Isparta

Isparta Kenti Isparta Kenti kurulalı kaç yıl oldu? Kente niçin Isparta ismi verildi? Isparta ismi nereden gelmektedir? Isparta es...

Isparta Kenti
  • Isparta Kenti kurulalı kaç yıl oldu?
  • Kente niçin Isparta ismi verildi?
  • Isparta ismi nereden gelmektedir?
Isparta eski ve zamanı bir kenttir. Bu;
  • Isparta'nın Tarihten Önceki Devrine Ait Tetkikler (Dr. Kurt BİTTEL).
  • Ön Tarihte Isparta Ovası Kültürü ve Yeni Buluntular (Prof. Dr. Tahsin ÖZGüÇ).
  • Isparta ve Burdur İlleri Çevrelerinde Türk Tarih Kurumu Adına 1944 yılı Haziranında Meydana getirilen Kazılara Dair Rapor (Ord. Prof. Dr. Şevket Aziz KANSU).
  • Kitabeler (İsmail Hakkı UZUNÇARŞILI).
  • Ufak Asya'da Isparta (Ramzey).
başlıklarını taşıyan arkeologlar, tarih bilginleri, ilim adamları ve profesörler tarafınca yazılmış kitap, yazı, rapor, araştırma, araştırmalarla.. belgelenmiş mevcuttur.


ISPARTA KENTİ KURULALI KAÇ YIL OLDU?



Bu soruya doğru, sıhhatli bir karşılık verebilmek için, ilkin tarih öncesinden günümüze dek Isparta'da yaşamış olanlara şöyleki bir göz atmak gerekecektir.
  • Hititler (Etiler)
  • Frikyalılar
  • Lidyalılar
  • İranlılar
  • Makedonyalılar (Yunan)
  • Romalılar (Bizans)
  • Araplar
  • Haçlılar
  • Selçuklular
  • Hamitoğulları
  • Osmanlılar
  • Türkiye Cumhuriyeti Yönetimi
Hititlerin, Milattan Ilkin 1900-1200 yılları içinde yaşamış ve büyük bir uygarlık kurmuş olduklarının bilindiğine gore;

Isparta'nın malum, minimum dört bin (4000); Hititlerden ilkin de kentin varlığı düşünülecek olur ise 5 ile 6 bin yıllara varan bir zamanı vardır demek doğru olur.


KENTE, NİÇİN ISPARTA DENDİ; ISPARTA ADI NEREDEN GELMEKTEDİR?
Kente niçin Isparta denildiği, Isparta adının nereden geldiği, kati olarak bilinmemektedir. Bu mevzuda bir çok araştırma, araştırma, görüş ve düşünüşler vardır; ekranda görülen pencereden en mühimleri ve akla yakın olanları şunlardır:
  • Büyük İskender Kral olduktan sonrasında (M.Ö. 356 - 323) Anadolu'nun Batısı Yunan egemenliği altına geçti. İskender öldükten sonrasında dahi, daha 36 yıl bu bölge Atina'ya bağımlı kaldı.Bu yıllarda Mora yarımadasında yaşamakta olan Ispartalılarla, Atina Yunanlıları, Anadolu'nun Batısına göç etmeye başladılar.

    Mora Yarımadası Ispartalılarından büyükçe bir topluluk geldi; Isparta Kenti'ne yerleşti. Kente de kendi ülkelerinin ISPARTA ismini verdiler.
  • Kentin önceki ismi BARİS'ti. İranlılarla yaptıkları savaştan sonrasında ülkelerine dönmeyen Mora Yarımadası Isparta'lıları BARİS'te yerleştiler. Yunanca bir İS belirteci başa getirip, birleştirdiler İSPARİTA oldu; sonrasında da bu isim İSPARTA olarak söylenmeye başlandı.
  • Yunan dilinde İSPORADA dağınık anlamına gelmektedir. Hakikaten de şehir o yıllarda, tıpkı Mora yarımadasındaki ISPARTA iyi mi yedi tepe üstünde kurulmuş ise, şehir de onun şeklinde dağınık durumda idi. Dağınık anlamına İSPORADA dediler; sonrasında bu isim ISPARTA haline geldi.
  • Mitolojide ISPARTA kelimesi Ekilmiş anlamına gelmektedir.
    Isparta ismi, şuralarda da geçer.
    ISPARTA - Anadolu'da kentimizin ismi.

    ISPARTA - Mora Yarımadasında bir ülke.

    ISPARTA - Çatalca'da bir kule.

    ISPARTA - İstanbul'da Fatih'in vakfiyesi.

    ISPARTA - Konya'da bir angı taşı.

    ISPARTA - Venezüella'da bir yer ismi.

    Ekilmiş anlamına gelen mitolojideki ISPARTA'nın bir efsanesi dahi vardır.
  • Kentin aslolan adı BARİDA'dır. Bu isim kesinlikle Yunanca değildir. Olurya Etice, kim bilir Lidya dilinden gelmiş olabilir. Çünkü Etiler ve Lidyalılar:

    Asya'ya .................... AUVA

    Ankara'ya...................ANKUVA

    diyorlardı. İskender'in Atina'dan getirmiş olduğu ilk Yunan göçmenleri kentin güzelliğini görmüşler, Isparta_manarta demişler, sonrasında bu isim ISPARTA haline gelmiş olabilir.
  • Isparta adının, Bizanslılar devrinde aynı şehri gösteren EİS BARİDA dan geldiği anlaşılıyor.
  • Eski bir şehirdir. İsmi BARİS idi. Rumlar bir İS taktılar İSBARİTA oldu. Sonrasında ISPARTA haline geldi.
  • Isparta'nın önceki yerleşim yeri Öküzbattı sırtları idi. Kentin şimdiki bulunmuş olduğu topraklar üstünde de sebze, tahıl şeklinde ürünlerle, çokçalık ARPA ekiliyordu. ASPARTYAT eski Yunan dilinde ARPALIK anlamına gelir. Bir Atina üniversitesi Eski Zamanlar Profesörü 1334 senesinde Isparta'ya gelmiş; Isparta ve çevresinde araştırmalarda bulunduktan sonrasında, verdiği bir konferansta Isparta adının Arpalıktan geldiğini söylemiştir.
Görüldüğü şeklinde;
  • Kente niçin Isparta ismi verilmiştir?
  • Isparta ismi nereden gelmektedir?
sorularına kati bir cevap vermek ihtimaller içinde değildir; bu mevzuda bir çok görüş ve düşünüşler mevcuttur.

ISPARTA İLİ YERYüZü (COĞRAFYA)



GENEL KONUM

Isparta ili, Akdeniz Bölgesinin garp kısmında iç kesiminde yer alır. "Göller Bölgesi"nin merkezi konumundadır.

İl, 30 aşama ile 20 dakika ve 31 aşama 33 dakika şark boylamları ile 37 aşama ve 18 dakika şimal enlemleri arasındadır.




Yüzölçümü 8.933 km² dir.

Isparta doğudan, Konya'nın Beyşehir, Doğanhisar ve Akşehir ilçeleri; kuzeyden, Afyon'un Çay, Şuhut, Dinar ve Dazkırı ilçeleri; garptan, Burdur'un Merkez, Ağlasun ve Nahiye ilçeleri; güneyden ise Antalya'nın Serik ve Manavgat ilçeleri ile komşudur.


YERYüZü ŞEKİLLERİ
Isparta ili arazisi, III. jeolojik zamanda oluşmuş, ak tebeşir ve kalkerden meydana gelmiştir. Bir süre sonra tektonik volkanik hareketlerde yeni oluşumlar kazanmıştır. Genellikle sıkışma tektoniğinin yargı sürdüğü paleotektonik dönemde bağzı kıvrımlı yapılar ve bindirmeler meydana gelmiştir. Bindirmeler, Ofiyolotik karmaşık ve Akdağ kireçtaşının, Vurdigaliyen yaşlı birimlere bindirmesi şeklinde olmuştur.

Bilhassa Kadıköy formasyonunda gözlenen kıvrımlar Alp orojenezinin Preniyen fazıyla ilgilidir. Çekme tektoniğinin yargı sürdüğü Neotektonik dönemde ise bağzı düzgüsel faylar horst-graben yapıları ve volkanizma etkinliğinin izlerini Isparta ve yakın civarında görmek mümkündür.

Isparta'nın yüksek ve engebeli olan topraklarının, şimal doğuda ve doğuda Sultan Dağları, Beyşehir Gölü ve Dedegöl Dağlarının cenup uzantıları, güneyde Antalya Havzasının yüksek kesimleri, avrupada ve güneybatıda Karakuş Dağları, Söğüt Dağları, Burdur Gölü, Ağlasun ve Nahiye yaylaları ile tabii sınırları oluşmuştur. Isparta'nın yeryüzü şekillerinin %68.4'ü dağlar %16.8'i ovalar ve %14.8'i platolardan oluşmaktadır. Toprakların %74'ü tarıma elverişlidir. İlin yüzölçümünün %7.5'i göllerle kaplıdır.

DAĞLAR
İldeki dağlar Torosların uzantısı durumundadır. Antalya Körfezinin kara içine sokulan girintisine paralel olarak, körfezin doğusundan ve batısından başlayarak bu dağlar, kuzeye doğru giderek birbirine yaklaşır ve Göller Bölgesinin kuzeyinde birleşir.

Isparta nın sınırları içindeki dağlar Sultan, Karakuş, Kuyucak, Dedegöl, Davraz, Barla, Kapıdağı ve Akdağdır.


PLATOLAR

Tektonik hareketler sonucu, çukur alanlarla, dağlar içinde türlü yükselti basamaklarında sıralanmış, düz yayla alanları ortaya çıkmıştır. Isparta topraklarının %14.8'ini kaplayan platoların başlıcaları; Keçiborlu, Atabey, Barla, Senirkent ve Afşar'dır.

Bu platolar üstünde il yüz ölçümünün %1'i kadar hayvancılık ve gezim yönünden mühim yaylalar mevcuttur.

AKARSULAR

İlin mühim akarsuları, Antalya Havzasında yer edinen Aksu Deresi ve Köprü Suyudur.


GÖLLER

Volkanik ve tektonik hareketlerle oluşan çukurların vakit içinde suyla dolmasıyla göller oluşmuştur. Bu yolla oluşan su birikintileri çok sayıda olmasından dolayı mıntıkaya Göller Bölgesi ismi verilmiştir.

Isparta'da bulunan en büyük ve en mühim göl Eğirdir Gölü'dür.



GÖLCüK


Isparta'nın 5 kilometre cenup batısında ve deniz yüzeyinden yüksekliği 1380 metre olan krater çukurunun su ile dolmasından oluşmuş bir krater gölüdür.

Gölcük 150-300 metre kadar yükselen ve volkanik küllerle kaplı tepelerle çevrilidir. 1,5 kilometre çapında bir daire şeklinde olup derinliği 32 metreyi bulmaktadır. Gölcük ve yöresinde meydana getirilen araştırmalarda, yüzeylenme veren formasyonlar, tortul, ultramatik ve volkanik kayaçlar olmak suretiyle başlıca üç gruba ayrılırlar. Bunlardan biride tortullara ait en yaşlı formasyonu Akdağ kireç taşları oluşturmaktadır. Diğerlerini konglomeralar ve flişler meydana getirmektedir. Akdağ kireç taşları Jura-Alt Kretase, konglomeralar Eosen ve Flişler ise Oligosel yaşlıdır. Gölcük ve çevresindeki volkanik kayaçlar, Traki Andezitler, sıkı tüfler, kül tüfler ve sünger taşlarından oluşmaktadır. Gölcük yağmur suları ve dipten kaynayan larla beslenmektedir. Son yıllarda içme suyu olarak kullanıldığından su fazlaca çekilmiştir.

Fakat Isparta'nın içme suyunun büyük bir miktarının Eğirdir Gölünden alınmasıyla Gölcükte su çekilmesi durmuştur.



VADİLER VE OVALAR
En mühim vadi, Akdağ'ın şimal yamaçlarından başlamış olan ve bir süre sonra Isparta Ovası'nı oluşturan Aksu Vadisi ile Dedegöl dağlarının orta kesiminde bulunan Çayır yaylasının cenup yamaçlarından başlamış olan Köprü Suyu Vadisidir. İlin mühim ovaları ise Hisartepe, Karatepe ve Akdağ içinde kalan Isparta Ovası ve bu ovanın kuzeyinde bulunan Bozanönü Ovası ile Isparta'nın kuzeydoğusunda ki Kuleönü Ovasıdır.



YERALTI KAYNAKLARI

Isparta da büyük çapta işletilen maden ocakları çok değildir. Bir takım bölgelerde maden arama emek harcamaları sürdürülmektedir. Bunlardan biride en önemlisi Senir Ovasında meydana getirilen petrol arama çalışmalarıdır ve 1993 senesinde başlamış olan sondajlar devam etmektedir.



KüKüRT


Türkiye'nin ilk en varlıklı kükürt yatakları Keçiborlu ilçesinde mevcuttur. 1915 senesinde işletilmeye başlamış olan kükürt yatakları 1994 senesinde Etibank tarafınca işletilirken zarar etmiş olduğu için kapatılmıştır.


KÖMüR
Isparta ilinin Eğirdir ve Yalvaç ilçelerinde kömür yatakları mevcuttur. Kömür yatakları hususi şirketlere aittir. Bunlardan biride Eğirdir ilçesi Akbelen Köyü civarında bulunan kömür yatakları, arazinin işletmeye uygun olmaması sebebiyle 1991 yılından bu yana işletilmemektedir.

Yalvaç ilçesinde Yarıkkaya, Yukarıkaşıkara kasabası civarında kömür yatakları bazen işletilmektedir.



PONZA TAŞI


Gölcük kraterinin volkan bacasından çıkan küllerin sulu bir yüzeye düşerek birdenbire soğumaya uğramasıyla içinde gaz boşlukları olan taşlar oluşmuştur. Bu taşlara ponza taşı ya da süngersi yapılarından dolayı sünger taşı ismi verilir. Ponza taşlarının içinde bulunan gaz boşlukları birbirine bağlı olmadığından yalıtkanlık özelliği taşımaktadır. Bu sebeple briket yapımında kullanılmaktadır.

Isparta'da Gölcük krater gölü çevresine yayılan ponza yatakları, Binbirevler Mahallesi ile Gölcük içinde yoğunlaşmaktadır.

Bu bölgedeki ponza yatakları aynı bölümde kurulan, Isparta Belediyesine ait olan ISBAŞ adlı çağdaş bir fabrikada briket olarak mamul hale getirilmektedir.

KUM-ÇAKIL YATAKLARI
Isparta da en mühim çakıl yatağı Atabey ilçesinde bulunmakta ve çağdaş makinelerle Atabey belediyesi tarafınca işletilmektedir. Bununla birlikte, Yakaören Köyü yakınında kum yatakları,Sav kasabası yol üstünde ve Kılıç kasabası civarlarında kum-çakıl yatakları işletilmektedir. Atabey ve Kılıç kum-çakıl yatakları rezervleri ve kaliteleriyle mühim depolardır.


