Makale örnekleri verir misiniz? Makale Herhangi bir konuda bir düşünceyi, bir görüşü açıklamak, savunmak ya da bilgi vermek için...
Makale örnekleri verir misiniz?
Makale
Herhangi bir konuda bir düşünceyi, bir görüşü açıklamak, savunmak ya da bilgi vermek için yazılan yazı. Her alanda, her konuda makale yazılabilir. Denemenin tersine bir makalede kanıtlara, belgelere vb. dayanmak, bir sonuca varmak gerekir. Bir sınırlama olmamakla birlikte, makale denilince genellikle gazetelerde yayımlanan düşünce yazıları akla gelmektedir. Bunun nedeni, makalenin gazeteyle birlikte doğup gelişmiş bir yazı türü olmasıdır. Nitekim Türkiye'de de ilk makaleler Tanzimat döneminde gazetelerle birlikte görülmüştür. Türün öncüsü Tercüman-ı Ahval'deki (1860) makaleleriyle Şinasi'dir.
Makale, herhangi bir konuda, bir görüşü, bir düşünceyi savunmak ve kanıtlamak için yazılan yazıdır. Gazete ve dergilerde yayınlanır. Bir gerçeği açıklamak, bir konuda görüş ve düşünceler öne sürmek ya da bir tezi savunmak, desteklemek için yazılan yazılara da "makale" denir .
BAKINIZ
Doğa ve tabiatla ilgili makale örnekleri verir misiniz?
Bilgisayar ile ilgili makale örnekleri verir misiniz?
Anadolu medeniyetleri ile ilgili makale örnekleri verir misiniz?
Makale örneği - Dil ve Anlatım
Elbette abartıldığı sürece utanma duygusu zarar verebilir. Ancak bilimadamlarının son dönemde yaptığı çalışmalar utanma duygusunun hayvanlarda olmadığı gerçeğini ortaya çıkardı. Peki bu durumda sadece insanlar utanma duygusuna sahipse ve hayvanlar değilse aklımıza iki soru hemen geliyor. Acaba utanma ve ar duygusundan yoksun insanlar hangi kategoriye girecek. Daha da enterasanı utanma duygusu olan bir hayvan olursa onun da yeri konusunda tartışmalar olacaktır. Heralde tüm halkının toplam utanma duygusu bir milletin medeniyet seviyesi ile doğru orantılıdır diye bir hipotez ortaya atılsa ispat edilmeye değerdir. Elbette tüm Dünya medeniyetlerinde sürekli renkli cam ekranında yahut aynı doyumsuzlukla ve arsızlıkla Dünya nın tüm güzelliklerini zedelemeye çalışan , tabir yerinde ise midesi dilate yani normalden bir kaç kat daha büyük mideli kimseler var. Tabi oldukçada çok gibi görünüyorlar. Ama ucuz bir malın milyonlarca satılması gerçeği, kaliteli ve pahalı bir ürünün kalitesine zerre kadar etki etmez. Bunların göz önünde olması iyi ve medeni olduklarını göstermez. Ayrıca herkesin sınırsız mal mülk edinme hakkının olduğunu ve bunda kimsenin gözü oladığını söylemeye gerek olmasa gerek. Sorun bu çokluğun nasıl edinildiği. İçinde diğerlerinin mutsuzluğu üzerine kurulu arsızlık var mı? Kimseyi demoralize etmeden söylemek gerekirse adım adım süprizlere açık bir hayatta hiç süpriz olmayacak gibi yaşamak sanırım enterasan bir aldanma. Hele bu hayatta hızlı arsız ihtiraslı yaşama duygusu ne denli doğru bilinmez. Elbette bu tür kimseler için eleştiri bir anlam ifade etmez. Toplumun tembelliği ve değer yargılarının zayıflaması yüzsüz yaşayan ve geçinen doyumsuzların sayısını artırır demek yalan olmaz. Elbette onları eleştirmek bize düşmez. Onlara sorarsanız mutlu olduklarını söyleyecektirler. Mutlu olmasalar yüzsüzlüğe ve doyumsuzluğa nasıl katlanabilirlerdi. Ama onlar içinde kanser edici sorun bu mutluluğu ne kadar devam ettirecekleri kaygısı. Yani ne kadar daha aynı oranda arsız ve doyumsuz bir hayat yaşayarak mutlu olmaya devam edecekleridir. Herşeyin bir başı birde sonu var. Mutluluğunda. Elbette tüm insanlar mutlu olmalı. Ancak mutlu olma egosu yüzünden diğer insanların mutlu olmadığı bir dünya ya bizler ne kadar katkı sağlıyoruz. Tüm bunlardan sonra kendimize durup sormamız gereken soru belkide benim mutluluğum diğer insanların mutsuzluğuna sebep oluyor mu ? Aslında güzel ahlaklı ve vicdanlı yahut utanan yahut doyumlu yada ne derseniz deyiniz bir insan olma diğerlerini mutsuz edermi. İçinde bulunduğu en kötü durumu bile nakit akışına çevirme yeteneği ile övünme ve mutlu olma duygusu ise ne kadar yersiz ve kibirli. Bunun tam tersini yapma ise simyacılık bu günlerde. Elbette hayatın bu kadar kısıtlı irdelenmesi doğru değil. Ama bize yol gösterecek ışıklar yakacak gerçek aydın ve aristokratlar çok olsaydı bunları yazmaya bile gerek kalmayacaktı. Herşeyin geriye çevrilemeyeceği bir ana gelmektense zamanında tedbir almakta fayda var sanırım. Vicdanı rahat vicdanların bu yazıyı okurken yüzlerindeki tebessümü hissedebilmek önemlidir. Bu yazıda bu güzel tebessümlere bir ön yanıttır. Utanma duygusundan yoksun olanlar bakalım bu hayat denilen azgın boğanın sırtında daha ne kadar mutlu olmaya devam edeceksiniz ?
