Mutantan sıfat, eskimiş Arapça muµanµan Görkemli, şatafatlı: "Salih Paşa'ya, uğrayacağı iskelelerde mutantan istikball...
Mutantan
sıfat, eskimiş Arapça muµanµan
Görkemli, şatafatlı:
"Salih Paşa'ya, uğrayacağı iskelelerde mutantan istikballer yapılması hakkında talimat verilmişti."- Atatürk.
sıfat, eskimiş Arapça muµanµan
"Salih Paşa'ya, uğrayacağı iskelelerde mutantan istikballer yapılması hakkında talimat verilmişti."- Atatürk.
MUTANTAN sıf. (ar. tanfana'dan mutantan). Esk.
1. Gösterişli, tantanalı, şatafatlı: "Şerife hanım, başında beyaz namaz bezi, sırtında bol maşlahı, mutantan ve nazik bir temenna ile genç adamın önüne geçti" (Y. K. Karaosmanoğlu). 2. Görkemli: "Padişah mükrimane, bütün Bizans ruhbanlarını mutantan kalyonlara bindirdi" (Y. K. Beyatlı).
3. Parlak, süslü: "Ömer bey, bu mutantan mukaddimeden sonra aynı üslup ile vakanın hikâyesine geçiyor" (Y. K. Karaosmanoğlu).
4. Gürültülü, patırtılı.
1. Gösterişli, tantanalı, şatafatlı: "Şerife hanım, başında beyaz namaz bezi, sırtında bol maşlahı, mutantan ve nazik bir temenna ile genç adamın önüne geçti" (Y. K. Karaosmanoğlu). 2. Görkemli: "Padişah mükrimane, bütün Bizans ruhbanlarını mutantan kalyonlara bindirdi" (Y. K. Beyatlı).
3. Parlak, süslü: "Ömer bey, bu mutantan mukaddimeden sonra aynı üslup ile vakanın hikâyesine geçiyor" (Y. K. Karaosmanoğlu).
4. Gürültülü, patırtılı.
Kaynak: Büyük Larousse
YORUMLAR