BARİT
Şarkikaraağaç ilçesinde bulunan Barit yatakları 1973 yılından bu yana Etibank ve tarafınca işletilmektedir. Şistler ve kireç taşlarında yer edinen barit yataklarının rezervi 17 milyon ton olarak tahmin edilmekte olup, tenörü %30 lardan % 90 lara ulaşır.

TRAS
Isparta - Antalya yolu üstünde Sav kasabası civarlarında , halk içinde köfke denilen materyal temelde tüflerden meydana gelmiş Tras dağları vardır. Rezervi 30 milyon ton olduğu tahmin edilen tras yatakları Göltaş A.Ş. tarafınca çimento hammaddesi olarak kullanılmaktadır.


MERMER
Isparta da Gökçebağ çevresinde bej renkli kireç taşları mermer olarak değerlendilirilmektedir. Gökçebağ mermerleri Isparta Merkez ilçede bulunan Modül-Mer A.Ş. tarafınca işletilmektedir.

YAPITAŞLARI
Isparta Merkez Direkli Andezitleri temel taşı, bahçe duvarı ve inşaatlarda yaygın olarak kullanılmaktadır. Biriki emek harcaması yapılmamasına karşın milyarlarca metreküp yapı taşı bulunmuş olduğu sanılmaktadır. Şarkikaraağaç Göksöğüt Ağap Köylerinde de bahçe duvarı ve yapı yapımında kullanılan taşlar çıkarılmaktadır.

Gölcük krater gölünün çevresinde de varlıklı taş ocakları vardır. Bir süre işletilen bu ocaklardan parke taşı ve dış cephe süslemesi için mermer benzeri taşlar çıkarılarak ihraç edilmiştir. Bu taş ocakları orman bölgesine zarar vereceği sebebi öne sürülerek günümüzde işletilmemektedir.

KROM

Eğirdir Bağıllı-Ayvalıpınar dolayında harzburjit ve dunitler içinde mercekler şeklinde bulunmuş olduğu belirlenen krom cevherleşmesi %20-45 içinde Cr3O3 tenörüne haizdir. Bölümde 30 ayrı noktada zuhur eden kromitlerden 150 bin ton jeolojik rezervi olduğu belirlenmiştir.


ARSENİK


Isparta Eğirdir Göktaş köyü dolayında bulunan bu cevherleşme, fliş düzeyinde damarlar şeklinde bulunmuş olduğu tespit edilmiştir. %35 dolayında As2S3 ihtiva eden yatağın hesaplanmış rezervi 34 bin tondur.


TOPRAKLAR


Isparta ilinde topraklar, çoğu zaman kalkerli ana yapı üstünde gelişmiştir. Tektonik çöküntü olukları ise, IV. vakit alüvyonlarıyla dolmuş ve ilde tarımın temel kaynağını oluşturan topraklar ortaya çıkmıştır. Eğim %40'a kadar değişmektedir. üst toprak, 8-40 santimetre içinde derinliğe haiz olup, çoğu zaman killi-tınlı kalkerli granüler ve dağılabilir durumdadır. Alt toprak üst toprakla aynı yapıda olmasına karşın daha kaba bünyeli ve killidir. Toprak seviyesi bir takım yerlerde taban suyu ile sınırlanmıştır. Meydana getirilen araştırmalara gore, Isparta da bulunan toprak türleri ve başlıca özellikleri şunlardır.


KIRMIZI AKDENİZ TOPRAĞI
Bu topraklar il genelinde 68.932 hektar alan kaplamaktadır. Hafifçe, orta dik ve sarp eğilim özelliklerine haiz olup, orta sığlıkta hafifçe taşlı, orta derin, aşınma derecesi değişik ölçekli verimlilik açısından tarıma uygundur. Akdeniz nebat florası ile karstik temel yapı ve Akdeniz iklimi etkileşimi sonucu oluşmuş verimli topraklardır. Tabii nebat örtüsü, otlar, makiler ve orman ağaçlarından oluşur.


KIRMIZI KAHVERENGİ AKDENİZ TOPRAKLARI

Bu topraklar 81.904 hektarlık bir alanı kaplar. Yer yer hafifçe, orta, dik ve çok dik meyilde olup, orta derin kimi zaman sığ, yer yer taşlı, orta aşınma tesirinde tarıma elverişli topraklardır. Oluşum bakımından kırmızı Akdeniz toprakları pedojenezine uygun özellikleri vardır. Tabii nebat örtüsü ot, maki, türlü türde orman ağaçlarından oluşur.


KAHVERENGİ ORMAN TOPRAKLARI

Isparta ili toprak dağılımında 142.156 hektar bir kısımı oluşturur. Hafifçe orta dik ve çok dik eğilim özelliği göstermekte olup, orta derin yer yer sığ, orta erozyonlu, kimi zaman şiddetli erozyona maruz topraklardır. Uygun topoğrafya özelliklerinde tarıma elverişlidir. Toprak oluşumu bakımından kırmızı kahverengi Akdeniz toprakları pedojenozi etkindir.


SARI KIRMIZI POTZOLİK TOPRAKLAR


Bu topraklar Isparta ilinde 3.671 hektar ile minimum orana haizdir. Hafifçe, orta ve dik meyilde orta derin, kimi zaman sığ yer yer çok sığ az erozyondan, orta ve şiddetli erozyona varan bir aşınım özelliğine haizdir.

Tabii nebat örtüsü, kışın yapraklarını döken orman ağacı ve iğne yapraklı orman ağaçlarıdır.


KALKERSİZ KAHVERENGİ ORMAN TOPRAKLARI

Bu topraklar 61.081 hektar bir arazi oluşturmaktadır. Eğilim derecesi hafifçe, orta ve diktir. Derin, kimi zaman orta derinlikte, kısmen, sığ, orta ve şiddetli erozyona maruz, yer yerde taşlı bir özellik taşır. Tabii nebat örtüsü , kışın yaprağını döken orman ağaçlarından oluşur.


KESTANE RENKLİ TOPRAKLAR

Bu topraklar Isparta ili toplam arazisinin 115.489 hektarlık kısmını oluşturur. Çoğu zaman düz, düze yakın orta ve dik meyillerde, yer yer derin, orta derin, sığ ve çok sığ, orta ve şiddetli aşınma tesirinde olan topraklardır. Tabii nebat örtüsü, kısa ve uzun otlarla, çalılar ve seyrek orman ağaçlarından oluşur.


TOPRAK SICAKLIĞI


Toprak sıcaklığı rasatları 5,10,20,50 ve 100 santimetre derinliklerde yapılmıştır. Aylık averaj ısı değerleri derinlere indikçe ilkbahar ve yazları azalmakta , güz ve kış aylarında çoğalmaktadır. Senelik averaj ısı değerleri 12.6 C ile 14.8 C içinde değişmektedir.


TOPRAK KİRLİLİĞİ

İlin topraklarında makro ölçekli bir toprak kirliliği görülmemektedir. Fakat ilde bilhassa Eğirdir Gölü çevresinde meydana getirilen meyve yetiştiriciliğinde kalite ve verimi çoğaltmak için kullanılan zirai savaşım ilaçları, az da olsa toprakta uzun süre kalıcı bir kirliliğe sebep olmaktadır.

Ağır metaller mevzusunda Köy Hizmetleri Müdürlüğü laboratuarlarında meydana getirilen analizlerde toprak kirliliğine sebebiyet verecek bir bulguya rastlanmamıştır. İlimizde büyük ölçekli endüstri kuruluşları bulunmadığından, bununla birlikte evsel atıkların genel anlamda denetim altında tutulmasından dolayı kimyasal etkili toprak kirliliği söz mevzusu değildir.


İKLİM


Isparta ili, Akdeniz iklimi ile Orta Anadolu iklimi arasındaki geçiş bölgesinde yer almıştır. Bu sebeple il sınırları içinde her iki iklim özellikleri de görülür. Fakat, Akdeniz kıyılarında görülen ısı ve yağış, karasal iklimin özelliği olan az yağış bölümde tam olarak görülmez. Meteorolojik yöntemlerle meydana getirilen araştırmalarda Isparta'nın iklim yapısı; Soğuk-Yarı Kara İklim tipi olarak belirlenmiştir.

İlin Akdeniz'e yakın olan cenup bölgelerinde Akdeniz ikliminin özelliği gözlenir. Yazlar sıcak ve kurak; kışlar ilin şimal bölümlerine gore ılık ve yağışlı geçer. Kuzeydoğuya gidildikçe karasal iklim özelliklerini gösterir; kışlar daha soğuk geçer. Şimal mıntıkalar daha az yağış almaktadır.


BASINÇ

Atmosferdeki gazların temas ettikleri yüzeylere uygulanmış olduğu kuvvete hava basıncı ve atmosferik tazyik denir. Isparta'da ölçülmüş güncel (yerel) tazyik averajı 898.0 milibardır. Aylara gore tazyik kıymeti incelendiğinde ise en yüksek kasım, en az temmuz ayında olduğu görülür. Yazları az seyreder.

Isparta'da uzun seneler içinde tespit edilen en yüksek tazyik 919.9 mb en az tazyik ise 869.6 olmuştur.


RüZGAR

Hava hareketi olarak malum rüzgar, yön ve hız ölçümü yapılarak belirlenir. Isparta da averaj rüzgar hızı saniyede 1.9 metredir. Aylara gore hız averajı içinde 2.4 m/sn ile eylül ve ekim ayları en düşüktür. Uzun seneler ölçümlerine gore, en süratli rüzgar 30,7 m/sn ile cenup yönünden kaydedilmiştir. Rüzgar hızının 10.8 ile 17.1 m/sn içinde olduğu, güçlü rüzgarlı gün sayısı averaj 33 gündür. Fırtınalı günler averajı ise yılda 6 gündür. Isparta da birinci derecede hakim rüzgar yönü 3369 esme sayısı ile Garp, ikinci derecede 3162 esme sayısıyla güneydoğu , üçüncü derecede hakim rüzgar yönü ise 2520 esme sayısıyla kuzeydoğu olarak belirlenmiştir.


NİSPİ NEM


Atmosferdeki su miktarına havanın nemliliği denir. Nispi rutubet ise, mevcut tazyik ve sıcaklıkta havadaki su buharı miktarının aynı tazyik ve sıcaklıktaki havanın alabileceği maksimum su buharı miktarı oranına denir ve yüzde olarak anlatılır. Başka bir deyişle, nispi rutubet doyma açığını gösterir.

Isparta da senelik averaj rutubet %62'dir. Nispi rutubet değerleri, kış aylarında daha yüksek, yazları da daha az olmaktadır.


BULUTLULUK


Klimatolojik bulutluluk gözlemlerinde, gökyüzünün tamamı 10 eşit bölüme bölünmüş olarak kabul edilir. Isparta da senelik averaj bulutluluk 4.3 dür. Yıl içinde bulutluluğun minimum olduğu aylar temmuz ve ağustos, en fazla olduğu aylarda kış aylarıdır. Averaj bulutluluk ile averaj nisbi rutubet içinde bir paralellik olduğu aleni görülür. Averaj bulutluluğun 2.0 ila 8.0 içinde olduğu günlere bulutlu günler denir. Buna gore senelik averaj bulutlu günler sayısı 180 dir. Bulutluluğun 8.1 ile 10.0 olduğu günlere kapalı günler denir. Senelik kapalı günler sayısı 67.3 dür. Senelik açık günler averajı ise 117 gündür.


SİS-DOLU-ORAJ


Sis, yer seviyesinde oluşan ve yatay görüş uzaklığını her yönde bir kilometre ve altına düşüren buluta denir. Isparta'da senelik sisli günler sayısı 13 tür.

Isparta'da dolu vakası bilhassa mart, mayıs ve haziran aylarında görülür. Dolu yağışında senelik averaj 4 gündür. Şimşek ile beraber gök gürültüsünün duyulmasına oraj denir. Orajlı günler daha çok mayıs ve haziran aylarında yaşanır. Isparta'da yılda averaj 26 gün orajlı geçmektedir.


SICAKLIK

Hava sıcaklığı ölçümleri gözlem siperleri içinde gölgede yapılmaktadır. Isparta da senelik averaj ısı 12.1 C dir averaj ısı aylara gore incelendiğinde en yüksek averaj sıcaklığa temmuz ayında, en az averaj sıcaklığa da ocak ayında ulaşıldığı görülmektedir. Isparta da en yüksek ısı 37.5 C en az ısı -21.0 C olarak ölçülmüştür. Yaz günleri yukarı sıcaklıkta gün sayısı averaj 111.4 dür. Kış günleri ismi verilen C'nin alt kısmındaki gün sayısı ise 75.7 dir.


YAĞIŞ

Senelik toplam yağış miktarı averaj 600.4 mm Aylara gore yağış miktarı incelendiğinde minimum yağışın ağustos ayında olduğu görülür.En fazla yağış ise kış ilkbahar aylarında meydana gelir. İl genelinde kar yağışları kasım ayında başlayıp nisan ayında sona ermektedir. Yılda averaj karla örtülü gün sayısı 14.9 olup , en yüksek kar örtüsü 59 santimetre olarak ölçülmüştür.


BUHARLAŞMA

Buharlaşma miktarı , bir yerin iklimini ortaya koymakta kullanılan mühim meteorolojik elemanlardan biridir. Yağış miktarının buharlaşmadan fazla olduğu yerlerde toprak nemli , az olduğu yerlerde ise toprak kurudur. Isparta ilinde senelik toplam buharlaşma miktarı 1233.6 mm dir En fazla buharlaşmanın temmuz ayında 233.4 mm olduğu görülmüştür.


GüNEŞLENME

Isparta da aylık averaj güneşlenme süresi en fazla temmuz ayında 12 saat 2 dakika minimum aralık ayında 3 saat 36 dakikadır.

Güneş ışınlarının sertliği santimetrekareye kalori olarak ölçülür. Isparta da senelik averaj güneş ışınlarının sertliği 311.61 cal/cm², maksimuma ulaştıgı temmuz ayında da 480.73 cal/cm² dir.






  • Sütçüler - Isparta


  • Gelendost - Isparta


  • Şarkikaraağaç - Isparta



Akdeniz Bölgesi Göller Yöresi'nde yer edinen Isparta bir yayla üstünde kurulmuştur.
Akarsular çoğu zaman göllere dökülmekte olup, yalnız aksu ve köprü suyu Antalya hudutları içinde Akdeniz'e dökülmektedir. ilin en büyük gölü, ortalama 468 km² ile, Türkiye'nin 4'ncü büyük gölü olan Eğirdir Gölü' dür. Bu gölün şimal kesimine Hoyran Gölü denilmektedir. Beyşehir ile Burdur göllerinin bir kısımı de Isparta hudutları içerisindedir. Kovada-I ve Kovada-II hidroelektrik santrallerini çalıştıran Kovada Gölü ile Karatepe üstünde yer edinen ve bir krater gölü olan Gölcük de başka mühim göllerdendir.
Isparta'nın yazları sıcak ve kurak, kışları soğuk ve yağışlıdır.



