Bir canlının sağlıklı olabilmesi için bütün organlarının uyum içinde çalışması ve her birinin üzerine düşen görevleri yerine getirme...
Bir canlının sağlıklı olabilmesi için bütün organlarının uyum içinde çalışması ve her birinin üzerine düşen görevleri yerine getirmesi gerekir. Bu uyumu ve dengeyi bozan iç ya da dış etkenler nedeniyle vücuttaÂki fizyolojik işlevlerin aksaması hastalık deÂnen çeşitli rahatsızlık ve bozukluklara yol açar.
İnsanlar tarihin başlangıcından bu yana hastalıklarla savaştıkları halde bu çabaların bilimsel bir temele oturtulması ancak 200 yıl öncesine dayanır. Çünkü o zamana kadar hastalıkların nedeni bilinmiyor ve korkunç salgınlara yol açan bulaşıcı hastalıkların önüÂnü almak için hiçbir şey yapılamıyordu. OrtaÂçağ boyunca milyonlarca insan vebadan öldü ve insanlar "Kara Ölüm" dedikleri bu hastalıÂğı bir alınyazısı gibi kabul ettiler.
18. yüzyılın sonlarına doğru İngiliz doktor Edvvard Jenner'ın çiçek aşısını geliştirmesi, bu bulaşıcı ve tehlikeli hastalığın büyük ölçüÂde önlenmesini sağlamıştı. Ama, ölümle sonuçlanan birçok bulaşıcı hastalıktan aşıyla korunma yolunda en önemli adımlar, Fransız bilim adamı Louis Pasteur'ün 1860'lardaki çalışmalarından sonra atılabildi. Pasteur, birçok hastalığın gözle görülemeyeÂcek kadar küçük canlılardan ileri geldiğini ortaya koyarak, 17. yüzyıldan beri varlığı bilinen bu mikroskobik canlılar ile hastalıklar arasındaki ilişkilerin araştırılmasına öncülük etti. Hepsi birden mikrop adı altında toplanan bu tekhücreli canlıların başlıcaları bakteriler, virüsler, riketsiyalar ve tekhücreli hayvansal asalaklardır.
Tıbbın Bilimsel Temelleri
Eskiçağlarda hastalıkların tanrılarca verilmiş bir ceza olduğuna ve insanların içine giren "kötü ruhlar"dan landığına inanılırdı. Zamanla doktorlar, her hastalığın doğrudan doğruya canlının yapısına ya da çevreden gelen bozucu etkenlere bağlı bir nedeni olmaÂsı gerektiğini kavradılar. Bir hastalığı önleÂmek ya da tedavi etmek için her şeyden önce nedenini bilmek gerektiğinden, hangi hastaÂlıkların nerede, ne zaman ve kimlerde ortaya çıktığını sistemli bir biçimde araştırmaya başÂladılar. Böylece, hastalıkların toplumda dağıÂlımını ve nedenlerini istatistik yöntemleriyle inceleyen yeni bir tıp dalı doğdu. Epidemiyoloji denen bu tıp dalında çalışan uzmanlar, her hastalık için şu soruların yanıtlarını araştıÂrırlar:
•Söz konusu hastalık belirli bir işte çalışan ya da aynı meslek grubundan olan kişilerde daha mı sık görülüyor?
•Belirli türden yiyeceklerle beslenen topÂluluklarda daha mı yaygındır?
•Bu hastalığa yakalanan kişiler belirli bir bölgede ya da hep aynı tip yerlerde mi yaşıyorlar?
•Hastanın ailesinde bu hastalığı geçirmiş ya da geçirmekte olan başka kişiler var mı?
Bunlara ve benzeri sorulara verilen yanıtlar doktora ne tür bir hastalıkla karşı karşıya olduğu konusunda fikir verir. Bu tarama sonuçlarının değerlendirilmesinden sonra dünyanın her yerindeki hastane, enstitü ve laboratuvarlarda yapılan çalışmalarla çeşitli hastalıkların nedenleri belirlenebilmiştir.
