
Ağrı, ateş ve soğuk algınlığı haricinde kalp krizi, nüzul ve bazı kanser türlerinde yarar sağlanan ASA ya da bildiğimiz klasik Aspirin ilacının elbet kullanılmaması ihtiyaç duyulan durumlar da söz mevzusu. Asit özelliği sebebiyle mide rahatsızlığı olanlara kesinlikle önerilmiyor. Bununla beraber kanama ve kanamanın durdurulamaması riski taşıyan kişilerin de kesinlikle içmemesi gerekiyor. İlacın kanı sulandırıcı tesiri bu rahatsızlıkta negatif etki yapıyor. Öte taraftan ilaç, şüpheli bir sendrom dolayısıyla çocuklar için de önerilmiyor. Burada kesinlikle bir yanılgıya düşmemek gerekiyor. Başka bir ilaç firmasının babyprin ismiyle piyasaya sürdüğü ilaç da çocuklar için üretilmiyor. Bu ilaç, düşük doz kullanımı ihtiyaç duyulan hastaların ihtiyacını karşılıyor.
Aspirin'in, Plus C ve Forte türleri de var. Plus C'de, ASA ile birlikte C vitamini de içeriğe ilave ediliyor. Böylece soğuk algınlığında daha etkili olduğu ifade ediliyor. İngiltere Caridiff üniversitesi Soğuk Algınlığı Merkezi Direktörü Profesör Ronald Eccless, 272 gönüllü üstünde yapmış olduğu çalışmada, C vitamini takviyeli ASA'nın soğuk algınlığına bağlı boğaz ağrılarını altı saat süreyle giderdiği; baş ve kas ağrılarında da belirgin iyileşme sağlamış olduğu sonucuna ulaşıyor. 1972 senesinde piyasaya sunulan Plus C, suda eritilerek vücuda alınıyor. Forte'de ise içeriğe kafein ekleniyor. Buradaki amaç da ağrı kesici tesirini çoğaltmak.
Bayer tarafınca verilen Aspirin ödülünü kazananlar
- 1995: Dr. Patricia Torres Bozza, beyaz kan hücrelerine yapmış olduğu etkiyi ortaya koydu.
- 1996: Dr. Joan Claria Enrich, yararlı etkileriyle bağlantılı bio-aktif maddeleri araştırdı.
- 1997: Dr. Zheng-Ming Chen, ani nüzul üstündeki etkinliğini 21 bin hasta ile klinik olarak kanıtladı. Dr. Partick J. Loll: Moleküler seviyedeki tesir mekanizmasını gösterdi.
- 1998: Dr. Paul Schwenger, tümör gelişimini durdurma mekanizmasını araştırdı.
- 1999: Dr. Min-Jean Yin, daha ilkin keşfedilmemiş yeni bir irin giderici tesirini araştırdı. Dr. Stefanie Oberle, damar koruyucu etkisine neden olan antioksidan özelliklerini inceledi.
- 2000: Dr. Marcela de Freitas Lopes, bir parazitin yol açmış olduğu kalp hastalığına (Ghagas) tesirini araştırdı. Dr. Anthony Rodgers, damar tıkanıklığını önlemedeki tesiri üstüne kapsamlı bir klinik araştırma yapmış oldu.
- 2001: Dr. Michael Saunders, irin giderici tesiri üstüne araştırmalarda bulunmuş oldu.
- 2002: Dr. James Hennan, kalp-damar hastalıklarını önleyici etkilerini belirledi.
- 2003: Dr. Minsheng Yuan, diyabet tedavisinde kullanımını araştırdı.
