Atatürk'ün öğrenim hayatı ile ilgili anıları nelerdir?

Atatürkün tahsil yaşamı ile anısı Mustafa Kemal Atatürk'ün Zaman Başyazarı Ahmet Güvenilir'e Ocak 1922'de verdiği röp...

Atatürkün tahsil yaşamı ile anısı


Mustafa Kemal Atatürk'ün Zaman Başyazarı Ahmet Güvenilir'e Ocak 1922'de verdiği röportaj
Günümüz Türkçesine uyarlanmış olarak Mustafa Kemal Atatürk'ün tüm eğitim hayatına dair kendisinin anlatmış olduğu anıları

- Çocukluğuma ilişkin ilk hatırladığım şey, okula gitmek meselesiyle ilgilidir. Bundan dolayı annemle babam içinde aşırı bir savaşım vardı. Annem ilâhîlerle okula başlamamı ve mahalle okuluna gitmemi istiyordu. Gümrük Dairesinde işyar olan babam o vakit yeni oluşturulan Şemsi Efendi Okulu'na devam etmem ve yeni yöntem üstüne okumamdan yanaydı.




Sonunda babam işi ustaca bir şekilde çözümledi. Ilk olarak alışılmış törenle mahalle okuluna başladım.

Böylece annemin gönlü yapılmış oldu. Birkaç gün sonrasında da mahalle okulundan çıktım. Şemsi Efendi Okulu'na yazıldım.

Azca vakit sonrasında babam öldü. Annemle beraber dayımın yanına yerleştik. Dayım köy yaşamı yaşıyordu. Ben de bu hayata karıştım. Bana görevler veriyor, ben de bu tarz şeyleri yapıyordum. Başlıca vazife tarla bekçiliği idi. Kardeşimle beraber bakla tarlasının ortasındaki bir kulübede oturduğumuz ve kargaları kovmakla uğraştığımızı unutamam. Çiftlik yaşamının diğeri işlerine de karışıyordum.

Böylece birazcık zaman geçince annem, okulsuz kaldığım için kaygılanmaya başladı. Sonunda Selânik'te bulunan teyzemin evine gitmeme ve okula devam etmeme karar verildi: Selânik'te liseye yazıldım. Okulda Kaymak Hafız isminde bir öğretmen vardı.

Bigün sınıfımızda ders verirken başka bir çocukla kavga ettim. Çok gürültü oldu. Öğretmen beni yakaladı. Çok dövdü. Tüm bedenim kan içinde kaldı. Büyükannem esasen okulda okumama karşıydı, derhal okuldan çıkardı.

Yakınımızda Binbaşı Kadri Bey isminde bir şahıs oturuyordu. Oğlu Ahmet Bey askerî ortaokula devam ediyor ve okul giysisi giyiyordu. Onu gördükçe ben de bu şekilde kıyafet giymeye hevesleniyordum. Sonrasında sokaklarda subaylar görüyordum. Bu aşamaya ulaşmak için izlenmesi ihtiyaç duyulan yolun askerî ortaokula girmek bulunduğunu anlıyordum.

O sırada annem Selânik'e gelmişti. Askerî ortaokula girmek istediğimi söyledim. Annem askerlikten çekiniyordu. Asker olmama zorla engel olmaya çalışıyordu.

Kabul imtihanı zamanı ona sezdirmeden kendi kendime askerî ortaokula giderek imtihan verdim. Böylece anneme karşı oldu bitti olmuş oldu.

Ortaokul'da en fazla matematiğe ilgi duydum.

Azca zamanda bizlere bu dersi veren öğretmen kadar, kim bilir daha çok bilgi sahibi oldum. Derslerin üstünde işlerle ilgileniyordum. Yazılı sorular yazıyordum, matematik öğretmeni de yazılı olarak çözüm veriyordu.

Öğretmenimin adı Mustafa idi. Bigün bana dedi ki; “Oğlum, senin de ismin Mustafa benim de. Bu bu şekilde olmayacak. Arada bir fark bulunmalı, bundan sonrasında adın Mustafa Kemal olsun!â€

O zamandan beri adım hakikaten Mustafa Kemal kaldı. Öğretmen sert bir adamdı. Sınıfta birinci, ikinci tanımıyordu. Bigün bizlere:

“Aranızda kimler kendine güveniyorsa kalksınlar onları çalıştırma danışmanı yapacağım†dedi, ilk olarak duraksadım. Ayağa öyleleri kalktı ki ben kalkmamayı yeğledim. Bunlardan birinin danışmanlığı altına girdim. Görüşmenin sonunda dayanma gücüm son noktaya geldi. Ayağa kalkarak;

“Ben bundan iyi yaparım†dedim. Bunun üstüne öğretmen beni çalıştırma danışmanı yapmış oldu, eski danışmanı benim danışmanlığım altına verdi.

Askerî ortaokulu bitirdiğim vakit merakım oldukça ileri gitmişti. Manastır Askerî Lisesi'nde matematik pek kolay geldi. Bununla uğraşmayı sürdürdüm. Sadece Fransızca'da geri idim. Öğretmen benimle çok uğraşmıyor, acı uyarılarda bulunuyordu. Bu ikazlar benim çok gücüme gitti. İlk ev izni zamanında çözüm aradım. İki, üç ay gizlice Frerler Okulu'nun hususi sınıfına devam ettim. Böylece okul derslerine oranla fazla derecede Fransızca öğrendim.

