realizm varlığın, insan bilincinden bağımsız ve nesnel olarak varolduğunu ileri devam eden görüş. realizm bilgi kuramı açısından nesneyi özn...
realizm
varlığın, insan bilincinden bağımsız ve nesnel olarak varolduğunu ileri devam eden görüş. realizm bilgi kuramı açısından nesneyi özneye, bilineni bilene bağlı kılan idealizmin, kavram açısından da şeylerin yapısının gerçekliğini adlarla sınırlayan adcığın ve ortaçağın sonlarına doğru adcılığın yerini alan kavramcılığın karşıtıdır.
felsefi mealde iki tür gerçeklikten söz edilebilir. bunlardan biride birisi şeylerin yapısına, öbürü ise şeylere ilişkindir. birincisinde zihinden bağımsız bir özün varlığı, ikincisinde ise zihinden bağımsız somut, tikel ve görülmediğinde dahi temel özelliklerini korumuş olan deney nesnelerinin varlığı kabul edilir.
ilkçağda kendiliğinden realizm vardı. kendiliğinden realizmciler âtımarhaneden ya da idealist düşünürlerin okulundan çıkmamış her insan, çevresinde, bilinçten bağımsız bir dünya bulunduğunu bilirâ cümlesini savunuyorlardı. buna nazaran taşları, toprakları, ağaçları vb. var eden insan bilinci değildir. çünkü bu tür durumlar dünya üstünde insan varolmadan ilkin de vardı. dünya, milyarlarca yılını bu tabii varlıklarıyla yaşamıştır. bu realizm anlayışı maddeci felsefenin, bilginin ve bilimin temellerini atmıştır.
nesnel gerçeği gerçek saymama anlamındaki ortaçağ realizminin tohumları antikçağ yunanlılarınca atılmıştır. elea öğretisi, platon ve aristoteles bu mealde realizmin kurucularıdır. bu anlayışLara nazaran gerçek, bireysel olan değildir, tümel olandır. tümellerse ama bireysellerde varolabilirler, kendi başlarına bir varlıkları yoktur. eşeklik bir tümeldir ve ama bireysel bir eşekle varolabilir. gerçek olan, eşEkler ( bireysellikler) değildir, eşeklik (tümel)tir. çünkü eşekliği ortadan kaldırın, bütün ülkelerde eşek kalmaz. eşek, varoluşunu eşekliğe borçludur. bireysel eşeklerin varoluşları bulunmuş olduğu halde varlıkları bulunmamasına karşı, tümel eşekliğin varoluşu yoktur ama varlığı vardır. gerçek â bağımlı varoluşu değildir, bağımsız varlığı olandırâ. bütün ülkelerde bulunan tüm bireysellikler varlıklarını başka bir varlığa borçludurlar, bu nedenle gerçek değildirler. tümellerse bağımsız varlıklardır, bu nedenle gerçektirler. bu yüzdendir ki varoluşları bulunan bireysellikler gerçek değildirler, görüntüdürler; varoluşları bulunmayan tümellerse gerçektirler.
eleacılık, platon ve aristoteles temeline dayanan ortaçağ realizmi bilimsel realizm anlayışına tümüyle ters bir mana taşır ve nesnel gerçekliğin gerçek olmadığını aslolan gerçekliğin, fikir ürünleri (geneller, tümeller, evrenseller) bulunduğunu ileri sürer. tümeller gerçektirler ve tümel nesneden ilkin gelir. bu, şu anlamına gelir: eşEkler gerçek değildir, eşeklik gerçektir ve eşeklik eşeklerden ilkin gelir. bu realizm doğa ötesi kapsam içindedir. tümelin nesneden ilkin geldiğini korumak için çaba sarfeden düşünürlerin savları altında, roma, katolik kilisesinin evrensellik anlayışı yatar. bundan başka hıristiyanlık başta tanrı olmak suretiyle tümellere dayanır.
ortaçağ düşünürlerinin bir bölümü de tümeller sorununa mantık açısından yaklaştılar. nesnelerin yapıları ya da ortak özleri duyulur nesnelerde var olmaları açısından, zihninde var olmaları açısından ve kendi içlerinde varolmaları açısından üçlü bir bakışla ele alınmaya adım atmıştır. bu değişik yaklaşımlar içinde, şeylerin yapısı ya da aslı, yalnızca zihinde varolan tümeller anlayışının gelişmesi için lüzumlu zemini hazırlamıştır. bu yaklaşımı benimseyen görüşler ılımlı realizm adıyla nitelendirilir.
descartes âdüşünüyorum öyleyse varımâ ile, yöntemli düşünmenin düşüncenin kendisinden kaynaklandığını göstererek , düşüncenin dışındaki maddi bir dünyaya felsefi olarak nasıl ulaşılabileceği sorununu gündeme getirdi. bu şekilde descartes ve yarım yüzyıl sonrasında john locke, duyumların dışsal bir membaı bulunduğunu kabul ettiler. cambridge platoncuları ise duyulur nesnelerin dışsal varlığını kabul etmekle beraber, yeni-platoncu bir anlayışla bilgi nesnelerine daha çok ağırlık verdiler. 18. yüzyılda Berkeley bilginin haricinde duyulur bir dünyanın var olamayacağını ileri sürerken, David Hume ile bilen özne de ortadan kalktı.
20. yüzyılın başlarında filozoflar, realizmin kendi fikir sistemleri etrafında kantçı öznelciliğin ve genel olarak idealizmin karşıtı olarak kullandılar. yeni-realizm ile bilinebilir nesnelerin bağımsızlığı savunulurken, bilme edimi içinde, monist bir yaklaşımla bilginin içinde ne olduğunun malum nesne ile sayısal açıdan eşit olduğu ileri sürüldü. eleştirisel realizm yeni-realizmin bu monist tutumuna epistemolojik bir yaklaşımla karşı çıktı ve bilme ediminin nesnesi ile gerçek nesnenin, algılanma hemen sayısal açıdan iki ayrı şey bulunduğunu ileri sürdü.
YORUMLAR