Objektif ve yanlı haber nedir?

İletişim teorilerinde tek yanlı ve iki yanlı haber nedir? Hangisi hedef kitleler için tutum değişikliği yaratmada daha etkin olur? ...

İletişim teorilerinde tek yanlı ve iki yanlı haber nedir? Hangisi hedef kitleler için tutum değişikliği yaratmada daha etkin olur?
Aşağıdaki makalede cemiyet üstünde objektif ve yanlı haberlerin bıraktığı etkiyi bulacaksınız..

Kitle İletişim Araçları ve Kamuoyu







Ben, mevzuya bir değişik açıdan bakmak isterim: insan unsuru ağırlıklı. Şu şekilde ki, devlet tarafınca güdülmeyen, sansüre doğal olarak tutulmayan kitle haberleşme-iletişim araçlarının, özgürlükçü demokrasinin temel öğelerinden oldukları bir gerçek.


Özgürlükçü demokrasilerde kitle haberleşme-iletişim araçlarının, haber verme, kamuoyunun oluşmasına katkı, bunu izah etme, denetleme ve eleştiri şeklinde kamusal görevleri, kişisel hak ve özgürlükleri zedelemeyecek bir şekilde, hiçbir grup, makam ve şahıs farkı gözetmeden yerine getirmeleri de, beklenen bir hizmet.

Sadece, bir taraftan kamusal iradeye yön veren motor, bir taraftan da kamusal iradeyi açıklayan bir vasıta konumundaki kitle haberleşme-iletişim araçları, üstlendikleri bu çok mühim görevleri devamlı, gerektiği şekilde yerine getiriyorlar mı?


Özetle haber verme, kamuoyu oluşturma ve izah etme, denetim ve eleştiri şeklinde kamu görevlerini üstlenmiş saydığımız kitle haberleşme-iletişim araçları, ilk olarak okurlarını, seyircilerini doğru, objektif bir şekilde bilgilendirebiliyorlar mı?


Bir başka deyişle kitle haberleşme-iletişim araçları, iç ve dış dünyanın görüntülerini Türk halkına başarıya ulaşmış bir şekilde çizebiliyorlar mı?


Bu sorulara devamlı “evet†demek, ne yazık ki mümkün değildir. Şu sebeple Türk insanı da, dünyanın çeşitli toplumlarındaki bireyler şeklinde yanlış bilgilendirmeyle (desinformation) karşı karşıya.

Yanlış bilgilendirme çok boyutlu bir mekanizmadır. Birçok sebebi içermektedir.


Bir boyutu gazeteci tarafınca bilgili olarak hazırlanan yalan haberden, ya da bilinçsiz olarak düzenlenen yanlış haberden oluşuyor. Gerçeğin doğru yansıtılmamasındaki bir etken de, gazetecinin rekabet ortamında başarıya ulaşmış bir görüntü çizmek, “atlattı†imajı vermek için abartıya, giderek yalana başvurma ihtiyacıdır.

İşin en garip yanı da, bazı kitle haberleşme-iletişim araçlarında yer edinen kimi haberlerin, abartılı bulunduğunun ya da gerçekle ilişkisi bulunmadığının en azından tahmin edilmesine karşın, bir bölüm okuyucu ya da seyirci tarafınca “aldanarak eğlenme aracı†yapılmasıdır.


Bazı gazeteciler, hususi çıkar ilişkileri sebebiyle de, bir çok vakit yalan habere başvurabilmektedirler.

Bazıları da yalan haber yazmasalar bile, yanlış bilgilendirmeye neden olan hataları bilgili olarak yapabilmektedirler.


Şu şekilde ki, haber yazan, program hazırlayan kitle haberleşme-iletişim aracı mensubu, olayın yansız seyircisi konumundan çıkarak, etken siyaset meydana getiren bir tarafa dönüşmekte, haberinin ya da programının içine yorum katmaktadır. Sözü edilen içerikteki taraf dengesini gözetmemekte, öne çıkarmak istediği kişinin sözlerine, çarpıcı vurgulamalarına daha çok yer vermektedir.


Yanlış bilgilendirme, bir kitle haberleşme-iletişim aracının mutfağındaki seçme aşamasında da olabilmektedir. Bilinmiş olduğu şeklinde, bir kitle haberleşme-iletişim aracının mutfağına her gün yüzlerce haber akmaktadır. Bu haberlerin büyük bir kısmı, yer ve vakit darlığından aşama aşama değerlendirilmemekte, â€önemsizâ€, “gazetenin gösterim politikasına uymazâ€, “taraflı†denilerek kişisel tercihlerle elenmektedir.


Bu tercihlerin en azından bir bölümünü kim yapmaktadır?

İlk aşamada, mutfaklarda yetersiz eğitim görmüş, bir çok dil bilmeyen, kıdemliler tarafınca aşağılanan, senelerdir ekibe girme umuduyla bekleyen, kafi ücret alamayan, çeşitli sorunlarla yüklü bir grup.

Bu grup, hususi beceri ve olanaklarıyla eğitimlerini, deneyimlerini geliştirmiş, çok azca sayıdaki, tabiri caizse “medya yıldızının†yönetiminde çalışır . Bu durumda, yönetici konumundaki azca sayıda kişinin yükü artar. Ilk olarak, değişik bakış açılarından değerlendirme olanağı azalır, denetim eksilir, hata yapma oranı yükselir.

Ek olarak bazı kitle haberleşme-iletişim araçlarının, dikkatleri bilgili ya da bilinçsiz bir şekilde belirli yanlara yöneltmesi sonucu, haber tüketicileri yurttan ya da dünyadan kafi sayıda haberle enforme edilememektedir.