O zamana kadar edebiyatla çok ilişkim yoktu, Merhum Ömer Naci, Bursa Lisesi'nden kovulmuş, bizim sınıfa gelmişti. Daha o vakit şairdi. Benden okuyacak kitap istedi. Tüm kitaplarımı gösterdim. Hiçbirini beğenmedi. Bir arkadaşın kitaplarımdan hiçbirini beğenmemesi gücüme gitti. Şiir ve edebiyat diye bir şey bulunduğunu o vakit öğrendim. Ona çalışmaya başladım. Şiir bana cazip göründü. Sadece yazı (kompozisyon) öğretmeni diye yeni gelen bir şahıs, bana şiirle uğraşmayı yasakladı.

“Bu meşgale biçimi seni askerlikten uzaklaştırır†dedi. Bununla beraber güzel yazı yazma isteği bende kalıcı oldu.

Lisede iken dirençle çalışıyorduk. Sınıfta birinci, ikinci olmak için hepimizde kuvvetli bir çaba vardı. Sonunda liseyi bitirdim. Harp Okulu'na geçtim. Burada da matematiğe ilgim devam ediyordu. Birinci sınıfta temiz gençlik düşlerine tutuldum. Dersleri aksattım. Senenin iyi mi geçtiğinin asla bilincinde olmadım. Sadece dersler kesilince kitaplara sarıldım.

İkinci sınıfa geçtikten sonrasında askerlik derslerine ilgi duydum. Şiir yazmaya ilişkin lise öğretmeninin koyduğu yasağı unutmuyordum. Sadece güzel söylemek ve yazmak isteği kalıcı idi. Ders aralarında kompozisyon alıştırmaları yapıyorduk. Saati elimize alıyor “Bu kadar dakika sen, bu kadar dakika ben söyleyeceğim†diye yarışma ve tartışmalar düzenliyorduk.

Harp Okulu yıllarında politika düşünceleri baş gösterdi. Duruma ilişkin hemen hemen etkili bir fikir oluşturamıyorduk. Sultan Hamit Süreci idi. Namık Kemal Beyin kitaplarını okuyorduk. Kovuşturma sıkı idi. Çoğunlukla sadece koğuşta yattıktan sonrasında okuma imkânı buluyorduk. Bu şeklinde yurtsevercesine eserleri okuyanlara karşı kovuşturma yapılması, işlerin içinde bir fenalık bulunduğunu sezdiriyordu, Sadece bunun iç yüzü gözlerimiz önünde bütünüyle netleşmiyordu.

Kurmay sınıflarına geçtik. Alışılmış derslere çok iyi çalışıyordum. Bunların üstünde olarak bende ve bazı arkadaşlarda yeni düşünceler açığa çıktı. ülkenin yönetiminde ve siyasetinde bozukluklar bulunduğunu keşfetmeye başladık.

Binlerce kişiden oluşan Harp Okulu öğrencisine bu keşfimizi anlatmak isteğine kapıldık. Okulun öğrencileri içinde okunmak suretiyle okulda el yazısıyla gazete kurduk.

Derslik içinde ufak teşkilatımız vardı. Ben Yönetim Kurulu'nda idim. Gazetenin yazılarını çoğunlukla ben yazıyordum.

O vakit okullar müfettişi İsmail Paşa vardı. Bu işlerimizi keşfetmiş, izlettiriyormuş. Okulun müdürü Rıza Paşa isminde bir kişiydi. Bu kişinin, padişah katında İsmail Paşa tarafınca hatası ortaya çıkarılmış;

“Okulda bu şekilde talebe var. Ya bilincinde olmuyor ya görmezden geliyor†denilmiş. Rıza Paşa konumunu korumak için inkâr etmiş.

Bigün, gazetenin ihtiyaç duyulan yazılarından birini yazmakla uğraşıyorduk. Baytar dersliklerinden birine girmiş, kapıyı kapamıştık, kapı arkasında birkaç nöbetçi duruyordu. Rıza Paşaya haber vermişler, sınıfı bastı. Yazılar masa üstünde ve ön tarafta duruyordu. Görmemezlikten geldi. Sadece dersten başka şeylerle uğraşmak sebebiyle tutuklanmamızı buyurdu. Çıkarken:

“Yalnız izinsizlikle yetinebilir†dedi. Sonrasında hiçbir ceza uygulamasına gerek olmadığını söylemiş. Bu şekilde davranmasında kendine yüklenen eksikliği ortaya çıkarmak çabasının tesiri olmakla birlikte iyi niyet de inkâr edilemezdi.

Kurmay Subaylar Grubu sınıflarının sonuna kadar bu işlere devam ettik. Yüzbaşı olarak okuldan çıktıktan sonrasında İstanbul'da geçireceğimiz süre içinde bu işlerle daha iyi uğraşmak için bir dost adına bir apartman tuttuk. Ara sıra orada toplanıyorduk. Bu hareketlerimizin hepsi izleniyordu ve biliniyordu.

