Yılancık-Erizipel Bu maddedeki yazılar yalnızca bilgi verme amaçlıdır. Yazılanlar, doktor uyarısı ya da uzman önerisi değildir. ...
Yılancık-Erizipel
Bu maddedeki yazılar yalnızca bilgi verme amaçlıdır. Yazılanlar, doktor uyarısı ya da uzman önerisi değildir.
Deride, hemolitik streptokok denen mikroorganizmalarla oluşan, akut ve bölgesel bir enfeksiyon.Deride, etrafı sınırlı bir ödem, kırmızılık, parlaklık ve ağrı vardır. Mikropların giriş yeri deri ve mukozadaki çatlak ve sıyrıklardır.
Hastalık iyileştikten sonra bağışıklık bırakmaz. Bazı kişilerde yılancığa karşı bir yatkınlık vardır, sık sık hastalanırlar.
Kuluçka devri ortalama 3-4 gündür. Hastalık aniden titreme, yüksek ateş, halsizlik, baş ve vücut ağrıları ve hasta deride gerginlik hissi ile başlar. Hasta deri kısmı sıcaktır. Hastalanan deri kısmına yakın bölgedeki lenf düğümleri şişer ve ağrılıdır. Yılancık en fazla yüzde görülür, vücudun diğer yerlerinde de meydana gelmesi mümkün olmakla beraber nadirdir.
Ateş, yüksek ve devamlıdır. Kusma ve ishaller de olabilir. Ağır vakalarda sinir sistemi belirtileri de bulunur. Zatürre, nefrit, endokardit, myokardit nadiren görülebilirler.
Antibiyotikler bulunmadan önce öldürücü bir hastalık olan yılancık,bugün önemini kaybetmiştir. Tedavide en önemli ilaç penisilindir. Ayrıca hastalar yatak istirahatine tabi tutulur. Sıvı gıdalar, ateş düşürücü ve sakinleştirici ilaçlar verilir.
Klinik bulgular : Çoğu kez ani üşüme, titreme , ateş ve infekte bölgede ağrı , kızarıklıkla başlar. Parlak kırmızı, ağrılı, ödematöz ve portakal kabuğu gibi indurasyonla karekterizedir. Sağlam deriden keskin bir sınırla ayrılır,lezyon hızla ilerler ve 2-3 günde gevşek yüzeyel büller gelişebilir. Derin yumuşak dokuya yayılımı nadirdir.Selülit ve deri altı apsesine neden olabilir. Lenfanjit yaptığı için tekrarlayabilir. 5-10 gün sonra lezyonda orta bölümden solma ve soyulma görülür.
Tanım : Yüzeyel lenfatiklerin tutulumuyla giden bir deri infeksiyonudur.
Klinik bulgular : Çoğu kez ani üşüme, titreme , ateş ve infekte bölgede ağrı , kızarıklıkla başlar. Parlak kırmızı, ağrılı, ödematöz ve portakal kabuğu gibi indurasyonla karekterizedir. Sağlam deriden keskin bir sınırla ayrılır,lezyon hızla ilerler ve 2-3 günde gevşek yüzeyel büller gelişebilir. Derin yumuşak dokuya yayılımı nadirdir. Selülit ve deri altı apsesine neden olabilir. Lenfanjit yaptığı için tekrarlayabilir. 5-10 gün sonra lezyonda orta bölümden solma ve soyulma görülür.
Etyoloji : Etken genellikle Agrubu beta hemolitik streptokoklardır. Nadiren C,G, B, D grubu streptokoklar ve S.aureus etken olabilir.
Epidemiyoloji : Daha çok küçük yaşlarda ve ileri yaşlarda görülür.Bebeklerde en çok göbek çevresinde, erişkinlerde yüzde görülür. Vücudun diğer bölgelerindeki yaralanma ve cerrahi girişim sonrası da gelişebilir. Venöz staz, paraparazi, diabetes mellitus ve alkol alışkanlığı predispozan rol oynar.
Tanı : Klinik ve lezyonun görünümüne göre konur. Kültür her zaman başarılı değildir.
Ayırıcı tanı : Erken herpes zoster, kontakt dermatit, anjionörotik ödem, şarbon, güneş yanığı, dev ürtiker, ailevi akdeniz ateşinin cilt bulguları , memede diffüz inflamatuvar karsinoma, eritema kronikum migrans, C.jejuni bakteremisi, Erysipelotrix rhusopathiea'nın neden olduğu lezyonlar.
