Mescit ve cami nedir?

Mescit ve cami nedir? Mescit nedir? Mescit, Cuma Namazı kılınmayan minik cami ya da namaz kılma yeridir. Mescit kelimesi Arapça&...

Mescit ve cami nedir?

Mescit nedir?

Mescit, Cuma Namazı kılınmayan minik cami ya da namaz kılma yeridir.

Mescit kelimesi Arapça'da secde edilen yer anlamına gelir. Mescitlerde minber yoktur bu sebeple buralarda hutbe okunmaz ve Cuma Namazı kılınmaz. Mescitler namaz kılmak için kullanılan minik mekânlardır.




Cami nedir?

Cami, İslam'da bir yakarma mekanıdır.

"Cami" Türkçeye Arapçadan geçen bir sözcüktür. Cem' "toplanma, bir araya gelme" kökünden gelen cami, "toplayan, bir araya getiren" anlama gelir. Sözcük önceleri "cuma namazı mescidi" anlamında kullanılıyordu.


Câmi sözcüğü, bununla beraber İslam'da Tanrı'ın 99 isminden birisidir.


NOT: Cami ve mescit ayrımı bir tek Türkiye'de vardır. Öteki İslam devletlerinde mescit kelimesi Türkiye'deki cami sözcüğünün karşılığı olarak kullanılır. Arapça'nın dışındaki dillere cami kelimesi mescit sözcüğünün değişik dillerdeki okunuş şekli olarak girmiştir.






  • Cami Mimarisi


  • Ayasofya Kilisesi'nin cami olmasının sebebi nedir?


  • Cami Baykurt



Mescit
Mescit, Cuma Namazı kılınmayan minik cami ya da namaz kılma yeridir.

Mescit kelimesi Arapça'da secde edilen yer anlamına gelir. Mescitlerde minber yoktur bu sebeple buralarda hutbe okunmaz ve Cuma Namazı kılınmaz. Mescitler namaz kılmak için kullanılan minik mekânlardır.




Cami ve mescit ayrımı bir tek Türkiye'de vardır. Öteki İslam devletlerinde mescit kelimesi Türkiye'deki cami sözcüğünün karşılığı olarak kullanılır. Arapça'nın dışındaki dillere cami kelimesi mescit sözcüğünün değişik dillerdeki okunuş şekli olarak girmiştir.

Anadolu Türk Mimarisi'nde, Selçuklu devrinde yapımına başlanılan tek kubbeli mescitler, sonrasında Beylikler ve Osmanlı dönemlerinde de yaygın bir halde devam ettirilmiştir.

* Mescit hakkında ek bilgi:
Secde edilen yer, namazgâh, cami yerine kullanılan namaz yeri. Aşırı saygı göstermek, alnını yere koymak, baş eğmek, eğilmek anlamlarına gelen "sücûd" masdarından yer adı. Çoğulu "mesâcid" mescitlerin büyüğüne "cami" denir. Çoğulu "cevâmi''dir. Cami; toplayan toplayıcı anlama gelir. Beş zaman namazda cuma ve bayram namazlarında mü'minleri bir araya toplamış olduğu için bu isim verilmiştir. İbadet edilen yer, mabet anlamında "ma'bed" ve çoğulu "meâbid" de kullanılır. Türkler Anadoluda, ibadethanelerin büyük yapıda olanlarına "cami" küçüklerine ise "mescit" adını vermişlerdir.
Yeryüzünde kurulan ilk mescit Kâbe-i Muazzama'dır. Allahu Teâlâ şu şekilde buyurur:

"İnsanlar için yeryüzünde kurulan ilk ev Mekke'de bulunan kutsal ve âlemler için bir hidayet membaı olan Kâbedir."

(Âl-i İmran, 3/96).


Ebû Zerr (r.a)'den rivayete gore, şu şekilde demiştir: Resulullah (s.a.s)'a, yeryüzünde ilk kez hangi mescidin tesis edildiğini sormuş oldum. Çözüm olarak; "mescid-i Haram" buyurdu. Bundan sonrasında hangisi inşa olundu, dedim Mescid-i Aksâ" buyurdu. İkisinin inşası içinde ne kadar süre bulunduğunu sormuş oldum. "Kırk yıl" yanıtını verdi. Bundan sonrasında da, Tanrı'ın elçisi şu şekilde buyurdu:

"Ey Ebû Zerr! Namaz vakti nerede girerse, namazını orada kıl. Namazın fazileti, vaktinde kılınmasıdır."

(Buhârî, Enbiyâ, 10, 40; Müslim, Mesacid, 1,2).