Bu sırada Kurtarılışı Bey adına eski arkadaşlardan subay iken askerlikten uzaklaştırılmış bir şahıs karşımıza çıktı. Kendisinin yoksulluğundan, desteğe ihtiyacı olduğundan, yatacak yeri bulunmadığından söz ederek bizlere sığındı. Ikimiz de bu kişiyi haiz olduğumuz apartmanda yatırmaya ve kendisine yardım etmeye karar verdik.

İki gün sonrasında kendisinin isteği üstüne bir yerde görüşecektik. Gittiğim vakit yanında Saray'a mensub bir de yâver gördüm. Apartmanda yatan İsmail Hakkı Bey isminde bir şahıs vardı, anında götürmüşler. Bigün sonrasında da bizi tutukladılar. Kurtarılışı Bey oysa ki İsmail Paşanın gizli saklı polisi imiş. Bir süre hücre hapsinde kaldım. Sonrasında Saray'a götürdüler. Sorgulandım. İsmail Paşa, Başkâtip, bir de sakallı bir adam hazır bulunuyordu. Sorgudan anladık ki gazete çıkardığımızdan, teşkilât kurduğumuzdan, apartmanda çalıştığımızdan özet olarak, tüm bu işlerden dolayı zan altında olmak, şüphelenilmek... Daha önceki dostlar yaptıklarını kabul etmişler, birkaç ay bu şekilde tutuklu kaldıktan sonrasında bıraktılar.


BAKINIZ









  • Mustafa Kemal Atatürk'ün çevre ile ilgili anıları nedir?


  • Mustafa Kemal Atatürk'ün sanat ile ilgili anıları nedir?


  • Mustafa Kemal Atatürk'ün düşünce yaşamı ile ilgili anıları nedir?




Bu ileti 'en iyi çözüm' seçilmiştir.

Mustafa Kemal Atatürk'ün Zaman Başyazarı Ahmet Güvenilir'e Ocak 1922'de verdiği röportaj
Günümüz Türkçesine uyarlanmış olarak Mustafa Kemal Atatürk'ün tüm eğitim hayatına dair kendisinin anlatmış olduğu anıları

- Çocukluğuma ilişkin ilk hatırladığım şey, okula gitmek meselesiyle ilgilidir. Bundan dolayı annemle babam içinde aşırı bir savaşım vardı. Annem ilâhîlerle okula başlamamı ve mahalle okuluna gitmemi istiyordu. Gümrük Dairesinde işyar olan babam o vakit yeni oluşturulan Şemsi Efendi Okulu'na devam etmem ve yeni yöntem üstüne okumamdan yanaydı.




Sonunda babam işi ustaca bir şekilde çözümledi. Ilk olarak alışılmış törenle mahalle okuluna başladım.

Böylece annemin gönlü yapılmış oldu. Birkaç gün sonrasında da mahalle okulundan çıktım. Şemsi Efendi Okulu'na yazıldım.

Azca vakit sonrasında babam öldü. Annemle beraber dayımın yanına yerleştik. Dayım köy yaşamı yaşıyordu. Ben de bu hayata karıştım. Bana görevler veriyor, ben de bu tarz şeyleri yapıyordum. Başlıca vazife tarla bekçiliği idi. Kardeşimle beraber bakla tarlasının ortasındaki bir kulübede oturduğumuz ve kargaları kovmakla uğraştığımızı unutamam. Çiftlik yaşamının diğeri işlerine de karışıyordum.

Böylece birazcık zaman geçince annem, okulsuz kaldığım için kaygılanmaya başladı. Sonunda Selânik'te bulunan teyzemin evine gitmeme ve okula devam etmeme karar verildi: Selânik'te liseye yazıldım. Okulda Kaymak Hafız isminde bir öğretmen vardı.

Bigün sınıfımızda ders verirken başka bir çocukla kavga ettim. Çok gürültü oldu. Öğretmen beni yakaladı. Çok dövdü. Tüm bedenim kan içinde kaldı. Büyükannem esasen okulda okumama karşıydı, derhal okuldan çıkardı.

Yakınımızda Binbaşı Kadri Bey isminde bir şahıs oturuyordu. Oğlu Ahmet Bey askerî ortaokula devam ediyor ve okul giysisi giyiyordu. Onu gördükçe ben de bu şekilde kıyafet giymeye hevesleniyordum. Sonrasında sokaklarda subaylar görüyordum. Bu aşamaya ulaşmak için izlenmesi ihtiyaç duyulan yolun askerî ortaokula girmek bulunduğunu anlıyordum.

O sırada annem Selânik'e gelmişti. Askerî ortaokula girmek istediğimi söyledim. Annem askerlikten çekiniyordu. Asker olmama zorla engel olmaya çalışıyordu.

Kabul imtihanı zamanı ona sezdirmeden kendi kendime askerî ortaokula giderek imtihan verdim. Böylece anneme karşı oldu bitti olmuş oldu.

Ortaokul'da en fazla matematiğe ilgi duydum.

Azca zamanda bizlere bu dersi veren öğretmen kadar, kim bilir daha çok bilgi sahibi oldum. Derslerin üstünde işlerle ilgileniyordum. Yazılı sorular yazıyordum, matematik öğretmeni de yazılı olarak çözüm veriyordu.