Hastalıkların Sınıflandırılması
Hastalıklar genellikle nedenlerine göre sınıfÂlandırılarak birkaç grupta incelenir:
Bulaşıcı hastalıklar, çocukluk çağından başÂlayarak her yaş grubunda karşılaşılan en yaygın ve en büyük hastalık gruplarından biridir. Bu hastalıklar mikroplardan, yani bakteri, virüs, riketsiya ya da tekhücreli asalaklardan ileri gelir ve hastalığın etkeni olan mikrobun "alınmasıyla" insandan insana bulaşır.
Ölümcül hastalıklardan çoğunun nedeni bakterilerdir. Ama güçlü mikÂroskopların ve gelişmiş laboratuvar teknikleÂrinin bulunmasından sonra verem, difteri (kuşpalazı), zatürree, boğmaca, tifo, veba, cüzam, kolera, şarbon, kızıl, tetanos ve meÂnenjit gibi ağır hastalıkların etkeni olan bakÂteriler kesin olarak saptanabilmiştir.
Bütün mikroplar içinde en küçükleri ve en dirençlileri olan virüsler ise kızamık, kızamıkÂçık, kabakulak, suçiçeği, çiçek, kuduz, çocuk felci, sarıhumma, AİDS, grip ve soğuk algınÂlığı gibi çeşitli bulaşıcı hastalıklardan sorumÂludur.
Bakterilere çok benzeyen, ama virüsler gibi ancak canlı bir hayvan hücresine girdiklerinde çoğalabilen riketsiyaların neden olduğu en önemli hastalıklar tifüs ile trahomdur.
Sıtma hastalığı anofel cinsi sivrisineklerle, uyku hastalığı ise çeçe sinekleriyle taşınan tekhücreli hayvansal asalaklardan ileri gelir
VİRüSLERİN BİR HüCREYE GİRİŞİ
Amipli dizanteri, uyuz ve şistozomiyaz da gene tekhücreli asalakların neden olduğu hastalıklardır Asalak yaşayan bazı tekhücreli mantarlar da kolayca bulaşan çeşitli hastalıklara yol açar. Ama bu hastalıklardan hiçbiri bakteri ve virüslerden lanan hastalıklar kadar ağır ve tehlikeli değildir.
Hastalık etkenlerinin belirlenmesinden sonra bulaşıcı hastalıklardan çoğu çeşitli yolÂlarla denetim altına alınmıştır. Hatta mikroÂbunu tümüyle yok etmekle bir hastalık yeryüÂzünden büsbütün silinebilir. Bunun en canlı örneği, bir zamanlar en korkulan hastalıklarÂdan biri olduğu halde bugün çağdaş tıbbın başarısıyla tarihe karışmış olan çiçek hastalıÂğıdır. Düzenli aşılamayla çocuk felci ve difteri gibi bazı hastalıkların önü alınmış, toplum sağlığı ve temizlik hizmetlerinin iyileştirilmeÂsiyle kolera ve tifo hastalıklarının görülme sıklığı eskiye oranla azalmıştır. İyi beslenme, daha iyi konutlarda yaşama ve erken tedavi sayesinde verem de artık geçen yüzyıllardaki kadar yaygın ve ürkütücü bir hastalık değilÂdir. Ayrıca, antibiyotikler gibi etkili ilaçlarla bugün birçok bulaşıcı hastalık tedavi edilebiliÂyor.
Beslenme bozuklukları ya da beslenme yeÂtersizlikleri, vücuda gerekli olan protein, vitaÂminler, mineraller ve öbür temel besin madÂdelerinin yiyeceklerle yeterince alınamamaÂsından ileri gelir. Bu gruptaki hastalıkların en önemlileri iskorbüt, beriberi, raşitizm ve pellagradır. Afrika'nın yoksul ülkelerinde, yeterÂsiz beslenmeye bağlı çeşitli hastalıklar milyonÂlarca insanı etkilemektedir.
Hormon hastalıkları, bazı iç salgıbezlerinin gereğinden az ya da çok hormon üretmesinÂden lanır. Örneğin şeker hastalığının nedeni, pankreas bezinin yeterince ensülin hormonu salgılayamamasıdır.