Elbette abartıldığı sürece utanma duygusu zarar verebilir. Ancak bilimadamlarının son dönemde yaptığı çalışmalar utanma duygusunun hayvanlarda olmadığı gerçeğini ortaya çıkardı. Peki bu durumda sadece insanlar utanma duygusuna sahipse ve hayvanlar değilse aklımıza iki soru hemen geliyor. Acaba utanma ve ar duygusundan yoksun insanlar hangi kategoriye girecek. Daha da enterasanı utanma duygusu olan bir hayvan olursa onun da yeri konusunda tartışmalar olacaktır. Heralde tüm halkının toplam utanma duygusu bir milletin medeniyet seviyesi ile doğru orantılıdır diye bir hipotez ortaya atılsa ispat edilmeye değerdir. Elbette tüm Dünya medeniyetlerinde sürekli renkli cam ekranında yahut aynı doyumsuzlukla ve arsızlıkla Dünya nın tüm güzelliklerini zedelemeye çalışan , tabir yerinde ise midesi dilate yani normalden bir kaç kat daha büyük mideli kimseler var. Tabi oldukçada çok gibi görünüyorlar. Ama ucuz bir malın milyonlarca satılması gerçeği, kaliteli ve pahalı bir ürünün kalitesine zerre kadar etki etmez. Bunların göz önünde olması iyi ve medeni olduklarını göstermez. Ayrıca herkesin sınırsız mal mülk edinme hakkının olduğunu ve bunda kimsenin gözü oladığını söylemeye gerek olmasa gerek. Sorun bu çokluğun nasıl edinildiği. İçinde diğerlerinin mutsuzluğu üzerine kurulu arsızlık var mı? Kimseyi demoralize etmeden söylemek gerekirse adım adım süprizlere açık bir hayatta hiç süpriz olmayacak gibi yaşamak sanırım enterasan bir aldanma. Hele bu hayatta hızlı arsız ihtiraslı yaşama duygusu ne denli doğru bilinmez. Elbette bu tür kimseler için eleştiri bir anlam ifade etmez. Toplumun tembelliği ve değer yargılarının zayıflaması yüzsüz yaşayan ve geçinen doyumsuzların sayısını artırır demek yalan olmaz. Elbette onları eleştirmek bize düşmez. Onlara sorarsanız mutlu olduklarını söyleyecektirler. Mutlu olmasalar yüzsüzlüğe ve doyumsuzluğa nasıl katlanabilirlerdi. Ama onlar içinde kanser edici sorun bu mutluluğu ne kadar devam ettirecekleri kaygısı. Yani ne kadar daha aynı oranda arsız ve doyumsuz bir hayat yaşayarak mutlu olmaya devam edecekleridir. Herşeyin bir başı birde sonu var. Mutluluğunda. Elbette tüm insanlar mutlu olmalı. Ancak mutlu olma egosu yüzünden diğer insanların mutlu olmadığı bir dünya ya bizler ne kadar katkı sağlıyoruz. Tüm bunlardan sonra kendimize durup sormamız gereken soru belkide benim mutluluğum diğer insanların mutsuzluğuna sebep oluyor mu ? Aslında güzel ahlaklı ve vicdanlı yahut utanan yahut doyumlu yada ne derseniz deyiniz bir insan olma diğerlerini mutsuz edermi. İçinde bulunduğu en kötü durumu bile nakit akışına çevirme yeteneği ile övünme ve mutlu olma duygusu ise ne kadar yersiz ve kibirli. Bunun tam tersini yapma ise simyacılık bu günlerde. Elbette hayatın bu kadar kısıtlı irdelenmesi doğru değil. Ama bize yol gösterecek ışıklar yakacak gerçek aydın ve aristokratlar çok olsaydı bunları yazmaya bile gerek kalmayacaktı. Herşeyin geriye çevrilemeyeceği bir ana gelmektense zamanında tedbir almakta fayda var sanırım. Vicdanı rahat vicdanların bu yazıyı okurken yüzlerindeki tebessümü hissedebilmek önemlidir. Bu yazıda bu güzel tebessümlere bir ön yanıttır. Utanma duygusundan yoksun olanlar bakalım bu hayat denilen azgın boğanın sırtında daha ne kadar mutlu olmaya devam edeceksiniz ?