Kâbe-i Muazzama'nın ilk olarak Hz. Âdem tarafınca inşa edilmiş olduğu, Hz. İbrahim ve oğlu İsmail (a.s) tarafınca aynı temeller üstüne tekrardan bina edilmiş olduğu nakledilmiştir. Kâbe ve Mescid-i Aksâ'nın inşası içinde bin senelik bir süre farkının bulunmuş olduğu rivayeti dikkate alınınca, Mescid-i Aksa'nın da Süleyman (a.s) tarafınca ikinci olarak inşa edilmiş olması muhtemeldir (bk. Zebîdî, Sahih-i Buhârî Muhtasarı Tecrid-i Sarih Tercemesi, Kâmil Miras, 7. baskı, Ankara 1984, VI, 22-32; "Kâbe", "Mescid-i Aksa" maddeleri). Öteki taraftan bu en eski iki büyük mescit içinde süre ile ilgili rakamların çokluk bildirmesi de mümkündür.
Tanrı'ın elçisi üç mesciti ziyaret ve orada yakarma için seyahat yapılabileceğini belirtmiştir.

"Sadece şu üç mescit için seyahat yapılabilir: Mescid Haram, benim şu mescidim (Mescidi Nebevi) ve Mescid-i Aksa."

(Buhârî, Mescid-i Mekke, I, 6, Sayd, 26, Savm, 67; Müslim, Hacc, 415, 511-513; Ebû Dâvud, Menâsik, 94; Tirmizi, Salat, 126).


Bu üç mescitte yapılacak ibadetin, başka mescitlerde yapılacak olandan üstünlüğünü bildiren çeşitli hadis-i şerifler nakledilmiştir (bk. Buharî, Mescid-i Mekke, 1; Müslim, Hacc, 505-510; Tirmizi, Mevâkit, 126, Menâkıb, 67; Nesaî, Mesâcid, 4, 7, Menâsik, 124).
İslâm'ın çıkışı esnasında Kâbe putlarla doldurulmuş bir halde, Kureyş müşriklerinin ziyaret yeri idi. Hz. Peygamber Mekke'de iken müslümanlar önceleri kendilerini gizlemişler, Erkam b. Ebî'l-Erkam'ın evinde toplantılarını gizlice sürdürmüşlerdi. Hz. Ömer'in İslâm'a girişi ile kendilerini açığa vurdular ve ilk olarak topluca Kâbe'ye kadar giderek burada müşriklere karşı bir şov yaptılar. Hz. Peygamber Mekke'de iken namazlarım Beytullah'ın yanıbaşında, Yemen köşesi ile Hacer-i Esved içinde kılmaktaydı. O, peygamberlikten ilkin de, Kâbe'ye saygı göstermekte, onu mukaddes tanımakta, fırsat olunca ziyaret edip, Hacer-i Esved'i öpmekteydi.
Mekke'de ilk müslüman cemaatin, hususi bir yakarma yeri yoktu. Hz. Peygamber (s.a.s), erkeklerden ilk müslüman olan Hz. Ali (r.a) ve öteki arkadaşları ile Mekke'nin dar sokaklarında, gizlice namaz kılmıştı. Hz. Peygamber çoğu zaman namazlarını, Kâbe civarında ya da kendi evinde tek başına kılardı. Bununla beraber müslümanlar, cemaat halinde namaz kılabilmek için bir evde toplandıkları da olurdu. Bu ev, bir çok süre ashabdan Erkam'ın evi idi. Hz. Ömer (r.a), islâmiyeti kabul ettikten sonrasında, müminlerin rahatsız edilmeden Kabe'nin yanında namaz kılmalarını temin etmişti.
Hz. Peygamber (s.a.s.), yeryüzünün tüm müslümanlar için bir mescit bulunduğunu ve Tanrı nazarında her yerin bir bulunduğunu belirtmiştir (Buhârî, Salât/56). Sadece namazların mescitlerde kılınmasının daha güzel olacağını bildiren hadislerde mevcuttur (bk. Müslim, Mecâcid/1).
Mekke'de İslâm'ın çıkışından sonrasında Kâbe haricinde ilk mescit, Ammâr b. Yâsir tarafınca yapılmıştır. Ammar b. Yâsir, Mekkeli olmayıp oraya yerleşen bir yabancı idi. Müşriklerin bitmez-tükenmez eziyetlerine dayanamadığı ve ibadetini Kâbe'de rahat yapamadığı için evini mescid yapmıştır.