Öğretmenimin adı Mustafa idi. Bigün bana dedi ki; “Oğlum, senin de ismin Mustafa benim de. Bu bu şekilde olmayacak. Arada bir fark bulunmalı, bundan sonrasında adın Mustafa Kemal olsun!â€

O zamandan beri adım hakikaten Mustafa Kemal kaldı. Öğretmen sert bir adamdı. Sınıfta birinci, ikinci tanımıyordu. Bigün bizlere:

“Aranızda kimler kendine güveniyorsa kalksınlar onları çalıştırma danışmanı yapacağım†dedi, ilk olarak duraksadım. Ayağa öyleleri kalktı ki ben kalkmamayı yeğledim. Bunlardan birinin danışmanlığı altına girdim. Görüşmenin sonunda dayanma gücüm son noktaya geldi. Ayağa kalkarak;

“Ben bundan iyi yaparım†dedim. Bunun üstüne öğretmen beni çalıştırma danışmanı yapmış oldu, eski danışmanı benim danışmanlığım altına verdi.

Askerî ortaokulu bitirdiğim vakit merakım oldukça ileri gitmişti. Manastır Askerî Lisesi'nde matematik pek kolay geldi. Bununla uğraşmayı sürdürdüm. Sadece Fransızca'da geri idim. Öğretmen benimle çok uğraşmıyor, acı uyarılarda bulunuyordu. Bu ikazlar benim çok gücüme gitti. İlk ev izni zamanında çözüm aradım. İki, üç ay gizlice Frerler Okulu'nun hususi sınıfına devam ettim. Böylece okul derslerine oranla fazla derecede Fransızca öğrendim.

O zamana kadar edebiyatla çok ilişkim yoktu, Merhum Ömer Naci, Bursa Lisesi'nden kovulmuş, bizim sınıfa gelmişti. Daha o vakit şairdi. Benden okuyacak kitap istedi. Tüm kitaplarımı gösterdim. Hiçbirini beğenmedi. Bir arkadaşın kitaplarımdan hiçbirini beğenmemesi gücüme gitti. Şiir ve edebiyat diye bir şey bulunduğunu o vakit öğrendim. Ona çalışmaya başladım. Şiir bana cazip göründü. Sadece yazı (kompozisyon) öğretmeni diye yeni gelen bir şahıs, bana şiirle uğraşmayı yasakladı.

“Bu meşgale biçimi seni askerlikten uzaklaştırır†dedi. Bununla beraber güzel yazı yazma isteği bende kalıcı oldu.

Lisede iken dirençle çalışıyorduk. Sınıfta birinci, ikinci olmak için hepimizde kuvvetli bir çaba vardı. Sonunda liseyi bitirdim. Harp Okulu'na geçtim. Burada da matematiğe ilgim devam ediyordu. Birinci sınıfta temiz gençlik düşlerine tutuldum. Dersleri aksattım. Senenin iyi mi geçtiğinin asla bilincinde olmadım. Sadece dersler kesilince kitaplara sarıldım.

İkinci sınıfa geçtikten sonrasında askerlik derslerine ilgi duydum. Şiir yazmaya ilişkin lise öğretmeninin koyduğu yasağı unutmuyordum. Sadece güzel söylemek ve yazmak isteği kalıcı idi. Ders aralarında kompozisyon alıştırmaları yapıyorduk. Saati elimize alıyor “Bu kadar dakika sen, bu kadar dakika ben söyleyeceğim†diye yarışma ve tartışmalar düzenliyorduk.

Harp Okulu yıllarında politika düşünceleri baş gösterdi. Duruma ilişkin hemen hemen etkili bir fikir oluşturamıyorduk. Sultan Hamit Süreci idi. Namık Kemal Beyin kitaplarını okuyorduk. Kovuşturma sıkı idi. Çoğunlukla sadece koğuşta yattıktan sonrasında okuma imkânı buluyorduk. Bu şeklinde yurtsevercesine eserleri okuyanlara karşı kovuşturma yapılması, işlerin içinde bir fenalık bulunduğunu sezdiriyordu, Sadece bunun iç yüzü gözlerimiz önünde bütünüyle netleşmiyordu.

Kurmay sınıflarına geçtik. Alışılmış derslere çok iyi çalışıyordum. Bunların üstünde olarak bende ve bazı arkadaşlarda yeni düşünceler açığa çıktı. ülkenin yönetiminde ve siyasetinde bozukluklar bulunduğunu keşfetmeye başladık.

Binlerce kişiden oluşan Harp Okulu öğrencisine bu keşfimizi anlatmak isteğine kapıldık. Okulun öğrencileri içinde okunmak suretiyle okulda el yazısıyla gazete kurduk.

Derslik içinde ufak teşkilatımız vardı. Ben Yönetim Kurulu'nda idim. Gazetenin yazılarını çoğunlukla ben yazıyordum.