Tandır kebabı ve Rğirdir'in sazan dolması ünlü bölgesel yemeklerdendir.
Yalvaç (Isparta) Aakdeniz Bölgesi'nin batısında, Sultan dağlarının güneybatı eteklerine yer edinen Yalvaç, Isparta il merkezine 105 km uzaklıktadır.
İklimi; Akdeniz iklimi ile kara iklimi içinde geçiş özelliği taşır.
Tokmacık nahiyesinde 1994 senesinde meydana getirilen kazılarda 9 milyon yıl öncesine ait bir gergedan fosili bulunmuştur.
Bölgedeki en mühim antik yerleşim olan Antiocheia, Yalvaç'ın ortalama 1 km. kuzeyinde ve Sultan dağlarının cenup yamaçları süresince uzanan verimli bir arazide kurulmuş, Pisidia bölgesinin başkentidir. Antiocheia tarafınca (MÖ. 281-261) yıllarında kurulmuştur.




Zamanı


İlimiz ismini M.Ö. 1340 yıllarında Hititler tarafınca yaptırılan ve bu güne kadar ününü sürdüren kalesi ve ortalama 2300 senedir ekilen haşhaş bitkisinden almıştır.
M.Ö. 7000 Yılından başlayarak günümüze kadar yerleşim yeri olan İlimiz sınırları içinde Hitit, Frig, Grek, Roma, Bizans, Selçuklu, Osmanlı şeklinde uygarlıklar egemen olmuştur.

Selçuklu Türklerinin 1071 senesinde Anadolu'yu fethetmeleri sonucunda Afyon Türk'lerin hakimiyetine geçmiştir. Selçuklu Devletinin parçalanmasından sonrasında kent bir süre Sahipoğulları'nın elinde kaldı. 1341'den sonrasında akrabalık ilişkileri sonucu Germiyanoğulları'nın yönetimine geçen şehir II. Yakup Bey zamanında Yıldırım Beyazıt tarafınca Osmanlı topraklarına katıldı (1390). Ankara Savaşından (1402) sonrasında Timur'un askerlerince yıkıma uğrayan kent tekrardan Yakup Bey'in eline geçti ve onun ölümü (1428) üstüne, vasiyeti gereği kati olarak Osmanlı Egemenliğine girdi. Fatih Sultan Mehmet'in Karaman Seferleri esnasında, stratejik özelliği bundan dolayı askeri harekatın başlıca merkezlerinden biriydi. XVII. Yüzyılda ortaya çıkan Celali ayaklanmaları burayı da tesiri altına aldı. Celali Karayazıcı'nın kardeşi Deli Hasan Kütahya'yı alamayınca kışlamak suretiyle geldiği (1602) şehirde geniş seviyede yıkıma sebep olmuştur.
Mondros Sulh Antlaşması'ndan (8-9 aralık 1918) derhal sonrasında İngiliz Fransız ve İtalyan birlikleri yer yer Osmanlı topraklarına girdiler. Ayrıca 16 Nisan 1919'da Fransızlar Afyon istasyonuna yerleşti. 21 Mayıs 1919'da iki subay ve 262 erden oluşan bir İtalyan birliği de Afyon'a geldi. Bu birlikler yerlerini 17 Mart 1920'de Yunanlılara bıraktı. Çok kısa devam eden birinci işgalden sonrasında 13 Temmuz 1921'de Afyon ikinci kez Yunanlılar tarafınca işgal edildi ve Afyon 1 yıl 1 ay 25 gün Yunan işgali altında kaldı. Büyük Saldırı Afyon Cephesinde başladı. Yunan kuvvetleri bozguna uğratıldı ve kent 27 Ağustos 1922'de kurtarıldı. Bu tarih Afyon'un Kurtuluş günü olarak kutlanır.

Coğrafi Yapısı

Doğuyu batıya, kuzeyi güneye bağlayan İlimiz, Anadolu Yarımadasının batısında, Ege Bölgesinin İçbatı Anadolu kısmında yer almıştır.
Afyon, doğuda Konya, avrupada Uşak, kuzeybatıda Kütahya, güneybatıda Denizli, güneyde Burdur, güneydoğuda Isparta ve kuzeyde Eskişehir İlleriyle komşudur. Denizden yüksekliği 1034 m. yüzölçümü 14.230 km²'dir.

İlimiz, Türkiye'deki coğrafi bölgelerden üçü üstüne yayılmıştır. Geniş bir kesimi Ege Bölgesinin İçbatı Anadolu kısmında mevcuttur. Güneydeki Başmakçı, Dinar, Dazkırı ve Evciler İlçelerinin toprakları Akdeniz Bölgesinin sınırları içine girer. İlin şark ve kuzeydoğu kesimlerindeki bir takım topraklar da İçanadolu Bölgesine taşar. İçbatı Anadolu eşiği üstünde görülen güneydoğu-kuzeybatı doğrultulu dağ dizilerinin en doğuda olanları ilin şark sınırları üstünde yükselirler (Emirdağ, Türkmen Dağı). Bu dağlar dizisinin batısında, aynı doğrultuda uzanan çukur bir alan seçilir. Ortalama 1000 m. yükseklikteki Afyonkarahisar Ovası bu çukur alanın üstünde yer alır. Avrupada ikinci bir dağlar dizisi yükselir. Bunlardan biride Sandıklı Dağları (Kumalar Dağı) il sınırları içindedir. Bu dağların batısında da Sandıklı ve Sincanlı Ovaları yer alır. Yükselti ve denizden uzaklık sebebiyle iklim koşullarında İç Anadolu iklimine benzerlik görülür. İldeki dağlık alanlar, karaçam ve ardıçların yayılma alanıdır. Buna karşılık, yüzyıllardır devam eden orman tahribi sebebiyle ovalar çıplaktır.
İldeki akarsular türlü doğrultulara doğru gider. İlin kuzeydoğu kesiminde bulunan sular, Sakarya Nehri'ne, kuzeybatı kesimindekiler de Sakarya'nın kolu Porsuk Çayı'na dökülen derelerle Karadeniz'e ulaşır. Batıdaki sular Büyük Menderes'in kolu Kufi Çayı vesilesiyle Ege Denizine gider. İlin orta kesiminde bulunan suların mühim bir kısmını Afyonkarahisar Ovası'ndan geçen Akarçay toplar ve ilkin Eber Gölü'ne, bir süre sonra da Akşehir Gölü'ne taşır. Eber Gölü'nün tümü Akşehir ve Acıgöl'ün ise bir bölümü İl sınırları içerisindedir.



İdari Vaziyet


Afyon İli l8 İlçe (Merkez İlçe dahil), 108 Belediye ve 392 köyden oluşmaktadır. İlimizde bulunan beş bucaktan yalnız Dinar İlçesi Haydarlı Bucağında teşkilat ve personel mevcuttur. Kırsal alanda toplu yerleşme hakim olup, dağınık köy tipine rastlanmaz.


PINARGÖZü MAĞARASI

Isparta

Yeri: Isparta Yenişarbademli İlçesinin 11 km. batısında yer almıştır.
Özellikleri: Önceleri 6 km.sine kadar girilmiş olan Pınargözü Mağarası, 1991 senesinde erişilen 12 km.lik uzunluğu ile Türkiye'nin en uzun mağarasıdır. Daha girişten itibaren 50 m.deki sifonu ve içindeki uzun sifonları tırmanılması ihtiyaç duyulan şelaleler ve travertenler sebebiyle gezilmesi zor bir mağaradır. Halen araştırılması devam etmektedir.


AYIİNİ MAĞARASI

isparta ayiini

Yeri: Isparta, Yalvaç İlçesi. Yalvaç'ın ortalama 15 km. kuzeydoğusunda bulunan Ayıini Mağarası, Sultan Dağları'nın cenup eteklerinde, Nazilli Deresi'nin yukarı kısmında yer alır.

Vadi tabanından 20-30 metre yukarıda bulunan mağaraya hem Yalvaç, hem de Özgüney Kasabası'ndan stabilize iki yolla gidilir.
Özellikleri: 407 m. uzunlukta, yatay olarak gelişmiş, konumlu fosil bir mağaradır. Soğuk ve yarı nemli bir havaya haizdir. Mağaranın çatlaklı yapısı ve iki kattan oluşması, içeride belirgin bir hava sirkülasyonuna yol açmıştır.

Ayıini Mağarası'nda belirgin bir hayvan topluluğu gözlenmemiştir. Fakat seyrek olarak değişik bölümlerde yarasalar yaşamaktadır.

Ayıini, hem tabii çevrenin güzelliği, hem de mağarada bulunan garip damlataşlar ve sarnıçlar sebebiyle gezim amaçlı kullanıma son aşama elverişlidir. Bilhassa, mağaranın değişik yerlerinde bulunan bu sarnıçlara, başka mağaralarda rastlamak mümkün değildir. Bununla birlikte, bir takım bölümlerde yer edinen korunma duvarları, mağarayı daha da cazip hale getirmektedir.


KUZ MAĞARASI


resim09

Yeri: Isparta, Sütçüler İlçesi. Kuz Mağarası, Kesme Kasabası'nın güneybatısında bulunan Asar Tepenin yakınında, Köprüçay kanyonunun dik yamacında yer alır. Kasabadan traktör ya da arazi taşıtıyla 15-20 dakikada kanyonun kenarına kadar varmak mümkündür. Bu yol düzeltildiğinde herhangi bir araçla bu süre çok kısalır. Buna karşılık

700-750 m. derinliğinde olan kanyonun orta seviyelerinde bulunan mağaraya, yürüyerek otuz dakikada inilebilmektedir. Bu iniş çok zor ve tehlikelidir.
Özellikleri: Toplam uzunluğu 224 m., girişe gore en derin noktası 17.5 metredir. Sıcak ve yarı kuru bir havaya haizdir. Mağaranın dar geçitlerinde ve yan kol bağlantısında belirgin bir rüzgar hareketi vardır. Genişliği 2-16 m, tavan yüksekliği 1-20 metreler içinde farklılık gösteren mağaranın orta ve son kısımları, görünümleri son aşama güzel her türden damlataşlar (sarkıt, dikit, sütun, duvar ve örtü damlataşları, damlataş havuzları,…vb.) ile kaplıdır. Ana galerinin son bölümlerinde ise kalınca bir kum ve çakıl deposu mevcuttur. Bu kesimler, mağaranın en derin noktalarıdır. Buna karşılık bu depoların yanından ayrılan yan kolun son noktası, girişten +10 m. yukarıdadır.

Akarsu yatağından 250-300 m. yukarıda bulunan Kuz, Hidrolojik olarak askıda (vadoz dönem) kalmış, fosil bir mağaradır. Bundan dolayı yağışlı dönemlerde tavandan damlayan ya da yan duvarlardan sızan sular haricinde bütünüyle kurudur. Bu sular, ana galerinin son kısmında minik gölcükler oluşturmaktadır.


İNÖNü MAĞARASI


isparta inonu

Yeri: Isparta, Eğirdir İlçesi. Sarıidris Köyünün 1.5 km. güneyinde yükselen İnönü Tepe'nin şimal yamacındadır. Köyden mağaraya traktörle ulaşılabilir.
Özellikleri: 227 m. toplam uzunlukta yatay ve kuru bir mağaradır. Yağışlı mevsimlerde Mağara'nın bir takım kollarında minik göletler oluşmaktadır. Çoğu zaman kurudur. Mağara içinde ısı 16ºC dir. Hava nemi ise yüzde 82 dir.

İnönü Mağarası, İnönü Tepenin üstünde takke şeklinde oturan Jura-Kretase yaşlı kireç taşları içinde değişik yönlü kırıklar süresince gelişmiştir. Bu kireçtaşlarının altında Triyas yaşlı dolomit ve yer yer marn tabakaları yer alır. Mağara bu karstlaşmayan katmanlar sebebi ile derine doğru gelişememiştir.

İnönü Mağarası girişten itibaren dar galeriler halinde ve yatay bir biçimde gelişmiştir. Yalnız giriş kısmında geniş bir salon vardır. Burada kalınca bir toprak tabakası ve içinde bolca oranda iskelet parçaları vardır. Bundan da anlaşılıyor ki, mağaranın giriş kısmı ya iskan edilmiş ya da gömüt olarak kullanılmıştır. Galerilerin büyük kısmı boş olmasına rağmen, bir takım kollarda bolca oranda damlataş oluşumları vardır.

Yerli halk tarafınca eskiden bu zamana kadar malum mağaranın girişe yakın kısımlarda toprağa gömülü olarak çok sayıda iskelet parçaları bulunmuştur. Bu mevzuda hemen hemen bir araştırma yapılmamıştır.


ZİNDAN MAĞARASI

Yeri: Isparta, Aksu Ilçesi. Aksu İlçesinin 2 km. kuzeydoğusunda Aksu Çayı Vadisindedir. Çay kıyısını takip eden ve daha yukarıdaki yaylalara giden yol Zindan Mağarasının önünden

geçer. Otobüs dahil her türlü araçla bu yoldan Zindan Mağarasına ulaşılabilir.
Özellikleri: Zindan Mağarası'nın bulunmuş olduğu Göller Bölgesi Yöresi yurdumuzun en yoğun karstlaşmış alanlarından birisidir. Toplam Uzunluğu 760 m. olan mağara yatay ve yarı etken bir mağaradır. Romalılardan bu yana malum ve kullanılan bir mağaradır.


Isparta'da Halıcılık

Isparta'da halıcılık, Türklerin Anadolu'yu fetihlerinden sonrasında, mıntıkaya yerleştirilen Türk oymakları ile başlar. Bu oymakların dokuduğu "Türkmen Halıları" yüzyıllar süresince gelenekselliğini korumuş, ne var ki, son yüzyıllarda batılı halı tüccarlarının kendi isteklerine gore halı sipariş etmeleri yüzünden bu anane tesirini sürdürememiştir.

