Kişi öldükten sonra ona ne olur, nereye gider? Kişi öldükten sonra bilinçaltı taranabilir mi, taranırsa nereye gittiği belli olur mu...
Kişi öldükten sonra ona ne olur, nereye gider?
Kişi öldükten sonra bilinçaltı taranabilir mi, taranırsa nereye gittiği belli olur mu?
Kişi öldükten sonra bilinçaltı taranabilir mi, taranırsa nereye gittiği belli olur mu?
Öldükten Sonra Neler Olacak?
Hepimiz bir gün öleceğiz. Acaba öldükten sonra neler olacak? Ölümden sonra başımıza ne gelecek? Merak edilen bu soruların cevaplarını sizler için hazırladık. Mezara konulan kişinin ruhu o esnada vücudun içinde değildir. İnsandaki canlılık ruhla sağlanır. Bu nedenle de ölüm aslında ruhun değil, vücudun ölümüdür. Ölüm dediğimiz olay, ruhun vücuttan alınmasıdır. Vücuttan alınan ruh melekler tarafından teslim alınır. Kişi iyi bir insansa ruhunu ‘rahmet melekleri' teslim alırlar. Onu semanın en üst noktalarına doğru götürürler. Ölen kişi kötü bir insansa ‘azap melekleri' onu teslim alırlar ve yerin alt tabakalarına doğru taşırlar.
Kişi mezara konulur. O esnada mezarın başındaki hoca efendi telkin denilen uygulamayı yapar. Telkin, mezardaki kişiye iman ile ilgili hakikatleri hatırlatmak anlamında yapılan bir duadır. Telkin geleneksel bir uygulamadır. İslam âlimleri bu usulün kullanılmasını tavsiye etmişlerdir. Hanefiler bunu meşru görürler. Şafiiler ve bazı Hanbeli fıkıhçıları ise bunu müstehap sayarlar. Telkin her ne kadar hadis kitaplarında yer almasa da ders verici bir uygulamadır. Hem yaşayanlar için ve hem de ölmüş olanlar için.
Telkin okunurken ölüyü gömenler yavaş yavaş mezarlığı terk ederler. Orada hoca efendi ile birkaç kişi kalır. Peki okunan telkini ölü duyar mı? Allah dilerse elbette duyar, Allah dilemezse kimse ölüye bir şey duyuramaz.
Denilir ki herkes mezarlığı terk ettiğinde, ruhu vücuduna iade edilen mezardaki ölü de kalkıp gitmek ister ve bunu yapmak isterken de başını başucuna konulan taşa çarpar. Bu halk arasında yaygın bir inançtır. Burada kastedilen şey; fiziki anlamda başını çarpmak değildir elbette. Ölüde bir hareket görülmez. Eğer böyle bir hadise oluyorsa bu uykudayken yaşanan rüyaya benzer bir durumdur. Mecazi anlamda bir harekettir.
Aslında kişinin ruhu öldükten sonra gömülünceye kadar geçirdiği aşamada zaman zaman kendi cesedini müşahede eder ve cenazesinde olanlardan kısmen de olsa haberdar olur. Ruh bir anlamda vücudunu takip eder. Ama vücut mezara konulup herkes ayrılırken ölen kişi olanların tamamen farkına varır.
Bu noktadan sonra Münker ve Nekir denilen iki melek soru sormak için kişinin yanına varırlar. O esnada ölen kişinin hayattayken yaptığı güzel ibadetler ölenin etrafını sararlar. Bu durum ölmüş kişinin manevi halini gösteren iyi bir göstergedir. Bazı irşat kitaplarında veya Munziri'nin ‘Tergib ve terhib' adlı kitabı ve benzer eserlerde bu durum detaylı olarak anlatılır.
Melekler kişiye Allah'a imanı, Peygamberini, namazı ve diğer ibadetleri sorarlar. Kişi dünya hayatında iyi bir hayat sürdürmüşse sorulara doğru ve ikna edici cevaplar verir. Yok kötü bir hayat sürmüşse cevap veremeyecektir.