Makale örneği
Çevre Felaketleri
Günümüzün dünyasında çevre kirliliği, tüm gezegeni kaplayan boyutlara ulaşmış durumda. Dünyanın birçok bölgesinde insanlar, çevre felaketine karşı korumasız, nükleer tehdit ve radyasyondan habersiz bir yaşam sürmektedir. Bilim adamları ise bu olumsuzlukların devamı halinde dünyadaki tüm canlıların ciddi biçimde tehdit altında olduğunu vurguluyorlar.
Halbuki insanoğlunun gelişimi başlarda yaşam ve doğal çevre ile uyum içinde sürmüştür. Ancak dünyadaki toplumsal ve teknolojik gelişmelerin hızla artışı karşısında ekolojik sistemin bu hassas dengesi giderek bozulmuştur. Bu tehlikeli gelişmenin seyircisi durumunda olan insanlık ise dünyada dengeli bir çevrenin korunamaması halinde tüm canlıların varlığının sürmesinin olanaksızlığını acaba ne zaman anlayacak?
Bu yılın yaz başlarında başlayan yağmur dönemi dünyayı etkisi altına aldı. Barajları, setleri ve köprüleri yıkan seller ölümcül sonuçlara yol açtı. Bir süre önce Trabzon'da yaklaşık üç saat süren yağmur, Sürmene ilçesi ve haritadan silinen Beşköy beldesinde büyük mal ve can kaybına neden oldu, ocakları söndürdü…
Yağışların etkili olduğu bir başka ülke olan Çin'in birçok bölgesinde barajlar yıkıldı. Harekete geçirilen askeri birlikler setleri yıkarak sel sularının kırsal kesime yayılmasını sağlamaya çalıştılar. Sel, eylülün ortasında da Meksika'nın Chiapas eyaletinin Valdivia köyünü yok etti.
Dünyadaki benzer sel baskınlarının verdiği zararlar ürkütücü boyutlara ulaştı. 240 milyon kişiyi etkilediği söylenen bu yazın selleri, resmi açıklamalara göre şimdiye kadar 2 binin üzerinde insanın ve sayısı bilinmeyen diğer canlıların yaşamlarına mal oldu. Yaklaşık 14 milyon kişi evini terk etmek zornuda kaldı. Bu durum, insana, Çinlilerin “Su ile şaka olmaz†özdeyişini hatırlatıyor.
Gün geçmiyor ki çevre felaketi haberlerde yer almasın. Büyük Okyanus'ta 30 metreye kadar yükselen dalgalar sahilleri yerle bir etti. Deniz dibindeki deprem ya da yanardağların patlamasından meydana geldiği söylenen bu dev dalgalara karşı uyarı ağları da para etmiyor. Hatırlanacağı gibu bu dev dalgalar, 1993'te Endonezya'da bir adanın tamamını kapladı ve 2 bin kişinin yaşamını yitirmesine yol açtı. Yine Gine'de yaşamını yitirenlerin sayısı ise 3 bini aştı.
Dev dalgalara yol açan depremin merkezi Büyük Okyonus'ta idi. Ama yer kabuğu, dünyanın başka bölgelerinde harekete geçecek şekilde etki alanını genişletti. Örneğin haziran başında başlayan depremlerin, dünyanın dört bir yanını salladığı ortaya çıktı. ülkemiz de bundan nasibini aldı. Bu ve buna benzer felaketler bize, geleceğimizi bu günden tahmin etmenin olanaksızlığını gösteriyor. Ozondaki delinme ve hava kirliliğinin yaşamda olumsuzluklara neden olabileceği ve doğal yaşamın temellerini dinamitleyeceğini küresel gözlükle niçin göremiyoruz?
Küresel çevre sorunlarının çözümü konusunda her ülkenin, çağdaş yöntemlerle halkını bilgilendirmesi bir görev olmalıdır. Sanayinin kent içinden uzaklaştırılmasına ve milli parkların gereği gibi korunup doğal hali ile tutularak toplumun yararlandırılmasına öncelik verilmelidir.
üçbinlinli yılların insanları için, doğayla çok daha büyük uyum içinde yaşanacak rüzgârgüneş enerjisinden yararlanacak doğal konut yapımına geçilemez mi? Bu sahada yeni arayışlar içinde olmalıyız. Doğanın intikamının daha büyük olmaması ve acının yoksul ülkelere çektirilmemesi için insanların bir an önce kendilerine çeki düzen vermeleri gerekiyor.