O vakit okullar müfettişi İsmail Paşa vardı. Bu işlerimizi keşfetmiş, izlettiriyormuş. Okulun müdürü Rıza Paşa isminde bir kişiydi. Bu kişinin, padişah katında İsmail Paşa tarafınca hatası ortaya çıkarılmış;

“Okulda bu şekilde talebe var. Ya bilincinde olmuyor ya görmezden geliyor†denilmiş. Rıza Paşa konumunu korumak için inkâr etmiş.

Bigün, gazetenin ihtiyaç duyulan yazılarından birini yazmakla uğraşıyorduk. Baytar dersliklerinden birine girmiş, kapıyı kapamıştık, kapı arkasında birkaç nöbetçi duruyordu. Rıza Paşaya haber vermişler, sınıfı bastı. Yazılar masa üstünde ve ön tarafta duruyordu. Görmemezlikten geldi. Sadece dersten başka şeylerle uğraşmak sebebiyle tutuklanmamızı buyurdu. Çıkarken:

“Yalnız izinsizlikle yetinebilir†dedi. Sonrasında hiçbir ceza uygulamasına gerek olmadığını söylemiş. Bu şekilde davranmasında kendine yüklenen eksikliği ortaya çıkarmak çabasının tesiri olmakla birlikte iyi niyet de inkâr edilemezdi.

Kurmay Subaylar Grubu sınıflarının sonuna kadar bu işlere devam ettik. Yüzbaşı olarak okuldan çıktıktan sonrasında İstanbul'da geçireceğimiz süre içinde bu işlerle daha iyi uğraşmak için bir dost adına bir apartman tuttuk. Ara sıra orada toplanıyorduk. Bu hareketlerimizin hepsi izleniyordu ve biliniyordu.

Bu sırada Kurtarılışı Bey adına eski arkadaşlardan subay iken askerlikten uzaklaştırılmış bir şahıs karşımıza çıktı. Kendisinin yoksulluğundan, desteğe ihtiyacı olduğundan, yatacak yeri bulunmadığından söz ederek bizlere sığındı. Ikimiz de bu kişiyi haiz olduğumuz apartmanda yatırmaya ve kendisine yardım etmeye karar verdik.

İki gün sonrasında kendisinin isteği üstüne bir yerde görüşecektik. Gittiğim vakit yanında Saray'a mensub bir de yâver gördüm. Apartmanda yatan İsmail Hakkı Bey isminde bir şahıs vardı, anında götürmüşler. Bigün sonrasında da bizi tutukladılar. Kurtarılışı Bey oysa ki İsmail Paşanın gizli saklı polisi imiş. Bir süre hücre hapsinde kaldım. Sonrasında Saray'a götürdüler. Sorgulandım. İsmail Paşa, Başkâtip, bir de sakallı bir adam hazır bulunuyordu. Sorgudan anladık ki gazete çıkardığımızdan, teşkilât kurduğumuzdan, apartmanda çalıştığımızdan özet olarak, tüm bu işlerden dolayı zan altında olmak, şüphelenilmek... Daha önceki dostlar yaptıklarını kabul etmişler, birkaç ay bu şekilde tutuklu kaldıktan sonrasında bıraktılar.


BAKINIZ













Mustafa Kemal Atatürk bir okula gitmişti.devamlı olduğu şeklinde tüm çocuklar etrafını sardı. hepsi luk içinde onu alkışlıyordu. Yalnız ufak bir çocuk;bir kenara çekilmiş,ilgisiz şeklinde duruyordu bu durum Mustafa Kemal Atatürk'ün bakış açısından kaçmadı. Onu yanına çağırdı:

- ''Çocuğum,niçin durgunsun? Bir derdin mi var? Hasta mısın?'' dedi.

Çocuk:

- ''Bir şeyim yok efendim'' dedi.Arkasını döndü, gözlerinden akan yaşları gizlice sildi.

Mustafa Kemal Atatürk:

- ''Niçin ağlıyorsun yavrum? Sen ağlayınca ben çok üzülüyorum'' dedi.

Ufak çocuk,o zaman yaşlı gözlerini Mustafa Kemal Atatürk'e çevirdi:

- ''Atam,seni bu şekilde yakından görmek isterdik. Geldin,gördük,sevindik. Fakat artık sıramızı savdık.Tekrar seni ne vakit göreceğiz? Ona ağlıyorum.''

Mustafa Kemal Atatürk oradaki küçüklere baktı:

- ''Beni ne vakit görmek isterseniz,aynaya bakın.Siz Türk evlatları benim birer parçamsınız.Bende sizin'' dedi

Mustafa Kemal Atatürk bir okula gitmişti.devamlı olduğu şeklinde tüm çocuklar etrafını sardı. hepsi luk içinde onu alkışlıyordu. Yalnız ufak bir çocuk;bir kenara çekilmiş,ilgisiz şeklinde duruyordu bu durum Mustafa Kemal Atatürk'ün bakış açısından kaçmadı. Onu yanına çağırdı:

- ''Çocuğum,niçin durgunsun? Bir derdin mi var? Hasta mısın?'' dedi.

Çocuk:

- ''Bir şeyim yok efendim'' dedi.Arkasını döndü, gözlerinden akan yaşları gizlice sildi.

Mustafa Kemal Atatürk:

- ''Niçin ağlıyorsun yavrum? Sen ağlayınca ben çok üzülüyorum'' dedi.