Bu sorgulamadan sonra kıyamete kadar geçecek zaman diliminde vücut çürürken, ruh azap veya nimet içinde olur. Çünkü mezar: “Ya cennet bahçelerinden bir bahçe veya cehennem çukurlarından bir çukurdurâ€. Bazı kişilerin azabı kısa ve hafif olur. Bazılarının azabı ise uzun ve ağır olur. Bazı kişiler ise nimet içinde olurlar. Bu nimet cennete benzer bir hayatı andırır. Ama bildiğimiz cennet hayatı mahşerden sonra meydana gelecektir. Bu nedenle de İslam âlimleri “Cennet ve cehennem şu anda yaratılmıştır ama boştur†derler. Cennet ve cehennemin şu anda yaratılmış olmasına rağmen boş olması, kendisine girecek olanlara anlatılan dolaylı bir mesajdır.
Mezar âlemindeki azap kişinin ameline göre değişir. Ancak buradaki azap “gıybet, söz taşıma, temizliğe dikkat etmeme†gibi hatalardan dolayıdır. Kul hakları da buna eklenebilir. Fakat gerçek anlamdaki bütün hesapların bütün ayrıntılarıyla hiçbir zerre unutulmaksızın ortaya konması ancak kıyametten sonraki dönemdedir. Büyük hesaplar, büyük hesap gününde görülecektir. Büyük mükafatlar da büyük hesapta belirlenecektir.
Ölüler bu âlemde, ailelerinden yüce Allah'ın müsaade ettiği kadar haberdar olabileceklerdir. Yüce Allah'ın müsaade ettiği kadarınca kendileri için yapılan iyiliklerden, bağışlardan yararlanacaklardır. Bazen dünyadaki yakınlarının iyiliklerinden ötürü müjdelenirken bazen de kötü hallerinden ötürü de mahzun olacaklardır.
Ölüm Hakkında Bilmediklerimiz:
1. Ölümden sonra üç gün içinde akşam yemeğinizi öğütmenize yardımcı olan enzimler sizi yok etmeye başlar. Bozulmuş hücreler bakteriler için besin kaynağı olacak ve vücudunuz kısa bir süre içinde çürüyecek.
2. İnsan beyni, öldükten sonra 20 saniye kadar daha bilincini yitirmiyor.
3. İntihar vakaları, tatil dönemleri dışında daha çok gerçekleşiyor.
4. Ölüyü gömme geleneği 350 bin yıl öncesine dayanıyor. İlk olarak İspanya'nın Atapuerca bölgesinde ortaya çıktığı düşünülüyor.
5. Canlının ölmesi ne şekilde olursa olsun, her koşulda oksijen yetersizliğinden dolayı gerçekleşiyor. Hangi nedenden dolayı ölürseniz ölün, oksijen solunumu kesilince hayat sona eriyor...
6. Ölülerin defnedilmeden önce yakılması (Cremations) sanılanın aksine çevre için faydalı değil. İnsan bedeni yakıldığında çevreye en zararlı gazları meydana getiriyor ve gökyüzüne salıyor. Ölüleirn yakılma işlemin yaygınlaşması durumunda çevresel sonuçlarının kötü olacağı söyleniyor.
7. Sadece ABD'de toprağa gömülen ölü vücutlardan 827,060 galon akıcı sıvı toprağa salınıyor. Bu da havaya hidroklorik asit, sülfür ve karbondioksit karışması anlamına gelir.
8. İsveç'te Promessa isimli şirket ölü bedenini sıvı nitrojen içinde dondurarak özel bir işlemden geçiriyor. Mısır nişastasından hazırlanmış özel bir tabut içinde toprağa gömüyor. Buna da 'ekolojik defin' adını veriyor.
9. Hindistan'daki zerdüştler ölülerini akbabaların yemesi için açıkta bırakıyor.
10. Madagaskar yerlileri ölülerin kemiklerini toprağın altından çıkarıp, kasabanın etrafında bir tur gezdirdikten sonra tekrar gömüyorlar. Bu törene 'famadihana' adı veriliyor.
11. Embriyoların gelişmesi süresinde organlarımızdaki bazı hücreler kendini yok ediyor. Öyle olmasaydı eğer, genetik arızalarla doğabilirdik.
12. Spor yapan 200 bin öğrenciden bir tanesi her yıl aniden hayatını kaybediyor. Çoğu futbol ve basketbol oynarken gerçekleşiyor. Kız öğrencilerde bu oran beş misli daha az.