Tedavi : Sistemik tedavi gerekir. Hafif olgularda prokain penisilin (600.000ü/gün, 1 veya iki doz) veya 250-500mg (20-50 mg/kg/gün) erythromycin oral; her 6 saattte bir verilir. YD.da 2000gr.dan düşüklerde 10mg/kg 10 saatte bir, 2000gr.dan büyüklerde 10mg/kg, 8 saatte bir verilir.Tedavi süresi 10-14 gün. Azithromycin 5-12mg/kg gün tek doz, erişkin: 500mg/gün veya ilk gün 0.5 gr.daha sonra 250 mg/gün toplam 5 gün.maksimum doz; 600 mg. Clarithromycin 7.5 mg/kg/gün iki dozda, erişkinde 1 gr/gün, iki dozda,. 10 gün verilir Yaygın ve toksemik ise hospitalize edilir. Parenteral kristalize penisilin 6 saatte bir 2 Milyon ünite , gerekirse günlük 20.000.000ü.ye dek .
Eğer lezyon selülitten tam ayırtedilemiyor ve etken izole edilemiyorsa penisilinaza dirençli penisilin (nafsilin ve oxacillin ; 1 haftadan küçük YD.da 2000 gr.dan küçük olanlarda 25mg/kg, 12 saatte bir, 2000 gr.dan büyükse 8 saatte bir, bir haftadan büyüklerde; 2000gr.dan küçükse 8 saatte bir, büyükse 6 saatte bir IM veya IV veya oksasilin veya birinci jenerasyon sefalosporinler; cefazolin; 25-100mg/kg,/gün, 3 dozda clindamycin; 1 haftadan küçük YD. Da 2000gr.dan küçükse 5 mg/kg 12 saatte bir, 2000gr.dan büyükse 8 saatte bir, 1 haftadan büyük ve 2000gr.dan düşükse 5mg/kg 8 saatte bir, 2000gr.dan büyükse 6 saate bir IV,IM , erişkinde: 15-40mg/gün, üç veya 4 dozda kullanılır.
Amoksisilin/Clavulanik asit ve Ampicillin/sulbactam da kullanılabilir. Diabetes mellituslu hastalardaki erizipelde; 2.3 jenerasyon sefalosporin veya Amoksisilin/clavulanic asit, gerekirse kültür sonucuna göre değişim yapılır
Klinik bulgular : Çoğu kez ani üşüme, titreme , ateş ve infekte bölgede ağrı , kızarıklıkla başlar. Parlak kırmızı, ağrılı, ödematöz ve portakal kabuğu gibi indurasyonla karekterizedir. Sağlam deriden keskin bir sınırla ayrılır,lezyon hızla ilerler ve 2-3 günde gevşek yüzeyel büller gelişebilir. Derin yumuşak dokuya yayılımı nadirdir. Selülit ve deri altı apsesine neden olabilir. Lenfanjit yaptığı için tekrarlayabilir. 5-10 gün sonra lezyonda orta bölümden solma ve soyulma görülür.
Etyoloji : Etken genellikle Agrubu beta hemolitik streptokoklardır. Nadiren C,G, B, D grubu streptokoklar ve S.aureus etken olabilir.
Epidemiyoloji : Daha çok küçük yaşlarda ve ileri yaşlarda görülür.Bebeklerde en çok göbek çevresinde, erişkinlerde yüzde görülür. Vücudun diğer bölgelerindeki yaralanma ve cerrahi girişim sonrası da gelişebilir. Venöz staz, paraparazi, diabetes mellitus ve alkol alışkanlığı predispozan rol oynar.
Tanı : Klinik ve lezyonun görünümüne göre konur. Kültür her zaman başarılı değildir.
Ayırıcı tanı : Erken herpes zoster, kontakt dermatit, anjionörotik ödem, şarbon, güneş yanığı, dev ürtiker, ailevi akdeniz ateşinin cilt bulguları , memede diffüz inflamatuvar karsinoma, eritema kronikum migrans, C.jejuni bakteremisi, Erysipelotrix rhusopathiea'nın neden olduğu lezyonlar.