Fahrettin Kayıpmaz

Isparta - Sümer Halı ürün Geliştirme Uzmanı


İLK DÖNEMLERDE
1274 senesinde ölen Mağribli İbni Said "Kitab Bast-Ul Arz Fil-tul Vel Arz" adlı eserinde, Garp Anadolu'dan söz ettikten sonrasında tıpkı şu ibareyi kullanıyor: "Bu bölgenin (Antalya ve havalisi) batısında Türkmen Dağları (Garp Toroslar) ve Türkmen ülkesi mevcuttur (Isparta ve çevresi). Türkmenler, Türk soyundan büyük bir kavim olup, Selçuklular devrinde Rum ülkesini fethetmişlerdir. Türkmen halılarını dokuyan bu Türkmenlerdir. Bu halılar tüm ülkelere satılır. Antalya'nın kuzeyinde Toğula (Tonguzlu - Denizli) Dağları vardır. Bu dağlarda kendilerine Uç denilen Türkmenler yaşar. Bu Türkmenlerin iki yüz bin çadır olduğu söylenir" demektedir. Anlaşılacağı suretiyle İbni Said eserinde "Türkmen Halıları" sözü ile bunların tanınmış ve meşhur halılar olduklarını ifade ediyor ve tüm ülkelerce satın alındığını da kaydediyor.
Bu emek vermeye bu şekilde bir notla başlamamızın sebebi, Isparta halıcılığı üstünde şu andaki genel kanaatlerin ve malum son yüzyıl Isparta halıları imajının daha derinlere çekilmesini istememizdendir.
Günümüzde dünya halı ticaretinde Avrupalı büyük halı organizasyonlarının araç-gereç, renk, desen altyapısını bizzat götürerek halı imalat atölyesi olarak gördükleri Tibet ve Nepal şeklinde, "geleneksel el emeği" ile "Avrupai tarzda" halı imalatı anlayışının bir benzeri, yüz yıl ilkin bu bölümde yaşanmıştır. Kumpanyalar tesiri ile bölümde gelişen ve büyük bir ticari potansiyele de ulaşan "son dönem Isparta halıları" mevzusunda, gerek yerel boyutta ve gerekse Türkiye genelinde çok kıymetli emek harcamalar ve yayınlar yapılmıştır. Fakat, 12, yüzyıldan itibaren Türkmen boy ve oymaklarının yoğun iskânına kucak açan nefis yaylara haiz Isparta, daha doğrusu Hamidabad'ın "geleneksel düz ve düğümlü yaygı kültürü" açısından "belgeli" bir çabalama kapsamına alınamamış olması sebebiyle, Isparta halıları denildiğinde ilk akla gelen günümüzdeki halılar olmaktadır. Oysa 12. yüzyıldan itibaren çok mühim Türkmen nüfusunu barındıran bu bölümde, belgelere gore meşhur Türkmen halılarını dokuyarak komşu ülkelere de ihraç edebilen eski bir "ticari dokuma geleneği" mevcuttur.
Tarihçiler tarafınca yapıldığı yer ve ayrıntıları tartışıla duran, Anadolu Selçuklu Sultanı II. Kılıç Arslan zamanında (1156-1192) Bizans ve Selçuklu mücadelelerinin en hareketli uç noktası Isparta çevresindeki Myriokephalon Savaşı (17 Eylül 1176) ve akabinde Bizans İmparatoru Manuel Kommenos II ile Sultan Kılıç Arslan II arasındaki zamanı antlaşma ile Türklerin avrupada bulunan Bizans şehirleri ile tecim yapma imkânı da kazandıkları, başka mühim maddeler içinde yer almıştır.
Ticari yaşamın çoğu zaman mübadele esasına dayandığı o devirlerde, halı ve kilim imalâtı da yapabilen Türkmenlerin, başka ürünleri ile beraber el dokuması halı ve kilimlerini de mübadele ederek; gerek batıdaki Bizanslılarla ve gerekse Araplarla bu ticareti geliştirdikleri ile ilgili İbni Said'in yukarıdaki görüşleri doğrulanmaktadır.

SELÇUKLULAR SONRASI
İkinci mühim bir nokta, 1224 senesinde Sultan Alâaddin Keykubad döneminde Atabey'de

"Bu medresenin inşasına Sultan Alâaddin Keykubad zamanında 621 senesi Ramazanında Allah'ın rahmetine muhtaç olan Artakuş bin Abdullah emretti"


kitabesiyle yaptırılan medrese; 1237 senesinde Sultan II. Gıyaseddin Keyhusrev zamanında Eğirdir'de yaptırılan han ve 1301 senesinde Eğirdir'i Felekabâd'a, bu hanı da medreseye çeviren Hamidoğullan Beyi Felekuddin Dündar Bey'in imar hizmetleri, bu bölgenin yalnız göçebe ve çadır kültürü ile değildir, yerleşik Türkmen kültürü ile de varlığını sürdürdüğü gerçeğidir.
Anadolu Selçukluları sonrasında bir kısım yayınlara gore Teke, başka bir bölümüne gore ise Yamud Türkmenlerinin kurduğu söylenen Hamidoğulları, kanaatimizce Hamid Bey'in büyük torunu Felekûddin Dündar Bey'in Hamidoğullan Beyliği sınırlarını Antalya-Korkuteli'ne kadar genişlettikten sonrasında, kardeşi Yunus Bey'e devrettiği, Antalya ve havalisinde kurulan beyliğin adının Teke Beyliği olması, Hamidoğullarının "Tekeli Türkmen Oymağı"ndan olması ihtimalini daha güçlendirmektedir.1333 senesinde bir gezi icra eden İbni Batuta, beyliğin başkenti Felekabad (Eğirdir) da Dündar Bey'den iltifat görmüş ve kayıtlarında bu bölgenin bağlık, bahçelik, mamur bir kent bulunduğunu belirtmiştir. 17. yüzyılda bölgeyi gezen Kâtip Çelebi de Baris (Isparta) in mamur, meyvelik, bağlık ve bahçelik, boyahaneleri bulunan varlıklı bir şehir bulunduğunu kaydetmiştir.1820'lerde Anadolu'da seyahatlerde bulunan İngiliz Rahip Arundel de Eğirdir (Felekabad) de sanatkârane işlenmiş halılara rastlantı edildiği, hatta bu şehirde açık havada halı dokunmakta bulunduğunu belirtir. Bu notu kitabına düşen yazar, son devir Isparta halıları öncesinde de bu bölümde bir halı geleneği bulunduğunu şu güzel cümlelerle vurgular:

"Büyük haralarda yetişen yünleri sonsuz bir sabırla bükmek, keskin zekalarla boyamak, renkleri imtizaç ettirerek daha çok sabırla dokumak, çevre insanlarının doğal hasletlerinin icabıdır".




SON YüZYILLAR

Bu dönemlere ait el dokuması halı ve kilimlerin iyi mi özelliklerde bulunduğunu elde mevcut örnekler bulunamadığı için şimdilik bilemiyoruz. 19. yüzyıl sonundan itibaren İzmir'den başlayarak Manisa, Kula, Uşak ve Isparta'da en ücra köylere kadar nüfuz eden Doğu Halı siparişleri sebebiyle de yerel ve geleneksel özellikteki birazcık ilkin sözü edilen halıların unutulmuş olduğu ve tam yüz senedir da dokunamadığı bir gerçektir. Vakıf geleneğimiz sebebiyle cami ve mescitlere teberru edilen çok kıymetli örneklerin de gene bu halılarla değiştirilmiş olması, bu mevzuda çok geç kaldığımızı göstermektedir.
19. yüzyılın ortalarına kadar Avrupalıların istedikleri halıların üretim ve pazarlaması Osmanlı tüccarlarının elinde bulunmaktaydı. 19. yüzyıl sonlarında ve 20. yüzyıl başlarında Avrupalı tüccarlar bu işe büyük yatırımlar yaparak piyasayı ele geçirmeye başlamışlardır. İngiliz tüccarlar ip ve modellerini vererek (ilkin) Uşak ve çevresinde halı dokutmaya başlamış, Garp Anadolu'dan Avrupa'ya ihraç edilen bu halıların pek çok İngiliz tüccarlar tarafınca yapılmaya adım atmıştır. Bu ticarethaneler, yalnız halı dokutmakla da kalmayıp, halıların yününü, ipini, boyasını da bizzat üstlenmişler, Avrupa'dan getirdikleri modeller ve modellere uygun renklerle yeni tipte halılar dokutmuşlardır". Yazımızın başlangıcında değindiğimiz geleneksel dokuma tarzındaki kültür değişmesi sürecini çok iyi ifade eden bu gelişmeler, pozitif yönde ve negatif yönleri ile Anadolu'da son yüzyılımız içinde gene bizlere ait olan bir melez yaygı kültürü olgusunu ortaya çıkarmıştır.
Prof. Önder Küçükerman'ın Sümer Halı tarafınca gösterilen "Garp Anadolu'daki Türk Halıcılık Geleneği İçinde İzmir Limanı ve Isparta Halı Fabrikası" adlı kitabı, 19. yüzyıl sonlarından itibaren bu bölümde yaşanmış olan İngiliz halı ticarethanelerinin halıcılık faaliyetlerini ve Isparta'da kurulan Halı Fabrikasının çalışmalarını ayrıntılı bir şekilde belgeleriyle açıklayan niteliğindedir. Bununla birlikte, Isparta ile ilgili olarak yayınlanmış tüm çalışmalarda da son devir Isparta halıcılığının gelişmesiyle ilgili olarak birbirini teyit eden görüşler mevcuttur:

YENİ ATILIMLAR
1872-1875 yıllarında Isparta (Hamidabad Sancağı)'da mutasarrıflık icra eden Eyüplü Ali Rıza Efendi'nin gayretleri ile başlamış olan ilk faaliyetler, 1891 senesinde gelen mutasarrıf Babanzade Mustafa Zihni Paşa'nm destekleri ile ağırbaşlı şekilde başlamış olur. Sonrasında gelişen faaliyetleri, Ispartalı bir araştırmacının gözlemleri ile aktaralım:

"Isparta'da halıcılık hususi bir teşkilat ile 1889 senesinde adım atmıştır. Bu zamanda minik bir şirket tesis edilmiş, hisse senetleri çıkarılmıştır. Mutasarrıf Zihni Paşa'nın delalet ve iştiraki ile şirket fazlaca ilerleme kaydetmiş, iyi halılar dokunmaya, iş umumi bir duruma gelmeye adım atmıştır. Bir taraftan okullarda tezgâh başlarında küçüklere halı işlemesi öğretilirken, mutasarrıfın eşi de bu mevzu üstünde özenle çalışmakta idi... Şirket, halıların satılmasında aracılardan kurtulmak ve dünya tecim alemi ile direkt doğruya temasa geçmek istemişti. Bu arzusu üstüne hükümetin de tavassutu ile Manchester Şehbenderliğine önemli bir parti halı gönderilmişti. Bu şehbenderlikten halıların bedelini eğitim etmek imkanı kalmamış, binnetice firmanın feshi cihetine gidilmiştir. "

1912-1913 yıllarında Isparta mutasarrıfı Şevket Bey, dokumasını Türklerin yapmış olup, ticaretini azınlıkların yapmış olduğu halıcılığı tamamen millileştirmeyi düşünerek, Etreli Halı Ticarethanesinin iflastan kurtarılarak tekrardan canlandırılması için girişimde bulunmuştur. Ayrıca İmamzade Tahir Efendi bir ticarethane açarak halıcılığa adım atmıştır. 1916-1917 yılları mutasarrıfı Cemal Bey döneminde, Isparta'da halı ipi yapılması hususunda girişimler yapılmış ve 1924 senesinde Isparta'da 'Isparta İplik Fabrikası' kurulmuştur.
1890'lı yıllardan başlayarak 1930'lara kadar bölgemizde meydana getirilen ve Doğu Halı Kumpanyası büyük organizasyonu ile yün ipi, boyaması ve deseni bizzat ve kontrollü olarak verilip, gene satış kanalları kendilerine ait olarak devam eden halıcılık faaliyetinde öylesine bir rekabet söz mevzusu olmuştur ki; Ispartalı müteşebbislerin büyük bir gayretle bu organizasyon dışına çıkarak direkt İngiltere'ye olan ihracatları, gene bu firmalar tarafınca engellenmiş ve Isparta'daki şirketlerin batması sağlanmıştır. Geleneksel Isparta çevresi düz ve düğümlü dokuma yaygı kültürü üstünde çığır açan bu gelişmeler, en ücra köylere kadar öylesine nüfuz etmiştir ki; konar göçer Türkmen oymaklarının geleneksel dokumaları ama bizlere, bu dönem öncesine ait bir düşünce verebilmektedir. Günümüzde Isparta halıcılığında lokomotif görevini, 1924 senesinde Isparta İplik Fabrikası olarak kurulan ve 1943 senesinde Sümerbank'a devredilen, 1990'da Sümer Halı Organizasyonu içine alınan Sümer Halı Isparta Halı Fabrikası üstlenmiş durumdadır. Halı için hammadde olarak tüm altyapısını temin eden (yapak ayrım, yapak yıkama, boyahane, ip büküm) bu yapınak, tüm Türkiye'de organize olmuş bölgelerde halılarını dokutup, yine fabrikada yıkama ve apre işlemi yapıldıktan sonrasında Türkiye pazarına nihai mamulü sunabilen bir yapısıyla, Türkiye'nin faaliyetinde en büyük kuruluşlarındandır.
Isparta'da halıcılık mevzusu içinde, düz dokuma yaygılarımız kilimlerden de söz etmek yerinde olacaktır. 12. yüzyıldan itibaren mıntıkaya yerleşmeye başlamış olan Türkmenler, bir takım oymakların konar göçerlik geleneği ile bugünlere kadar yavaş bir iskân seyri ile gelmişlerdir. Bölümde hâlâ yarı göçer olarak iskân hareketliliği söz mevzusudur. Yazları Anamas ve Korudağı yaylalarında kalan Saçıkaralı, Sarıkeçili ve Karakoyunlu Yörükleri, kışları Antalya Serik ve Aksu köylerine kışlamaktadırlar. Bu Yörüklere ait düz dokuma kilim, cicim ve zili dokuma geleneği (son zamanlarda eskisi şeklinde üretilmese de mevcut örneklerin korunduğu bir yapı sebebiyle) hâlâ devam etmektedir.


GüL üRETİMİ ISPARTA'YA NASIL GELDİ?


"Delirdi, keçileri kaçırdı bu adam.

Allah akıl, düşünce versin!"
"Topraklarımıza ikimiz de gül dikelim.

Gülcülükte iyi para var!"



423f9a49aj1


Isparta da gülcülüğün binlerce yıl gerilere giden, eski, köklü bir zamanı yoktur. Isparta gülcülüğü, en fazla 150 yılı dahi geçmeyen bir tarihe haizdir. Daha gülcülük Isparta'da bilinmez iken Burdur, Denizli, Çal yörelerinde Gül tarımının yapılmakta olduğu bilinmektedir.
Gülcülüğü Isparta'ya, Yalvaç kazasından gelip Isparta'ya yerleşen Meydanbeyoğlu, Mehmet İzzet'in oğlu İsmail Efendi getirmiştir. Bu getirişin de çileli, çok garip bir öyküsü vardır.
İsmail Efendi her Isparta'lı şeklinde dikkatli, uyanık, yeni bir şeyler öğrenmeye, halletmeye susamış, kendine güvenli, çalışkan, sabırlı, tutkulu, direnme gücü olan, inatçı kişiliğe haiz bir şahıs idi. O vakte dek, Isparta ovasına ne ekilip dikilir ise pek gelir getirmiyor, çalışıp çabalamalar boşa gidiyordu.
İsmail Efendi şöyleki komşu illere Burdur, Denizli, Çal yörelerine doğru bir geziye çıktı. Oralarda ne ekip dikiyorlar, topraktan iyi mi daha çok gelir sağlıyorlar baktı, çekti. Gülcülük büyük oranda yapılır ise iyi para getirir, Isparta topraklarında da gül yetişir, kanısına vardı. Asla zaman geçirmeden otuz dekar toprak sağlamış oldu. Çukurları açtırdı. Çevrede bulunan süs güllerinin içinden yağ gülü olabileceklerden, fidanlar aldı. Otuz dönüm yerin otuz dönümüne de gül dikti.
Yeni dikilen gülün üç ile beş yıl sonrasında en iyi ürün vereceğini biliyordu. sabırla gül bahçesini aksatmadan suladı, yabani otları yoldu, çapaladı, o günlerin koşullarına gore zararı dokunan böcekleri öldürücü ilaçlar attı.
Daha üçüncü verim yılı gelmeden gülyağı çıkarma işinde kendine lüzumlu olacak araçların bazılarını yerli ustalara Isparta'da yaptırdı. Ustaların yapma güçlerinin haricinde kalanları da Bulgaristan'a dek gitti; oradan aldı, geldi. Güzelce, noksansız bahçesine kurdu. Gülyağı çıkarırken gerekecek suyu da "Bambullu Koz" denen yerden getirdi, bahçesine akıttıktan sonrasında, sabırla üçüncü ürün yılını beklemeye başladı.
Parasal yönden de sorun, bunaltı içindeydi. Müthiş paraya gereksinmesi vardı. Büyük bir girişimde bulunmuş, atılım yapmıştı. Otuz dönüm toprak elde etmiş, çukur kazdırmış, gül fidanlarını diktirmiş, gülyağı çıkarılmasında lüzumlu olacak araçlara da bir çok para vermiş, yatırım yapmıştı. İyi ürün alır, gülyağı çıkarır, eline toptan para geçerse, harcını borcunu ödemeyi düşlüyordu. Dört gözle beklemekte olduğu üçüncü ürün yılı geldi. Don, kar, kış, rüzgar, yağmur, dolu... anlayamadığı bir doğa vakası sebebiyle gül fidanları asla çiçek vermediler. Emekleri, harcamış olduğu bunca para boşa gitti. Umudunu 1 yıl sonrasına, dördüncü ürün yılına bağladı. O yıl da bahçesi iyi çiçek verdi; bu kez gülyağı çıkarma yöntemini bilmeyişi yüzünden başarı göstermiş olamadı...