Bir örnek vermek gerekirse, İngiltere'nin veliaht Prensi Charles ile eşi Diana'nın 1980'li yıllardaki Avustralya gezilerini, 60 dolayında muhabirin izlediği, buna karşılık 1960'lı yılların ortalarına kadar Çin'de, hiçbir batılı gazetecinin vazife yapmadığını söylemek kafi olacaktır.


Bu çerçevede, kimi vakit dünyanın herhangi bir köşesinde cereyan eden mühim vakalar, sadece tesadüf sonucu yabancı ajansların kanalıyla, tekeliyle, gösterim politikasıyla, onların gözüyle ve onların diliyle saptırılmış olarak aktarılmaktadır.


Ne var ki, bu şekilde bir süreçten sonrasında edinilen bilgilerin sıhhatli bulunduğunun, mantıksal bir açıklaması da yapılamaz.Uzun seneler çalıştığım Anadolu Ajansı'nın hala Çin'de ne bürosu, ne muhabiri var. Ben görevden ayrıldığımda, kısa bir süre çalıştığım TRT'nin yurtdışında tek bir bürosu bile yoktu.

(Görüntülü medya için, çok yeni olduklarından, herhangi bir eleştiri getirmek istemiyorum. Fakat yazılı medyanın bir süredir başlatmış olduğu, yurt dışındaki büroları kapatma politikasını, yurtiçindeki bazı bürolara da uygulamaya başladığını duyuyorum.)


Yanlış bilgilendirmenin başka bir sebebi, birbirleriyle yarış içinde olan kitle haberleşme-iletişim araçlarının kafi araştırma ve araştırma yapmadan, “yeniyi bir başkasından ilkin verme†kaygılarından lanmaktadır.

Gene bazı kitle haberleşme-iletişim araçları, sansasyon yaratma isteğiyle yanlış bilgilendirmeye yol açmaktadırlar. Bu tür haberlerde meşhur kişiler, olur olmaz vakalar çerçevesinde kamuoyunun gündeminde tutulmak istenmektedir.

Sansasyonel haberlerin içinde, “felaket haberleriâ€nin sayısı azca değildir. Söz mevzusu haberlerde trajik öğeler, bilhassa ön plana çıkarılmakta, kan ve gözyaşıyla duygu sömürüsü yapılmakta, gerçekler daha ufak boyutlarda sunulurken, olayın içindeki ilişkiler ağı zedelenmektedir.


Yanlış bilgilendirmenin bir başka membaı, medyanın dışındadır. ülke yönetimleri ve kimi kurumları, yasaları öne sürerek, gazetecileri mühim olayların yakınına sokmamakta, bu vakalara ilişkin detayları-bilgileri vermemektedirler.

Bu çerçevede gazeteciler, sıhhatli değerlendirme yapabilmek için, lüzumlu haber malzemesinden uzak kalmaktadırlar. Körfez Savaşı sırasındaki haber akışını, bu tür uygulamalar için örnek gösterebiliriz.

Ayrıca kimi çıkar çevreleri, baskı grupları, bazı kurumlar, basını kendi amaçlarına alet etme çabası içindedirler. Bu mekanizma o denli profesyonelleşmiştir ki, ABD'de bir “news managementâ€dan söz edilmektedir. Haber akışı içinde bu tür bilgili olarak yapılmış, amacı, adresi belli haberlerin sayısında büyük bir artış gözlenmektedir.


Ayrıca bazı politikacılar, birbirlerinden haberdar olmak için, basını devamlı bir şekilde kullanmaktadırlar.

Türkiye'de bazı liderler, mesajlarını kamuoyuna basın yöntemiyle iletirken, bazıları görüşlerini köşe yazarlarına telefonla bildirmekte, köşe yazarları da bir çok kez gündemi değişiklik yapma, yeni gündemler belirleme yolundaki bu girişimlere sütunlarında cömertçe yer vermektedirler. Sonuçta basın, “fuzuli işgalâ€e uğramakta, çok mühim gündem maddeleri arka sıralara itilmekte ya da asla ele alınmamaktadır.


Son olarak, halkla ilişkiler kurumları da, yayımlanmasını istedikleri malzemeyi, kitle haberleşme-iletişim araçlarının kanallarına direkt sokmakta ya da kamuoyu önünde bu malzemenin medyada yer almasını sağlayacak olanaklar yaratmaktadır.


Tüm bu anlatımdan ortaya çıkan şudur: Cemiyet bazen bilgili, bazen bilinçsiz, fakat devamlı bir yanlış bilgilendirmeyle karşı karşıyadır. Bunun sonucu, kamuoyu sıhhatli bir şekilde oluşmamaktadır. Bunu yapanlar insan, hedef kitle gene insandır. O vakit akla şu sual geliyor:

“Kitle haberleşme-iletişim araçlarında çalışan muhabir, çevirmen, düzeltmen, yazı işleri müdürü, yönetmen, yapımcı, kameraman, genel gösterim müdürü, genel koordinatör şeklinde unvanları ve yetkileri ne olursa olsun, haberin ya da programın herhangi bir aşamasında üretime katkıda bulunan kişilerin eğitimleri, kabiliyetleri, dünya görüşleri, bilgi birikimleri, deneyimleri, kişilikleri yanlış bilgilendirmeyi engellemeye kafi değil mi?†.

Biz şimdi, bugünün tespitini ya da yorumunu bir kenara bırakarak, ilerisi için neler yapılması icap ettiğini düşünelim.


Dünyanın globalleşmesi süreci içinde, çözülmesi lüzumlu o denli çok problem var ki, kitle haberleşme-iletişim araçları bunlara sayfalarını, ekranlarını açmalı; bireylerin hakikatı görmelerini engellemiş olan yalan, çarpıtılmış ve sansasyonel haberlerden, elden geldiğince uzak durmalıdırlar.