Hz. Ebû Bekir (r.a.)'in Mekke'de iken yaptırdığı mescit, İslâmın ikinci mescidi olarak kabul edilir. O Mekkede iken, evinin avlusunda kapı yanında hususi bir mescit yapmıştı. Kureyşliler, onu görecek olan hanımefendilerin ve evlatların heyecana kapılıp yoldan çıkacakları endişesiyle itiraz etmiş ve bu biçim söz mevzusu mescitte açıkça namaz kılmasını yasaklamıştı (Buhâri, Salât/86).
Medine'ye hicret etmeden ilkin. Hz. Peygamber (s.a.s.)'in emri ile orada Cuma namazı kılınmıştı. Cuma namazının kılındığı bu yer, İslâm tarihinin üçüncü mescitidir. Hz. Muhammed (s.a.s.), Medine'ye hicret ederken Kubada birkaç hafta geçirdi. Burada bir mescit inşasına başladı. Bu hususta şu ayet-i kerime nazil oldu: "İlk gününden beri Tanrı'a karşı gelmekten sakınmak için kurulan mescitte bulunman daha uygundur" (et-Tevbe, 9/108). İşte bu mescit, İslâm âleminde dördüncü mescittir: Beşinci mescit ise, Hz. Peygamber (s.a.s.)'in, Medine'ye vardıktan sonrasında yapmış olduğu mescittir. Hz. Ebu Bekir (r.a) ile Medine'ye giren Resulullah (s.a.s.) devesini salıverir. Devesi, nerede durursa orada konuk olacağını belirtir. Deve, bugün Mescid-i Nevevî'nin olduğu yerde durur. Boş bir arazi olan bu yeri, Hz. Muhammed (s.a.s.), mescit ve kendi ev halkı için oturacak yer yaptırmak suretiyle satın alır. O zamandan beri bu mescit, Medine'nin belli başlı mescidi olarak zamanımıza kadar gelmiştir. Medine mescidinde, ashabını dinî ve dünyevî mevzularda aydınlatma amacıyla oturmaları Resulullah'ın âdetleri idi.
Bu ilk mescitlerden sonrasında, İslâm âleminde mescitler çığ şeklinde çoğaldı. Müslümanlar kurmuş oldukları tüm köy ve kasabalarda, fethettikleri her yerleşim merkezinde bir ya da birden fazla mescit yapmayı ilke haline getirdi.
Mescitler, başlangıçta yakarma yeri, ilim müessesesi, kaza dairesi (mahkeme), ordu karargâhı, elçilerin kabul edilmiş olduğu bir makam ve hatta gerektiğinde hapishane olarak kullanılmıştır. Mescitler son zamanlara kadar, yakarma yeri olarak vazife yapmanın yanı sıra, eğitim-öğretim faaliyetlerinin de icra edilmiş olduğu bir yer olmuştur. Mescitlerde göze çarpan yapı unsurları olarak şunlar sıralanabilir: Mihrab, minber, vaaz kürsüsü, padişahların yaptıkları mescitlerde hünkâr mahfili, müezzinlerin namaz esnasında oturmuş olduğu müezzin mahfili, son cemaat yöresel, minare, imam ve müezzin odaları, hükümdarlara yapılabilecek suikastleri engellemek için inşa edilen maksûre, şadırvan ve avlu, gasilhane ve tuvaletler, son olarak da Kur'an okutmaya yarayan ve kurs binası niteliği taşıyan bölmeler.
Kur'ân-ı Kerim'de bir ayette, mescitleri meydana getirecek olanlarda dört ana vasfın arandığı görülmektedir. Tanrı Teâlâ şu şekilde buyurur: "Tanrı'ın mescitlerini, sadece Tanrı'a ve ahiret gününe inanan, namazı gereği suretiyle kılan, zekâtı veren ve Tanrı'tan başka kimseden korkmayanlar imâr eder. İşte bunların doğru yolda olup başarıya ulaşacakları umulur" (et-Tevbe, 9/8).