Tedavi : Sistemik tedavi gerekir. Hafif olgularda prokain penisilin (600.000ü/gün, 1 veya iki doz) veya 250-500mg (20-50 mg/kg/gün) erythromycin oral; her 6 saattte bir verilir. YD.da 2000gr.dan düşüklerde 10mg/kg 10 saatte bir, 2000gr.dan büyüklerde 10mg/kg, 8 saatte bir verilir.Tedavi süresi 10-14 gün. Azithromycin 5-12mg/kg gün tek doz, erişkin: 500mg/gün veya ilk gün 0.5 gr.daha sonra 250 mg/gün toplam 5 gün.maksimum doz; 600 mg. Clarithromycin 7.5 mg/kg/gün iki dozda, erişkinde 1 gr/gün, iki dozda,. 10 gün verilir Yaygın ve toksemik ise hospitalize edilir. Parenteral kristalize penisilin 6 saatte bir 2 Milyon ünite , gerekirse günlük 20.000.000ü.ye dek .
Eğer lezyon selülitten tam ayırtedilemiyor ve etken izole edilemiyorsa penisilinaza dirençli penisilin (nafsilin ve oxacillin ; 1 haftadan küçük YD.da 2000 gr.dan küçük olanlarda 25mg/kg, 12 saatte bir, 2000 gr.dan büyükse 8 saatte bir, bir haftadan büyüklerde; 2000gr.dan küçükse 8 saatte bir, büyükse 6 saatte bir IM veya IV veya oksasilin veya birinci jenerasyon sefalosporinler; cefazolin; 25-100mg/kg,/gün, 3 dozda clindamycin; 1 haftadan küçük YD. Da 2000gr.dan küçükse 5 mg/kg 12 saatte bir, 2000gr.dan büyükse 8 saatte bir, 1 haftadan büyük ve 2000gr.dan düşükse 5mg/kg 8 saatte bir, 2000gr.dan büyükse 6 saate bir IV,IM , erişkinde: 15-40mg/gün, üç veya 4 dozda kullanılır.
Amoksisilin/Clavulanik asit ve Ampicillin/sulbactam da kullanılabilir. Diabetes mellituslu hastalardaki erizipelde; 2.3 jenerasyon sefalosporin veya Amoksisilin/clavulanic asit, gerekirse kültür sonucuna göre değişim yapılır
Yılancık Nedir, Yılancık Hastalığı Hakkında Bilgiler
Daha önce oluşmuş yaralar ve çizikler yoluyla deriye giren streptokokların meydana getirdiği bir cilt hastalığı. Yılancık, vücudun çeşitli yerlerinde, en çok da yüzde görülür.
Yılancığı yapan amil, mikroskop altında zincir şeklinde görülen, ufak yuvarlak bir mikroptur. Bu mikroplar deri veya muhat gışaları üzerindeki ufak bir yara veya sıyrıktan içeriye girip iltihaplar yaparak yılancık hastalığını ortaya çıkarırlar. Yılancık, vücudun birçok yerlerinde görülebilirse de en ziÂyade görüldüğü yer yüzdür. Buna (yüz yılancığı) derler.
Deri ve muhat gışaları üzerinde zararsız olarak yaşayan yılancık mikropları günün birinde gözlerin, kulakların, burun deliklerinin, dudakların kenarlarında hâsıl olan sıyrık veya siÂvilcelerden içeriye girdikten birkaç gün sonra hastalık başlar.
Yılancık Belirtileri
Mikropla bulaşan insanda hastalık kırıklık, yorgunluk, baş ağrısı, halsizlikle başlar. Ateş, bir titreme ile, az zamanda yüksek dereceye çıkar. Yüzün mikrop giren yerinÂde bir kırmızılık belirir. Bu kırmızılık gittikçe genişler. KızaÂran saha sağlam olan deri kısımlarından yılankavi bir hudut ile ayrılmıştır. (Bunun için yılancık demişler). Kızaran yerlere el ile dokunulursa düz, parlak ve ağrılıdır. Hastanın dili paslı, iştahı yoktur. Yüzü gittikçe şişer.
Kırmızılıklar ve iltihaplar, çok defa, boyun bükülmeleri gibi derinin kemiğe yakın olduğu kıvrımlar hizasında durur, ileriye geçemez. Fakat bazı vak'alarda hiç bir engel tanımayıp ilerleyerek gittikçe genişler, yukarıdan başın saçlı kısmına aşaÂğıdan bofun derisi üzerine, hattâ daha aşağılara kadar iltihap inebilir.
