MEZE a. (fars. meze). 1. içilen içkinin niteliğine göre hazırlanmış, genellikle yemek öncesi yenilen soğuk ve /ya da sıcak yiyecekl...
MEZE a. (fars. meze).
1. içilen içkinin niteliğine göre hazırlanmış, genellikle yemek öncesi yenilen soğuk ve /ya da sıcak yiyecekler: Zengin bir meze çeşidi. Kavunu meze yaparak rakı içmek. (Bk. ansikl. böl ).
2. Bir kimseyi, bir şeyi meze etmek, mezeye almak, onunla alay etmek, dalga geçmek (esk.).
—Esk. Tat, lezzet.
—ANSİKL. Meze, içilen içkiye göre farklılıklar göstermekle birlikte, Türkler'de özellikle geleneksel rakı sofrasının başta gelen mezesi beyaz peynir ve kavundur. Sofraya ilkin soğuk meze türlferi getirilir. üzerine kekik ya da nane serpilmiş siyah zeytin, cacık, fasulye pilakisi, dereotulu çiroz salatası, lakerda, pancar turşusu, tarama, borana, söğüş et ya da dil, zeytinyağlı yaprak dolması, tere roka, marul, taze soğan, maydanoz, yoğurtlu ya da domates soslu kızartmalar, başlıca soğuk meze türleridir. Soğuk mezelerin ardından taratorlu midye tava, kâğıtta pastırma, sahanda sucuk, kırmızı biberli arnavut ciğeri, küçük sigara börekleri ya da muska böreği, gibi sıcak mezeler getirilir ve bunu balık ya da et yemeği izler.
Bugün bu geleneksel meze türlerine, batı mutfağına özgü mezeler de katılmıştır.
MEZE sıf. (ital. mezzo, yarım'dan). Denize.
1. üst güvertesi çıkarılmış bir gemi için kullanılır.
2. Meze marinaya, aynalıklı filikalarda, bir yere yanaşılırken kullanılan kısa gönderli filika kancası. || Meze volta, bir halatın çımasını bedeni üzerine yarım volta ederek, bu halatı bir yere bağlama.
—Ask. denize. Meze borda ateş, bir savaş gemisinin, bütün toplarıyla bir bordaya aynı anda ateş etmesi. || Meze firkateyn, güverte altı bataryaları tamam olan, ancak güvertesinde top bulunmayan firkateyn. || Meze kapak, güvertesinde top bulunan yelkenli savaş gemisi. || Meze korvet, mizana direği serensiz korvet.
1. içilen içkinin niteliğine göre hazırlanmış, genellikle yemek öncesi yenilen soğuk ve /ya da sıcak yiyecekler: Zengin bir meze çeşidi. Kavunu meze yaparak rakı içmek. (Bk. ansikl. böl ).
2. Bir kimseyi, bir şeyi meze etmek, mezeye almak, onunla alay etmek, dalga geçmek (esk.).
—Esk. Tat, lezzet.
—ANSİKL. Meze, içilen içkiye göre farklılıklar göstermekle birlikte, Türkler'de özellikle geleneksel rakı sofrasının başta gelen mezesi beyaz peynir ve kavundur. Sofraya ilkin soğuk meze türlferi getirilir. üzerine kekik ya da nane serpilmiş siyah zeytin, cacık, fasulye pilakisi, dereotulu çiroz salatası, lakerda, pancar turşusu, tarama, borana, söğüş et ya da dil, zeytinyağlı yaprak dolması, tere roka, marul, taze soğan, maydanoz, yoğurtlu ya da domates soslu kızartmalar, başlıca soğuk meze türleridir. Soğuk mezelerin ardından taratorlu midye tava, kâğıtta pastırma, sahanda sucuk, kırmızı biberli arnavut ciğeri, küçük sigara börekleri ya da muska böreği, gibi sıcak mezeler getirilir ve bunu balık ya da et yemeği izler.
Bugün bu geleneksel meze türlerine, batı mutfağına özgü mezeler de katılmıştır.
MEZE sıf. (ital. mezzo, yarım'dan). Denize.
1. üst güvertesi çıkarılmış bir gemi için kullanılır.
2. Meze marinaya, aynalıklı filikalarda, bir yere yanaşılırken kullanılan kısa gönderli filika kancası. || Meze volta, bir halatın çımasını bedeni üzerine yarım volta ederek, bu halatı bir yere bağlama.
—Ask. denize. Meze borda ateş, bir savaş gemisinin, bütün toplarıyla bir bordaya aynı anda ateş etmesi. || Meze firkateyn, güverte altı bataryaları tamam olan, ancak güvertesinde top bulunmayan firkateyn. || Meze kapak, güvertesinde top bulunan yelkenli savaş gemisi. || Meze korvet, mizana direği serensiz korvet.
Kaynak: Büyük Larousse
YORUMLAR