Ufak çocuk,o zaman yaşlı gözlerini Mustafa Kemal Atatürk'e çevirdi:

- ''Atam,seni bu şekilde yakından görmek isterdik. Geldin,gördük,sevindik. Fakat artık sıramızı savdık.Tekrar seni ne vakit göreceğiz? Ona ağlıyorum.''

Mustafa Kemal Atatürk oradaki küçüklere baktı:

- ''Beni ne vakit görmek isterseniz,aynaya bakın.Siz Türk evlatları benim birer parçamsınız.Bende sizin'' dedi


Çankaya'da bir ilköğretim açılmıştı. Köşkün çevresinde bulunan bu okulu birgün Mustafa Kemal Atatürk ziyaret etmiş.

Öğretmen tahta başlangıcında öğrencilere ders veriyormuş. Cumhurbaşkanı girer girmez saygı işareti vermiş, çocuklar ayağa kalkmış ve oturunuz işaretini verdikten sonrasında yüzünü tahtaya çevirerek derse devam etmiş. Mustafa Kemal Atatürk, beş on dakika ayakta ders dinlemiş ve çıkarken öğretmen gene aynı ses, aynı eda ile evlatları ayağa kaldırmış ve oturunuz işareti verir vermez derse devam etmiş.


Gazi kapıdan çıkarken yanındakilere:

-Gördünüz mü öğretmeni? Cumhurbaşkanına ehemmiyet vermedi

demiş ve ilave etmiş:

-İlköğretmen vatanın en hayırlı elemanı. Onlar vatan çocuklarıyla o denli kaynaşmışlardır ki, adeta çocuklaşmışlardır. Onların gözünde en sevgili öğrencilerdir. Bu öğretmen eğer dersini bırakıp saygısını göstermek için yanıma gelseydi ve çıkarken beni merdivenlere kadar geçirse idi, öğrencileri gözünde küçülür, bir ihtimal prestijini kaybederdi. Talebe gözünde en saygılı, en büyük adam öğretmendir.

demişlerdir.


Asaf İlbay,

Mustafa Kemal Atatürk'ün Hususi Yaşamı,

Tan Gazetesi, 08 / 06 / 1949

Tefrika









''Askeri Rüştiyede en fazla matematik der-sine merak sardım. Azca ilamanda bizlere bu dersi veren hoca kadar kim bilir daha ziyade bilgi sahibi oldum. Ayrıca Ãevki Paşanın kızına ders vermek için evlerine giderdim. Bir aralık kıza aşık oldum. Fakat ders dışı hiçbir şey görüşmedim. Nadiren, pek müstesna zamanlarda bir iki sözcük söylemek olanağını bulurdum. Manastır Ãdadisine gittikten sonrasında tabiatıyla her şey unutuldu.


Askeri Rüştiyede dersler haricinde meselelerle de uğraşıyordum. Yazılı sorular hazırlıyor, matematik öğretmeni de yazılı cevaplar veriyordu.

Bigün hoca aranızda kendine güvenenler kalksınlar, onları müzakereci yapacağım dedi. Ilkin tereddüt ettim. Öyleleri ayağa kalktı ki ben kalkmamayı doğru buldum. Bunlardan birinin müzakeresi altma verildim. Fakat müzakereriin ortasmda tahammülüm son dereceye geldi. Ayağa kalkarak hocaya Ben bundan daha iyi yaparım dedim. Bunun üstüne hoca beni müzakereci yapmış oldu, diğeri arkadaşı da benim müzakerem altma verdi.

Öğretmenimin adı Mustafa idi. Bigün, oğlum senin adm da Mustafa benim de Mustafa, bu bu şekilde olmayacak arada bir fark bulunmalı. Bundan sonrasında adın Mustafa Kemal olsun dedi. O zamandan beri hakikaten ismim Mustafa Kemal kaldı


Ara imtihanlarım vererek çavuş rütbesini takmıştım. Ara sıra öğretmen gelmediği zamanlarda öteki sımflara matematik dersleri veriyordum. Parlak bir halde Selanik Askeri Rüştiyesini bitirerek kurmay Hasan Beyin tavsiyesiyle 1896 yılmda Manastır Askeri Ãda-disirie girdim. Selanik Askeri Rüştiyesini ik-mal ettiğim vakit matematik merakım iyice ilerlemişti. Manastır Ãdadisinde ise matematik pek kolay geldi. Bununla meşgul olmaya devam ettim. Fakat fransızca dersinde geri idim. Öğretmen benimle çok meşgul oluyor, acı uyarılarda bulunuyordu. Bu ikazlar gücüme gitti. Ãlk imtihan zaıtıanmda deva aradım. Ãki üç ay gizlice Frerler okulunun hususi sınıfına devam ettim. Böylece okul derslerine oranla fazla derecede fransızca öğrendim.