- 2004: Dr. Leon İri Kupferwasser, ‘Staphylococcus aureus' bakterisinin yol açmış olduğu hastane enfeksiyonlarını zayıflattığını belirledi. Maddenin hastanelerde karşılaşılan en yaygın mikroplardan kabul edilen ve uzun süredir de antibiyotiğe direnç gösterdiği malum Staphylococcus aureus bakterisinin yol açmış olduğu enfeksiyonları zayıflatabileceğini belirledi. Bakteri; yeni doğan bebekler, yaşlılar ve ameliyat geçiren hastalarda ölüme kadar giden son aşama tehlikeli sonuçlar doğuran rahatsızlıklara sebep
ASPİRİN'İN YOL HARİTASI ÇİZİLDİ
İngiliz bilimadamı Dr. Derek Gilroy da 24 yıl sonrasında Aspirin'in başka bir tesir mekanizmasını ortaya koydu. Bayer'in düzenlemiş olduğu ‘Internasyonal Aspirin Ödülü'nü bu yıl alan İngiliz bilim insanı Dr. Gilroy, ilacın etkin maddesi asetilasilik asidin (ASA), enflamasyonu (ateş, ağrı, şişlik ve kızarıklık) iyi mi engellediğini açıklayarak aldı. Gilroy, Aspirin'in nitrik oksidin (NO) üretimini uyararak enflamasyonları engellediğini buldu. Böylece 108 yaşındaki ASA'nın bugüne dek çok iyi bilinmeyen biyolojik tesirini açıklayan Gilroy'un bulgularının, ASA'nın öteki endikasyonlarının olmasına hız kazandıracağı umut ediliyor. Bilim çevreleri, buluşu 108 yıl sonrasında ASA'nın çok sayıdaki biyolojik aktivitelerinin yalnız bazılarının incelenmiş bulunduğunu gösterdiğini belirtiyor ve Aspirin'in yol haritasının çizildiğini söylüyor.
Olağanüstü ufak beyaz ilaç
Halk içinde ‘Her derde ilaç' olarak malum Aspirin tesirleri: Aspirin'in etkin maddesi ASA, soğuk algınlığı ağrılarını hafifletiyor, ateşi düşürüyor.
Yüksek risk altındaki adam ve hanımlarda kalp-damar hastalıklarından korunması için günde 75-120 mg ASA kullanmaları öneriliyor. ABD'de 10 yaşından büyük ufaklıklara koruma amaçlı günde 75 mg Aspirin veriliyor.
Hanımefendilerin yüzde 80'inden fazlasında görülen, tekrarlayan gerilim tipi baş ağrılarını ASA'nın süratli ve emniyetli bir halde hafifletiyor.
Baş, diş, mafsal ağrıları, iltihaplanma, enfarktüs şeklinde birçok hastalığa karşı kullanılan ‘süper hap'ın her gün düşük dozda alındığında kanı sulandırarak, pıhtılaşmayı önlediği ve bundan dolayı kalp krizi riskini azalttığı kesinlik biliniyor.
Beyin kanaması geçiren kişilerin iki hafta süresince Aspirin almalarının da yarar sağlamış olduğu açıklandı.
Meydana getirilen araştırmalarda Aspirin'in bağırsak kanseri, hatta akciğer kanseri tehlikesini de büyük seviyede azalttığı ortaya çıktı.
Tüm bunlara karşın bilimadamları, hekim kontrolü haricinde devamlı ve fazla oranda Aspirin alınmaması gerektiğine dikkat çekiyorlar. Doktorlar, fazla oranda ve uzun süre alınan Aspirin'in, bazı kişilerde mide ve bağırsak kanamasına yol açabileceğini, gençlerde beyin ve karaciğerde tahribata sebep olabileceğini dile getirerek, alerjik yan etkilerinin ortaya çıkabileceğini söylüyorlar.
Aspirin'in koruyucu dozu tartışması
Aspirin'i iyi mi almalıyız, her gün mü, yoksa gün aşırı mı? Ya miktarı ne kadar olmalı? Bugünlerde iki günde bir alınan ‘81 miligramlık' Aspirin'in kalp ve damar hastalıklarından korunmanın en iyi yolu olduğu konuşuluyor. Sadece doktorlar gün aşırı kullanıma sıcak bakmıyor.
Prof. Dr. Aytekin Oğuz (Metabolik Sendrom Derneği):
Aspirin'in her gün alınması daha doğru. Bu sebeple kişinin aldığını zannedip içmeyi atlaması söz mevzusu olabilir. Akıl karıştırır. Bu yüzden her gün 70-100 miligram Aspirin alınmasını öneriyoruz. İçilen aspirinin çeşidi mühim değil. Mühim olan içindeki ASA. Aspirinle ilgili meydana getirilen çeşitli emek harcamalar düşük dozlarının da (70 miligram) kalp ve damar hastalıklarından koruduğunu ortaya koyuyor. Kısaca yalnız yüksek dozları değil, düşük dozları da işe arıyor. Aspirin'in trombositler üstünde kanın pıhtılaşmasını önleyen tesiri 24 saat sürüyor.