Ilk olarak, kitle haberleşme-iletişim araçları sorumlular ve çalışanları, yanlış bilgilendirmeden uzak durmak için, haberle yorumun sınırlarının nereden başlayıp, nerede bittiği mevzusunda tekrardan bir değerlendirme yapmalıdırlar.

Her ne kadar yansız ya da objektif habercilik terimi tartışmaları sürüyorsa da, objektif haber yazmak, program yapmak için, bazı teknik kurallar hala vardır.


Kitle haberleşme-iletişim araçları, kadrolarını, iyi eğitim görmüş, yetenekli, yaratıcı gençlerle güçlendirmelidirler.

Kurum içi eğitime ağırlık vererek, kadrolar mesleki gelişmelerden anında haberdar edilmelidir.

Bilhassa kilit personele, periyodik olarak yurt dışındaki benzer kurumlarda yetişim imkanları sağlanmalıdır.

Kurulacak araştırma birimlerinde, yaratıcılık arayışları sürdürülmelidir.

Fena kopyacılıktan bir an ilkin kurtulmanın yolları araştırılmalıdır.

Kısa dönemli çıkarlar bir yana bırakılarak, uzun vadeli ve istikrarlı gösterim politikaları benimsenmelidir.

Çeşitli yönleriyle araştırılmış gerçek haberlere yer verilmelidir.

Haber ve programlarda, insan hak ve özgürlükleri zedelenmemelidir.

Haber sayısı artırılmalı, dış haberlere ağırlık verilmelidir.

İnsanların yakın çevreleriyle ilgilerinin sürmesine çalışılmalıdır.

Haberler ve programlar, siyasal partiler ve tüm demokratik gruplar içinde fırsat eşitliği ve çoğulculuk ilkeleri göz önüne alınarak hazırlanmalıdır.

Yalnızca belirli bir kesimin ilgi duyduğu sansasyonel magazin haberleri azaltılmalı ya da elden gelirse kaldırılmalıdır.

Haber ve ülke çıkarları tanımları tekrardan belirlenmeli, bu tanımların dışına çıkılmamalıdır. Demokrasinin, 4 yılda bir sandığa oy pusulası atmak, demek olmadığı bilinciyle, bir yaşam biçimi olduğu asla unutulmadan, bunun ilk olarak ailede uygulanmasına yönelik haber, yazı ve programlar hazırlanmalıdır.

Kitle haberleşme-iletişim alanında eğitim sürdüren kuruluşlarla yakın işbirliğine gidilerek, bu kuruluşların daha kaliteli eleman yetiştirmelerine katkıda bulunulmalıdır.

İnsan unsuru:

Biz genel anlamda, alışkanlık hali olsa gerek, yanlış bir şey yapıyoruz. İlkelerden söz ediyoruz. Ortaya kurallar koyuyoruz. İdealin iyi mi olması gerektiği üstünde varsayımlarda bulunuyoruz.

Fakat bu tarz şeyleri kimin, iyi mi yapacağını pek düşünmek istemiyoruz.

Evet, kitle haberleşme-iletişim araçlarındaki milyarlık, bir ihtimal trilyonluk yatırımlar içinde, insan unsuruna lüzumlu kıymeti vermiyoruz.


Şu şekilde ki, kitle haberleşme-iletişim araçlarına insan gücü elde eden ların en önemlisi, eskinin basın gösterim yüksekokulları, şimdinin haberleşme-iletişim fakülteleri.İletişim fakültelerinden mezun olan gençlerin, kafi eğitim aldıklarını söyleyebilir misiniz?


Sebebi rahat; maalesef haberleşme-iletişim fakülteleri, Devlet'in sınırı olan imkanlarıyla, birçok kitle haberleşme-iletişim aracının en küçük bir katkısı olmadan, misyonerlik mücadelesi vermektedirler.

Bırakın katkı sağlamak, kitle haberleşme-iletişim araçlarının bir bölümünde, öğrencilere yetişim yaptırmak bile angarya sayılmaktadır.


Bir anımı tazelemeden geçmek istemiyorum. Vakası Tayfun Hocam'la yaşadık. İstanbul üniversitesi İletişim Fakültesi'nde haber ajansı kurulduğunda, birçok ısrarlı girişimlere karşın, öğrencilerin eğitimi için, Anadolu Ajansı günlük bültenlerinin değil, bundan önceki güne ilişik bültenlerin bile parasız verilmesini sağlayamadık.

Şimdi de Marmara üniversitesi İletişim Fakültesi'nde Sayın Prof. Dr. Ateş Vuran'ın öncülüğünde bir haber ajansı kuruyoruz. Daha değişik bir şekilde; görüntülü haber bölümüyle, çekim stüdyosuyla, radyosuyla. Hiçbir kitle haberleşme-iletişim aracından yardım ya da katkı sağlamadan. Kişisel girişimlerle.Hangi zorluklarla karşılaştığımızı, bizi nelerin beklediğini, tahmin edersiniz.Peki niçin?

Medya hayatına, kitle haberleşme-iletişim araçlarına daha nitelikli elemanlar yetiştirmek için. Tabanca tetiği çekmeyi öğretmekten kaçındığımız gençlere, roket attırmak için.

Toplumumuzu zehirlememek için.

Daha sıhhatli bir Türk kamuoyu için.

Diğeri yorumları sizlere bırakıyorum.

(İkinci Bölüm)




Türkiye'de gazetecilik mesleği, senelerdir ciddiye alınmamıştır. Hala da alındığını sanmıyorum.

Bilhassa söylüyorum: Ciddiye alınmayan kitle haberleşme-iletişim araçlarının etkinliği değildir. Gazetecilik mesleğidir.