13. Çinli bir ailenin cenazesine ne kadar çok insan gelirse aile o kadar şanslı sayılıyor. Cenazeye gelen sayısını artırmak için, törene dansçı çağıranlar bile oluyor...
Ek Bilgi;
Sebep: iç başlık
Öldükten sonra dirilmeyle ilgili ayet ve hadisler nelerdir?
Counter Strike Source'ta öldükten sonra tekrar dirilme nasıl yapılır?
Öldükten sonra eşlerin nikahı düşer mi?
Öldükten sonra gidilen somut bir mekan olduğunu mu düşünüyorsunuz? Sormak istediğiniz bu mudur? Yoksa ahiret ile ilgili bilgi mi edinmek istiyorsunuz?
Ayrıca ölmüş kişinin bilinç altını incelemek mümkün değildir.
Bilinçaltı kişi öldükten sonra taranabilir mi ? sorunuz için bilinç ve bilinçaltı hakkındaki aşağıdaki yazıyı ve alıntıları inceleyebilirsiniz..
Bilinç Nedir Bilinçaltı Nedir ?
Bilinç ile bilinçaltını karşılaştırdığımızda bilinçaltının, varoluşumuzun en ufak ayrıntılarını dahi içinde barındıran olağanüstü ve kusursuz bir belleğe sahip olduğunu görürüz. Bu anlamda bilince göre daha güvenilirdir. Aynı zamanda bilinçaltı, söylenenleri sorgulamaksızın kabullenen ve kolayca yönetilebilen bir yapıya sahiptir. Her birey farklı alışkanlık ve inanışları, istek ve arzuları, korku ve endişeyi bilinçaltına iter. Bu nedenle Bilinçaltı subjektiftir. Bilinç ise daha objektif ve nesneldir denilebilir. Bilinç; mantıklı, sorgulayıcı, dirençli, kritik eden bir işleyişe sahiptir.
Doğduğunuz andan itibaren size söylenen her sözcük doğrudan bilinçaltına gitmektedir. Kendi yemeğini yemek isteyen çocuğa ‘'dur dökersin, beceremezsin! '' ,'' Dokunma kırarsın '' … gibi cümleler gençlik ve yetişkinlik dönemlerinde becerememe, cesaret edememe, özgüvenini kaybetme gibi davranışlarımızın temelini oluştururlar. Bu nedenle çocuğun yaşamının ilk yılları çok çok önemlidir.
Bilinçaltına yerleşen bu bilgiler, çocuğu tüm hayatı boyunca etkiler. Bilinçaltı kendisine gönderilen her şeyi kabul eder. Bilinçaltı değerlerimizi, inançlarımızı depolar, beden fonksiyonlarımızı kontrol eder. Akıl yürütmez. Hayal ,gerçek ayrımı yapmadan her şeyi gerçek gibi algılayarak hareket eder. Bilinçaltına yerleşen bilgiler tüm yaşamı etkileyen davranışlarımıza yön veren temel esasları oluştururlar. Bireyin edinmiş olduğu bu çarpıtılmış düşünüş , inanış ve davranış kalıplarını ; olumlu inanış, düşünüş ve davranış kalıpları haline getirmek için bilinçaltının Hipnoz ve Hipnoterapi ile yeniden yapılandırılması gerekir.
Öyle insanlar vardır ki yaşamlarının gerçek anlamı gerçek önemleri bilinçantındadır. Bilinçli zihinleri aldatmadan ve yanılgıdan ibarettir.
Carl Gustav Jung
Uzm Psk Dnş Şahin UÇAR -Bursa
Bilinç ile bilinçaltını karşılaştırdığımızda bilinçaltının, varoluşumuzun en ufak ayrıntılarını dahi içinde barındıran olağanüstü ve kusursuz bir belleğe sahip olduğunu görürüz. Bu anlamda bilince göre daha güvenilirdir. Aynı zamanda bilinçaltı, söylenenleri sorgulamaksızın kabullenen ve kolayca yönetilebilen bir yapıya sahiptir. Her birey farklı alışkanlık ve inanışları, istek ve arzuları, korku ve endişeyi bilinçaltına iter. Bu nedenle Bilinçaltı subjektiftir. Bilinç ise daha objektif ve nesneldir denilebilir. Bilinç; mantıklı, sorgulayıcı, dirençli, kritik eden bir işleyişe sahiptir.
