Delinin saadeti isminde 1960’lı yıllardan kalma güzel bir öykü. Deli ile ilgili delilik ile ilgili öykü. Kendisinden başka hepimiz onun del...
Delinin saadeti isminde 1960’lı yıllardan kalma güzel bir öykü. Deli ile ilgili delilik ile ilgili öykü.
Kendisinden başka hepimiz onun deli bulunduğunu bilirdi. Onun deli bulunduğunu bilenler, kendilerinin ne olduklarını bilmezlerdi. Ama bu meseleyi geç…
Insanın deliliği, kendisini varlıklı zannetmesinden ibaretti. Paramparça elbisesi, tıraşlı suratı vardı. Görenlerin pek hoşuna gitmezdi. Bununla birlikte, onu görmek de isterlerdi. Çünkü toplamış olduğu küçük renkli taşları millete para olarak dağıtırdı:
— Ne düşünüyorsun be; borcunu mu ödeyemedin? Ne güne duruyoruz? Efendinize müracaat edin, size istediğiniz kadar para versin. Amma, siz istemeden de o getirir verir.
— Al!
Bir avuç küçük taşı insanın eline bırakır:
— Yok yok; senet istemez! Borç değildir, o şekilde verdim. Bey’ler borç vermez; şanına yakışmaz. Diyerek uzaklaşır…
Biri ona sadaka vermeye kalksa:
— Vay vay, şuna bak! Adam olmuş da bana para veriyor…
Ayağa kalkar, hiddetlenir ve bağırır:
— Seni para ile tartarım; parayla anladın mı? An-lamadmsa daha açıkça söyleyeyim, sen üç kuruşluk adamsın!..
Sonrasında sandalyeye oturur ve ayak ayak üstüne atar:
— Hasan, bir kahve yap oğlum, ayakkabılarımı silmeyi unuttun…
Ve çıplak ayaklarına bakar.
Kahvehanede oturuyorsa kenarda ve halktan bira* uzakta oturur. Berber ve bakkal benzer biçimde dükkânların önüne oturuyorsa, köşeye oturmayı sever:
— Yalnız pirinçle yiyecek pişmez evlâdım. Al şunu… Al yahu ne utanıyorsun? Al, al da, yağ, et, şeker… Haydi bakalım işine marş!..
Şehire yeni atama olmuş vali, çarşıda gezip bilgi topluyordu. Derhal onun yanına gitti:
— Hoş gelmişsiniz beyefendi, dedi. İnsan kıymeti bilen çok azaldı, bakın sizi yaya gezdiriyorlar. Buyurun, şu parayı alm ve derhal bir taksi tedarik edin. Elindeki taşları valiye uzattı. Vali bakıp dururken, tarafındaki polis memuru taşları aldı ve teşekkür etti. Deli, ayrılırken kendi kendine söyleniyordu :
— Hükümet para bulsa tarhana çorbası yapar, içer. Hükümet aç iken valisine otomobil mi alacak. Amma ben varım; bana güvenmiş…
Anasından ona kalan tek hatıra tarhana çorbası idi. Tanımış olduğu lokantalara gider ve sandalyeye oturur. Oturuşunda bir heybet ve soyluluk vardır. Garson bağırır, «Kes, milyonere bir döner.» Deli derhal engel olur :
— İstemem onu, daha iyi birşey söyle…
Şartları bilen garson bu sefer:
— Ağama bir tarhanaaa!
Deli, ayak ayağın üstüne atar; gerdan kırar:
— Ha, şöyleki… der.
Vali, delinin durumunu öğrenince kendisini ziyarete gelen asabiye mütehassısına meseleyi açar :
YORUMLAR