DELİRDİ KEÇİLERİ KAÇIRDI BU ADAM.
ALLAH AKIL FİKİR VERSİN!

Gözler İsmail Efendi'nin üstündeydi. Halk, ilgiyle onu izliyor; yolda, sokakta, kahvede, handa evde yerde... hep onun bu girişimi konuşuluyor, çekmiş olduğu emeğin, harcamış olduğu paranın hesabı, kitabı yapılıyor, alaya alınıyor, eğleniliyor; "Delirdi, keçileri kaçırdı bu adam, Allah akıl düşünce versin" deniyordu..
Gülcü İsmail Efendi, direnme enerjisini yitirmedi. Kulaklarını çevrede söylenenlere tıkadı. Başarısızlığının sebepleri üstünde durdu. Sordu, soruşturdu, inceledi, araştırdı. Çalıştı, çabaladı gülyağı çıkarma yöntemini en minik ayrıntısına varana dek öğrendi. Kendini, daha sonraki ürün yılına iyiden iyiye hazırladı.

ÇUVAL ÇUVAL GüL ÇİÇEĞİ; DESTE DESTE PARA !

Kış mevsiminin soğuklu, karlı günleri geçip, gittiler. İlkbahar mevsimi gelir gelmez, Gülcü İsmail Efendi'nin bahçesinde bir diriliş, bir canlanma görüldü.. Bakımlı, tertemiz bahçedeki insan boyunu aşan gül ağaçları, ilkin yeşil yeşil yaprak, sonrasında da pembe gül tomurcukları vermeye başladılar. Mayıs ayının ilk haftasında havalar ısınınca bahçe, top top koca koca yapraklı, pembe renkli güllerle, doldu kaldı.. Öyleki de bir güzelleşmiş, iç açıcı olmuştu ki.. Güllerin içinden yanık yanık bülbüllerin sesleri geliyor, çevreye insanoğlunun iliklerine işleyen hoş bir gül kokusu yayılıyordu...
Ne idi bu gül çiçeğinin bolluğu bu şekilde? Görülmüş şey değildir. Kadınlı erkekli yüzlerce şahıs sabahın alaca karanlığında bahçeye geliyor, akşama dek çuval çuval toplanan gülleri taşıya taşıya bitiremiyorlardı. Gül sezonu bir ay kadar sürdü. Gülcü İsmail Efendi de eline geçen bu fırsatı çok iyi değerlendirdi. Binbir güçlük, güçlük, çile ve uğraş.. ile üretmeyi başardığı katkısız arı "Gülyağı" ve "Gül Suları" nı değerince sattı; eline parasını aldı. İlk iş olarak her doğru, dürüst, namuslu... insanoğlunun yapmış olduğu şeklinde borçlarını ödedi. Yeni bir ev yaptırdı. Evini de o günün anane, görenek, töresine gore dayadı, döşedi. Daha elinde bir çok parası kalmıştı. Bu konuyu da çarçur etmedi; otuz dönüm gül bahçesini 50, 75, 100... dönüme çıkarmak, yapmış olduğu gülcülüğü daha da büyütmek, genişletmek işinde kullandı.

TOPRAKLARIMIZA BİZDE GüL DİKELİM. GüLCüLüKTE İYİ PARA VAR!

Isparta halkı, İsmail Efendinin deneyinden, Isparta topraklarının gül yetiştirmeye çok elverişli bulunduğunu öğrenmiş oldu. Gülün iyi para getirdiğini de gözleri ile gördükten sonrasında "Tarlalarımıza bizde gül dikelim, gülcülükte iyi para var!" demeye başladı.
Gülcü İsmail Efendi, kıskançlık, çekememezlik etmedi. Gül dikecek olanlara destek oldu. Karık iyi mi açılır gösterdi. Fidan dikiminde başlarında bulundu... Bir kaç yıl içinde de her yere gül dikilmiş, Isparta Kenti de Gül Bahçelerinin içinde kalmış oldu. Isparta bundan sonrasında gül üretmesiyle tanındı, gülcü oluşuyla da anıldı.

"Mantıklı kişiler çevreye ayak uydurur. Mantıksız kişilerse çevreyi kendilerine uydurur. Bu nedenle tüm ilerlemeler mantıksız kişilerin ürünüdür."
Mark TWAIN


ISPARTA GüLü ORİJİNİ (KÖKENİ) VE BOTANİK ÖZELLİKLERİ
Soner Kazaz

Süleyman Demirel üniversitesi

Ziraat Fakültesi Bahçe Bitkileri Kısımı - Isparta


İnsanın günlük yaşamında çok hususi bir yeri olan gül; aşkın, güzelliğin, sevginin ve saygının ifadesini en güzel bir biçimde bünyesinde toplayan bir çiçektir. Şimal yarım küre bitkisi olan gülün orijini Şark Asya'dır. Kati olmamakla beraber gül yağı ve gül suyunun ilk olarak İran ya da Hindistan'da üretildiği, buradan Anadolu, Avrupa, Şimal Afrika ve Şark Asya'ya yayılmış olduğu bildirilmiştir. (Widrlechner, 1981)
Yağ gülü (Rosa damascena Mill.), bitkiler aleminin Spermatophyta (tohunlu bitkiler) kısmının Angiospermae (kapalı tohumlular) alt kısmından Rosales ekibi, Rosaceae familyası, Rosa cinsi içinde yer almıştır. Bütün ülkelerce ortalama 1350 Rosa (gül) türü tanımlanmıştır. Türkiye florasında 24 gül türü kayıtlı (Davis, 1972) olmasına karşın gül yağı elde etmek amacıyla kullanılan tür kültürü meydana getirilen Rosa damascena Mill'dir.
Yağ için ticari olarak yetiştirilen başlıca gül türleri Rosa damascena Mill., Rosa gallica L., Rosa alba L., Rosa centifolia L. ve Rosa moschata'dır. (Tucker ve Maciarello 1988). Günümüzde gülyağı eldesinde yaygın olarak kullanılan ve kültürü meydana getirilen Rosa damascena Mill türünün Rosa moschata J. Herm ile Rosa gallica L.'nin melezi olduğu tahmin edilmektedir. Fakat bu türün çok eski dönemlerde Rosa gallica L. ile Rosa phoenica Boiss, türlerinden oluşmuş bir melez bulunduğunun kayıtlarına da rastlanmaktadır. (Baytop, 1990; Garnero, 1982). Sistematikte Rosa gallica var. damascena Voss., Rosa calendarum Borkh şeklinde bir takım sinonimleri de mevcuttur. Rosa damascena türünün pek çok çeşidi olmakla beraber bilhassa "Trigintipetale" çeşidi başta Bulgaristan ve Türkiye olmak suretiyle Fas, Mısır, İran, Suriye, Hindistan ve Kafkaslar'da gülyağı elde etmek amacıyla yetiştirilmektedir (Widrlechner, 1981).
Rosa damascena; Isparta Gülü, Pembe Yağ Gülü, Yağ Gülü, Sakız Gülü ve Şam Gülü adlarıyla da malum pembe renkli, yarım katmerli ve güçlü kokulu, çok senelik, dikenli ve kışa dayanımı yüksek bir bitkidir. Rosa damascena bitkileri, 1,5 - 3 m içinde boylanmaktadır. Beden silindir biçimli, içi dolu, esmer renkli, çok dallı ve dallar çok sayıdaki irili ufaklı sert dikenlerle çevrilidir. Yapraklar yumuşak yapılı ve ince tüylerle kaplı, alternans dizlişli, saplı ve stipulalı (kulakçık), 5-7 foliolludur.
Folioller (yaprakçık) 3-4 santimetre uzunluğunda oval şekilli, kolay dişli kenarlı ve alt yüzleri tüylüdür. Çiçekler hafifçe sarkık, az yada çok koyu pembe renklidir. Tek renkli olan çiçeklerde içteki taç yapraklar dıştakilerden daha minik yapılı olup, çiçeklenme çalı formundaki bir bitkide görülen biçimdedir. Kaliks (çanak yapraklar), korollodan (taç yapraklar) daha uzun, çok parçalı 5 sepalden (çanak yaprak) ibarettir. Korolla çok petalli, petaller (taç yaprak) oval şekilli, nefes pembe renkli, kaideleri ak lekelidir.
Stamen (adam organ) sayısı çoktur. Dişi organlar çanak şeklinde çukurlaşmış olan reseptakulumun (çiçek tablası) içinde mevcuttur. Stilus (boyuncuk) uzunca, stigma (tepecik) kafa şeklindedir. Reseptakulum zaman içinde etlenerek kırmızımtırak bir renk alır. İçinde etrafı tüylerle kaplı nukslar vardır. (Baytop, 1963; Krüsmann, 1974; Kürkçüoğlu, 1988, 1995)



Harp zamanından kalma larda,netice Bizans ve Hıristiyan aleminin aleyhine olduğundan geniş bilgi verilmemekte, "1176 da Türklerle İmparatorluk içinde cenk tekrardan patladı ve bu sefer şans Hıristiyan ordularına karşı oldu. Bu ordular Phrigia dağları geçitlerinde perişan edildiler" denilmektedir (15). Ilkin cenk alanı Phrigia dağ geçitlerinden herhangi herhangi birine atfedilirken,sonrasında cenk bundan dolayı adından bahis olunan yerlerin tayini ve Phrigia'ya dahil olup Bizans hududu haricinde kalan yer aranmış ve bulunan yerin Myriokephalon (Sultandağı geçidi) olduğuna hükmolunmuştur.
Phirigia dağları, Heradotes haritasında Menandros Çayı'nın güneyinde doğuya doğru uzanan ve Antiocheia'nın kuzeyinden geçen dağ silsilesidir(16). Strabon, Pisidia, Phrigia ilişkilerini izah ederken Paluria'nın Phrigia dağları üstünde bulunduğunu, doğudan batıya uzanan bu dağın 2° aşama tarafında iki büyük ve geniş ova bulunduğunu,kuzeydeki ovanın ortasında Phromelium (Akşehir), güneyindeki ovanın Escanius ve bu ovanın dağsalında Antiocheia kentinin bulunduğunu ve Phrigia'ya dahil bulunduğunu belirtir(17). Soublaion, Sza Polis-Bizans hududu içinde olduğuna gore bunlara yakın ve bunun haricinde bir yer olması gerekir.Harp Phrigia dağ geçitlerinde Myriokephalon yanında (18) dendiğine ve Myriokephalon'un da Sultandağı Geçidi manasına geldiğine gore cenk bölgesinin Sultandağları'nın Phrigia'ya dahil kısmında olması gerekir.
Sultandağları kayalık olup birden fazla yerinden geçilebilmektedir.Daha ziyade bu geçitleri takip eden dağ yolu üstündeki köylerin kendilerine mahsus mânalarını incelemek gerekir.