0 zamana kadar edebiyatla fazla temasım yoktu. Ömer Naci Bursa Idadisinden kovulmuş, bizim sınıfa gelmişti. Daha o vakit şairdi. Benden okuyacak kitap istedi, biitün kitaplarımı gösterdim, hiçbirini beğenmedi. Ãiir ve edebiyat diye bir şey bulunduğunu o vakit öğrendim. Ona nazaran çalışmaya başladım. Ãiir ba-ııa çekici geldi. Ömer Naci de güzel konuşuyor, güzel yazıyordu. Eğer hitabet hocamız Alay emini Mehmet Asım Efendi imdadıma ye-tişmeseydi ben de ozan olup çıkacaktım, bundan dolayı hevesim vardı. Asım Efendi bigün beni çağırdı.


Bak oğlum Mustafa Kemal, şiiri falan bırak, bu senin iyi bir asker olmana engel olur.Diğeri hocalarınla da konuştum, onlar da bc-nim şeklinde düşünüyorlar. Sen Ömer Naci'ye bakma o haya] ardında bir çocuk, ileride bir ihtimal iyi bir ozan ve hatip olabilir fakat askerlik mesleğinde katiyyen yükselemez, dedi. Bu söz-ler beni etkiledi. Hocanm ne kadar haklı ol-duğunu vakalar isbat etti, çok arzu etmiş olduğu halde Naci kurmay subay olamadı. Meşrutiyette ittihatçıların en seçkin ve heyecanh hatiple-rinden önde gelen yakın dostum Ömer Naci macerah bir yaşamdan sonrasında genç yaşta öldü.


Tarih dersine, bilhassa Türk evveliyatına büyük bir merakım vardı. Tarih hocam Tevfik Bey bana yeni ufuklar açmıştı. Bu nedenlc ona minnet borcum vardır.

îdadinin ikinci sımfmda hemen hemen dersler yeni başlamıştı ki sürekli yunan tecavüzlerine karşı Atina'ya harb duyuru edilmişti. Tüm manastır askerle dolup taşmıştı. Gençlik hayatımın en heyecanlı günlerini yaşadım. Yaşımın ufak olmasına karşın bu harbe katılmayı çok istemiştim. Azca daha gönüllü müfrezelerin arasına katılıp ben de gidecektim.''


Ãnternetten kopyala-yapıştır


Fakat bu anı-lar Çankaya kitabında da geçiyor.Destek verir


ATATüRK'üN İKİ FAKİR ÖĞRENCİYİ OKUTMA ANISI


Yıl 1934. O dönemde Ulusal Eğitim Bakanlığı Millet'tadır Bakan ise, Niğdeli Zeynel Abidin ÖZMEN' dir. Bakan, makamında çalışırken kapı çalınır. Bakan gür sesiyle:

- "Giriniz!" der.


ATATüRK' ün yaverlerinden biri, yanında iki çocukla makama girerler. Bakan konuklara yer gösterir. Hoş beşten sonrasında, yaver Bakan Abidin ÖZMEN' e bir zarf uzatır. Bakan zarfı alır, ATATüRK' ten gelen bir mektuptur bu. Abidin ÖZMEN zarfı özenle açar ve mektubu dikkatle okur:

- "Bay Abidin ÖZMEN, Ulusal Eğitim Bakanı...."

"Yaver Bey'le, size iki fukara ve kimsesiz çocuk gönderiyorum. Bu evlatları, uygun göreceğiniz, bir liseye ( parasız yatılı olarak ) kaydını yaptırın..."

Bu, ATATüRK' ün bir emridir. Kesinlikle yerine getirilecektir.


Bakan Abidin ÖZMEN, orta öğretim genel Müdürü' nü çağırtır ve şu direktifi verir:

- "Yaver Bey' in tarafındaki bu iki çocuğun evrakını alınız ve bu evlatları Haydarpaşa Lisesi'ne paralı yatılı olarak kaydını yaptırıp, her ikisi için de üçer senelik paralı yatılı makbuzlarının 'veli ve ödeyen hanesine ATATüRK' ün adını yazdırarak' bana getiriniz." der.

Bakanın emri yerine getirilir. Abidin ÖZMEN de kısa bir mektup yazarak, yaver bey ile ATATüRK' e yollar. Mektubun içinde ne olduğu aynen şöyledir :


- "Muhterem ATATüRK,

Yaver Beyle göndermiş olduğunuz iki çocuk hakkında emirlerinizi aldım. sadece, arkasında Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu ve Cumhurbaşkanı ATATüRK şeklinde birisi bulunmuş olduğu için; bu iki evladı fukara ve kimsesiz olarak kabul etmeme, hem yasalarımız, hem de mantığımız izin vermedi. Bundan dolayı her iki çocuğun da, emirleriniz gereği, Haydarpaşa Lisesi'ne PARALI YATILI olarak kayıtlarını yaptırdım. Evlatların üçer senelik okul taksitlerine ilişik makbuzları, ekte takdim..."


ATATüRK bu mektup üstüne, devrin Başbakanı İsmet İnönü'ye telefon ederek:

-"Bak." demiş, "Senin Ulusal Eğitim Bakanın bana ne yapmış oldu !"


Vakası özetleyip anlatmış. İnönü, Bakan' ı adına özür dilemiş.

ATATüRK:

-"Yok !" demiş, "Özür dileme. Çok memnun oldum. Keşke her devlet adamı bu uygar cesarete haiz olabilse ve gösterebilse..."