Prof. Dr. Çetin Erol (Ankara Tıp Fakültesi Kardiyoloji Anabilim Dalı Başkanı):
Evet her gün 75-150 miligaram içinde herhangi bir Aspirin'i içmelerini öneriyoruz. Fakat her insana değil. 40 yaşını geçmiş ve minimum 1-2 riski bulunanlara. Kısaca sigara içen, hipertansiyon, şeker ya da başka bir kalp ve damar hastalığı riskini artıran hastalığı bulunanlar alabilir. Sıhhatli insanlara önermiyoruz. Başta kanama şeklinde bazı negatif tesirleri olabiliyor.
Asetil salisilik asit (Aspirin)
Kullanım biçimleri
Günlük doz yetişkinlerde 3 kez 1-2 (500-1000 mg) tablet, yiyeceklerden sonrasında çiğnenmeden bir miktar sıvıyla yutulur. Romatizmal hastalıklarda doz günde 4x2 tablete çıkarılabilir. 9-15 yaş grubuna günde 2 ya da 3 kez 1 tablet, 7-9 yaş grubuna günde 3 kez ½ tablet verilebilir. 7 yaşından ufak ufaklıklara 100 mg'lık tablet formundan olmak suretiyle 1-2 yaş ½ tablet, 2-3 yaş 1 tablet, 4-6 yaş 2 tablet, 7-9 yaş 3 tablet verilir. Bu dozlar gerektiğinde günde 3 kez tekrarlanır.
Yüzeysel uygulama
Aspirinin birçok faydası içinde derideki kurumalar çatlaklar tırnak batmaları şeklinde hastalıklarıda giderebilmesidir. Her insanın bilmiş olduğu şeklinde aspirin kanı sulandırıyor. Sürüldüğü bölgedeki kılcal dolaşımıda hızlandırdığı için iyleşme hızlanıyor.
Tırnak batması ya da nasırda kullanımı
100MG lık aspirin suda eritilir. (en fazla 2 cc su)Suyun içme suyu ya da saf su olmasına dikkat edin zira aspirin bir asittir ve Ph kıymeti uyumsuz asitler ya da bazlarla tepkimeye girip tesirini yitirebilir. Hazırlanan karışımı sorunlu bölgeye bir pamuk yardımıyla iyce yedirerek sürün. Bu işlemi 2 günde bir tekrarlıyabilirsiniz.
Endikasyonları
Baş ağrısı, diş ağrısı, nevralji, siyatik ve tane sancılarını giderir. Alev ateş hastalıklarda, grip ve soğuk algınlığında ateş düşürür. Romatizma ve lumbagoda enflamasyonu azaltır. Boğaz ağrılarını geçirir. Migrenin semptomatik tedavisinde kullanılır. 100 mg dozda Antiagregan(kan sulandırıcı) olarak kalp ve gerilim hastaları tarafınca kullanılır.
Kontrendikasyonları
Salisalatlara ve öteki non-steroidal antienflamatuvar ilaçlara karşı aşırı duyarlılığı olanlarda, kanama eğiliminin arttığı patolojik durumlarda, gebeliğin son üç ayında, glukoz-6-fosfat dehidrogenaz eksikliğinde, gastrointestinal kanalda kronik ve etken ülseri olanlarda kullanılması sakıncalıdır.
Ikazlar
Astma, nazal polip ya da nazal allerjisi olanlarda dikkatle kullanılmalıdır. Uzun süre ve yüksek dozda kullanımında ılımlı bir salisilat intoksikasyonu görülse de, dozun azaltılmasıyla kaybolur. Salisilatlar tiroid fonksiyon testlerini değiştirebilir. Karaciğer harabiyeti olanlarda, ek olarak cerrahi müdahale geçirecek kişilerde dikkatle kullanılmalıdır. Gebelerde kullanım güvenliği kanıtlanmadığından önerilmez. Süt veren annelerde kullanılmamalıdır.
Yan tesirleri
Asetilsalisilik asidin en sık görülen yan tesiri sindirim sistemi üzerinedir. Doza bağımlı olarak gastrointestinal hemoraji, ülserasyon, tinnitus, vertigo, geçici işitme kaybı, kanama zamanının uzaması ve nadiren lökopeni, trombositopeni, plazma demir konsantrasyonunda düşme görülebilir. Ek olarak ender olgularda aşırı duyarlılık reaksiyonları olarak kaşıntı, ürtiker, anjiyonörotik ödem, astma ve anafilaksi görülebilir.