Cumhuriyet'in ilk yıllarında, o devrin yazarları, çizerleri şeklinde büyük seviyede edebiyatçıları ve aydınları tarafınca yürütülen bu meslek, sonraları “Gazeteci olunmaz, doğulur.†sloganlarıyla bir başka kesimin eline geçmiştir. Bu kesim çoğu zaman, çeşitli alanlarda başlattıkları eğitimlerini, değişik nedenlerle tamamlayamayan bir grup amatör ozan ve yazarlardan oluşur. 1950'li yıllarda gazetecilerin de eğitilmeleri gerektiği fark edilir ve 2 senelik hususi okullar açılır; mesleki eğitimlerin 4, ya da bazı dallarda 6 yıl yapıldığı bir ülkede. Ondan sonra 4 senelik basın gösterim yüksekokulları devreye girer. Bunların ilk yıllarında sınırlandırılmış sayıdaki seçkin öğrencilerle sıkı eğitimler yapılır; bunların büyük kısmı, eğitimin pekiştirilmesi amacıyla yurt dışına gönderilir.


Gelelim günümüze. İletişim fakültelerinde 200-300 kişilik sınıflar, ergonomik yapamayan, yetişim yapamayan, (Şu sebeple birçok kitle haberleşme-iletişim aracında bu şekilde bir kavram yok.) dil bilmeyen, eski bir uygulamacı olarak söylüyorum, bir ihtimal abartıyorum fakat, maalesef dilekçe yazamayan mezunlar.


Bir yanda milyarlık, trilyonluk yatırımlar, dev teknolojiler, bir yanda tüm ülkeyi gerektiğinde bir ihtimal dünyanın büyük bölümünü etkileyebilecek bir haberleşme-iletişim gücü; öte yanda bu gücü kullandırdığınız, teslim ettiğiniz, tamamlanmamış, yetersiz eğitimli bir grup. Siz, biz, Türk toplumu, bu şekilde bir gruptan, ilk olarak sıhhatli bir kamuoyunun oluşturulmasına katkı, kitle haberleşme-iletişim araçlarının da ülke yararına uyarlanmasını bekliyoruz. Birazcık kötümser olmak zorundayım: Maalesef, kısır bir döngü içinde ütopya ardında koşuyoruz. Bilir misiniz? ülkemizdeki en büyük iki kitle haberleşme-iletişim aracı olan TRT ile Anadolu Ajansı'nın dış haber müdürlükleri, iki değişik zamanda, yabancı dil bilmeyen kişiler tarafınca yönetilmiştir.


Meslektaşlarıma soruyorum: Beraber çalışmış oldukları arkadaşları içinde, bir yabancı dil bilenlerin sayısı, iki yabancı dil bilenlerin sayısı, yurt içinde ve yurt haricinde benzer kurumlarda yetişim yapmışların sayısı kaçtır? Bunlar çoğunlukta mıdır?


Basın önceleri, yetişmiş eleman ihtiyacının mühim bir bölümünü Anadolu Ajansı'ndan karşılar, vakit içinde de karşılıklı transferlerle bu gerekseme giderilirdi. Bugün aynı yöntem görüntülü medyada sürdürülmekte. TRT'den meydana getirilen aktarmalarla karşılanan yetişmiş eleman açığı, karşılıklı transferlerle devam ediyor. Bu uygulamaların haricinde, çok azca sayıda kurum içi yetiştirme ya da dışarıdan sızma var. Fakat sanıyorum, bu kafi değil.

Kuyu kurumak suretiyle; biz bunu hala görmezden geliyoruz. İnsanımıza gazete aldırmak için, okutmak için lotarya gerekiyor.


Onca kanalın, onca reklamına, onca hediyeli programına karşın, sinemalar, tiyatrolar dolmaya başladı.

Türk insanı bir şeyler söylüyor, biz hala duymazdan geliyoruz. Okumayan, seyretmeyen, bilgilenmeyen ya da yanlış bilgilenen bir toplumda, iyi mi sıhhatli bir kamuoyu oluşur? Doğrusu ben çok merak ediyorum.

Türk insanı, deyim yerindeyse, basına küstü. Basını kendi önünde görmek istiyordu, peşinde buldu. Problemlerine çözümler üretecek bir basın istiyordu; yeni sorunlarla karşılaştı.Bu tür bir gelişmenin, hataların sürdürülmesi halinde,görüntülü medya için de söz mevzusu olabileceğini hatırlatmak isterim.

Bu negatif gelişmelerden, haklı haksız tüm gazeteciler de paylarını aldılar. Sevilen, yerinde olmak istenen gazeteci simgesi, yerini yalan ya da çarpıtılmış haber yazan, idealleri bir kenara atarak çıkar ardında koşan, sözüne güvenilmeyen, insana saygısını yitirmiş, kişiliksiz bir varlık imajına bıraktı.





  • Objektif Nedir?


  • Objektif


  • Balıkgözü Objektif Nedir?




Bu bildiri 'en iyi çözüm' seçilmiştir.


Aşağıdaki makalede cemiyet üstünde objektif ve yanlı haberlerin bıraktığı etkiyi bulacaksınız..

Kitle İletişim Araçları ve Kamuoyu







Ben, mevzuya bir değişik açıdan bakmak isterim: insan unsuru ağırlıklı. Şu şekilde ki, devlet tarafınca güdülmeyen, sansüre doğal olarak tutulmayan kitle haberleşme-iletişim araçlarının, özgürlükçü demokrasinin temel öğelerinden oldukları bir gerçek.


Özgürlükçü demokrasilerde kitle haberleşme-iletişim araçlarının, haber verme, kamuoyunun oluşmasına katkı, bunu izah etme, denetleme ve eleştiri şeklinde kamusal görevleri, kişisel hak ve özgürlükleri zedelemeyecek bir şekilde, hiçbir grup, makam ve şahıs farkı gözetmeden yerine getirmeleri de, beklenen bir hizmet.