Kaynak:

Yüksek Mimar H. Rahmi ÖZMEN



BAŞÖĞRETMEN ATATüRK

Yazı devriminden sonrasında(1928)Mustafa Kemal Atatürk'ün kara tahta başındaki resmi görülünce O'na "başöğretmen" denilmeye başlanmıştı.

Aslında adlandırmada geç kalınmıştı.

Kurtuluş Savaşı'ndan derhal sonrasında bir İstanbul gazetecisi kendisine şu şekilde bir sual yöneltmişti:

-Yurdu kurtardınız. Şimdi ne yapmak isterdiniz?

Asla duraklamadan şu cevabı vermişti:

-Ulusal Eğitim Bakanı olarak Türk Kültürünü Yükseltmeye çalışmak en büyük amacımdır.

Ondan sonrasında Mustafa Kemal Atatürk nerede görünse kesinlikle orada bir okula girer öğretmen ve öğrencilerle konuşurdu.

Bigün Mustafa Kemal Atatürk'ün yolu köy okuluna düştü. Tek sınıflı okulda bir genç öğretmen ders veriyordu.

Mustafa Kemal Atatürk sınıfa girince öğretmen kürsüsünü terk etti.

Mustafa Kemal Atatürk:

-Hayır, yerinizde oturunuz ve dersinize devam ediniz dedi. Eğer izin verirseniz ikimiz de sizden yararlanmak isteriz. Sınıfa girmiş olduğu vakit Cumhurbaşkanı bile öğretmenden sonrasında gelir.









KÖYLü MİLLETİN EFENDİSİDİR


Bir gece birlikte oturuyorduk. Yanımızda Siirt milletvekili Mahmut Soydan, şimdiki Macaristan elçimiz Ruşen Eşref Onaydın, bir de Soysallı vardı. Mustafa Kemal Atatürk, ertesi günü Büyük Millet Meclisi'nde okuyacağı söylevi hazırlıyordu. Mahmut'la Ruşen Eşref not tutuyorlardı. Mustafa Kemal Atatürk ara sıra bana da, "Ne dersin?" diye soruyordu. Ben ne diyebilirim? Asla... Sonrasında Mustafa Kemal Atatürk bana döndü ve dedi ki:


- Bu memleketin efendisi kimdir?


Düşündüm. Karşılığı o verdi:

- Türk köylüsüdür, dedi. Ve devam etti:


- Türk köylüsü "Efendi" yerine getirilmedikçe memleket ve millet yükselmez!...





  • Mustafa Kemal Atatürk'ün çevre ile ilgili anıları nedir?


  • Mustafa Kemal Atatürk'ün sanat ile ilgili anıları nedir?


  • Mustafa Kemal Atatürk'ün düşünce yaşamı ile ilgili anıları nedir?


 

YORUMLAR

Ad

Anlamı Nedir?,22,Biyoloji Konu Anlatımı,25,Cilt Bakımı,82,Coğrafya Ders Anlatımı,978,Genel,46,Güzel Sözler,16075,Music,1,Ne Nedir?,32164,Resimli Sözler,4111,Saç Sağlığı,119,Sağlık Bilgileri,1596,Soru-Cevap,10236,Sports,1,Tarih Konu Anlatımı,5,Teknoloji,36,Türk Dili ve Edebiyatı Konu Anlatımı,2,
ltr
item
Ders Kitapları Konu Anlatımı: Atatürk'ün öğrenim hayatı ile ilgili anıları nelerdir?
Atatürk'ün öğrenim hayatı ile ilgili anıları nelerdir?
Ders Kitapları Konu Anlatımı
https://ders-kitabi.blogspot.com/2017/05/ataturkun-ogrenim-hayat-ile-ilgili.html
https://ders-kitabi.blogspot.com/
http://ders-kitabi.blogspot.com/
http://ders-kitabi.blogspot.com/2017/05/ataturkun-ogrenim-hayat-ile-ilgili.html
true
5083728687963487478
UTF-8
Tüm Yazılar Yüklendi hiçbir mesaj bulunamadı HEPSİNİ GÖR Devamı Cevap Cevabı iptal Silmek Cevabı iptal Home SAYFALARI POST Hepsini gör SİZİN İÇİN ÖNERİLEN ETİKET ARŞİV SEARCH Tüm Mesajlar İsteğinizle eşleşme bulunamadı Ana Sayfaya Dön Pazar Pazartesi Salı Çarşamba Perşembe Cuma Cumartesi Pazar Mon Tue Wed Thu Fri Sat January February March April May June July August September October November December Jan Feb Mar Apr May Jun Jul Aug Sep Oct Nov Dec Şu anda... 1 dakika önce $$1$$ minutes ago 1 saat önce $$1$$ hours ago Dün $$1$$ days ago $$1$$ weeks ago more than 5 weeks ago İzleyiciler Takip et THIS PREMIUM CONTENT IS LOCKED STEP 1: Share to a social network STEP 2: Click the link on your social network Tüm Kodunu Kopyala Tüm Kodunu Seç Tüm kodlar panonuza kopyalanmıştır. Kodları / metinleri kopyalayamıyor, kopyalamak için lütfen [CTRL] + [C] tuşlarına (veya Mac ile CMD + C'ye) basınız Table of Content