nur isim (nu:ru) Arapça n°r 1 . Aydınlık, ışık, parıltı, ziya. 2 . İlahi bir güç tarafından gönderildiğine inanılan parlaklık: ...
nur
isim (nu:ru) Arapça n°r
1 . Aydınlık, ışık, parıltı, ziya.
2 . İlahi bir güç tarafından gönderildiğine inanılan parlaklık:
"Kuru kadın okurken önündeki mezarın bir yeşil nurla tutuştuğunu gördü."- Ö. Seyfettin.
Atasözü, deyim ve birleşik fiiller
nur gibi
nur içinde yatsın
nur inmek
nur ol!
nur topu gibi
nuruaynım
nuruçeşmim
nurudidem
nur içinde yatsın
nur inmek
nur ol!
nur topu gibi
nuruaynım
nuruçeşmim
nurudidem
Birleşik Sözler
nur yüzlü gemici
nuru göz nuru
Nur Sürer
Nur Viral
Dr. Rıza Nur
NUR a. (ar. nur).
1. Kutsal bir güçten landığına inanılan ışık; aydınlık, parlaklık.
2. Nur gibi, pırıl pırıl, parlak, aydınlık şeyler için kullanılır. || Nur içinde yatsın, sevilen ve sayılan ölüler için kullanılan iyi dilek sözü: Büyükbabam, nur içinde yatsın, bize hep sabırlı olmayı öğütlerdi. || Nur inmek, bir inanca göre mezar, türbe gibi yerlere geceleyin gökten kutsal bir ışık yağmak. || Nur ol, iyi ve güzel bir davranış karşısında söylenilen beğenme ve yüreklendirme sözü (tkz ). || Nur topu gibi, güzel, sağlıklı ve iyi bakımlı küçük çocukları nitelendirmek için kullanılır. || Nur yüzlü, saygı uyandıran, aydınlık yüzlü yaşlı kimselerden söz ederken kullanılır.
*-*Esk. Nur-bahş, etrafı aydınlatan. || Nur -efşan, ışık saçan, aydınlatan. || Nur-ı âlem, dünyanın nuru; Hz. Muhammet || Nur-ı ayrı, nur-ı çeşm, nur-ı dide, göz nuru; en çok sevilen, değer verilen kimse, özellikle evlat: “Valide hazretleri dayanamayıp geriden Topkapı sarayı1na gelerek ve ol odaya girip nur-ı didesini kendi gözüyle görerek tahsil-i itminan eylemiştir" (Cevdet Paşa, XIX. yy.). || Nur-ı basar, gözün ışığı: "Kudreti yok göre ol nur-ı basar" (Ahmedi, XVI. yy.). || Nur-ı cenan, ünlü bir lale çeşidi. II Nur-ı ilahi, kutsal, yüce ışık; Tanrı nuru. || Nur-ı mübin, nur-ı nuhustîn, nur-ı peşin, Hz. Muhammet. || Nur-ı tecelli, manevi açıdan aydınlanma, gerçeğe varma. || Nurün-ala nur, çok iyi, en iyi.
*-*Kim. Kendi kendine tutuşabilen hidrojen töstür çıkışıyla bir anda parlayıp sönen hafif alev. (Bu olay, özellikle organik maddelerin bozunduğu bataklık ve mezarlık gibi yerlerin üstünde görülür; halk arasında bu olaya nur yağdı ya da nur indi denir.)
*-*Tasav. Tanrı'nın evrendeki varlığının belirtisi. (Bk. ansikl. böl.)