YALVAÇ'TA KÖY VE KASABA İSİMLERİ
YALVAÇ, Galabaç ya da Yalvaç adlı beynimiz kurmuş olması olası bir şehirdir. Kuruluşunun averaj Miladî 1100 yıllarında (19) olduğu tahmin edilmektedir.
"Yalavaç" Yalavı kökünden türetilmiş bir kelimedir. Sıhrî bir aktivitenin failini ifade eder. Halk içinde inandırıcı manasında "Yalavıcı" halen kullanılmaktadır. İlk peygamberlerden olup da Nuh tufanından ilkin yaşamış (20) Oğuz Kağan'ın temsilcisinin adıdır. Buna gore Yalvaç hem Hristiyanlık, hem de Oğuzlar bakımından mukaddes sayılan bir yerdir.
YARIKKAYA, Sultandağı üstünde bir köydür. Ismini kırılarak çöken ve geçit veren kayanın horts bölgesinden alır. Bu çöküntü Yalvaç'a kadar devam eder.
KÖSTüK, Yarıkkaya'nın güneyinde aynı vadi üstünde bir dağ köyüdür. Öz Türkçe bir isimdir."Yogurkanda artuk adhak kösülse üşüğür" (Ayağı yorgandan fazla uzatsa üşür) sözü(21) Divan-ı Sözlük'it- Türk'ten alınmıştır. Halk içinde halen "evladı yorgana köstüm(uzattım)" şeklinde kullanılan bir kelimedir. "Köstük" şeklinde, adı çoğul halinde köy ismi olarak kullanılışı burada bir savaşın olması ve düşmanın kılıçtan geçirilerek uzatılmasını ifade edebilir.
SURK, Yarıkkaya-Yalvaç arasındaki derede bir dağ köyüdür. Surk kökünden "Surkaç" ya da "Surkaçlanmak" şeklinde kelimeler üretilmektedir. Surkaç, bir tür zamk olup, kılıç,hançer ve keski şeklinde şeylerin sapları şıkıştırılır(22). Bir bakıma kılıç kabzelerinin düşman kanıyla bulandığı yerdir.
SAĞIR, uç ya da hudut beyi ya da bölgesini ifade eder. Kaynakların büyük bir kısmında rastlanan bir köyümüzün adıdır. Sağır köyünün uç ya da öncü kol olarak görevlendirilenlerin köyü olması olasılık dahilindedir,
TERZİLER, Yarıkkaya-Yalvaç arasındaki vadinin şehre yakın köyüdür. Halen Terziler boğazından akan su, Akköprü ve Salurun arazisini sulamaktadır."Erincak/Alıncak, Arcez/Erciş, Urha/ Urfa, Aguvang/Ahlat" (23) misallerinde olduğu şeklinde eski adların Türkçeleştirilişindeki ses uyumuna bakılırsa "Terziler" adının "Tzybritze"den dönüşüm yapmış olduğu anlaşılır.
KIRKBAŞ, Karamık-Yalvaç arasındaki vadiyi çevreleyen tepelerin cenup yönünde bir köydür. Hanlar Hanı Salur Kazan Alp'in üç yüz sırma elbiseli yiğidi (24) Salgurların beyi olan oğlu Urus'un "Kırkbaş" kulu (25) bulunurdu. Kağan, savaşlara sonraları Hassa ordusu ismi verilen bu kırkbaş sırmalı elbiseli askerleriyle giderdi. Bu itibarla Kırkbaş köyü adının, Kırk çeri(asker)li handan ileri geldiği söylenebilir.
MISIRLI, Karamık-Yalvaç arasındaki vadiyi çevreleyen dağların cenup yönünde olup, daha ziyade Kumdanlı ovasının şark uzantısıyla ilişkilidir. Namık Kemal'in "Musırrın sabitim ta can verince halka hizmetle!" mısraında olduğu şeklinde inanç ve inancının fedaisi manasına gelir. Şu demek oluyor ki Musırrın, fedailerin bulunmuş olduğu yerdir.
DüZKIR, Yalvaç'ın kuzeyinde,keklik otunun çokça hüda-ı nabit bulunmuş olduğu çorak düzlüktür. Antiocheia (Yalvaç) tepesinin batısından kuzeyine doğru uzanan ovadır.
Harp bölgesi ve yerinin tayininde I.Manuel Komnenos'un gayesinden faydalanmamız gerekir. II. Kılıç Aslan'ın elçisine söylenen "Konya'da buluşuruz" sözünden cenk yerinin Sultandağı-Konya yolu üstünde olması anlaşılabilir. Bunun haricinde olması imkansız. Karamık, Yarıkkaya ve Akbel'in üstünde bulunmuş olduğu dağ silsilesinin "Sultandağı" diye adlandırılmasında şimdiye kadar hiçbir ihtilaf doğmamıştır.
Sultandağları'nın üç tane kayalık sarp geçidi vardır. Birisi Hoyran gölünün kuzeyindeki kayalık geçittir. Bu geçitten Kumdanlı düzlüğüne ordan da Yalvaç'a inilir. İkincisi Karamık beli olup Sağır, Körküler ve Terziler vadisi ile dağ yolundan geçer. Öbürü ise Yarıkkaya, Köstük ve Surk yöntemiyle Yalvaç'a ulaşır. Hoyran-Karamık yolları çubuk başlangıcında birleyerek Akköprüden geçer. Düzkır'da Yarıkkaya yolu ile birleşir. Yarıkkaya vadisinden Akköprü çayı akar. Hisarardı'dan gelen Eymür çayı ile birleşerek "Dozdoğan Çayı" ismini alır.
Uçbey, fedaî, büyük bir kütlenin uzatıldığı Köstük, düşmanın sıkıştırılıp bulunmuş olduğu yere mıhlandığı Surk, Hanı ifade eden Kırkbaş, Hanlar hanını ifade eden Altıkapı, cenk vakasının Türklük geleneğine gore Türkçe ifadesidir. Yalvaç ve Men mabedi kutsallığın timsalidir. Yalvaç, daha evvel ve sonrasında tarihin hiçbir çağlarında cenk alanı olmadığına gore, bu köy ve kasabalar adlarını ama ve ama Myriokephalon savaşı bundan dolayı almış olmalıdırlar. Bununla birlikte Türklüğün mukadderatı ile ilgili cenk izlerini hatırlatacak bu şekilde adlar taşıyan başkaca kent ya da kasaba da yoktur.

MYRİOKEPHALON NERESİDİR?
August Bailly ve Guillaume de Tyr'in ifade ettikleri dağ geçitleri ile Germiyan dağ geçidi kastedilmiştir(27). Bu da Bitinia (Aydın'ın batısı) ve Hamid ilinin kuzeyi ile hudutludur. Manuel Komnenos, Denizli, Honas ve Menderes'in yukarı membaı istikametinde ilerlediğine gore varılan yerdeki dağ, Phirigia'nın güneyindeki Sultandağları ve geçitleri olur. Bununla birlikte Myriokephalon'a Phrigia dağ geçitleri demekle, imparatorun Phrigia topraklarından dağ geçitleri vasıtasıyla geçmiş olduğu ifade edilmektedir.
William Ramsay, ilkin Myriokephalon'u Honas civarlarında Düzbel olarak belirtmiştir. F. Taeschner ise, Çardak geçidini Myriokephalon zannetmiştir(27). Honas ve Çardak, cenk öncesi Bizans hududu içinde idi. II. Kılıç Aslan müdafaada kaldığına gore Bizans hududuna girmesi ihtimali çok azdır.Onun için Myriokephalon'u başka yerde aramak gerekirdi. W. Ramsay, Antiocheia kazısını yaparken bölümde araştırma yapmış önceki fikrinden vazgeçerek Myriokephalon'a Hoyran gölü ile Kumdanlı arasındaki geçit demiştir(28). Tomaschek ve Osman Turan da "Kumdanlı Savaşı" diyerek W.Ramsay'ı onay etmişlerdir(29). Bununla birlikte "Hareket edilmesi güç dağ geçidinde başlamış olan muharebe" (30) tanımına da Hoyran'ın kuzeyindeki kayalık geçitle Karamık ve Yarıkkaya geçitleri uygundur.

SAVAŞIN DURUMU
Harp bölgesi içinde cenk yerinin belirleme edilebilmesi için cenk durumuna uygun yerlerin bilinmesi gerekir. Harp şartları dediğimiz şey, Harp öncesi anlaşma teşebbüsleri ile cenk hatıra olarak karşımıza çıkmaktadır. Harp yerinin tayini için cenk şartları anlatılırken şahsi görüşte bulunmayı doğru görmüyoruz.
Manuel, Dorylaion (Eskişehir) şeklinde kaleleri tahkim edip cenk hazırlıklarına girişince Kılıç Aslan 1175-76 kışında hizmetine girmiş Gvros ailesinden bir kimseyi elçi olarak Manuel Komnenos'a gönderir. Fakat anlaşma yapılamamıştır. Manuel cenk için yola çıkınca yeni bir elçi daha gönderdi. Bu kez Manuel, barışın Konya'da yapılacağını söyleyerek elçiyi geri gönderdi (CAHEN, Claud / Osmanlılardan ilkin Anadolu'da Türkler, İstanbul, 1979, s.116).
Manuel Komnenos, sayısız yük hayvanı,3000 otomobil (KIMNANOS / Historia, s.296) ya da 5000 otomobil (MIHAEL / Chroniques, 371) ya da 70.000 otomobil (İBNüL AZRAK / Tarih-i Meyyâfarîkîn, 208a) ve 700.000 şahıs ile Eskişehir'e hareket etti. Alaşehir ve Honas'dan geçerken uçlardan çekirgeler şeklinde toplanan Türkmenler 5.000-10.000 kişilik kuvvetler halinde saldırıyorlar, geçtikleri yolları bozuyorlar, leş atarak suları içilmez hale getiriyorlardı (İBNüL AZRAK / CHALANDOU / GUILLAUME DE TYR). Bizans ordugahına saldırıp yağma eden Türkmenler 5.000 şahıs idi(MIHAEL / s.208).
Bizans ordularına Homa (Ciblial) doğusunda Düzbel civarında (W. RAMSAY / Phrygia, 10, 374) ya da bunun daha doğusunda (TOMASCHEK) ya da Çardak yakınında 17 Eylül 1176 da (F. TAESCHNER / İslam Ans. 1, 4662), Hoyran ile Kumdanlı içinde (W. RAMSAY / 224-347), Kumdanlı'da (O. TURAN / Selçuklular Zamanında Türkiye, 210) hareket edilmesi güç (S. VRYONIS / The Decline Of Medievel Hellenism in Asie Minor And The Proceses Of Islamisation,123) Phrigia dağ geçitlerinde (A.BAILLY / Bizans Zamanı, II, l42) boğazdan geçmek için ince uzun bir biçimde yayıldı, yüksek arazinin arkasında pusuya yatan Kılıç Aslan'ın askerleri hücum etti (C. CAHEN / Preottoman Turkey, 116). Kılıç Aslan Myriokephalon'dan sonrasında Tzybritze geçidini işgal etti(VRYONIS / 124) ya da dar ve sarp vadiye girdi. Sybriza denilen çıkış yerinde Sultan'ın kurduğu pusuya düştü (O. TURAN). Bizans ağırlığı ulaşınca ölülerle yolu tıkadı. Asker ikiye ayrıldı. Bir kısımı katledilmişken başka kısımı kuşatıldı (C. CAHEN / 116). Kuşatılanlar kılıçtan geçirildi, felakete uğratıldı(A. VASILIEV / Das Genaue Datum Der Schlacht Von Myriokephalon, 1927, 288), perişan edildi (A. BA1LLY / II, 142)(GUILLAUME DE TYR / 379).
Sultandağı Geçidi Savaşı'nda ve cenk yeri olabilecek yerlerde Antiocheia (Yalvaç) kazılarına benzer bir kazı ya da araştırma yapılmamıştır. Bu noksanlık bölge içinde görünür ya da bilinir özellikler tespit edilmesi ve ekranda görülen pencereden ların belirttiği özelliklere uyanların cenk alanı olarak kabul edilmesi gerekir. Harp alanının tespitinde hatayı en üye indirmiş olmak için evvel cenk vasıflarının bilinmesi ve bu vasıfların araştırma hemen göz önünde bulundurulması gerekir. Onun için cenk yeri incelemesine girişmeden ilkin cenk vasıflarını bildiren cenk şartları tespit olunmuştur.
I.Haçlı orduları "İlk rastlantı ettikleri çaya ihtiyatsızlıkla atıldılar, burada kucak kucak içtikleri su sebebiyle bir sürü telefat verdiler. Esasen Antiocheia (Yalvaç) kentine yaklaşmış olduklarından buraya kadar çektikleri sıkıntıyı teskin için şehrin surları içinde rahat bir melce buldular"(N.KUM / Yalvaç Armağanı, s.63). Suyu kucak kucak içtikten sonrasında Yalvaç'a yaklaştıklarına gore Yalvaç tanıdığından akan suda kırıldıkları anlaşılıyor. Bu suyun Akköprü Çayı olması gerekmektedir. Şehirde rahat ettiklerine gore Antios (Hisarardı çayı)'un temiz kalmış olduğu anlaşılıyor. Buna gore Türklerin işgal ettikleri boğaz ve vadinin Akköprü çayını takip eden Yarıkkaya-Terziler boğazı-Yalvaç olması gerekmektedir.
Bilahare "Frederich Barbarossa kuvvetleri Akşehir civarlarında mağlubiyete uğratıldıktan sonrasında Yalvaç'a geçmek için tehlikeli bir boğazdan geçmek suretiyle Dük de Suap'ı ikinci kolordusu ile oradan sevk etti. Türkler...her taraftan üstlerine saldırdılar. Dük de Suap bu boğaz muharebesinde yaralandı. Almanlar azim mesai sarfederek bu kaya arasından kendilerini kurtarabildiler" (N.KUM/s.64). Deguignes'den faydalanılarak aktarılan bu bilgideki sarp boğaz Yalvaç'ın batısına rastlayan Hoyran nahiyesiyle Karamık arasındaki Kapıkaya boğazı olup, Kalisara adıyla anılmaktadır. Bu boğaz muharebesine Tsyuritza-Kalisura, kısaca Kalisura Boğazı Harbi denilmiştir. Kalisura ve Kapıkaya boğazı Karamık'la Hoyran arasındaki boğazdır. Burada takip edeni ihtiyaç duyulan yol ise Karamık beli, Kırkbaş, Mısırlı, Terziler boğazı, Akköprü, Düzkır'dan Yalvaç'tır.
Tzybritze, boğaz manasına kullanılmıştır.Fakat Tsynritza-Kalisura kelimelerinde bir yer ismi olarak kullanılmış olabilir. O vakit yan yana kullanılan iki yer ismi Tsynritza ile Kalisura arasındaki boğazdan geçildiğini ifade eder. Kelimenin söyleniş yakınlığına bakılırsa Tsynrizta denilen yer "Terziler boğazı" olabilir. Bu durumda takip edilen yolun Karamık beli ile Terziler boğazı olduğu anlaşılır.
Alman imparatoru F.Barbarossa 3.Haçlı ordularının komutanı olarak Uluborlu civarında Türk topraklarına girdiğinde Sultan dağları önünden geçerken "Manuel'in düşmüş olduğu tuzağa düşmemek için bu geçitleri güneyde erteleyerek Akşehir hududuna" girdiğinden bahsolunmuştur(31). Uluborlu civarındaki kale Bizans kalesi olduğundan Bizans hududuna dahildir. Hoyran gölü kuzeyindeki boğaz Uluborlu'ya yakın olması bundan dolayı Bizans hududu içindedir, diye fikir edilebilir. Bundan dolayıdır ki bu yol Uluborlu - Senirkent - Kaşıkara istikametindedir. 3. Haçlı ordularından bir bölümü bu güzergahı takip etmiş olabilir. Alman imparatorunun bahsetmiş olduğu tuzak mahallinin burası olması ihtimali azdır. Fakat Karamık beli ve gölü Sandıklı - Yalvaç arasındadır. Yarıkkaya beli ise Çay - Yarıkkaya içinde olup Türk hududu içindedir. Pusuya düşürülmüş olduğu boğaz olsa olsa Yarıkkaya boğazı olabilir. "Birinci Haçlı Harbinde da büyük zayiat verdirmişti" denildiğine gore Yarıkkaya ve Karamık belleri Türklerin kontrolündedir. Bizans imparatoru Manuel Komnenos, dağ yolu gediklerini temizlemek niyetinde olduğuna gore bu boğazlardan kuvvetlerin geçmiş olması daha mantıkîdir.
Bununla birlikte Türklerin, başka kuvvetlerle gelmesi önlenmek istenirse Çay - Yalvaç arasındaki yol Türklere yakın olduğundan ve bu yolun geçidi de Yarıkkaya olduğundan bir kısım kuvvetlerin Yarıkkaya geçidinden geçmesi gerekir. Böylelikle Yarıkkaya - Yalvaç yolu Türklerden temizlendiği şeklinde,geçit kapatılarak da geriden Türklerin gelmesi önlenmiş olur. Onun için Sultandağı geçitlerinin bu geçitler olması gerekir. Manuel Komnenos'un başka gayesi mukaddes göreve giden Hıristiyanlara engel olan Türkleri sürüp geçitleri temizlemek ve tehlikesiz hale getirmektir. Haçlı ordularının bir bölümü Akşehir'e varmadan Çay ovasından dağ geçitleri yöntemiyle gittiğine ve Çay - Konya içinde Karamık, Yarıkkaya ve Akbel bulunduğuna gore Türklerin Haçlılara engel olduğu geçitler bu geçitlerdir. Geçitleri takip eden dağlar arasındaki dar vadiler Yalvaç'ta birleştiğine, geçit ve vadiler Yalvaç hududu içinde olduğuna gore Myriokephalon savaşının bölgesini ve yerini Yalvaç haricinde aramak ne tarihî kayıtlara ne de aklî düşünüşe uyar. Onun için, cenk Yalvaç bölgesi içinde olmuştur denebilir.
Yalvaç'ın kuzeydoğusunda ve Akşehir beline çıkılan ilk tepe üstüne "Düzbel" ismi verilir. Yalvaç'ta düğümlenen bel vadileri Düzkır ile Men mabedi içinde bulunan beldir. Fakat yaya çıkılabilen bu yerde cenk olması ihtimali azdır. Bununla birlikte Yarıkkaya bölgesinin fizikî coğrafya bakımından yapısı konaklamaya da elverişlidir. Yarıkkaya'nın etrafını Sultandağları çevrelemiştir. Bu dağ silsilesinin içinde 3 ya da 4 km. çapında çanak şeklinde ova mevcuttur. Ovanın dışarıya açılan 3 kapısı(geçidi) vardır. Bunlardan biride ikisi Sultandağlarına açılır. Ovanın kuzeydoğusundaki geçide de "Akbel" denir. Akbel'den İshaklı'ya gidilir. Ovanın doğusunda Surk köyü vardır. Surk, bir dağ yamacında kurulmuştur. Surk, Akbel'in koruyuculuğunu icra eden köy durumundadır. Ovanın batısında Yarıkkaya köyü ve boğazı mevcuttur, bu köy de sanki Yarıkkaya belinin koruyucusu durumundadır. Ovanın güneyindeki dar vadiden Akköprü çayının larının meydana getirmiş olduğu dere akmaktadır.
Sultan dağlarının arasından uzanan vadinin doğusunda ve orman içinde bulunan Köstük köyünün arazisi ekime ve dikime elverişli olmadığından vadinin batısındaki tepelerin arkasında kalan düzlük ekim dikim alanı olarak kullanılmaktadır. Köstük köyünün güneyinde bulunan Elbengi köyünün ovası da gene vadinin batısındaki tepelerin arkasındaki düzlüktür.
Haçlı savaşlarında Haçlı ordularının bir kısmının geçmiş olduğu belirtilen dağ geçitleri Yarıkkaya - Yalvaç arasındaki bu vadi olmalıdır. Hatta türlü zamanlarda Haçlı ordularının konakladığı ve savaştıkları bildirilen "Düzbel"in yukarıda belirtildiği suretiyle Yarıkkaya - Surk köyleri arasındaki çanak şeklindeki düzlük olması gerekir. Buna gore de Yarıkkaya ve Akbelden başlayıp Yalvaç'a kadar uzanan geçit ya da vadinin, Türklerden temizlenmesi ihtiyaç duyulan vadi olduğu anlaşılır.
Büyük Bizans ordularının Myriokephalon boğazından geçmesi gerekiyordu. Böylelikle de ordunun ince uzun bir biçimde yayılması mümkün olacaktı. Kılıç Aslan ordusunu yüksek arazinin arkasında pusuya yatırmıştı.Boğazdan geçerken saldırıya uğrayan Bizans ordusu ölülerin ve yüklerin yolu tıkaması ile bölünmüş, ordunun bir kısımı katledilmişken diğer kısımı de kuşatılmıştı. Buradaki ilk koşul Sultandağı üstünden gelen bir geçidin olmasıdır. Yarıkkaya - Karamık geçidi bu ilk şarta ve yüksek arazi üstünde ince uzun bir boğaz olması şartına uymaktadır. Hoyran gölünün kuzeyindeki dar boğaz yüksek arazi üzerindedir denemez. Başka bir koşul yüklerle tıkanan bir yol olması şartıdır. Yükler geriden gelir ve bununla birlikte sonradan sevk edilebilir. Hiçbir vakit askerin önünden gitmez. Yolu tıkadığına gore ağırlık başka yoldan gelmiş ve askerin yürüyüşü yavaşlatıldığı için menzile daha evvel varmış ve o yol ayrılışında yolu tıkamış olabilir. Terziler boğazı çıkışı, Karamık beli boğazı, Kumdanlı vadisi ve Yarıkkaya boğazı ile birleşmektedir. "Bizans askerlerinin bir kısımı katledilmişken, bir kısımı de kuşatılmıştı" sözünden de katledilen bölümden gayri yeni bir bölüm diye adlandırılan, askerlerin gelmiş olduğu, kısaca oraya yeni gitmiş olduklarından katledilmediklerini,yalnız kuşatıldıklarını anlamaktayız. D. Robenson ve Beguigne, Myriokephalon'un Karamık beli - Hoyran arasındaki vadi bulunduğunu ve Kalisura - Tzybritze şeklinde ifade ettiğinden Bizans kuvvetlerinin bir kısmının Karamık belinden geldiği anlaşılır. Ağırlığın başka yerden geldiği kabul edilirse Hoyran gölünün kuzeyinden Kumdanlı yolunu takiben geldiği Terziler boğazındaki cesetlerle karşılaşıp yolu tıkadığı, Karamık beli, Kırkbaş, Mısırlı, Sağır, Körküler ve Terziler istikametinden gelen askerlerin de ağırlıkları ve cesetleri geçemediğinden ikiye bölünmüş olmaları gerekir. İşte bu kuvvetler yeni gelenler olduğundan hemen hemen katledilmemişlerdir. Önceleri gelen ve katledilmiş olanların ise başka yoldan gelmiş olmaları ve yol güzergahının da Yarıkkaya, Surk, Köstük ve Elbengi olması gerekir.