Bir takım hastalarda da iltihapların bir yerde sönüp diğer yerlerde başlamak suretiyle bütün vücudu gezip dolaştığı göÂrülür (Göçmen yılancık). İltihabın ilerlemiş devrinde hastanın ateşi yüksek, dudakları kuru ve kavruktur. Bazı hastalar bu sırada kendilerini kaybederler. Mikrop zehirlerinin merkezî sinir sistemine tesirleri dolayısıyla, yataklarından kalkmak, dışarıya kaçmak isterler. Yersiz, mânâsız sözlerle sayıklarlar, korkulu bir durum gösterirler.
Bu sırada hastaların yüzlerindeki kırmızılıklar üstünde, içinde su toplamış bir takım kabarcıklar çıkmış, bunlar ceraÂhatli çıbanlar haline gelmiş olabilir. Hastalık başka arızalarla karışmazsa günün birinde ateş birden bire veya yavaş yavaş düşer. Yüzdeki kırmızılık solar, kabarcıklar çatlar, yaralar kaÂbuklanır. Hasta artık iyiliğe dönmüş olur.
Bu örneklik tablodan başka ufak bir deri kırmızılığı ile gayet hafif geçen yahut çok ağır bir halde geçip mikroptan ileri gelen şiddetli bir kan zehirlenmesi (septisemi) haliyle hastayı az zamanda tehlikeye düşüren ağır şekiller de vardır.
Yılancık hastalığı sırasında iltihaplı yerlere yakın lenfa boğumlarında cerahatli abseler, akciğerlerde zatürrie tarzında iltihaplar, kalp zayıflaması, böbreklerin bozulması, eklemlerin, romatizma hastalığında olduğu gibi, şişmesi tarzında hastalığı uzatan ve hastayı üzüp zayıflatan birçok ihtilâtlar görülebilir.
İşin en korkulu tarafı mikrobun kana karışarak bütün vüÂcuda yayılması ve (septisemi) denilen bir çeşit kan zehirlenmeÂsi hâsıl etmesidir. Bütün bu tehlikeli hallere rağmen hastalık, çok defa, şifa ile neticelenir. Bu defa hastalığa tutulan bağışıkÂlık kazanmaz. Bilâkis bazı kimselerde mikrop odağı (mihrakı) ortadan kaldırılmazsa sık sık nüküsler görülür.
Yılancık Tedavisi, Yılancık Hastalığı Tedavisi
Ateşli zamanda hastayı yatağa muhafaza etÂmek, yüzdeki yaralar üzerine yumuşatıcı merhemler sürmek, ateşe ve ağrılara karşı uygun ilâçlar kullanmak lâzımdır.
Hastalığın en şifalı ilâcı (sulfamid) ler ve (Penicillin) dir. Bu ilâçların hastalık mikrobu üzerine kat'î tesiri mevcut olduÂğundan hastaların kolayca iyileştirilmesi ve ihtilâtlardan koÂrunması mümkündür. Bu ilâçların keşfinden sonra yılancık hastalığının artık eski önemi kalmamıştır.
Yılancıktan Korunma Yolları
Vücudu gayet temiz tutmak, derinin herÂhangi bir yerinden kıl koparmamak, sivilceleri tırnaklamamak lâzımdır. Bu suretle deri üzerinde sıyrıklar açılmasına ve yıÂlancık husulüne meydan verilmemiş olur.
Hastalığın koruyucu bir aşısı yoktur.
Morpa Genel Kültür Ansiklopedisi
Daha önce oluşmuş yaralar ve çizikler yoluyla deriye giren streptokokların meydana getirdiği bir cilt hastalığı. Yılancık, vücudun çeşitli yerlerinde, en çok da yüzde görülür.
Yılancığı yapan amil, mikroskop altında zincir şeklinde görülen, ufak yuvarlak bir mikroptur. Bu mikroplar deri veya muhat gışaları üzerindeki ufak bir yara veya sıyrıktan içeriye girip iltihaplar yaparak yılancık hastalığını ortaya çıkarırlar. Yılancık, vücudun birçok yerlerinde görülebilirse de en ziÂyade görüldüğü yer yüzdür. Buna (yüz yılancığı) derler.
Deri ve muhat gışaları üzerinde zararsız olarak yaşayan yılancık mikropları günün birinde gözlerin, kulakların, burun deliklerinin, dudakların kenarlarında hâsıl olan sıyrık veya siÂvilcelerden içeriye girdikten birkaç gün sonra hastalık başlar.