Ölümcül etkileri yıllardır sürmekte olan ‘Çernobil' olayından kim sorumlu? Bugün ‘Çernobil'den on misli daha tehlikeli olacak, radyoaktif artıkların bulunduğu söylenen Sibirya'nın batısındaki Karaçay Gölü, bir saatli bombadan farksızdır. Gölün altında, yaklaşık yüz metre derinlikte beş milyon metreküp radyoaktif tozlardan oluşan kütlenin varlığı bilinmektedir.
İnsanların yazgıları ile ilgili dehşet dolu olası tehlikelere karşı evrensel yurttaş girişimlerinin etkinliği attırılmalıdır.
Hepimizin paylaştığı bu dünyayı, bu gezegeni gelecek kuşaklara kirli ve çirkin bırakmaya hakkımız var mı? Geleceğe bir borcumuz yok mu? Hatalarımızın bedelini henüz doğmamışlara ödetmemeliyiz.
Doğa ananın yasalarına yeterince duyarlılık göstermeli ve doğal afetlerini ciddiye almalıyız. Doğal zenginliklerle dolu olması gereken bir dünyadan daha fazla yoksun olmamalıyız.
Çevre Felaketleri
Günümüzün dünyasında çevre kirliliği, tüm gezegeni kaplayan boyutlara ulaşmış durumda. Dünyanın birçok bölgesinde insanlar, çevre felaketine karşı korumasız, nükleer tehdit ve radyasyondan habersiz bir yaşam sürmektedir. Bilim adamları ise bu olumsuzlukların devamı halinde dünyadaki tüm canlıların ciddi biçimde tehdit altında olduğunu vurguluyorlar.
Halbuki insanoğlunun gelişimi başlarda yaşam ve doğal çevre ile uyum içinde sürmüştür. Ancak dünyadaki toplumsal ve teknolojik gelişmelerin hızla artışı karşısında ekolojik sistemin bu hassas dengesi giderek bozulmuştur. Bu tehlikeli gelişmenin seyircisi durumunda olan insanlık ise dünyada dengeli bir çevrenin korunamaması halinde tüm canlıların varlığının sürmesinin olanaksızlığını acaba ne zaman anlayacak?
Bu yılın yaz başlarında başlayan yağmur dönemi dünyayı etkisi altına aldı. Barajları, setleri ve köprüleri yıkan seller ölümcül sonuçlara yol açtı. Bir süre önce Trabzon'da yaklaşık üç saat süren yağmur, Sürmene ilçesi ve haritadan silinen Beşköy beldesinde büyük mal ve can kaybına neden oldu, ocakları söndürdü…
Yağışların etkili olduğu bir başka ülke olan Çin'in birçok bölgesinde barajlar yıkıldı. Harekete geçirilen askeri birlikler setleri yıkarak sel sularının kırsal kesime yayılmasını sağlamaya çalıştılar. Sel, eylülün ortasında da Meksika'nın Chiapas eyaletinin Valdivia köyünü yok etti.
Dünyadaki benzer sel baskınlarının verdiği zararlar ürkütücü boyutlara ulaştı. 240 milyon kişiyi etkilediği söylenen bu yazın selleri, resmi açıklamalara göre şimdiye kadar 2 binin üzerinde insanın ve sayısı bilinmeyen diğer canlıların yaşamlarına mal oldu. Yaklaşık 14 milyon kişi evini terk etmek zornuda kaldı. Bu durum, insana, Çinlilerin “Su ile şaka olmaz†özdeyişini hatırlatıyor.
Gün geçmiyor ki çevre felaketi haberlerde yer almasın. Büyük Okyanus'ta 30 metreye kadar yükselen dalgalar sahilleri yerle bir etti. Deniz dibindeki deprem ya da yanardağların patlamasından meydana geldiği söylenen bu dev dalgalara karşı uyarı ağları da para etmiyor. Hatırlanacağı gibu bu dev dalgalar, 1993'te Endonezya'da bir adanın tamamını kapladı ve 2 bin kişinin yaşamını yitirmesine yol açtı. Yine Gine'de yaşamını yitirenlerin sayısı ise 3 bini aştı.
Dev dalgalara yol açan depremin merkezi Büyük Okyonus'ta idi. Ama yer kabuğu, dünyanın başka bölgelerinde harekete geçecek şekilde etki alanını genişletti. Örneğin haziran başında başlayan depremlerin, dünyanın dört bir yanını salladığı ortaya çıktı. ülkemiz de bundan nasibini aldı. Bu ve buna benzer felaketler bize, geleceğimizi bu günden tahmin etmenin olanaksızlığını gösteriyor. Ozondaki delinme ve hava kirliliğinin yaşamda olumsuzluklara neden olabileceği ve doğal yaşamın temellerini dinamitleyeceğini küresel gözlükle niçin göremiyoruz?
Küresel çevre sorunlarının çözümü konusunda her ülkenin, çağdaş yöntemlerle halkını bilgilendirmesi bir görev olmalıdır. Sanayinin kent içinden uzaklaştırılmasına ve milli parkların gereği gibi korunup doğal hali ile tutularak toplumun yararlandırılmasına öncelik verilmelidir.