Sadece, bir taraftan kamusal iradeye yön veren motor, bir taraftan da kamusal iradeyi açıklayan bir vasıta konumundaki kitle haberleşme-iletişim araçları, üstlendikleri bu çok mühim görevleri devamlı, gerektiği şekilde yerine getiriyorlar mı?


Özetle haber verme, kamuoyu oluşturma ve izah etme, denetim ve eleştiri şeklinde kamu görevlerini üstlenmiş saydığımız kitle haberleşme-iletişim araçları, ilk olarak okurlarını, seyircilerini doğru, objektif bir şekilde bilgilendirebiliyorlar mı?


Bir başka deyişle kitle haberleşme-iletişim araçları, iç ve dış dünyanın görüntülerini Türk halkına başarıya ulaşmış bir şekilde çizebiliyorlar mı?


Bu sorulara devamlı “evet†demek, ne yazık ki mümkün değildir. Şu sebeple Türk insanı da, dünyanın çeşitli toplumlarındaki bireyler şeklinde yanlış bilgilendirmeyle (desinformation) karşı karşıya.

Yanlış bilgilendirme çok boyutlu bir mekanizmadır. Birçok sebebi içermektedir.


Bir boyutu gazeteci tarafınca bilgili olarak hazırlanan yalan haberden, ya da bilinçsiz olarak düzenlenen yanlış haberden oluşuyor. Gerçeğin doğru yansıtılmamasındaki bir etken de, gazetecinin rekabet ortamında başarıya ulaşmış bir görüntü çizmek, “atlattı†imajı vermek için abartıya, giderek yalana başvurma ihtiyacıdır.

İşin en garip yanı da, bazı kitle haberleşme-iletişim araçlarında yer edinen kimi haberlerin, abartılı bulunduğunun ya da gerçekle ilişkisi bulunmadığının en azından tahmin edilmesine karşın, bir bölüm okuyucu ya da seyirci tarafınca “aldanarak eğlenme aracı†yapılmasıdır.


Bazı gazeteciler, hususi çıkar ilişkileri sebebiyle de, bir çok vakit yalan habere başvurabilmektedirler.

Bazıları da yalan haber yazmasalar bile, yanlış bilgilendirmeye neden olan hataları bilgili olarak yapabilmektedirler.


Şu şekilde ki, haber yazan, program hazırlayan kitle haberleşme-iletişim aracı mensubu, olayın yansız seyircisi konumundan çıkarak, etken siyaset meydana getiren bir tarafa dönüşmekte, haberinin ya da programının içine yorum katmaktadır. Sözü edilen içerikteki taraf dengesini gözetmemekte, öne çıkarmak istediği kişinin sözlerine, çarpıcı vurgulamalarına daha çok yer vermektedir.


Yanlış bilgilendirme, bir kitle haberleşme-iletişim aracının mutfağındaki seçme aşamasında da olabilmektedir. Bilinmiş olduğu şeklinde, bir kitle haberleşme-iletişim aracının mutfağına her gün yüzlerce haber akmaktadır. Bu haberlerin büyük bir kısmı, yer ve vakit darlığından aşama aşama değerlendirilmemekte, â€önemsizâ€, “gazetenin gösterim politikasına uymazâ€, “taraflı†denilerek kişisel tercihlerle elenmektedir.


Bu tercihlerin en azından bir bölümünü kim yapmaktadır?

İlk aşamada, mutfaklarda yetersiz eğitim görmüş, bir çok dil bilmeyen, kıdemliler tarafınca aşağılanan, senelerdir ekibe girme umuduyla bekleyen, kafi ücret alamayan, çeşitli sorunlarla yüklü bir grup.

Bu grup, hususi beceri ve olanaklarıyla eğitimlerini, deneyimlerini geliştirmiş, çok azca sayıdaki, tabiri caizse “medya yıldızının†yönetiminde çalışır . Bu durumda, yönetici konumundaki azca sayıda kişinin yükü artar. Ilk olarak, değişik bakış açılarından değerlendirme olanağı azalır, denetim eksilir, hata yapma oranı yükselir.

Ek olarak bazı kitle haberleşme-iletişim araçlarının, dikkatleri bilgili ya da bilinçsiz bir şekilde belirli yanlara yöneltmesi sonucu, haber tüketicileri yurttan ya da dünyadan kafi sayıda haberle enforme edilememektedir.

Bir örnek vermek gerekirse, İngiltere'nin veliaht Prensi Charles ile eşi Diana'nın 1980'li yıllardaki Avustralya gezilerini, 60 dolayında muhabirin izlediği, buna karşılık 1960'lı yılların ortalarına kadar Çin'de, hiçbir batılı gazetecinin vazife yapmadığını söylemek kafi olacaktır.


Bu çerçevede, kimi vakit dünyanın herhangi bir köşesinde cereyan eden mühim vakalar, sadece tesadüf sonucu yabancı ajansların kanalıyla, tekeliyle, gösterim politikasıyla, onların gözüyle ve onların diliyle saptırılmış olarak aktarılmaktadır.


Ne var ki, bu şekilde bir süreçten sonrasında edinilen bilgilerin sıhhatli bulunduğunun, mantıksal bir açıklaması da yapılamaz.Uzun seneler çalıştığım Anadolu Ajansı'nın hala Çin'de ne bürosu, ne muhabiri var. Ben görevden ayrıldığımda, kısa bir süre çalıştığım TRT'nin yurtdışında tek bir bürosu bile yoktu.

(Görüntülü medya için, çok yeni olduklarından, herhangi bir eleştiri getirmek istemiyorum. Fakat yazılı medyanın bir süredir başlatmış olduğu, yurt dışındaki büroları kapatma politikasını, yurtiçindeki bazı bürolara da uygulamaya başladığını duyuyorum.)