Yılancık Belirtileri
Mikropla bulaşan insanda hastalık kırıklık, yorgunluk, baş ağrısı, halsizlikle başlar. Ateş, bir titreme ile, az zamanda yüksek dereceye çıkar. Yüzün mikrop giren yerinÂde bir kırmızılık belirir. Bu kırmızılık gittikçe genişler. KızaÂran saha sağlam olan deri kısımlarından yılankavi bir hudut ile ayrılmıştır. (Bunun için yılancık demişler). Kızaran yerlere el ile dokunulursa düz, parlak ve ağrılıdır. Hastanın dili paslı, iştahı yoktur. Yüzü gittikçe şişer.
Kırmızılıklar ve iltihaplar, çok defa, boyun bükülmeleri gibi derinin kemiğe yakın olduğu kıvrımlar hizasında durur, ileriye geçemez. Fakat bazı vak'alarda hiç bir engel tanımayıp ilerleyerek gittikçe genişler, yukarıdan başın saçlı kısmına aşaÂğıdan bofun derisi üzerine, hattâ daha aşağılara kadar iltihap inebilir.
Bir takım hastalarda da iltihapların bir yerde sönüp diğer yerlerde başlamak suretiyle bütün vücudu gezip dolaştığı göÂrülür (Göçmen yılancık). İltihabın ilerlemiş devrinde hastanın ateşi yüksek, dudakları kuru ve kavruktur. Bazı hastalar bu sırada kendilerini kaybederler. Mikrop zehirlerinin merkezî sinir sistemine tesirleri dolayısıyla, yataklarından kalkmak, dışarıya kaçmak isterler. Yersiz, mânâsız sözlerle sayıklarlar, korkulu bir durum gösterirler.
Bu sırada hastaların yüzlerindeki kırmızılıklar üstünde, içinde su toplamış bir takım kabarcıklar çıkmış, bunlar ceraÂhatli çıbanlar haline gelmiş olabilir. Hastalık başka arızalarla karışmazsa günün birinde ateş birden bire veya yavaş yavaş düşer. Yüzdeki kırmızılık solar, kabarcıklar çatlar, yaralar kaÂbuklanır. Hasta artık iyiliğe dönmüş olur.
Bu örneklik tablodan başka ufak bir deri kırmızılığı ile gayet hafif geçen yahut çok ağır bir halde geçip mikroptan ileri gelen şiddetli bir kan zehirlenmesi (septisemi) haliyle hastayı az zamanda tehlikeye düşüren ağır şekiller de vardır.
Yılancık hastalığı sırasında iltihaplı yerlere yakın lenfa boğumlarında cerahatli abseler, akciğerlerde zatürrie tarzında iltihaplar, kalp zayıflaması, böbreklerin bozulması, eklemlerin, romatizma hastalığında olduğu gibi, şişmesi tarzında hastalığı uzatan ve hastayı üzüp zayıflatan birçok ihtilâtlar görülebilir.
İşin en korkulu tarafı mikrobun kana karışarak bütün vüÂcuda yayılması ve (septisemi) denilen bir çeşit kan zehirlenmeÂsi hâsıl etmesidir. Bütün bu tehlikeli hallere rağmen hastalık, çok defa, şifa ile neticelenir. Bu defa hastalığa tutulan bağışıkÂlık kazanmaz. Bilâkis bazı kimselerde mikrop odağı (mihrakı) ortadan kaldırılmazsa sık sık nüküsler görülür.
Yılancık Tedavisi, Yılancık Hastalığı Tedavisi
Ateşli zamanda hastayı yatağa muhafaza etÂmek, yüzdeki yaralar üzerine yumuşatıcı merhemler sürmek, ateşe ve ağrılara karşı uygun ilâçlar kullanmak lâzımdır.
Hastalığın en şifalı ilâcı (sulfamid) ler ve (Penicillin) dir. Bu ilâçların hastalık mikrobu üzerine kat'î tesiri mevcut olduÂğundan hastaların kolayca iyileştirilmesi ve ihtilâtlardan koÂrunması mümkündür. Bu ilâçların keşfinden sonra yılancık hastalığının artık eski önemi kalmamıştır.
Yılancıktan Korunma Yolları
Vücudu gayet temiz tutmak, derinin herÂhangi bir yerinden kıl koparmamak, sivilceleri tırnaklamamak lâzımdır. Bu suretle deri üzerinde sıyrıklar açılmasına ve yıÂlancık husulüne meydan verilmemiş olur.