Doğduğunuz andan itibaren size söylenen her sözcük doğrudan bilinçaltına gitmektedir. Kendi yemeğini yemek isteyen çocuğa ‘'dur dökersin, beceremezsin! '' ,'' Dokunma kırarsın '' … gibi cümleler gençlik ve yetişkinlik dönemlerinde becerememe, cesaret edememe, özgüvenini kaybetme gibi davranışlarımızın temelini oluştururlar. Bu nedenle çocuğun yaşamının ilk yılları çok çok önemlidir.
Bilinçaltına yerleşen bu bilgiler, çocuğu tüm hayatı boyunca etkiler. Bilinçaltı kendisine gönderilen her şeyi kabul eder. Bilinçaltı değerlerimizi, inançlarımızı depolar, beden fonksiyonlarımızı kontrol eder. Akıl yürütmez. Hayal ,gerçek ayrımı yapmadan her şeyi gerçek gibi algılayarak hareket eder. Bilinçaltına yerleşen bilgiler tüm yaşamı etkileyen davranışlarımıza yön veren temel esasları oluştururlar. Bireyin edinmiş olduğu bu çarpıtılmış düşünüş , inanış ve davranış kalıplarını ; olumlu inanış, düşünüş ve davranış kalıpları haline getirmek için bilinçaltının Hipnoz ve Hipnoterapi ile yeniden yapılandırılması gerekir.
Öyle insanlar vardır ki yaşamlarının gerçek anlamı gerçek önemleri bilinçantındadır. Bilinçli zihinleri aldatmadan ve yanılgıdan ibarettir.
Carl Gustav Jung
Uzm Psk Dnş Şahin UÇAR -Bursa
Ruhlar alemi ve hipnoterapi Hipnoz durumunda geçmiş kolaylıkla tekrar yaşanır. Regresyon tekniği ile geçmişte soruna neden olan olayları canlandırtıp yeni düzenlemeler ve iyileştirmeler yaparız. Bu geçmiş bazen geçmiş hayatlarda olabilir. Gerçekten geçmiş yaşam var mı? Bunu söyleyecek durumda değilim. Ama en azından bilinçaltında böyle bir kavram var. Geçmiş yaşamlarını yaşamış on binlerce hipnoz öyküsü kitaplarda mevcut. Fiziksel beden ölmesine rağmen bilinç enerjisi yaşamını sürdürebiliyor mu? Bu olgular bu olasılığın göz ardı edilmemesi gerektiğini gösteriyor. Ölümü yaşayan ve sonra tıbbi müdahale ile tekrar yaşama döndürülen 11 milyon insanın anlattıkları birbirine yakın gözlemler. Bunların bilimsel ispatını yapmak benim işim değil. Ama analitik tedavi sırasında bazen sorunun kökü geçmiş yaşamlardan taşınan bilinçaltı parçalarda karşımıza çıkabiliyor. Bizzat ben bu şekilde birkaç olaya şahit oldum. Geçmiş yaşamda suda ölmüş bir kişi bu yaşamda sudan korkuyor. Kafası ezilerek ölmüş bir kişi bu yaşamında sürekli baş ağrısı çekebiliyor. İç organları vahşi hayvanlar tarafından parçalanmış bir kişi bu yaşamında pankreas yetmezliğine bağlı şeker hastası olabiliyor ve bu olay çözümlendikten sonra şeker hastalığı sona eriyor. Ailesinden kopamayan bir kişide ölmüş kardeşinin bilinç parçası karşımıza çıkıyor ve “Ben gidersem annem babam çok üzülebilir†diye konuşabiliyor. Geçmiş yaşamında diri diri gömülmüş bir kadının ruh parçası bu yaşmadaki kişide anlamsız düzeydeki ölüm korkusunun nedeni olabiliyor. Çoğul kişilik hastalığı olan bazı kişilerde, kişiliklerden bazıları geçmiş yaşama ait olabiliyor. Geçmiş yaşam kişilikleri bilinçaltında sessiz olarak bekleyebiliyor. Ama hipnozda bu anılar tekrar ortaya çıkıyor. Geçmiş yaşamda çekilen