*-*ANSİKL. Kuran'ın Nur suresinde “Allah göklerin ve yerin nurudur" denilir (XXIV, 35). Taha suresinde de Musa peygamberin Sina yolculuğu sırasında ateşe benzer bir şey gördüğü, ancak yaklaştığında oradan kendisine "Ey Musa, ben senin Rabbinim!" diye seslenildiği bildirilir (XX, 10 -12). Bazı mutasavvıflar bu ayetlerden yola çıkarak Tanrı'nın zaman ve mekân boyutlarını aşan, tanımlanamayan, nitelikleri insan bilincinin ötesinde bir nur olduğunu düşünmüşlerdir. Özellikle tasavvuf ağırlıklı işraki felsefesinde Tanrı, nurların nuru kabul edilerek bütün nurların, başka bir deyişle varlıkların ve iyiliklerin O'ndan geldiği sonucuna varılır.
1. Kutsal bir güçten landığına inanılan ışık; aydınlık, parlaklık.
2. Nur gibi, pırıl pırıl, parlak, aydınlık şeyler için kullanılır. || Nur içinde yatsın, sevilen ve sayılan ölüler için kullanılan iyi dilek sözü: Büyükbabam, nur içinde yatsın, bize hep sabırlı olmayı öğütlerdi. || Nur inmek, bir inanca göre mezar, türbe gibi yerlere geceleyin gökten kutsal bir ışık yağmak. || Nur ol, iyi ve güzel bir davranış karşısında söylenilen beğenme ve yüreklendirme sözü (tkz ). || Nur topu gibi, güzel, sağlıklı ve iyi bakımlı küçük çocukları nitelendirmek için kullanılır. || Nur yüzlü, saygı uyandıran, aydınlık yüzlü yaşlı kimselerden söz ederken kullanılır.
*-*Esk. Nur-bahş, etrafı aydınlatan. || Nur -efşan, ışık saçan, aydınlatan. || Nur-ı âlem, dünyanın nuru; Hz. Muhammet || Nur-ı ayrı, nur-ı çeşm, nur-ı dide, göz nuru; en çok sevilen, değer verilen kimse, özellikle evlat: “Valide hazretleri dayanamayıp geriden Topkapı sarayı1na gelerek ve ol odaya girip nur-ı didesini kendi gözüyle görerek tahsil-i itminan eylemiştir" (Cevdet Paşa, XIX. yy.). || Nur-ı basar, gözün ışığı: "Kudreti yok göre ol nur-ı basar" (Ahmedi, XVI. yy.). || Nur-ı cenan, ünlü bir lale çeşidi. II Nur-ı ilahi, kutsal, yüce ışık; Tanrı nuru. || Nur-ı mübin, nur-ı nuhustîn, nur-ı peşin, Hz. Muhammet. || Nur-ı tecelli, manevi açıdan aydınlanma, gerçeğe varma. || Nurün-ala nur, çok iyi, en iyi.
*-*Kim. Kendi kendine tutuşabilen hidrojen töstür çıkışıyla bir anda parlayıp sönen hafif alev. (Bu olay, özellikle organik maddelerin bozunduğu bataklık ve mezarlık gibi yerlerin üstünde görülür; halk arasında bu olaya nur yağdı ya da nur indi denir.)
*-*Tasav. Tanrı'nın evrendeki varlığının belirtisi. (Bk. ansikl. böl.)
*-*ANSİKL. Kuran'ın Nur suresinde “Allah göklerin ve yerin nurudur" denilir (XXIV, 35). Taha suresinde de Musa peygamberin Sina yolculuğu sırasında ateşe benzer bir şey gördüğü, ancak yaklaştığında oradan kendisine "Ey Musa, ben senin Rabbinim!" diye seslenildiği bildirilir (XX, 10 -12). Bazı mutasavvıflar bu ayetlerden yola çıkarak Tanrı'nın zaman ve mekân boyutlarını aşan, tanımlanamayan, nitelikleri insan bilincinin ötesinde bir nur olduğunu düşünmüşlerdir. Özellikle tasavvuf ağırlıklı işraki felsefesinde Tanrı, nurların nuru kabul edilerek bütün nurların, başka bir deyişle varlıkların ve iyiliklerin O'ndan geldiği sonucuna varılır.
Kaynak: Büyük Larousse
YORUMLAR