Kanserler, ölüm nedenleri arasında en üst sıralarda yer alan çok önemli bir hastalık grubudur. Bu hastalıklarda vücut hücreleri denetimden çıkarak hızla çoğalır ve "kötü huylu ur" denen yumrular oluşturarak vücuÂdun başka bölgelerine yayılma eğilimi gösterir . Kanserlerin nedeni henüz tam olarak anlaşılamamıştır; ama bazı kanserlerin çevre koşullarıyla, belki de havadaki zararlı ışınımlar (radyasyon) ve tozlarla ilişkili olduÂğunu gösteren kanıtlar vardır.
Kalıtsal hastalıklar'da genetik yapıdaki herÂhangi bir bozukluk kuşaklar boyunca aynı ailenin bireylerine kalıtım yoluyla aktarılır. Ama bozuk genlerin aktarılması ailedeki her bireyin mutlaka hastalıklı doğacağı anlamına gelmez. Örneğin ana babadaki şeker hastalığı bazen çocuklarında yaşam boyu ortaya çıkÂmayabilir. Buna karşılık, az rastlanır kalıtsal bir sinir hastalığı olan Huntington koresinin ana babadan çocuklara kalıtımla geçme olası lığı yüksektir. Mongolizm ve hemofili de kalıtım yoluyla aktarılan genetik yapı bozukÂluklarıdır.
Vücudu mikroplara ve öbür yabancı etkenÂlere karşı korumakla görevli olan bağışıklık sistemi de bazen hastalıkların kaynağı olabilir . Örneğin bu sistemin toz, tüy gibi yabancı cisimlere karşı aşırı tepki vermesinden ileri gelen astım ve saman nezleÂsi gibi alerjiler birer bağışıklık hastalığıdır Bağışıklık sisteminin, yabancı cisimlere yaptığı gibi doğrudan vücut hücreleÂrine savaş açması da romatizmamsı artrit gibi özbağışıklık hastalıkları'na neden olur.
Vücuttaki her organın ya da organlar sisteÂminin kendine özgü hastalıkları vardır. ÖrneÂğin kalbi ve kan damarlarını etkileyen çeşitli kalp-damar hastalıkları ya da dolaşım bozukÂlukları arasında yüksek tansiyon (kan basıncıÂnın artması), damar tıkanıklığı ve damar sertliği sayılabilir. Bütün vücut dokuları atarÂdamarlarla taşınan oksijen yüklü temiz kanla beslendiği için kalp-damar hastalıkları çok ciddi sorunlar yaratır. Batı ülkelerinin çoğunÂda bu hastalıklara bağlı ölüm oranı bütün öbür hastalıklardakinden daha yüksektir.
Kalp hastalıkları, tek bir nedene bağlı olmayan, hatta birçok etkenin bir arada bulunmasıyla ortaya çıkma olasılığı artan hastalıkların belki de en iyi örneğidir. AilesinÂde kalp hastalığı olan, sigara içen, yağlı yemekler yiyen, şişman ve hareketsiz kişilerin ileride kalp hastalığına yakalanma olasılığı normalden daha yüksektir.
Çalışma koşullarından lanan ve aynı iş kolunda görülme sıklığı yüksek olan hastaÂlıklara meslek hastalıkları denir. Örneğin süÂrekli olarak kurşun ya da cıvayla çalışanlarda, bu maddelerin yavaş yavaş vücut dokularınca emilmesi nedeniyle zehirlenmeler görülür. Sanayide kullanılan bazı kimyasal maddeler de sarılığa, karaciğer hastalıklarına ve bazı kanser türlerine yol açar. Maden işçileri çok küçük toz parçacıklarını solunumla aldıkları için bu iş kolunda akciğer hastalıkları çok yaygındır. Nükleer enerji santrallarında çalıÂşanların her an zararlı ışınımlarla karşı karşıya kalmaları da birçok tehlikeyi beraberinde getirir.