Yanlış bilgilendirmenin başka bir sebebi, birbirleriyle yarış içinde olan kitle haberleşme-iletişim araçlarının kafi araştırma ve araştırma yapmadan, “yeniyi bir başkasından ilkin verme†kaygılarından lanmaktadır.

Gene bazı kitle haberleşme-iletişim araçları, sansasyon yaratma isteğiyle yanlış bilgilendirmeye yol açmaktadırlar. Bu tür haberlerde meşhur kişiler, olur olmaz vakalar çerçevesinde kamuoyunun gündeminde tutulmak istenmektedir.

Sansasyonel haberlerin içinde, “felaket haberleriâ€nin sayısı azca değildir. Söz mevzusu haberlerde trajik öğeler, bilhassa ön plana çıkarılmakta, kan ve gözyaşıyla duygu sömürüsü yapılmakta, gerçekler daha ufak boyutlarda sunulurken, olayın içindeki ilişkiler ağı zedelenmektedir.


Yanlış bilgilendirmenin bir başka membaı, medyanın dışındadır. ülke yönetimleri ve kimi kurumları, yasaları öne sürerek, gazetecileri mühim olayların yakınına sokmamakta, bu vakalara ilişkin detayları-bilgileri vermemektedirler.

Bu çerçevede gazeteciler, sıhhatli değerlendirme yapabilmek için, lüzumlu haber malzemesinden uzak kalmaktadırlar. Körfez Savaşı sırasındaki haber akışını, bu tür uygulamalar için örnek gösterebiliriz.

Ayrıca kimi çıkar çevreleri, baskı grupları, bazı kurumlar, basını kendi amaçlarına alet etme çabası içindedirler. Bu mekanizma o denli profesyonelleşmiştir ki, ABD'de bir “news managementâ€dan söz edilmektedir. Haber akışı içinde bu tür bilgili olarak yapılmış, amacı, adresi belli haberlerin sayısında büyük bir artış gözlenmektedir.


Ayrıca bazı politikacılar, birbirlerinden haberdar olmak için, basını devamlı bir şekilde kullanmaktadırlar.

Türkiye'de bazı liderler, mesajlarını kamuoyuna basın yöntemiyle iletirken, bazıları görüşlerini köşe yazarlarına telefonla bildirmekte, köşe yazarları da bir çok kez gündemi değişiklik yapma, yeni gündemler belirleme yolundaki bu girişimlere sütunlarında cömertçe yer vermektedirler. Sonuçta basın, “fuzuli işgalâ€e uğramakta, çok mühim gündem maddeleri arka sıralara itilmekte ya da asla ele alınmamaktadır.


Son olarak, halkla ilişkiler kurumları da, yayımlanmasını istedikleri malzemeyi, kitle haberleşme-iletişim araçlarının kanallarına direkt sokmakta ya da kamuoyu önünde bu malzemenin medyada yer almasını sağlayacak olanaklar yaratmaktadır.


Tüm bu anlatımdan ortaya çıkan şudur: Cemiyet bazen bilgili, bazen bilinçsiz, fakat devamlı bir yanlış bilgilendirmeyle karşı karşıyadır. Bunun sonucu, kamuoyu sıhhatli bir şekilde oluşmamaktadır. Bunu yapanlar insan, hedef kitle gene insandır. O vakit akla şu sual geliyor:

“Kitle haberleşme-iletişim araçlarında çalışan muhabir, çevirmen, düzeltmen, yazı işleri müdürü, yönetmen, yapımcı, kameraman, genel gösterim müdürü, genel koordinatör şeklinde unvanları ve yetkileri ne olursa olsun, haberin ya da programın herhangi bir aşamasında üretime katkıda bulunan kişilerin eğitimleri, kabiliyetleri, dünya görüşleri, bilgi birikimleri, deneyimleri, kişilikleri yanlış bilgilendirmeyi engellemeye kafi değil mi?†.

Biz şimdi, bugünün tespitini ya da yorumunu bir kenara bırakarak, ilerisi için neler yapılması icap ettiğini düşünelim.


Dünyanın globalleşmesi süreci içinde, çözülmesi lüzumlu o denli çok problem var ki, kitle haberleşme-iletişim araçları bunlara sayfalarını, ekranlarını açmalı; bireylerin hakikatı görmelerini engellemiş olan yalan, çarpıtılmış ve sansasyonel haberlerden, elden geldiğince uzak durmalıdırlar.


Ilk olarak, kitle haberleşme-iletişim araçları sorumlular ve çalışanları, yanlış bilgilendirmeden uzak durmak için, haberle yorumun sınırlarının nereden başlayıp, nerede bittiği mevzusunda tekrardan bir değerlendirme yapmalıdırlar.

Her ne kadar yansız ya da objektif habercilik terimi tartışmaları sürüyorsa da, objektif haber yazmak, program yapmak için, bazı teknik kurallar hala vardır.


Kitle haberleşme-iletişim araçları, kadrolarını, iyi eğitim görmüş, yetenekli, yaratıcı gençlerle güçlendirmelidirler.

Kurum içi eğitime ağırlık vererek, kadrolar mesleki gelişmelerden anında haberdar edilmelidir.

Bilhassa kilit personele, periyodik olarak yurt dışındaki benzer kurumlarda yetişim imkanları sağlanmalıdır.

Kurulacak araştırma birimlerinde, yaratıcılık arayışları sürdürülmelidir.

Fena kopyacılıktan bir an ilkin kurtulmanın yolları araştırılmalıdır.

Kısa dönemli çıkarlar bir yana bırakılarak, uzun vadeli ve istikrarlı gösterim politikaları benimsenmelidir.

Çeşitli yönleriyle araştırılmış gerçek haberlere yer verilmelidir.

Haber ve programlarda, insan hak ve özgürlükleri zedelenmemelidir.