üçbinlinli yılların insanları için, doğayla çok daha büyük uyum içinde yaşanacak rüzgârgüneş enerjisinden yararlanacak doğal konut yapımına geçilemez mi? Bu sahada yeni arayışlar içinde olmalıyız. Doğanın intikamının daha büyük olmaması ve acının yoksul ülkelere çektirilmemesi için insanların bir an önce kendilerine çeki düzen vermeleri gerekiyor.
Ölümcül etkileri yıllardır sürmekte olan ‘Çernobil' olayından kim sorumlu? Bugün ‘Çernobil'den on misli daha tehlikeli olacak, radyoaktif artıkların bulunduğu söylenen Sibirya'nın batısındaki Karaçay Gölü, bir saatli bombadan farksızdır. Gölün altında, yaklaşık yüz metre derinlikte beş milyon metreküp radyoaktif tozlardan oluşan kütlenin varlığı bilinmektedir.
İnsanların yazgıları ile ilgili dehşet dolu olası tehlikelere karşı evrensel yurttaş girişimlerinin etkinliği attırılmalıdır.
Hepimizin paylaştığı bu dünyayı, bu gezegeni gelecek kuşaklara kirli ve çirkin bırakmaya hakkımız var mı? Geleceğe bir borcumuz yok mu? Hatalarımızın bedelini henüz doğmamışlara ödetmemeliyiz.
Doğa ananın yasalarına yeterince duyarlılık göstermeli ve doğal afetlerini ciddiye almalıyız. Doğal zenginliklerle dolu olması gereken bir dünyadan daha fazla yoksun olmamalıyız.
Öğretici metinlerin amaçları:
Öğretici metinler ele aldığı konuya göre çeşitli türlere ayrılır. Bu türlerin konuyu ele alış biçimleri ve üslupları farklıdır.
Öğretici Metinlerin Gruplandırılması;
Felsefi metinlerde ise,dil kavram boyutuyla, sözcükler günlük hayattaki anlamlarından soyutlanmış bir görev yüklenerek karşımıza çıkar.
- Bilgi ve haber vermek
- İkna etmek ve kanıları değiştirmek
- Uyarmak, düşündürmek ve yönlendirmek
- Bir kişiyi veya bir yeri tanıtmak
Öğretici metinler ele aldığı konuya göre çeşitli türlere ayrılır. Bu türlerin konuyu ele alış biçimleri ve üslupları farklıdır.
Öğretici Metinlerin Gruplandırılması;
- Tarihî metinler: Tarihi olayların ele alındığı ve anlatıldığı metinlerdir.
- Felsefi metinler: Felsefî konuları ve felsefenin varlık, bilgi, değer gibi konularını ele alan metinlerdir.
- Bilimsel metinler: Bilimsel araştırmaları delillere dayanarak, açık ve net bir dille anlatan metinlerdir.
- Felsefi metinlerde soyut bir kavram,
- Bilimsel metinlerde teknik bir gelişme,
- Tarihi metinlerde ve makalede ise siyasi bir düşünce vardır.
Felsefi metinlerde ise,dil kavram boyutuyla, sözcükler günlük hayattaki anlamlarından soyutlanmış bir görev yüklenerek karşımıza çıkar.
Kısa Makale Örnekleri
Emek Kavramına Farklı Bir Bakış
Emek, varlığın kendisiyle bir bütündür. Varolan her birey emeğin birer parçasıdır. Okuluna giden öğretmenin sınıfta ders anlatması bir emek olduğu gibi, onu dinleyen öğrencinin sarfettiği çaba da bir emektir, aynı zamanda öğretmeni dinlemeyip başka birşey ile meşgul olan öğrencinin sarfettiği çaba da bir emektir.
Emek her alandadır, benim bu yazıyı yazarken, sizin okurken ayırdığınız vakitte emek ile ilintili bir durumdur.
Yukarıda bahsettiğim konular, emeğin hizmet yönünden anlaşılabilmesi için genel ve basit örneklerdi, birde emeğin üretim alanında yeri vardır ki, üzerinde hassasiyetle durmamız gereken bir durumdur.
_____
Bilgisayar Zararlı mı?
Son günlerde bilim adamları (bazıları) ilerki yıllarda,insan zekasının geriliyeceğini iddaa ediyor. Gerekceleri ise tek şuçlu olarak bilgisayarı gösteriyorlar. Hepimizin bildiği gibi beyin cimnastiki dediğimiz bir olay var. Beynimizi ne kadar zorlarsak, o kadar gelişmesine ve genç kalmasına katkıda bulunuyoruz... Bunlardan en basiti bulmaca çözmek gibi. Şimdi acaba şöyle bir kolaycılığa kaçıyor muyuz veya zamanla kaçacak mıyız?