Mescitlere ilişkin hükümler
Mescitler Allahu Teâlâ'ya yakarma amacıyla yapıldığı için büyük bir şerefe haizdir. Bu yüzden her mescite "Beytullah (Tanrı'ın evi)" denir. Bir mescit kıyamete kadar mescittir. Mescite saygısızlık ya da saldırı, Allahu Teâlâ'nın hukukuna saldırı anlamı taşıyacağı için uhrevî sorumluluğu gerektirir.
Bir mescitin içi ve arsası mescit olduğu şeklinde gökyüzüne kadar üstü de mescit hükmündedir. Bu yüzden mescitte yapılması mekruh olan şeyin, üstünde yapılması da mekruh olur. Mescidlerin araya yol girmeyen çevresi de (finâ-ı mescid) namaz mevzusunda mescit hükmündedir. Fakat başka mevzularda mescit hükmünde değildir. Bundan dolayı, oralardan geçip gitmek ya da oraya abdestsiz girmek caizdir.
Bir kimsenin kendi mahallesi ya da köyü camiinde namaz kılması daha faziletlidir. Sadece imamının daha salih ve daha fakih olması bir tercih sebebidir. Bu mevzuda Mescid-i Haram ile Mescid-i Nebevi'de ayrı bir üstünlük vardır.
Bir mescit, cemaata dar gelmeye başlamışsa yanlarından arsa satın alarak genişletilebilir. Arsa sahipleri razı olmasa da bedeli ödenerek alınabilir. Zira buna toplumun ihtiyacı vardır.
Bir kimse, Tanrı rızası için yaptırdığı bir mescitin idaresine, onarım, tefriş ve aydınlatılmasına ve ehilse imamlık ya da müezzinliğine başkalarından daha çok hak sahibidir. Kendisinden sonrasında yeterli olan evlatları ve aşireti de başkalarından önde gelir.
Bir mescitin duvarları ya da kubbesi bir ekip nakış ve yaldızlarla süslenebilir. Sadece mescitin mütevazi olması daha uygundur. Bilhassa namaz kılanların dikkatini dağıtacak şekilde kıble tarafına yapılacak süslemeler mekruh sayılmıştır. Bununla beraber bir kimse kendi malından mesciti süsleyebilir. Fakat vakıf mütevellisi bu nakış ve süsleri vakfın malından yapması imkansız, yaparsa bedelini tazmin etmesi gerekir. Zira bunlar mescitin binasına, devamına ilişkin şeyler değildir. Sadece vakıf gelir fazlasının fena yöneticilerin eline geçip zayi olmasından korkulursa bu şekilde bir harcama yapılabilir.
Mescit içinde abdest alınmaya mahsus bir yer yapılmışsa, burada abdest alınabilir.
Görevli imam ve müezzini bulunan bir mescidde cemaatle namaz kılındıktan sonrasında, başka bir cemaatın tekrardan ezan ve ikametle namaz kılması mekruhtur. Sadece ezan ve ikametsiz olarak, mihraptan başka bir yerde ikinci cemaatin namaz kılmasında bir sakınca yoktur.
Bir mescite sağ ayakla girilir, ilkin Resulullah (s.a.s)'a salâtü selâmdan sonrasında, "Allahümme'ftah aleynâ ebvâbe rahmetike (Allahım, bizlere rahmet kapılarını aç)" diye yakarma edilir. Çıkarken de ilkin sol ayağı dışarıya atarak,
"Allahûmme'ftah aleynâ ebvâbe fadlike (Allahım, bizlere lütuf ve kereminin kapılarını aç)" diye duada bulunmalıdır. Öteki taraftan mescite ilk girişte selâmlama anlamında Tanrı rızası için minimum iki rekât "Tehıyyatül mescit" namazı kılınması sünnet olup, mescitin manevî havasına intibakı sağlar.
Mescitlerde yüksek sesle konuşmak mekruhtur. Sadece vaiz, hatib ve öğrencilerine ders vermekte olan üstad sesini duyurmak için yükseltebilir. Namaz kılanlara zarar vermemek şartıyla Kur'ân-ı Kerîm okuyanların ya da Tanrı'ı zikredenlerin seslerini yükseltmeleri caizdir.
Namaz için mescite gelenlerin, kendi durumuna gore en temiz ve en güzel giysilerini giyinmeleri, cemaatı nefret ettirecek soğan, sarmısak şeklinde şeyleri namaz öncesinde yemekten sakınması insan, cemaata ve mescide olan saygının gereğidir. Kur'ân-ı Kerîm'de "Ev Ademoğulları! Her mescite gidişinizde temiz ve güzel elbiselerinizi giyinin" (el-A'râf, 7/31).
Namaz kılanın önünden geçmek caiz değildir. Sadece mescitte ön saflarda boş yer varken arka safa namaza duranın önünden geçip ileri safa gidilebilir. Burada önünden geçilen kimse cami adabına uymayarak kendi saygınlığını kendisi yitirmiştir.
Mescite abdestli olarak girilir. Mescitlere namaz için olmaksızın evlatları, akıl hastalarını sokmak ya da mescidin içinden yoksulluk bulunmadıkça yol şeklinde geçmek caiz değildir (Geniş bilgi için bk. el-Kâsenî, Bedâyiu's-Endüstri, Beyrut 1402/1982, VI, 220, 221; el-Fetâvâ'l-Hindiyye, Beyrut 1400/1980, II, 454 vd.; İbn Âbidîn, Reddü'l Muhtâr, İstanbul 1984 (tıpkı basım), IV, 356 vd., Terceme, Ahmed Davudoğlu, İstanbul 1983, IX, 267 vd.; Ö. Nasuhi Bilmen, Büyük İslâm İlmihali, İstanbul 1985, s. 240 vd.),
Mefâil HIZLI