Haber sayısı artırılmalı, dış haberlere ağırlık verilmelidir.

İnsanların yakın çevreleriyle ilgilerinin sürmesine çalışılmalıdır.

Haberler ve programlar, siyasal partiler ve tüm demokratik gruplar içinde fırsat eşitliği ve çoğulculuk ilkeleri göz önüne alınarak hazırlanmalıdır.

Yalnızca belirli bir kesimin ilgi duyduğu sansasyonel magazin haberleri azaltılmalı ya da elden gelirse kaldırılmalıdır.

Haber ve ülke çıkarları tanımları tekrardan belirlenmeli, bu tanımların dışına çıkılmamalıdır. Demokrasinin, 4 yılda bir sandığa oy pusulası atmak, demek olmadığı bilinciyle, bir yaşam biçimi olduğu asla unutulmadan, bunun ilk olarak ailede uygulanmasına yönelik haber, yazı ve programlar hazırlanmalıdır.

Kitle haberleşme-iletişim alanında eğitim sürdüren kuruluşlarla yakın işbirliğine gidilerek, bu kuruluşların daha kaliteli eleman yetiştirmelerine katkıda bulunulmalıdır.

İnsan unsuru:

Biz genel anlamda, alışkanlık hali olsa gerek, yanlış bir şey yapıyoruz. İlkelerden söz ediyoruz. Ortaya kurallar koyuyoruz. İdealin iyi mi olması gerektiği üstünde varsayımlarda bulunuyoruz.

Fakat bu tarz şeyleri kimin, iyi mi yapacağını pek düşünmek istemiyoruz.

Evet, kitle haberleşme-iletişim araçlarındaki milyarlık, bir ihtimal trilyonluk yatırımlar içinde, insan unsuruna lüzumlu kıymeti vermiyoruz.


Şu şekilde ki, kitle haberleşme-iletişim araçlarına insan gücü elde eden ların en önemlisi, eskinin basın gösterim yüksekokulları, şimdinin haberleşme-iletişim fakülteleri.İletişim fakültelerinden mezun olan gençlerin, kafi eğitim aldıklarını söyleyebilir misiniz?


Sebebi rahat; maalesef haberleşme-iletişim fakülteleri, Devlet'in sınırı olan imkanlarıyla, birçok kitle haberleşme-iletişim aracının en küçük bir katkısı olmadan, misyonerlik mücadelesi vermektedirler.

Bırakın katkı sağlamak, kitle haberleşme-iletişim araçlarının bir bölümünde, öğrencilere yetişim yaptırmak bile angarya sayılmaktadır.


Bir anımı tazelemeden geçmek istemiyorum. Vakası Tayfun Hocam'la yaşadık. İstanbul üniversitesi İletişim Fakültesi'nde haber ajansı kurulduğunda, birçok ısrarlı girişimlere karşın, öğrencilerin eğitimi için, Anadolu Ajansı günlük bültenlerinin değil, bundan önceki güne ilişik bültenlerin bile parasız verilmesini sağlayamadık.

Şimdi de Marmara üniversitesi İletişim Fakültesi'nde Sayın Prof. Dr. Ateş Vuran'ın öncülüğünde bir haber ajansı kuruyoruz. Daha değişik bir şekilde; görüntülü haber bölümüyle, çekim stüdyosuyla, radyosuyla. Hiçbir kitle haberleşme-iletişim aracından yardım ya da katkı sağlamadan. Kişisel girişimlerle.Hangi zorluklarla karşılaştığımızı, bizi nelerin beklediğini, tahmin edersiniz.Peki niçin?

Medya hayatına, kitle haberleşme-iletişim araçlarına daha nitelikli elemanlar yetiştirmek için. Tabanca tetiği çekmeyi öğretmekten kaçındığımız gençlere, roket attırmak için.

Toplumumuzu zehirlememek için.

Daha sıhhatli bir Türk kamuoyu için.

Diğeri yorumları sizlere bırakıyorum.

(İkinci Bölüm)




Türkiye'de gazetecilik mesleği, senelerdir ciddiye alınmamıştır. Hala da alındığını sanmıyorum.

Bilhassa söylüyorum: Ciddiye alınmayan kitle haberleşme-iletişim araçlarının etkinliği değildir. Gazetecilik mesleğidir.

Cumhuriyet'in ilk yıllarında, o devrin yazarları, çizerleri şeklinde büyük seviyede edebiyatçıları ve aydınları tarafınca yürütülen bu meslek, sonraları “Gazeteci olunmaz, doğulur.†sloganlarıyla bir başka kesimin eline geçmiştir. Bu kesim çoğu zaman, çeşitli alanlarda başlattıkları eğitimlerini, değişik nedenlerle tamamlayamayan bir grup amatör ozan ve yazarlardan oluşur. 1950'li yıllarda gazetecilerin de eğitilmeleri gerektiği fark edilir ve 2 senelik hususi okullar açılır; mesleki eğitimlerin 4, ya da bazı dallarda 6 yıl yapıldığı bir ülkede. Ondan sonra 4 senelik basın gösterim yüksekokulları devreye girer. Bunların ilk yıllarında sınırlandırılmış sayıdaki seçkin öğrencilerle sıkı eğitimler yapılır; bunların büyük kısmı, eğitimin pekiştirilmesi amacıyla yurt dışına gönderilir.


Gelelim günümüze. İletişim fakültelerinde 200-300 kişilik sınıflar, ergonomik yapamayan, yetişim yapamayan, (Şu sebeple birçok kitle haberleşme-iletişim aracında bu şekilde bir kavram yok.) dil bilmeyen, eski bir uygulamacı olarak söylüyorum, bir ihtimal abartıyorum fakat, maalesef dilekçe yazamayan mezunlar.