Bu kolaycılığın doğal sonucu olarakta gelecek kuşaklarda IQ`muzda bir düşme olacak mı? Bir arkadaşınız sizden bir konu hakkında bilgi almak istiyor veya çoçuğumuzun takıldığı bir dersten dolayı, size bir şey sorma isteği duyduğun da onlara vereceğimiz cevap: Bana sormana ve düşünmene artık gerek yok . Gir bilgisayara ne sormak veya öğrenmek istiyorsan, yaz ve tıkla bu kadar basit hemen karşına çıkar. Bu örneklerin sonunda bilim adamlarının endişeleri acaba haklı çıkar mı?
____
Okuma Zorlukları
Bazı insanlar okumakta zorluk çeker. Bu durum yaşa bağlı değildir. Nedenleri arasında sağlık sorunları işitme özellikle de görme bozuklukları sayılabilir. Bazen de çocuklar okulda iyi öğretilmediği için okuma öğrenemez. Küçüklüklerinde durmadan evden eve taşınan ailelerin çocukları değişik okullara uyum sağlamakta güçlük çekebilir bu yüzden iyi okuyamayabilirler. Ayrıca bazı çocuklar okumaktan hoşlanmayabilir başka şeylerle uğraşmak onları daha mutlu edebilir.
Okuma öğrenmekte güçlük çeken çocuklara yardımcı olmak için eğitilmiş özel öğretmenler vardır. Bunlar çocuğun neden yaşıtları gibi öğrenemediğini testler uygulayarak araştırır. Sorunun ne olduğu bir kez saptanınca çocuğun özel eğitimle okuma öğrenmesi kolaylaşır.
Basit bir bedensel bozukluktan landığı sanılan disleksi okumayı öğrenme güçlüğü olarak tanımlanabilir. Normal yaşta okula başlamış zeka geriliği ya da davranış bozukluğu olmayan bazı çocuklar akıcı bir biçimde okumayı başaramaz ya da söylenişi ve yazılışı yakın harfleri birbirine karıştırır. Örneğin disleksililer “ya†yı “ay†ya da “d†yi “b†olarak okur. Disleksinin çeşitli dereceleri vardır.çabuk farkına varılması durumunda bazen özel eğitimle okuma öğretilse de disleksinin nedenlerine ilişkin kesin bir bulgu yoktur. Disleksililer okuma eksikliklerini görsel ve işitsel gereçlerle bir ölçüde giderebilmektedir.
Annelerin babaların öğretmenlerin ilk amacı çocuğu sadece okul sıralarında değil ömrü boyunca okumaktan zevk alacak bir kişi olarak yetiştirmek olmalıdır. Yalnızca güzel okumanın yeterli olmayacağı okumanın yaşamın vazgeçilmez verimli bir uğraşı olduğu bilinci çocuklara aşılanmalıdır. Böylesi bir özendirmeyle çocuklara koskoca bir kitap ve bilgi dünyasının kapıları açılmış olur
_____
Eğitim Köleleştiriyor mu?
Yıllar önce o zamanlar çok popüler bir haftalık dergi olan Nokta İstanbul'da ilginç bir deney yapmıştı. Bir tiyatro sanatçısı olan Ezel Akay eline bir megafon alarak koyu renk elbiseler ve siyah pardesüler giyen ekibiyle birlikte önce güvercinleriyle ünlü Yenicamii'nin arkasındaki parka giderler. Parkta oturan gezen etrafı seyreden bir sürü insan vardı. Akay elindeki megafonla kalabalığa doğru sert bir emir verir: “Herkes ayağa kalksın!†Emri duyan Akay'ı ve ekibini gören istisnasız herkes derhal ayağa kalkar.
Sonra Eminönü İskelesi'ne geçerler. Akay yine sert bir emirle: “Herkes yere çöksün!†diye bağırır. Gemiden inenler bilet kuyruğunda bekleyenler simitçiler işportacılar emri duyan herkes yere çöker.
Sonra Mecidiyeköy'deki stadyumun önüne giderler. Megafondan: “Herkes ellirini kaldırıp duvara yaslansın!†emri duyuldu. Stadyuma girmek için kuyrukta bekleyen futbol seyircileri kokoreççiler bayrakçılar derhal emre uyarlar.
Daha sonra da ekip bir fabrikanın önüne giderler. Mesai saati başlamak üzeredir. Fabrikanın girişine bir masa koyarlar ve masanın üzerinde düzmece bir evrak yerleştirerek işçilere emiri verirler: “Herkes içeriye girerken bu kâğıtlara parmak basacak!†Giren basar giren basar. Kimsenin aklına “siz kimsiniz hemşehrim? Neden bu kâğıtlara parmak basıyoruz?†diye sormak gelmez.
Son olarak da Beyoğlu'na gelirler. İstiklal Caddesinde gezinen vitrinleri seyreden kalabalığa yine sert bir emir verilir: “Herkes sıraya girsin arama var!†Emri duyan herkes koyun sürüsü gibi sessizce sıraya girer. Ancak caddede dolaşan bir çift bu emre uymaz.