Hastalığın koruyucu bir aşısı yoktur.
Morpa Genel Kültür Ansiklopedisi
Yılancığı yapan amil, mikroskop altında zincir şeklinde görülen, ufak yuvarlak bir mikroptur. Bu mikroplar deri veya muhat gışaları üzerindeki ufak bir yara veya sıyrıktan içeriye girip iltihaplar yaparak yılancık hastalığını ortaya çıkarırlar. Yılancık, vücudun birçok yerlerinde görülebilirse de en ziÂyade görüldüğü yer yüzdür. Buna (yüz yılancığı) derler.
Deri ve muhat gışaları üzerinde zararsız olarak yaşayan yılancık mikropları günün birinde gözlerin, kulakların, burun deliklerinin, dudakların kenarlarında hâsıl olan sıyrık veya siÂvilcelerden içeriye girdikten birkaç gün sonra hastalık başlar.
Yılancık Belirtileri
Mikropla bulaşan insanda hastalık kırıklık, yorgunluk, baş ağrısı, halsizlikle başlar. Ateş, bir titreme ile, az zamanda yüksek dereceye çıkar. Yüzün mikrop giren yerinÂde bir kırmızılık belirir. Bu kırmızılık gittikçe genişler. KızaÂran saha sağlam olan deri kısımlarından yılankavi bir hudut ile ayrılmıştır. (Bunun için yılancık demişler). Kızaran yerlere el ile dokunulursa düz, parlak ve ağrılıdır. Hastanın dili paslı, iştahı yoktur. Yüzü gittikçe şişer.
Kırmızılıklar ve iltihaplar, çok defa, boyun bükülmeleri gibi derinin kemiğe yakın olduğu kıvrımlar hizasında durur, ileriye geçemez. Fakat bazı vak'alarda hiç bir engel tanımayıp ilerleyerek gittikçe genişler, yukarıdan başın saçlı kısmına aşaÂğıdan bofun derisi üzerine, hattâ daha aşağılara kadar iltihap inebilir.
Bir takım hastalarda da iltihapların bir yerde sönüp diğer yerlerde başlamak suretiyle bütün vücudu gezip dolaştığı göÂrülür (Göçmen yılancık). İltihabın ilerlemiş devrinde hastanın ateşi yüksek, dudakları kuru ve kavruktur. Bazı hastalar bu sırada kendilerini kaybederler. Mikrop zehirlerinin merkezî sinir sistemine tesirleri dolayısıyla, yataklarından kalkmak, dışarıya kaçmak isterler. Yersiz, mânâsız sözlerle sayıklarlar, korkulu bir durum gösterirler.
Bu sırada hastaların yüzlerindeki kırmızılıklar üstünde, içinde su toplamış bir takım kabarcıklar çıkmış, bunlar ceraÂhatli çıbanlar haline gelmiş olabilir. Hastalık başka arızalarla karışmazsa günün birinde ateş birden bire veya yavaş yavaş düşer. Yüzdeki kırmızılık solar, kabarcıklar çatlar, yaralar kaÂbuklanır. Hasta artık iyiliğe dönmüş olur.
Bu örneklik tablodan başka ufak bir deri kırmızılığı ile gayet hafif geçen yahut çok ağır bir halde geçip mikroptan ileri gelen şiddetli bir kan zehirlenmesi (septisemi) haliyle hastayı az zamanda tehlikeye düşüren ağır şekiller de vardır.
Yılancık hastalığı sırasında iltihaplı yerlere yakın lenfa boğumlarında cerahatli abseler, akciğerlerde zatürrie tarzında iltihaplar, kalp zayıflaması, böbreklerin bozulması, eklemlerin, romatizma hastalığında olduğu gibi, şişmesi tarzında hastalığı uzatan ve hastayı üzüp zayıflatan birçok ihtilâtlar görülebilir.
İşin en korkulu tarafı mikrobun kana karışarak bütün vüÂcuda yayılması ve (septisemi) denilen bir çeşit kan zehirlenmeÂsi hâsıl etmesidir. Bütün bu tehlikeli hallere rağmen hastalık, çok defa, şifa ile neticelenir. Bu defa hastalığa tutulan bağışıkÂlık kazanmaz. Bilâkis bazı kimselerde mikrop odağı (mihrakı) ortadan kaldırılmazsa sık sık nüküsler görülür.