DAVRAZ KAYAK MERKEZİ


Davraz16




Davraz Kayak Merkezi 2637 m. zirve yüksekliği, tabii dokunun yumuşaklığı, ve muhteşem kar kalitesi ile yeni başlamış olan kayakçılara tehlikesiz rotalar, profesyonellere ise gönüllerince kayabilecekleri 4 km.ye ulaşan eşsiz parkurlar sunmaktadır.

Saatte 1000 şahıs taşıyabilen, 1670 m.den başlayıp 1958 m.ye, 1211 m. uzunlukta çıkaran telesiyej ile doyumsuz Eğirdir Gölü görüntüsünü seyredebilirsiniz. 8 dakikada erişilen dağ evi kafeteryasında dinlendikten sonrasında, Şimal disiplini, Alp disiplini, Tur kayağı, Snowboard, Dağcılık, Botanik gözlemcilik ya da Trekking etkinliklerinden dilediğinizi gerçekleştirebilirsiniz. Kayak merkezi Isparta il merkezine 26 km., Eğirdir ilçesine 30 km. dir. Kayak merkezinde bulunan konaklama tesislerinin yanı sıra il merkezinde ve Eğirdir ilçesinde bulunan 600 yatak kapasiteli otellerden yararlanılabilir.



GÖLCüK KRATER GÖLü MİLLİ PARKI


golcuk03 smallgolcuk06 smallgolcuk11 small



Isparta'ya 12 km uzaklıkta, sönmüş yanardağ kraterinde mevcuttur. Gölün büyüklüğü ortalama 3000 m2 dir. Çevresi ağaçlarla kaplı göl sahili, piknik, trekking, jogging ve benzer etkinlikler için elverişlidir. Göle yakın bir restoran hizmet vermektedir.


MİLAS PİKNİK VE MESİRE YERİ



milas07 smallmilas02 smallmilas04 small



Isparta'ya 11 km. uzaklıkta Gölcüğün eteklerinde, yemyeşil ağaçları ve akan suyuyla yeşil alanlarında gerginliğinizi atabileceğiniz ve yüksek oranda oksijen alabileceğiniz dinlenme ve piknik alanı.


AYAZMANA MESİRELİĞİ



Ayazma06 small Ayazmana21 small




Ayazma03




Isparta kent merkezinde Halıkent Mahallesi'nin yanı başlangıcında dağın eteklerindedir. Buz şeklinde akan suyu, yeşil alanları, yüzyıllık kestane ağaçları ve havuzlarıyla piknik için ideal bir alan.



GÖKÇAY


gokcay21 smallGokcay07 small




Gokcay05



Isparta kent merkezinde Refah Evinin karşısındadır. Tarihe yön vermiş Türk büyüklerinin, ilim adamları ve halk ozanlarının yer almış olduğu Türk Tarih Yolu, otağ çadırı, yörük çadırları, köşkleri, yeşil alanları, havuzları, sandal gezisi yapılabilen göleti ile gezip, yeşil alanlarında piknik yapabileceğiniz ve dinlenebileceğiniz bir yer.


ÇAYBOYU

cayboyu04 smallcayboyu01 small




cayboyu06

Isparta kent merkezindedir. Cumhuriyet'in ilk yıllarının en gözde caddesidir. Isparta Belediye Başkanı Sn. Yusuf Ziya GüNAYDIN tarafınca tekrardan düzenlenmiş ve kullanıma sunulmuştur. Bisiklet yolu, yürüyüş yolu, çay içine inerek suda yürüyebileceğiniz alanları, içi boş göğe yükselen abide çınar ağacı ve oturabileceğiniz kafeleri ile gerginliğinizi atacağınız bir yer


Türkiye güzel ve ilgi çekici bir ülke. Tecim ve kültürün kavşağı.
Türkiye'ye meydana getirilen bir gezi, tarihte meydana getirilen bir seyahat.




Isparta, Türk gülyağı sanayisinin kalbi

26432035ub7

Bütün ülkelerce güller üstüne seçkin bir uzman olan Peter Wilde, güllerden uçucu yağlar, arı maddeler ve florasoller çıkartıyor. Burada Dr. Wilde; 1999'un toplama süreci süresince, Isparta'nın tarlalarında güllerin niteliğini örneklerle denemiştir.

Bulduklarından memnun olarak, Dr. Wilde güllerin taç yapraklarını damıtma işlemi için toplamıştır.

57069008go1

40 günlük gelişme döneminde, güller derlenir. Sabah saat 5:30'da toplanmaya başlanır. İşi genellikle hanımlar yapar, toplanan gülleri çuvallara yerleştirmek onların görevidir.

18846657nj4

Çuvallar tartılıp, damıtma fabrikalarına götürülmek suretiyle vagonlara yüklenir, alıcı istasyonlarına getirilir.

10228141hu8

Vagon bir süre sonra damıtma tesislerine getirilir.


Güllerin taç yaprakları, uçucu yağın güzel koku niteliğinin gelişimine ve ilerlemesine destek olacak minik ayrışma işlemine bırakılmak için ambarın zeminine serilir.

98071641nq3

Gülün uçucu yağı, gülyağı, rahatlatıcı özelliği ile bilinir.


Avustralya Koleji'nin, Şifalı Bitkiler Kısımı'nün başlangıcında olan Dorene Petersen, kendisine dinlenecek rahat bir yer bulmuş.
93135854kq9



Tonlarca gül yaprağının hoş aromasının, üzerine gelmiş olan Dorene, kendinden geçmiş. Her neyse ki Mrs.Petersen kendine gelip, yaprakları damıtma aletine yüklüyor.

34033037ei1

Bir kaç saat sonrasında (Mrs. Petersen yerini değiştirdikten sonrasında)... Gül yaprakları damıtıcıya yüklenmek suretiyle hazır duruma geliyor.

21376479kl7


83668955ra8

46538695sl5

Gül yaprakları damıtıcılara yüklenince, damıtma işlemi başlamaya hazır.

90010982sa8

Damıtıcının kapağı (üst resimde görülen bakır birim) sıkıca kapatılır ve buğu açılır. üstteki damıtma aleti hidrodamıtma için tasarımlanmıştır. 500 kilogram. gül yaprağı, 1500 kilogram. suyla damıtıcının içine koyulur. Damıtıcının içinde alt tarafta dolanan borular damıtıcının içindeki suyu ısıtan buharı taşırlar.

11961423sr1

Damıtıcının içindeki su kaynar ve buğu damıtma aletlerinin üstünden geçerek yoğuşturucuya göç eder. Yoğuşturucu içinde dolaşım icra eden soğuk su, buharı soğutur ve sıvı haline geri döndürür.


Yoğunlaştıktan sonrasında, atıl fark için su ve uçucu yağ florintine şişesine girer. Güzel gülyağı, florintine şişesinin yüzeyine çıkarken, ayrışmış su ise tekrardan damıtım için toplanır.
Yukarıdaki resimde damıtılmış suyun üstündeki kıymetli gülyağı tabakasını görebilirsiniz.
25664429ie0


Güzel gülyağı bir süre sonra süzülür ve o senenin tüm ürünü damıtılana kadar bir kenara alınır. O senenin tüm gülleri damıtılınca, tür tür damıtılan ve yine damıtılan ürünler, son olarak, inanılmaz ve kıymetli gülyağını elde etmek için karıştırılır.




Yağ şimdi pazarlanmak için hazırdır!
69026431ki5



İSPARTA ili, Akdeniz Bögesi'nin içbatı kesiminde yer alır. Bölgenin bu kesiminde çok sayıda göl vardır ve bu kesime Göller Yöresi denir. İlin şimal sınırı bununla birlikte bölgelerarası bir sınırdır. Cenup sınırı Toros-lar'ın Antalya Körfazi'ne doğru alçalmaya başladığı yamaçlardan geçen İsparta ili top­rakları, doğuda Beyşehir Gölü kıyısından avrupada Burdur Gölü kıyısına kadar uzanır.

İsparta kenti yakınmda yer edinen Bozanönü köyündeki Kapalıin Mağarası'nda fosilleşme­ye başlamış kemikler ile çakmaktaşından ya­pılmış aletler bulunmuştur. Bu buluntular, yörede geçici olarak kurulan ilk yerleşim yerlerinin tarihinin günümüzden ortalama 45-15 bin yıl öncesine kadar gittiğini göstermek­tedir. İl topraklarında kurulan bir sürü ilkçağ kentinin kalıntılarıma pek çok depremlerle yıkı­lıp yok olmuş ve tarijhsel yapılardaki taşların sonradan konut yapımında kullanılması nede­niyle günümüze ulaşamamıştır. Yalvaç kenti yakınındaki Antiokheia kentinin su gereksin­mesini karşılamak amacıyla yapılmış sukeme-ri bugün de ayaktadır. Aynı kentte Frig tanrısı Men adına yapılmış olan tapınağın bir takım kısımları de günümüze ulaşabilmiştir.

Eski bir tarihe haiz olan İsparta, Göller Yöresi'nin en gelişmiş ilidir. İsparta denince, gül ve halı akla gelir.

Tabii Yapı

Akdeniz Bölgesi'nde, Antalya kısmının İç Anadolu'ya doğru sokulduğu kesimde yer edinen İsparta ili toprakları oldukça yüksek ve dağlıktır. İlin orta kesimi, yerkabuğuna şekil veren jeolojik vakalar esnasında oluşan çökme­ler sonucunda çukurlaşmıştır. İl topraklarını Garp Toroslar'a bağlı dağlar engebelendirir. Neredeyse 90°'lik bir açıyla birbirine bağla­nan Karakuş ve Sultan dağlarının en yüksek kesimleri İsparta ilinin kuzeydeki tabii sınırı­nı oluşturur. Bu sınır, bununla birlikte Akdeniz Bölgesi'yle Ege ve İç Anadolu bölgelerini de birbirlerinden ayırır. İlin şark kesiminde Dede-göl (Dedegül) Dağı ile Anamas (Güllüce) Dağı yükselir. Dedegöl Dağı'nın 2.992 metre­ye ulaşan doruğu ilin en yüksek noktasıdır. Göller Yöresi de ilin en yüksek kesimidir. İlin garp kesiminde yer edinen başlıca yükseltiler ise Davras, Barla ve Kapı dağları ile Akdağ'dır. İsparta kentinin doğusunda 2.635 metreye ulaşan Davras Dağı, bu kesimdeki en mühim yükseltidir.