İlaç etkileşimleri
Asetilsalisilik asit plazma protrombin konsantrasyonunu azaltması sebebiyle antikoagülanların tesirini potansiyelize eder. Oral hipoglisemiyanların tesirini potansiyelize eder. Salisilatlar ufak dozlarda probenesid ve sülfinpirazonun ürikozürik tesirini azaltır. Spirinolaktonla oluşan sodyum itrahı, salisilat varlığında azalabilir. Alkolle, kortikosteroidlerle beraber kullanımı gastrointestinal sistemde kanama olasılığını artırır. Pirazolon türevleriyle beraber kullanımı gastrointestinal ülserasyon riskini artırır. üriner alkalileştiriciler salisilatın böbrekten atılım hızını artırarak; fenobarbital enzim indüksiyonuyla, propranolol bazı reseptörlerle kompetitif tesir sebebiyle asetilsalisilik asidin tesirini azaltırlar.
Aspirinin icadı ve tarihçesi
Aspirin, dünyada her derde ilaç olarak malum en fazla kullanılan ilaçlardandır.
Aspirin, dünyada her derde ilaç olarak malum en fazla kullanılan ilaçlardandır. Aspirinin icadı sonrası zaman içinde bu ilacın kanserden ağrılara kadar bir çok değişik alanlarda da kullanılabileceği ortaya çıkmıştır. İçeriği asetilsalisilik asit olan aspirin söğüt ağacından üretilir.Aspirin kimyager Felix Hoffmann tarafınca bulunmuştur.
Aspirinin icadı
Mailce sitesinde yer edinen habere bakılırsa, Bayer'in kimyageri olan Felix Hoffmann, 1897 senesinde salisilik asidi, asetik asit ile birleştirmiş saf asetilsalisilik asidi bulmuştur. Böylece ağrı kesici ve ateş düşürücü olan aspirin şu demek oluyor ki ASA bulunmuştur. Bu icad ile Avrupa'da 1900'lü yıllarda süregelen grip salgını yok edilmiştir ve ASA o noktadan sonrasında aspirin olarak adlandırılmıştır. Başlangıçta ağrı ve Ateş düşürmesi ile malum aspirinin zaman içinde kanı sulandırması, kalp krizi ve felci önlemesi ve belirli kanser türlerinde etkili olması sebebi ile bir mucize ilaç olduğu kabul edilir.
Felix Hoffmanın aslında aspirini bulmasının ana amacı, babasının romatizma sebebi ile çekmiş olduğu ağrılardır. Kullanılan ağrı kesicilerde salisilik asit yanı sıra sodyum salisilat bulunmaktaydı. Sodyum salisat sebebi ile hastaların çoğunluğunda mide şikayetleri ve fena tat şikayeti bulunmaktaydı. Aspirini bulduktan kısa bir süre sonrasında Hoffman, morfini sentezleyerek eroini bulmuştur. Eroin o dönem süregelen 1. Dünya harbinde yaralanan askerlere ağrı kesici olarak verilmiş ve zaman içinde
alışkanlık yapmış olduğu fark edilince ilaçlıktan çıkarılmıştır.
1971 senesinde İngiliz farmakolog Sir John R.Vane, aspirinin metabolizmada ağrıyı iyi mi kestiğini çözdü. Böylece, aspirinin hangi sürede iyi mi tesir etmiş olduğu ortaya çıkmıştır. Bu buluşla Vane, 1982 senesinde Nobel Tıp Ödülünü almıştır. Kanadalı Prof. Tabip JM: Barnett beyin felcine ve nüzul lı ölüm riskini aspirinin düşürdüğünü buldu. 1985 yılından itibaren kalp krizi geçiren kişilere aspirin önerilmeye başlandı. Zaman içinde kalp hastalıklarında çoğunlukla aspirin kullanılmaya başlandı.
Aspirinin zaman içinde, hamilelikte ölü doğumları engellediği, şeker hastalığına bağlı olarak gözde retina tabakasını ve böbreklerin kılcal damarlarının tıkanmasını engellediği, kolon kanserini engellediği, tertipli ve uzun süre kullananlarda kanser riskini %40 kadar düşürdüğü ortaya çıkmıştır. Aspirin bugün hala Bayer'in en mühim ilacıdır. Bugün hala hakkında araştırmalar yapılmaktadır ve bu mevzuda Bayer şirketi halen destek sunar vermektedir.
-Derlemedir-
Aspirin yapımı hakkında bilgi verir misiniz?
YORUMLAR