Yılancık Tedavisi, Yılancık Hastalığı Tedavisi
Ateşli zamanda hastayı yatağa muhafaza etÂmek, yüzdeki yaralar üzerine yumuşatıcı merhemler sürmek, ateşe ve ağrılara karşı uygun ilâçlar kullanmak lâzımdır.
Hastalığın en şifalı ilâcı (sulfamid) ler ve (Penicillin) dir. Bu ilâçların hastalık mikrobu üzerine kat'î tesiri mevcut olduÂğundan hastaların kolayca iyileştirilmesi ve ihtilâtlardan koÂrunması mümkündür. Bu ilâçların keşfinden sonra yılancık hastalığının artık eski önemi kalmamıştır.
Yılancıktan Korunma Yolları
Vücudu gayet temiz tutmak, derinin herÂhangi bir yerinden kıl koparmamak, sivilceleri tırnaklamamak lâzımdır. Bu suretle deri üzerinde sıyrıklar açılmasına ve yıÂlancık husulüne meydan verilmemiş olur.
Hastalığın koruyucu bir aşısı yoktur.
YILANCIK
—ANSİKL. Bir zamanlar, zayıf dirençli bazı kişilerde (ihtiyarlar, diyabetikler, alkol bağımlıları) sık görülen ve ağır bir hastalık olan yılancık, bugün çok seyrek rastlanılan ve tedavi edildiği takdirde hemen hemen her zaman gidişini iyicil tamamlayan bir hastalık olmuştur. Şimdiki tek sorun, ağır olmaktan daha çok üzücü olan, ikide bir nükseden biçimleridir. Yılancık, her zaman A grubu bir streptokoka (beta hemolitik) bağlı bir enfeksiyondur. Mikroplar altderiye bazen göze görünen (yara, ülser), çoğu zaman da ortaya çıkarılması zor bir kapıdan girer.
Yüzdeki yılancık en sık görülenidir. Başlangıcı birdenbire 40° yüksek ateş ve titremedir. Çoğu zaman yavaş yavaş yayılan, şarap kırmızısı renginde bakışımlı bir plak görünür. Çevresi belirgin bir kıvrımla sınırlanmıştır, iltihabın tüm belirtileri görünür; ağrı, şiddetli ödem, kırmızılık, yerel ısının yüksekliği. Antibiyotiklerin (penisilin, makrolitler) etkisiyle hastalık hızla iyiye yönelir.
Yılancık, başka yerlerde, özellikle bacaklarda da görülebilir. Nükseden yılancığa gelince, farkına varılmamış bir diyabeti ya da bir streptokok odağını (diş, bademcik, sinüs) aramayı gerektirir. Ne yazık ki, bu araştırma çok zaman bir sonuç vermez.
—ANSİKL. Bir zamanlar, zayıf dirençli bazı kişilerde (ihtiyarlar, diyabetikler, alkol bağımlıları) sık görülen ve ağır bir hastalık olan yılancık, bugün çok seyrek rastlanılan ve tedavi edildiği takdirde hemen hemen her zaman gidişini iyicil tamamlayan bir hastalık olmuştur. Şimdiki tek sorun, ağır olmaktan daha çok üzücü olan, ikide bir nükseden biçimleridir. Yılancık, her zaman A grubu bir streptokoka (beta hemolitik) bağlı bir enfeksiyondur. Mikroplar altderiye bazen göze görünen (yara, ülser), çoğu zaman da ortaya çıkarılması zor bir kapıdan girer.
Yüzdeki yılancık en sık görülenidir. Başlangıcı birdenbire 40° yüksek ateş ve titremedir. Çoğu zaman yavaş yavaş yayılan, şarap kırmızısı renginde bakışımlı bir plak görünür. Çevresi belirgin bir kıvrımla sınırlanmıştır, iltihabın tüm belirtileri görünür; ağrı, şiddetli ödem, kırmızılık, yerel ısının yüksekliği. Antibiyotiklerin (penisilin, makrolitler) etkisiyle hastalık hızla iyiye yönelir.
Yılancık, başka yerlerde, özellikle bacaklarda da görülebilir. Nükseden yılancığa gelince, farkına varılmamış bir diyabeti ya da bir streptokok odağını (diş, bademcik, sinüs) aramayı gerektirir. Ne yazık ki, bu araştırma çok zaman bir sonuç vermez.
Kaynak: Büyük Larousse
Kaynak:msxlabs.org
YORUMLAR