Cami
Toplayıcı, toplayan, kaplayan, müslümanların yakarma gayesiyle toplandıkları yer, ma'bed.

"Câmi" terimi "(cemaatleri) bir araya getiren mescid" anlamındaki "el-mescidü'l-câmi"den kısaltılarak sonradan kullanılmaya başlanmıştır. Kur'an'da, hadislerde ve ilk tarihî larda "câmi" yerine "mescid" kelimesi geçmektedir. "Mescid", "secde edilen yer" anlamında bir mekân ismidir Namazın başka rükünleri de olmasına karşın yakarma edilen yer, önemine binaen secdeye izafe edilmiştir İnsanın daha ilk yaratılışında tanık olduğu secde (el-Bakara, 2/34) saygı ve tazimin en güzel ifadesidir Hz Peygamber (sas) onu, kulun Tanrı'a en yakın anı olarak vasıflandırmıştır (Nesâî, Uygulama, 78) İçinde Tanrı'a yakarma edilen her yere mescid denilmiştir Kur'an bu geniş anlamıyla mescidi geçmiş dinlerin mabedleri ile birlikte zikreder (el-Hac, 22/41 )

Batı dillerinde kullanılmakta olan "mosquee" ve benzeri terimler "mescid"in değişik söylenişinden dünyaya gelmiştir Osmanlılar da sultanlar tarafınca yaptırılan câmilere "salâtin câmi", vezirler ve rical tarafınca yaptırılanlara, yaptıranın adına izafeten " câmii" minik olanlara da "mescid" demişlerdir.
İlk câmiler:

Hz Âdem (as)'in yeryüzüne ilk geldiği yer olarak kabul edilen Serendip (Seylan) adasında kendine ilişkin bir mescidi olduğu rivayet edilir (İbn Haldun, Mukaddime, Beyrut 1967, 635) Halen bu adada, Hz Âdem'in adını taşıyan bir dağ ve tepesinde ona ilişkin olduğu söylenen bir ayak izi ve geniş bir düzlük bulunmaktadır Rivayet doğru bile olsa, bu mescid hususi olmalıdır Kur'an'ın bildirdiğine gore insanların tümü için meydana getirilen ilk ma'bed Kâbe'dir: "Şüphesiz âlemlere bolluk ve hidayet membaı olarak insanoğlu için kurulan ilk ev Mekke'deki Kâbe'dir Orada apaçık nişaneler ve İbrâhim'in makamı vardır Oraya giren emniyette olur" (Âli İmrân, 3/96-97) Kâbe'yi de içine alan geniş sahaya "Mescid-i Haram"* denilir Ebû Zer (ra)'in merakı üstüne Hz Peygamber (sas)'in verdiği bilgilerden anlaşıldığına gore, Kâbe'den sonrasında Mescid-i Aksa* yapılmıştır Bu iki mescid ilk banileri olarak malum Hz İbrahim (as) ve Süleyman (as) dan çok öncelere dayanmaktadır (Buhârî, Enbiya, 40; İbn Mâce, Mesâcid, 7; Ahmed b Hanbel, V, 150-157)

İslâm'ın ilk yıllarında müşrikler, İslâm'ı seçen zayıf ve desteksiz müslümanları dinlerinden döndürmek ve tekrardan kendi sövgü düzenlerine ve putlarına yakarma ettirmek için onlara korkulu işkenceler yapıyorlardı Hz Bilâl, Ammâr İbn Yâsir ve Habbâb'ın uğramış olduğu işkenceler, diğerlerine nazaran en şiddetlileri idi.

Öteki müslümanlar, bazen namazlarını Harem-i Şerif'te kılıyorlardı Müşrikler kuvvetli kabilelere mensup olan müslümanlara fazla yaklaşamıyorlardı Fakat bu acayip ve cefakâr müslümanlar, Harem'de namaz kılamıyorlardı Hatta müslümanlıklarını gizlemek zorunda kalıyorlardı İşte Erkam b Ebi'l-Erkam'ın evinden sonrasında ilk mescid, Ammar b Yâsir'in gizlice namaz kılmak maksadıyla evinin bir bölümünde bir yer ayırmasıyla gerçekleştirilmişti.

İkinci mescid ise gene hicretten evvel Hz Ebû Bekr es-Sıddık'ın kendi evinde inşa ettirdiği mescittir Bu da bir yoksulluk sonucunda yapılmış bir mesciddir Teymoğulları kabîlesine mensup olan Hz Ebû Bekr es-Sıddık (ra) kendisinin Mekke'de nüfuzu olmakla birlikte kabilesinin diğeri kabileler tarafınca horlanması sebebiyle, diğeri muhacirler şeklinde Habeşistan'â hicret etmek istemişti Onun Mekke' den ayrılması bir çoklarını endişelendirdi Zira zengindi ve Mekke'nin ekonomisine büyük katkısı vardı Bunun üstüne İbn Dağunna isminde bir Mekkeli, onu himayesine almakla hem kötülükten korumuş hem de hicret ederek Mekke'den ayrılmasını engellemiş oluyordu Himayeye alma, bu tür kent devletlerinde geçerli bir hukuk kuralıydı Sadece İbn Dağunna'nın bir şartı vardı Namaz ve ibadetlerini Harem-i Şerif'te yapmayacaktı Hatta Ebû Bekir, ibadetlerini gizli saklı yapacaktı İşte bu antak kalma üstüne o, evinin avlusunu mescid edinmişti.