Bir yanda milyarlık, trilyonluk yatırımlar, dev teknolojiler, bir yanda tüm ülkeyi gerektiğinde bir ihtimal dünyanın büyük bölümünü etkileyebilecek bir haberleşme-iletişim gücü; öte yanda bu gücü kullandırdığınız, teslim ettiğiniz, tamamlanmamış, yetersiz eğitimli bir grup. Siz, biz, Türk toplumu, bu şekilde bir gruptan, ilk olarak sıhhatli bir kamuoyunun oluşturulmasına katkı, kitle haberleşme-iletişim araçlarının da ülke yararına uyarlanmasını bekliyoruz. Birazcık kötümser olmak zorundayım: Maalesef, kısır bir döngü içinde ütopya ardında koşuyoruz. Bilir misiniz? ülkemizdeki en büyük iki kitle haberleşme-iletişim aracı olan TRT ile Anadolu Ajansı'nın dış haber müdürlükleri, iki değişik zamanda, yabancı dil bilmeyen kişiler tarafınca yönetilmiştir.


Meslektaşlarıma soruyorum: Beraber çalışmış oldukları arkadaşları içinde, bir yabancı dil bilenlerin sayısı, iki yabancı dil bilenlerin sayısı, yurt içinde ve yurt haricinde benzer kurumlarda yetişim yapmışların sayısı kaçtır? Bunlar çoğunlukta mıdır?


Basın önceleri, yetişmiş eleman ihtiyacının mühim bir bölümünü Anadolu Ajansı'ndan karşılar, vakit içinde de karşılıklı transferlerle bu gerekseme giderilirdi. Bugün aynı yöntem görüntülü medyada sürdürülmekte. TRT'den meydana getirilen aktarmalarla karşılanan yetişmiş eleman açığı, karşılıklı transferlerle devam ediyor. Bu uygulamaların haricinde, çok azca sayıda kurum içi yetiştirme ya da dışarıdan sızma var. Fakat sanıyorum, bu kafi değil.

Kuyu kurumak suretiyle; biz bunu hala görmezden geliyoruz. İnsanımıza gazete aldırmak için, okutmak için lotarya gerekiyor.


Onca kanalın, onca reklamına, onca hediyeli programına karşın, sinemalar, tiyatrolar dolmaya başladı.

Türk insanı bir şeyler söylüyor, biz hala duymazdan geliyoruz. Okumayan, seyretmeyen, bilgilenmeyen ya da yanlış bilgilenen bir toplumda, iyi mi sıhhatli bir kamuoyu oluşur? Doğrusu ben çok merak ediyorum.

Türk insanı, deyim yerindeyse, basına küstü. Basını kendi önünde görmek istiyordu, peşinde buldu. Problemlerine çözümler üretecek bir basın istiyordu; yeni sorunlarla karşılaştı.Bu tür bir gelişmenin, hataların sürdürülmesi halinde,görüntülü medya için de söz mevzusu olabileceğini hatırlatmak isterim.

Bu negatif gelişmelerden, haklı haksız tüm gazeteciler de paylarını aldılar. Sevilen, yerinde olmak istenen gazeteci simgesi, yerini yalan ya da çarpıtılmış haber yazan, idealleri bir kenara atarak çıkar ardında koşan, sözüne güvenilmeyen, insana saygısını yitirmiş, kişiliksiz bir varlık imajına bıraktı.



Sebep: başlık ve sayfa düzeni





 

YORUMLAR

Ad

Anlamı Nedir?,22,Biyoloji Konu Anlatımı,25,Cilt Bakımı,82,Coğrafya Ders Anlatımı,978,Genel,46,Güzel Sözler,16075,Music,1,Ne Nedir?,32164,Resimli Sözler,4111,Saç Sağlığı,119,Sağlık Bilgileri,1596,Soru-Cevap,10236,Sports,1,Tarih Konu Anlatımı,5,Teknoloji,36,Türk Dili ve Edebiyatı Konu Anlatımı,2,
ltr
item
Ders Kitapları Konu Anlatımı: Objektif ve yanlı haber nedir?
Objektif ve yanlı haber nedir?
Ders Kitapları Konu Anlatımı
https://ders-kitabi.blogspot.com/2017/05/objektif-ve-yanl-haber-nedir.html
https://ders-kitabi.blogspot.com/
http://ders-kitabi.blogspot.com/
http://ders-kitabi.blogspot.com/2017/05/objektif-ve-yanl-haber-nedir.html
true
5083728687963487478
UTF-8
Tüm Yazılar Yüklendi hiçbir mesaj bulunamadı HEPSİNİ GÖR Devamı Cevap Cevabı iptal Silmek Cevabı iptal Home SAYFALARI POST Hepsini gör SİZİN İÇİN ÖNERİLEN ETİKET ARŞİV SEARCH Tüm Mesajlar İsteğinizle eşleşme bulunamadı Ana Sayfaya Dön Pazar Pazartesi Salı Çarşamba Perşembe Cuma Cumartesi Pazar Mon Tue Wed Thu Fri Sat January February March April May June July August September October November December Jan Feb Mar Apr May Jun Jul Aug Sep Oct Nov Dec Şu anda... 1 dakika önce $$1$$ minutes ago 1 saat önce $$1$$ hours ago Dün $$1$$ days ago $$1$$ weeks ago more than 5 weeks ago İzleyiciler Takip et THIS PREMIUM CONTENT IS LOCKED STEP 1: Share to a social network STEP 2: Click the link on your social network Tüm Kodunu Kopyala Tüm Kodunu Seç Tüm kodlar panonuza kopyalanmıştır. Kodları / metinleri kopyalayamıyor, kopyalamak için lütfen [CTRL] + [C] tuşlarına (veya Mac ile CMD + C'ye) basınız Table of Content