Mikroplu hastalıklar, kanserler ve başka etkenler beyne ve sinir sistemine de zarar verebilir. Bu durumda beyinde bir doku yıkımı ve yapı bozukluğu söz konusu olduğu için bunlar yapısal sinir hastalıkları'dır ve çoğu zaman kişinin davranışlarını da etkiler. Ayrıca, dokularda herhangi bir yozlaşma ya da yıkım olmadığı halde sinir sisteminin göreÂvini tam olarak yerine getiremediği işlevsel sinir hastalıkları da vardır. Örneğin sara genellikle yapısal, çok ender olarak işlevsel bir sinir hastalığı özelliği gösterir.
Hiç alışılmadık, yadırgatıcı ya da akıldışı davranışlarda bulunan kişilerin durumu ise genellikle ruhsal bozukluk ya da ruh hastalığı olarak adlandırılır. Çok çeşitli olan bu hastaÂlıklar hafif bir ruhsal çöküntüden (depresyonÂdan) şizofreniye kadar uzanır. Genellikle kalıtsal ve toplumsal etkenlerden ileri geldiği düşünülen bu hastalıkları bazı uzmanlar beyindeki yapısal ve kimyasal değişikliklere bağlarlar. Bütün öbür hastalıklar gibi ruh hastalıklarının da nedeni anlaşıldığında tedavi ve iyileşme umudu artacaktır.
Msxlabs TemelBritannica
İnsanlarda yaygın olarak görülen genetik hastalık nedir?
Midede lineer erozyon nedir, bu hastalık nasıl tedavi edilir?
Dünyada En Sık Görülen Hastalık Nedir?
Soru: hastalık nedir
Hastalık : İnsan organizmasının çeşitli nedenlerden ruhsal, bedensel ve sosyal dengesinin bozulmasına hastalık denir. Hastalığın başlıca nedeni mikroplardır. Ancak dengesiz beslenme, ruhsal sorunlar, vb. gibi durumlar hastalık için ortam hazırlar.
Belirtiler : Her hastalığın farklı belirtileri vardır ancak genelleme yapmak gerekirse, halsizlik, ateş, titreme, iştahsızlık, ağrılar ve huysuzluk gibi durumları sayabiliriz.
BEDEN SAĞLIĞINI BOZAN VE HASTALIĞA NEDEN OLAN ETKENLER
1. Kalıtımla ilgili nedenler
İnsanların özelliklerini kalıtımsal olarak anne - baba veya baba - anne kanalı ile yakınlarından alma haline kalıtım diyoruz. İşte bu özelliklerin yanında genlerle bazı olumsuzluklarda bebeğe geçer. Bunlar bedensel kusurlar olabildiği gibi bazı hastalıklarda olabilir. Ancak burada hastalık adı vermemek daha uygun olur. Çünkü kalıtımsal denilen bazı hastalıkların daha sonra kalıtsal olmadığı ispatlanmaktadır. Ancak ruh ve sinir hastalıklarının kalıtsal olduğu söylenebilir.
2. Çevre ile ilgili nedenler
Çocuk hastalıklarına zemin hazırlayan önemli etkenlerden biride çevredir. Sağlıklı olmak için gerekli koşullar temizlik, iyi beslenme, uyku ve dinlenme, sosyal ve duygusal ortamlar olumlu şekilde hazırlanmamışsa çevre içinde yer alan bu etkenler hastalığa yol açarlar.
a) Mikrop parazitler
Mikrop : İnsan için zararlı etkenleri olan ve vücuda girdiğinde organizmayı hasta edebilme yeteneğine sahip, gözle görülmeyecek kadar küçük canlılara mikrop denir.
Mikroplar vücuda şu yollarla girerler :
-Ağız yoluyla
-Deri yoluyla
-Solunum yoluyla
b) Yetersiz ve dengesiz beslenme
Kişinin günlük enerji ihtiyacını karşılayabilmesi için tüm besin guruplarından yeteri kadar alamaması haline yetersiz ve dengesiz beslenme denir. Buda vücudun günlük işlevlerini yerine getirememesi, mikroplara karşı direncinin kırılması sonucu sağlıksızlık yani hastalık haliyle sonuçlanır. Büyüme ve gelişmede de yavaşlama başlar.
Kaynak:msxlabs.org
YORUMLAR