İslâm'da Hz Peygamber'in umuma açık olarak ashabı ile beraber namaz kıldığı ilk mescid Hicret esnasında inşa edilen Kubâ'dır Hicret'ten sonrasında Hz Peygamber Medine'de Mescid-i Nebevî'yi inşa etti Bu iki mescidin inşasında Hz Peygamber ashabı ile beraber bir işçi şeklinde çalışmıştır Sonraları Medine'de dokuz mescid daha yaptırılmıştır İslâm'ın yayılmasına orantılı olarak mescidler geniş bir alana yayıldılar Buhâri'nin, Mescid-i Nebevî' den sonrasında içinde cuma namazı kılınan ilk mescidin Abd-i Kaysoğulları ülkesindeki Cuvâsa Mescidi olduğuna dair rivayeti (Buhârî, Cumuâ', 11), daha Hz Peygamber'in sağlığında mescidlerin ne kadar geniş bir alana yayılmış bulunduğunu göstermektedir Cuvâsa, Mekke ve Medine yöresinde olmayıp, bugünkü Riyad ve Zahran arasındadır.

Mimarî: Yapımı yedi ay kadar devam eden Mescid-i Nebevî 100x100 zira (ortalama 48x48 m) ebâdında mütevâzi bir yapıydı Kıbleye gore sol tarafta Hz Peygamber'in odaları sıralanıyordu Arka kısmında üstü hurma lifleri ve dallarıyla örtülmüş, yoksul öğrencilerin barındığı Suffe bulunmaktaydı İlk câmiler Mescid-i Nebevî örneğinde görüldüğü şeklinde sütunlu revakların çevrelediği bir avludan ibaretti Bu plân Eyyûbîler'e kadar pek fazla bir değişikliğe uğramadı Yeni milletlerin İslâm'ı kabul etmeleri ve onların mimarî anlayışının tesiri, fetihlerle ele geçirilen bölgelerin kültürel tesiri, coğrafî şartları, malzemenin sağlamış olduğu bir ekip imkânlar câmi mimarisinde gelişmelere yol almıştır İran, Maverâünnehr, Anadolu, Şimal Afrika ve Endülüs'te gelişen câmi mimarisi Osmanlılar'da Mimar Sinan'la zirveye ulaştı Osmanlı câmi mimarisinin başlıca üslûp ve ekolleri özetlemek gerekirse şunlardır:

a) Bursa üslûbu (1325-1501): Yüce Câmi ve Yeşil Câmi

b) Klâsik üslûp (1501-1616) Süleymâniye, Şehzade, Selimiye câmileri,

c) ştirilen Klâsik üslûp (1616-1703): Sultan Ahmed Camii

d) Lâle Devri üslûbu (1703-1730): III Ahmet Çeşmesi

e) Barok üslûbu (1730-1808): Lâleli ve Nuruosmaniye câmileri

f) Ampir üslûbu (1808-1874): Ortaköy Camii

g) Yeni Klâsik üslûp (1874-1930): Valide Camii


Klâsik Türk câmileri başlıca şu kısımlardan meydana gelir:
Dış avlu, iç avlu, son cemaat yöresel, sahn, yan sofalar, mihrap İç avlunun etrafı revaklı olup, orta yerde abdest almak için bir şadırvan bulunur Arka duvara bitişik bölüm son cemaat yöresel olup, geç kalanların cemaatle namaz kılmalarını temin için mihrap yapılmıştır Câmi içinde bulunan minber, mihrap, vaaz kürsüleri, müezzin mahfelleri bazı câmilerde padişahın namaz kılması için meydana getirilen hünkâr mahfelleri birer sanat şaheseridir Minareler ise bir ustalık ve zerafet sembolüdür
Görevliler:

Câmilerde başlıca şu görevliler bulunur:
İmam: Kelime olarak önder, devlet başkanı şeklinde anlamları vardır Hz Peygamber zamanında bir yere öğretici olarak gönderilen şahıs, bununla beraber onların imamlığını da yapmakta idi Hz Peygamber Kur'an'ı en güzel okuyanı yaşça minik de olsa imam atama etmiştir Atadığı valiler bununla beraber merkezî câmiin imamlığını da yapmakta idi Câmi imamlarının namaz kıldırma haricinde başka birçok görevleri de vardır
Müezzin: Vakti vardığında ezan okur ve câmi içinde öteki müezzinlik görevlerini yerine getirir Hz Peygamber (sas) müezzinleri Bilâl, Sa'd b Karaz şeklinde sesi güzel olanlardan seçmiştir
Vâiz: Namaz vakitlerinden ilkin bilhassa cuma, bayram ve terâvih önceleri halkı çeşitli mevzularda aydınlatan, tembih eden kimselerdir Câmilerde va'z âdeti, Hz Ömer zamanında adım atmıştır Bu görevi ilk ifâ eden Temim ed-Dârî olmuştur
Kayyum: Câmilerin temiz ve tertipli olmasını elde eden görevlilerdir Hz Peygamber (sas) mescidlerin temizliğine çok ehemmiyet vermiştir O hayatta iken mescidi süpüren bir kadıncağız vardı Vefatı kendisine haber verilmeden defnedildi Rasûlullah bu duruma çok üzülmüş ve onun mezarı başlangıcında namaz kılmıştır Onu Aden'te mescidin kırıntılarını süpürürken gördüğünü haber vermiştir (Buhârî, Salat, 8/72)


Câmilerde genel olarak bu dört grup vazife yapmakla birlikte, bilhassa Osmanlıların yükselme çağlarında bu sayı otuza kadar yaklaşmaktadır Vakfiyelerde zikredilen görevlilerden bazıları şunlardır: Hatip, ecza-han, devirhan, ders-i âmm, ferrâş, şeyhu'l-kurrâ, müderris, bevvâb, naat-han, muhaddis, hâfız-ı kütüp, kandilci, buhurî, mahyacı, şifâ-i şerif hocası (Ziya Kazıcı, İslâmî ve Toplumsal Açıdan Vakıflar, İstanbul 1985)

Câmilerin fonksiyonları,

a) Mabed

b) Yönetim merkezi,

c) İlim ve kültür merkezi

a) Mabed olarak: Esas itibariyle mescidler içinde yakarma edilmek suretiyle inşa edilmişlerdir Bu itibarla kudsiyet kazanmışlar ve "Tanrı'ın evi" adını almışlardır Kur'an Tanrı'ın adının anılması için yapıldığını belirtmektedir (Cin, 72/18) İslâm dini toplu ibadeti teşvik etmiştir Cemaatle kılınan namaz, yalnız kılınandan 25-27 aşama daha üstün tutulmuştur Her renkten ve sınıftan insanoğlunun bir araya gelip omuz omuza yakarma etmeleri, toplumsal dayanışmanın sağlanmasında mühim bir unsur olmuştur

b) Yönetim Merkezi olarak: Hz Peygamber (sas)'in nübüvvet görevi yanında, devlet başkanlığı, hâkimlik, komutanlık şeklinde görevleri de vardı Bu görevler, İslâm devlet başkanının görevleridir Medine'deki Mescid-i Nebevî O'nun bu görevlerine uygun olarak devletin yönetim merkezi özelliği taşımakta idi Elçiler orada karşılanır, Kimi zaman orada konuk edilir, ordu orada teçhiz edilip sefere gönderilir, dâvâlara orada bakılır, devletin hazinesi orada muhafaza edilir ve sarfedilmesi ihtiyaç duyulan bölgelere oradan sarfedilirdi Câmilerin bu görevleri vilâyetler düzeyinde de aynı idi Câmiler halkın birbirleriyle ve devletle kaynaştığı bir yer durumundaydı İlk Osmanlı câmileri de bir devlet merkezi olarak plânlanmış ve bu vazife için kullanılmışlardır

c) Bir İlim ve Kültür Merkezi olarak: Hiçbir din İslâm kadar ilme ehemmiyet vermemiştir Kendisinin "muallim" olarak gönderildiğini ifade eden Hz Peygamber (sas) Mescid-i Nebevî'deki "Suffe" ile, üniversitelerin ilk temelini atmıştır Suffe yatılı bir üniversite özelliği taşımakta idi Hz Peygamber (sas)'le başlamış olan ders halkaları değişik ilim dallarını da içine alarak yüzyıllarca, mescidlerde devam etmiştir Hz Peygamber zamanında değişik toplumsal amaçlar için de kullanılan mescid (câmi) bir çok müessesenin temelini oluşturur Câmilere sığamaz hale gelen bu müesseseler sonrasında külliyeleri meydana getirmiştir Zaman içinde câmiler, her insanın okuması için eserlerinirı bir nüshasını buralara bırakan müellifler yardımıyla, bir kütüphane hizmeti de vermişlerdir Satın alınan kitaplarla zenginleştirilen bu kütüphaneler, "hâfız-ı kütüp" isminde olan memurlarca yönetim ediliyordu Böylece câmiler ruh ve maddenin bütünleştiği bir merkez durumundaydı.