İlin orta kesiminde yer edinen çöküntü alanı­nın alüvyonlarla dolması sonucunda oluşan İsparta Ovası, verimli bir ziraat alanıdır. İlin tarıma elverişli diğer düzlükleri Kuleönü, Bozanönü, Senirkent, Hoyran ve Gelendost ovalarıdır.

İl topraklarının suları Aksu ve Köprü Suyu vesilesiyle Akdeniz'e, minik bir takım akarsularla da yöredeki göllere ulaşır. İsparta ilinde yer edinen başlıca tabii göller, Eğridir ve Kovada gölleri ile İsparta Gölcüğü'dür. Yalvaç Baraj Gölü ise minik bir suni göldür. Beyşehir ve Burdur göllerinin bir kısımı de il sınırları içinde kalır. Türkiye'nin dördüncü büyük gölü olan Eğridir Gölü'nün Boğazova adıyla anılan oluktan geçerek Kovada Gölü'ne akan fazla suları buradan da Kurudere ismi verilen gideğeniyle ya da gölayağıyla Aksu'ya boşalır ve bu yolla Akdeniz'e ulaşır. Bu gideğen üstünde kurulan Kovada I ve Kovada II hidroelektrik santrallarından sulamada da ya­rarlanılır. Eğridir Gölü'nün cenup kesiminde Eğridir kenti açıklarında Yeşilada ve Canada denen iki adacık vardır. Kovada Gölü'nün çevresinde tabii değerler bakımından varlıklı olan 6.000 hektardan çok orman alanı 1970'te ulusal park olarak ayrılmıştır. İsparta kenti­nin güneybatısında yer edinen İsparta Gölcüğü' nün çevresinde kurulan orman içi dinlenme yeri, yöre halkının başlıca mesire yerlerinden-dir. Bu minik gölün suları İsparta Ovası'nın sulanmasında kullanılır.

İsparta ilinde yazlar sıcak ve kurak, kışlar ise Akdeniz kıyısına gore daha soğuk ve yağışlı geçer. İlin alçak kesimlerindeki doğalbitki örtüsü step (step) görünümündedir. Bunun sebebi eskiden yaygın olan ormanla­rın insan eliyle yok edilmesidir. İsparta ilinin dağlık kesimleri ise gür bir orman örtüsüyle kaplıdır. Bu ormanlar meşe, köknar, sedir, kızıl çam, kara çam ve ardıçlardan oluşur. Tükenme tehlikesiyle karşı karşıya bulunan ve yöreye özgü olan kasnak meşesi ile sığla ormanları korumaya alınmıştır.

Tarih

Çok eski bir yerleşme alanı olan İsparta ilinin türlü kesimlerinde meydana getirilen kazı ve araştırma­lar, yörede insanların bıraktığı en eski izlerin Yontma Taş Devri'nden kaldığını gösterir. İÖ 21.-20. yüzyıllarda bu yöre Luvi ve Arzava halklarının yurduydu. Kapadokya la­rında "Arzava ülkesi" adıyla anılan yöre, Arzava kralları tarafınca yönetiliyordu. Bu çok sayıdaki minik krallık bir konfederasyon yapısındaydı. İÖ 13.-12. yüzyıllarda garptan gelen halklar Arzavalar'ın birliğini yok etti. Bir süre sonra Frigler'in, Lidyalılar'ın, Sabirler de denen Sabarlar'ın, Persler'in ve Make-donyalılar'ın egemenliği altında kalan yöre, Anadolu'daki Pisidya (Pisidia) bölgesinin sı­nırları içindeydi.

Bu yöre, İÖ 7. yüzyılda burayı yakalayan Asya kökenli Sabarlar'ın adından la­narak Sabarta ya da Saparta diye anılıyordu. Sabarta adına çok sonrasında, 14. yüzyıl Arap larında da rastlanır. Bu topraklara sonradan verilen ispari a adının Sabarta'dan geldiği sanılmaktadır.

İÖ 3. yüzyılda Bergama (Pergamon) Krallı-ğı'nın yönetimine giren Sabarta, kısa bir süre Selevkoslar'ın egemenliğinde kaldıktan sonrasında gene Bergama'ya bağlandı. İÖ 2. yüzyıl son­larında Roma'nın elin: geçen yöre, Bizans döneminde Anatolikor Theması'nın sınırları içindeydi. İS 8. yüzyıl başlarında kısa süre Araplar'ın yönetiminde kaldıktan sonrasında, 13. yüzyılda Selçuklular'ın egemenliğine girdi. 14. yüzyılın başlangıcında Hajrıidoğullan tarafınca yönetilmeye başÂ­lanan yöre, 1391'de Yf dirim Bayezid tarafın­dan alındıysa da, Ankara Savaşı'ndan sonrasında Karamanoğulları'na bağlandı. Yöre, Osmanlı döneminde Hamideli adıyla anıldı. 16. yüzyı­lın sonlarında burada çıkan suhte (medrese talebesi) ayaklanmaları ve 17. yüzyılın ba­şında bu ayaklanmalan izleyen Celali Ayak­lanmaları. İspar­ta'nın hem ekonomik, hem de kültürel gerile­mesine yol açtı. 19. ytızyılda Konya vilayeti­nin bir sancağı olarak yönetilen Hamideli,Cumhuriyet'le beraber olarak değiştirildinı il ve ilçe merkezle-halkı geçimini ziraat,

Iktisat

Nüfusunun yarısına ya t rinde yaşayan İspartasanayi ve ticaretten sağlar. İl ekonomisi, sulama ve ulaşım olanaklarının artmasına bağlı olarak gelişmiştir. Elde edilmiş başlıca ziraat ürünleri buğday, şekerpancarı, arpa, patates, yem bitkileri ile az oranda haşhaşÂ­tır. İlde mühim oranda sebze ve meyve yetiştirilir. Bunların başlıcaları elma, üzüm, kavun, karpuz ve domatestir. İsparta ili Tür­kiye'de gül yetiştiriciliğinin merkezidir. Tür­kiye'de, "İsparta gülü" adıyla anılan ve yağ elde edilmiş gülün üretiminin yüzde 80'i İspar­ta'da gerçekleştirilir. üretilen gülyağının he­men derhal tümü yurtdışına satılarak ülkeye mühim oranda döviz sağlanır. Parfümeri sa­nayisinde kullanılan gülyağı üretiminde Tür­kiye bütün ülkelerce ilk sıradadır.

Hayvancılık ilin yüksek ve dağlık kesimle­rinde yaşayan halk için mühim bir gelir membaıdır. Yetiştirilen koyun ve kıl keçile­rinden elde edilmiş yün ve kıl halıcılıkta değerlendirilmek suretiyle iplik haline getirilir. Eskiden evlerdeki el tezgâhlarında dokunan ünlü İsparta halısı günümüzde imalathane ve fabrikalarda üretilmektedir. İsparta ilinde ba­lıkçılık da mühim bir geçim membaıdır. Göl­lerde avlanan tatlı su balıkları ile kerevitlerin bir kısımı yurtdışına satılır.

Yeraltı ları bakımından varlıklı ol­mayan il topraklarında linyit ve kükürt yatak­ları vardır. Keçiborlu'daki kükürt yatakları Etibank tarafınca işletilmektedir.

İsparta ilindeki başlıca endüstri kuruluşları halı, yün ve pamuk ipliği, dokuma, hazır giyim, ten, orman ürünleri, un, bisküvi, meyve suyu, kurutulmuş sebze, salça, bitkisel yağ, yem, gülyağı, tuğla ve kiremit fabrikala­rıdır. İlde oldukça gelişmiş bir minik endüstri etkinliği vardır. Halı ve gülyağı ticareti yoluy­la mühim oranda gelir elde eden İsparta ili, kara ve demiryolu ulaşım olanaklarıyla ülke­nin diğeri yörelerine bağlanır.

Cemiyet ve Kültür

Çok eski bir yerleşme alanı olan İsparta ilinde 1920'lere kadar Türkler, Rumlar ve Yörükler ile 19. yüzyılda Kafkasya ve Rumeli'den gelen göçmenler geleneklerini sürdürerek bir arada yaşardı. Kurtuluş Savaşı'nın kazanılmasından sonrasında burada yaşayan Rumlar'ın Yunanis­tan'a gitmesi, Yunanistan'dan da Türkler'in gelmiş olarak yöreye yerleşmesi kültürel yapıda değişimlere yol açtı. İsparta'da gül yetiştirici­liği ise 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı sebebiyle gelen göçmenlerle başladı.

İsparta ilinin dağlık kesimlerindeki düzlük­lerde, bilhassa Anamas Yaylası'nda eskiden yaygın şekilde Yörükler yaşardı. Göçer aşi­ret yapısında olan bu Yörükler hayvancılıkla uğraşırdı. Günümüzde bu özelliklerini yitir­miş ve yerleşmiş olan Yörükler'den bazıları yayla yaşamını sürdürmektedir. Dokumacılık da Yörükler içinde yaygın bir uğraştı. Başlıcaları kilim, heybe, çuval, sofra bezi, ihram, çadır, bez, çul ve deve kolanları olan dokumalarda varlıklı desen yapısına rastlanır. Bu dokumalarda insanoğlu, hayvanlar, söylen­ce yaratıkları ve günlük vakalar motif olarak kullanılmıştır. Her desenin bir anlamı ve öyküsü vardır.

İsparta ilinde tabaklık, dokumacılık, se­mercilik ve urgancılık kökleri çok eskilere dayanan ve günümüzde de özgünlüğünü ko­rüyan el sanatlarıdır. İlin en eski el sanatların­dan birisi olan tabaklık geçmişte ülkenin her yanında ün kazanmıştı. Koyun ve keçi deri­sinden meşin ve sahtiyanlar (tabaklanarak boyanmış ve cilalanmış ten), sığır ve manda derisinden gön ismi verilen köseleler yapılırdı. Dokumacılıkta ise kilim yapımı halıdan daha yaygındı. Ama 19. yüzyılın ikinci yarısında halı dokumacılığının önemi arttı. İsparta'da meydana getirilen ve Osmanlı eyeri, yarım Osmanlı eyeri, Tatar-Kırım eyeri, Macar eyeri adla­rıyla anılan eyer türleri de ülke çapında ün kazanmıştı.

İsparta yöre yaşamının örneksiz yanlarından birisi de adamların çorap örmesidir. Eğridir ve Sütçüler ilçeleri ile bir takım köylerinde çok yaygın olan bu çorap örme işi yalnızca giyim için değildir, gelir sağlamak için de yapılmaktadır.

İl Merkezi: İsparta

Bir ilkçağ kenti olan Baris, Bizans döneminde mühim bir dinsel merkezdi. Bu dönemlerden günümüze belirgin kalıntıların ulaşmamasının sebebi depremlerin yol açmış olduğu yıkımlardır. Bir Türkmen Beyliği olan Hamidoğulları dö­neminde bir süre bu beyliğin merkezi olan şehir Hamidâbad adıyla anıldı. Hamidâbad, Osmanlı döneminde Hamideli ya da Hamid ismi verilen sancağın merkeziydi. 1919'da 1 hafta kadar İtalyanlar'ın işgali altında kalan kente, Cumhuriyet'in ilanından sonrasında yörenin tarihsel adından esinlenerek İsparta ismi ve­rildi.

Cumhuriyet'in ilk yıllarında orta büyüklük­te bir kasaba görünümünde olan İsparta'da

ekonomik yaşam dokumacılık ve dericiliğe dayanıyordu. Sonraki yıllarda şehir bir takım dev­let yatırımlarının yönelmesi sonucunda gelişÂ­ti. Eskiden medrese eğitiminin oldukça yay­gın olduğu kentte bugi|n Akdeniz üniversitesi'ne bağlı İsparta Mühendislik Fakültesi ve İsparta Meslek Yüksekokulu mevcuttur.İldeki endüstri kurumlarının mühim bir bö­lümü İsparta kentindedir. Demiryolu bağlan­tısı olan, İstanbul ve Ankara'dan gelip An­talya'ya uzanan karayolunun 26 km doğusun­da yer edinen şehir, Göller Yöresi'nin başlıca tecim ve hizmet merkezidir.





MsxLabs TemelBritannica







  • Sütçüler - Isparta


  • Gelendost - Isparta


  • Şarkikaraağaç - Isparta


 

YORUMLAR

Ad

Anlamı Nedir?,22,Biyoloji Konu Anlatımı,25,Cilt Bakımı,82,Coğrafya Ders Anlatımı,978,Genel,46,Güzel Sözler,16075,Music,1,Ne Nedir?,32164,Resimli Sözler,4111,Saç Sağlığı,119,Sağlık Bilgileri,1596,Soru-Cevap,10236,Sports,1,Tarih Konu Anlatımı,5,Teknoloji,36,Türk Dili ve Edebiyatı Konu Anlatımı,2,
ltr
item
Ders Kitapları Konu Anlatımı: Isparta
Isparta
http://www.kolayidare.com/image004.jpg
Ders Kitapları Konu Anlatımı
https://ders-kitabi.blogspot.com/2017/05/isparta.html
https://ders-kitabi.blogspot.com/
http://ders-kitabi.blogspot.com/
http://ders-kitabi.blogspot.com/2017/05/isparta.html
true
5083728687963487478
UTF-8
Tüm Yazılar Yüklendi hiçbir mesaj bulunamadı HEPSİNİ GÖR Devamı Cevap Cevabı iptal Silmek Cevabı iptal Home SAYFALARI POST Hepsini gör SİZİN İÇİN ÖNERİLEN ETİKET ARŞİV SEARCH Tüm Mesajlar İsteğinizle eşleşme bulunamadı Ana Sayfaya Dön Pazar Pazartesi Salı Çarşamba Perşembe Cuma Cumartesi Pazar Mon Tue Wed Thu Fri Sat January February March April May June July August September October November December Jan Feb Mar Apr May Jun Jul Aug Sep Oct Nov Dec Şu anda... 1 dakika önce $$1$$ minutes ago 1 saat önce $$1$$ hours ago Dün $$1$$ days ago $$1$$ weeks ago more than 5 weeks ago İzleyiciler Takip et THIS PREMIUM CONTENT IS LOCKED STEP 1: Share to a social network STEP 2: Click the link on your social network Tüm Kodunu Kopyala Tüm Kodunu Seç Tüm kodlar panonuza kopyalanmıştır. Kodları / metinleri kopyalayamıyor, kopyalamak için lütfen [CTRL] + [C] tuşlarına (veya Mac ile CMD + C'ye) basınız Table of Content