Ekiptekilerden biri onlara doğru bağırır: “Hey siz ikiniz! Emri duymadınız mı?†Kendilerine seslenildiğini anlayan ve herkesin sıraya girdiğini gören adam cevap verir: “Who are you? What is happening here?†Sıraya girenler içerisindeki kravatlı takım elbiseli bir bey ekibe yardımcı olmanın verdiği gurur ve heyecanla lafa karışır: “Adam turist İngilizce konuşuyor.†Ekip elemanı gülmemek için kendisini zor tutar:
“Ne diyor peki?â€
“Siz kimsiniz burada neler oluyor?â€
Ve o iki turistin haricinde hiç kimse neler olup bittiğini kendilerine böyle gün ortasında emirler yağdırıp sıraya sokanların kim olduğunu sormaz ya da soramaz.
Emek Kavramına Farklı Bir Bakış
Emek, varlığın kendisiyle bir bütündür. Varolan her birey emeğin birer parçasıdır. Okuluna giden öğretmenin sınıfta ders anlatması bir emek olduğu gibi, onu dinleyen öğrencinin sarfettiği çaba da bir emektir, aynı zamanda öğretmeni dinlemeyip başka birşey ile meşgul olan öğrencinin sarfettiği çaba da bir emektir.
Emek her alandadır, benim bu yazıyı yazarken, sizin okurken ayırdığınız vakitte emek ile ilintili bir durumdur.
Yukarıda bahsettiğim konular, emeğin hizmet yönünden anlaşılabilmesi için genel ve basit örneklerdi, birde emeğin üretim alanında yeri vardır ki, üzerinde hassasiyetle durmamız gereken bir durumdur.
_____
Bilgisayar Zararlı mı?
Son günlerde bilim adamları (bazıları) ilerki yıllarda,insan zekasının geriliyeceğini iddaa ediyor. Gerekceleri ise tek şuçlu olarak bilgisayarı gösteriyorlar. Hepimizin bildiği gibi beyin cimnastiki dediğimiz bir olay var. Beynimizi ne kadar zorlarsak, o kadar gelişmesine ve genç kalmasına katkıda bulunuyoruz... Bunlardan en basiti bulmaca çözmek gibi. Şimdi acaba şöyle bir kolaycılığa kaçıyor muyuz veya zamanla kaçacak mıyız?
Bu kolaycılığın doğal sonucu olarakta gelecek kuşaklarda IQ`muzda bir düşme olacak mı? Bir arkadaşınız sizden bir konu hakkında bilgi almak istiyor veya çoçuğumuzun takıldığı bir dersten dolayı, size bir şey sorma isteği duyduğun da onlara vereceğimiz cevap: Bana sormana ve düşünmene artık gerek yok . Gir bilgisayara ne sormak veya öğrenmek istiyorsan, yaz ve tıkla bu kadar basit hemen karşına çıkar. Bu örneklerin sonunda bilim adamlarının endişeleri acaba haklı çıkar mı?
____
Okuma Zorlukları
Bazı insanlar okumakta zorluk çeker. Bu durum yaşa bağlı değildir. Nedenleri arasında sağlık sorunları işitme özellikle de görme bozuklukları sayılabilir. Bazen de çocuklar okulda iyi öğretilmediği için okuma öğrenemez. Küçüklüklerinde durmadan evden eve taşınan ailelerin çocukları değişik okullara uyum sağlamakta güçlük çekebilir bu yüzden iyi okuyamayabilirler. Ayrıca bazı çocuklar okumaktan hoşlanmayabilir başka şeylerle uğraşmak onları daha mutlu edebilir.
Okuma öğrenmekte güçlük çeken çocuklara yardımcı olmak için eğitilmiş özel öğretmenler vardır. Bunlar çocuğun neden yaşıtları gibi öğrenemediğini testler uygulayarak araştırır. Sorunun ne olduğu bir kez saptanınca çocuğun özel eğitimle okuma öğrenmesi kolaylaşır.
Basit bir bedensel bozukluktan landığı sanılan disleksi okumayı öğrenme güçlüğü olarak tanımlanabilir. Normal yaşta okula başlamış zeka geriliği ya da davranış bozukluğu olmayan bazı çocuklar akıcı bir biçimde okumayı başaramaz ya da söylenişi ve yazılışı yakın harfleri birbirine karıştırır. Örneğin disleksililer “ya†yı “ay†ya da “d†yi “b†olarak okur. Disleksinin çeşitli dereceleri vardır.çabuk farkına varılması durumunda bazen özel eğitimle okuma öğretilse de disleksinin nedenlerine ilişkin kesin bir bulgu yoktur. Disleksililer okuma eksikliklerini görsel ve işitsel gereçlerle bir ölçüde giderebilmektedir.
