Yaşamak, bir insan için yalnızca içgüdülerine nazaran hareket etmek, doğaya boyun eğmek değildir; yaşamak, bir yaşam biçimini, niyet ve davr...
Yaşamak, bir insan için yalnızca içgüdülerine nazaran hareket etmek, doğaya boyun eğmek değildir; yaşamak, bir yaşam biçimini, niyet ve davranışların tümüne verilen bir yönü içermektedir. İstem (irade) ve aklı olan insanoğlunun, eğitime gereksinimi vardır. Çocuk, ilk eğitimini aile içinde almasına karşılık, daha sonraki dönemde, tahsil görmüş olduğu ve topluluk kurallarına nazaran yetiştirildiği eğitsel gruplara girmek zorundadır.
Demek ki eğitim (annenin, sütannenin, mürebbiyenin, öğretmenin ya da din adamının eğitimi), bir insanoğlunun, bir başka insanoğlunun gelişimi üzerine yöntemli ve isteyerek uyguladığı bir eylemdir. Rousseau’ nun da söylediği benzer biçimde eğitim, özetlemek gerekirse insanları yetiştirme sanatıdır.
• Ama çocuğa ya da gence, topluma katılmasını sağlayacak bazı kavram ve buyruklar vermek kafi değildir. Eğitim, ilk başlarda her ne kadar yansılamak ve saygıya dayanan bir uyma vakası ise de, bir süre sonra her insana, idealine yetişme amacıyla kendini aşmak için istemini (iradesini) kullanma olanağını da vermelidir. Bu ideal soyut değildir ve içinde yaşanılan toplumsal grubun (doğrusu kentin, ulusun, dinsel ya da içsel topluluğun) gerekleri vesilesiyle edinilir ve yaşanır.
• Toplumsal yaşam, insanoğluna örnek kişilikler (bilge, kahraman, ermiş) vesilesiyle apaçık şekilde dile getirilmiş olan değerlerin varlığını tanıtır.
• Eğitimin tüm cemiyet tabakalarına yaygınlaştırılması ve işbirliğini geliştirerek endüstri toplumlarının gelişmesini elde eden bilimsel teknik ilerlemenin hızlanması, sözgelimi Avrupa’da bir Montaigne, bir Descartes ya da bir Voltaire’ in canlandırdığı insan idealini derinden değişikliğe uğratmıştır. Demokrasi, toplumsal işlerin yürütülmesine ve özgürlüklere saygı duyulmasına dikkat eden uygar yurttaşın hak ve ödevlerini artırır. Bundan dolayı, yeni insan tipini, üretim etkinliğinde, örgütlenmede, bilimsel ilerlemede, araştırmada arayıp sağlamak gerekir. Bu yeni ideal, kültür ve eğitimin yeni bir sıçrama yapmasını lüzumlu kılar.
Günümüzde çalışanların ağır, can sıkan, tehlikeli ve sevmedikleri bir meslekte kalmalarını önlemek için çok sayıda insanoğlunun düzeyini yükseltme zorunluluğunun yanı sıra, bir bilimsel araştırıcı ve örgütleyiciler topluluğunu da yetiştirmek gerekmektedir. Söz mevzusu kişilerin yetiştirilmesi ile kitlelerin toplumsal düzeyinin yükseltilmesi, birbirini bütünleyen olgulardır.
Yeni eğitim, yeni bir eğit-bilim (pedagoji) uygulamasını lüzumlu kılar. Günümüze gelene kadar okullarda, bilgi aktarımı, genellikle öğretmenin öğrenciler üstündeki sert davranışıyla gerçekleştiriliyordu. Ama geriye kalan öğretmenin davranışı, daha yumuşak ve daha az buyurucu olmaya yönelmektedir. Eğitim grubu içinde bir ortaklık gerçekleşmekte ve öğretmen,, eski rolünü oynamakla beraber, grubun üyesi durumuna gelmektedir. Yeni eğitbilim uygulamaları, öğrencinin bireysellik ve kişiliğini, günden güne daha çok göz önünde tutmaktadır.
Eğitimin değişik maksatları, toplumsal gruplara ve cemiyet ile kişinin isteklerine nazaran dalgalanma göstermiştir. Aslına bakarsanız, düşünsel yeteneklerinin, ruhsal ve ahlaksal kaynaklarının tümü geliştirilmeden, evladı toplumsallaştırmak olanaksızdır.
• Demek ki eğitim, bir ideale yönelir. Kuşkusuz, beyazperde ve tv benzer biçimde evrensel olarak yaygınlaşmış çağıl teknikler, bu ideali yozlaştırma tehlikesi yaratmaktadır. Beyaz perde, büyük imge gücüyle, genellikle pek sağlam olmayan bir yorumdan geçirilmiş bir folklordan alınan ve münakaşa mevzusu edilebilecek kahraman tipleri sunmaktadır. Beyaz perdede, suçun savunulması, yalanın yüceltilmesi ve alçaklığın haklı gösterilmesiyle, değerlerin yozlaştırıldığına şahit oluyoruz. En mühim eğitim problemi, gençlere sunulan söz konusu fena örneklerden doğmaktadır. Söz mevzusu örnekler, hiçbir ahlaksal kaygı taşımayan kolay başarıların ve olağan dışına çıkan davranışların ürünüdür.
YORUMLAR