Câmi Âdâbı:

Tanrı (cc): "Ey Âdem oğulları, her mescidde zînetlerinizi takının" (el-Araf 7/31) buyurmaktadır "Zînet"ten maksat edeptir Câmilerin ilk yapılış gayesi Tanrı'a ibadettir Bu bakımdan yakarma esnasında, cemaati rahatsız edecek derecede yüksek sesle konuşmak, soğan-sarımsak şeklinde kokusu çirkin görülen şeyler yenilerek câmiye gelmek, safları çiğneyerek ileriye geçmeye çalışmak vb davranışlar hoş karşılanmamıştır Hz Peygamber (sas) mescidlere girerken sağ ayağı ile girer ve (euzü billahi azimi vebacehehe ekrame vesalihinehü agdıma eşşeydani ercaim) diye yakarma ederdi Mescidlere girildiğinde iki rekat "tahiyyetü'l-mescid"* (câmiye saygı) namazı kılmak Hz Peygamber'in sünnetidir (İbn Kesir, Tefsir, V, 106)



Nebi BOZKURT




Bu bildiri 'en iyi çözüm' seçilmiştir.
Mescit nedir?

Mescit, Cuma Namazı kılınmayan minik cami ya da namaz kılma yeridir.

Mescit kelimesi Arapça'da secde edilen yer anlamına gelir. Mescitlerde minber yoktur bu sebeple buralarda hutbe okunmaz ve Cuma Namazı kılınmaz. Mescitler namaz kılmak için kullanılan minik mekânlardır.

Cami nedir?

Cami, İslam'da bir yakarma mekanıdır.

"Cami" Türkçeye Arapçadan geçen bir sözcüktür. Cem' "toplanma, bir araya gelme" kökünden gelen cami, "toplayan, bir araya getiren" anlama gelir. Sözcük önceleri "cuma namazı mescidi" anlamında kullanılıyordu.


Câmi sözcüğü, bununla beraber İslam'da Tanrı'ın 99 isminden birisidir.


NOT: Cami ve mescit ayrımı bir tek Türkiye'de vardır. Öteki İslam devletlerinde mescit kelimesi Türkiye'deki cami sözcüğünün karşılığı olarak kullanılır. Arapça'nın dışındaki dillere cami kelimesi mescit sözcüğünün değişik dillerdeki okunuş şekli olarak girmiştir.









cami nedir?



Sebep: içerik düzeni






  • Cami Mimarisi


  • Ayasofya Kilisesi'nin cami olmasının sebebi nedir?


  • Cami Baykurt


 

YORUMLAR

Ad

Anlamı Nedir?,22,Biyoloji Konu Anlatımı,25,Cilt Bakımı,82,Coğrafya Ders Anlatımı,978,Genel,46,Güzel Sözler,16075,Music,1,Ne Nedir?,32164,Resimli Sözler,4111,Saç Sağlığı,119,Sağlık Bilgileri,1596,Soru-Cevap,10236,Sports,1,Tarih Konu Anlatımı,5,Teknoloji,36,Türk Dili ve Edebiyatı Konu Anlatımı,2,
ltr
item
Ders Kitapları Konu Anlatımı: Mescit ve cami nedir?
Mescit ve cami nedir?
Ders Kitapları Konu Anlatımı
https://ders-kitabi.blogspot.com/2017/05/mescit-ve-cami-nedir.html
https://ders-kitabi.blogspot.com/
http://ders-kitabi.blogspot.com/
http://ders-kitabi.blogspot.com/2017/05/mescit-ve-cami-nedir.html
true
5083728687963487478
UTF-8
Tüm Yazılar Yüklendi hiçbir mesaj bulunamadı HEPSİNİ GÖR Devamı Cevap Cevabı iptal Silmek Cevabı iptal Home SAYFALARI POST Hepsini gör SİZİN İÇİN ÖNERİLEN ETİKET ARŞİV SEARCH Tüm Mesajlar İsteğinizle eşleşme bulunamadı Ana Sayfaya Dön Pazar Pazartesi Salı Çarşamba Perşembe Cuma Cumartesi Pazar Mon Tue Wed Thu Fri Sat January February March April May June July August September October November December Jan Feb Mar Apr May Jun Jul Aug Sep Oct Nov Dec Şu anda... 1 dakika önce $$1$$ minutes ago 1 saat önce $$1$$ hours ago Dün $$1$$ days ago $$1$$ weeks ago more than 5 weeks ago İzleyiciler Takip et THIS PREMIUM CONTENT IS LOCKED STEP 1: Share to a social network STEP 2: Click the link on your social network Tüm Kodunu Kopyala Tüm Kodunu Seç Tüm kodlar panonuza kopyalanmıştır. Kodları / metinleri kopyalayamıyor, kopyalamak için lütfen [CTRL] + [C] tuşlarına (veya Mac ile CMD + C'ye) basınız Table of Content