Annelerin babaların öğretmenlerin ilk amacı çocuğu sadece okul sıralarında değil ömrü boyunca okumaktan zevk alacak bir kişi olarak yetiştirmek olmalıdır. Yalnızca güzel okumanın yeterli olmayacağı okumanın yaşamın vazgeçilmez verimli bir uğraşı olduğu bilinci çocuklara aşılanmalıdır. Böylesi bir özendirmeyle çocuklara koskoca bir kitap ve bilgi dünyasının kapıları açılmış olur
_____
Eğitim Köleleştiriyor mu?
Yıllar önce o zamanlar çok popüler bir haftalık dergi olan Nokta İstanbul'da ilginç bir deney yapmıştı. Bir tiyatro sanatçısı olan Ezel Akay eline bir megafon alarak koyu renk elbiseler ve siyah pardesüler giyen ekibiyle birlikte önce güvercinleriyle ünlü Yenicamii'nin arkasındaki parka giderler. Parkta oturan gezen etrafı seyreden bir sürü insan vardı. Akay elindeki megafonla kalabalığa doğru sert bir emir verir: “Herkes ayağa kalksın!†Emri duyan Akay'ı ve ekibini gören istisnasız herkes derhal ayağa kalkar.
Sonra Eminönü İskelesi'ne geçerler. Akay yine sert bir emirle: “Herkes yere çöksün!†diye bağırır. Gemiden inenler bilet kuyruğunda bekleyenler simitçiler işportacılar emri duyan herkes yere çöker.
Sonra Mecidiyeköy'deki stadyumun önüne giderler. Megafondan: “Herkes ellirini kaldırıp duvara yaslansın!†emri duyuldu. Stadyuma girmek için kuyrukta bekleyen futbol seyircileri kokoreççiler bayrakçılar derhal emre uyarlar.
Daha sonra da ekip bir fabrikanın önüne giderler. Mesai saati başlamak üzeredir. Fabrikanın girişine bir masa koyarlar ve masanın üzerinde düzmece bir evrak yerleştirerek işçilere emiri verirler: “Herkes içeriye girerken bu kâğıtlara parmak basacak!†Giren basar giren basar. Kimsenin aklına “siz kimsiniz hemşehrim? Neden bu kâğıtlara parmak basıyoruz?†diye sormak gelmez.
Son olarak da Beyoğlu'na gelirler. İstiklal Caddesinde gezinen vitrinleri seyreden kalabalığa yine sert bir emir verilir: “Herkes sıraya girsin arama var!†Emri duyan herkes koyun sürüsü gibi sessizce sıraya girer. Ancak caddede dolaşan bir çift bu emre uymaz.
Ekiptekilerden biri onlara doğru bağırır: “Hey siz ikiniz! Emri duymadınız mı?†Kendilerine seslenildiğini anlayan ve herkesin sıraya girdiğini gören adam cevap verir: “Who are you? What is happening here?†Sıraya girenler içerisindeki kravatlı takım elbiseli bir bey ekibe yardımcı olmanın verdiği gurur ve heyecanla lafa karışır: “Adam turist İngilizce konuşuyor.†Ekip elemanı gülmemek için kendisini zor tutar:
“Ne diyor peki?â€
“Siz kimsiniz burada neler oluyor?â€
Ve o iki turistin haricinde hiç kimse neler olup bittiğini kendilerine böyle gün ortasında emirler yağdırıp sıraya sokanların kim olduğunu sormaz ya da soramaz.
Bu mesaj 'en iyi cevap' seçilmiştir.
Makale
Herhangi bir konuda bir düşünceyi, bir görüşü açıklamak, savunmak ya da bilgi vermek için yazılan yazı. Her alanda, her konuda makale yazılabilir. Denemenin tersine bir makalede kanıtlara, belgelere vb. dayanmak, bir sonuca varmak gerekir. Bir sınırlama olmamakla birlikte, makale denilince genellikle gazetelerde yayımlanan düşünce yazıları akla gelmektedir. Bunun nedeni, makalenin gazeteyle birlikte doğup gelişmiş bir yazı türü olmasıdır. Nitekim Türkiye'de de ilk makaleler Tanzimat döneminde gazetelerle birlikte görülmüştür. Türün öncüsü Tercüman-ı Ahval'deki (1860) makaleleriyle Şinasi'dir.
Makale, herhangi bir konuda, bir görüşü, bir düşünceyi savunmak ve kanıtlamak için yazılan yazıdır. Gazete ve dergilerde yayınlanır. Bir gerçeği açıklamak, bir konuda görüş ve düşünceler öne sürmek ya da bir tezi savunmak, desteklemek için yazılan yazılara da "makale" denir .
BAKINIZ
Doğa ve tabiatla ilgili makale örnekleri verir misiniz?
Bilgisayar ile ilgili makale örnekleri verir misiniz?
Anadolu medeniyetleri ile ilgili makale örnekleri verir misiniz?
YORUMLAR