acılar, alışkanlıklar, hastalıklar, duygusal sorunlar bu yaşama aynen taşınabiliyor. Yaşamlararası dünyada (astral alem) hipnoz deneyimi yaşayan insanlar birbirinden habersiz hep benzer ritüelleri ve geçişleri aktarabiliyor. Başka yaşamlardan bu yaşama geçiş farklı şekillerde bilinçaltında kendini gösterebiliyor. İnanca ve yaşanan öykülere göre öldükten sonra bedeni terk eden ruh ışık denen bir dünyaya doğru yönlenir. Bunu öteki dünya diye niteleyebiliriz. Ama şu ya da bu nedenle bazı ruhlar bu çekimi yaşamaz ve bu dünyada kalır. Ve yaşayan fiziksel bir bedene parazit bir ruh olarak dahil olur. Ve ev sahibi bedeni kendi davranış, semptom ya da durumlarıyla etkileyebilir. Bu alanda çalışma yapanların verdikleri örneklere göre, geçmiş yaşamdaki çekilmiş acılar bu yaşamda ölümcül hastalıklara kadar giden durumlara neden olabiliyor. Geçmiş yaşamdan bulaşmış kişilikler bu yaşamdaki ilişkileri etkileyebiliyor. Ruhun ya da bilincin parçalanması ve bir kısmının kaybedilmesi depresyon, dikkat bozukluğu hafıza zayıflığı, yorgunluk nedeni olabiliyor. Davranışlar, inançlar, korkular, duygusal çalkantılar, kötü alışkanlıklar ve davranışlar bu etkileşimler sonucu birden ortaya çıkabiliyor. Bir kaza, organ takılması, hastalık, cerrahi müdahale, yakın birinin ölümü sonucu birden ortaya çıkan bu değişimler yeni bir ruhsal varlığın o fiziksel bedene dahil olduğunun belirtisi olabiliyor. İnsan dışı varlıklara ait bilinçaltı enerjilerinin bedene dahil olması (yani halk deyimiyle şeytan ya da cin girmesi) kendini kızgınlık, öfke krizi, aşırı şiddet ve cinnet geçirme şeklinde belli edebilir. Ruh seansları sırasında medyumun başka bir ruhla iletişim kurması istemli olarak bu ruhu geçici sahiplenme örneği olarak kabul ediliyor. Fakat fırsatçı bir ruh bedenden tekrar çıkmayabilir. Yaşayan fiziksel bir varlığın boşta gezen bir ruh tarafından işgal edilmesi klinik açıdan bir parazit olarak (hem tıbbi anlamda, hem de elektriksel anlamda) kabul edilmelidir. Bu tip inançlar tarihin her döneminde karşımıza çıkar. Hatta törenlerle ruh çıkarma seansları düzenlenir. Şaman geleneğimizde de bu ayinler vardır. (Merak edenler Şamanlarla ilgili linki okuyabilirsiniz.) Tabiki bugünkü pozitivist anlayışlı bilimsel araştırma ve kanıta dayalı yöntemlerle insan ölümünden sonra neler olduğunu ortaya dökebilen bilimsel kanıtlar yoktur. İnsan deneyiminin ve inancının bir ölçüsü olmadığı sürece ruh kavramı bilimsel kabul edilmeyecektir. Ama kişisel olarak deneyimlenenler de o kişinin gerçeğidir. (Bilimsellik kavramı da tanıma göre değişen bir kavramdır. Hele ticari dünyada bu kavram çok esnetilmekte ve çıkara hizmet edecek şekilde kullanılmaktadır. Tıpta da aslında bir çok tedavi yöntemi insanların kendi üzerlerindeki gözlemine dayanır. Ağrıyı ölçen bir alet henüz yapılmamıştır ama eczane rafları ağrı kesicilerle doludur. Depresyonu ölçen bir cihaz yoktur ama Dünya'da en çok satılan ilaçlar antidepressanlardır.) Kaldı ki bu tip aktarımları yapan insanlar hiç bilmedikleri, gitmedikleri yerleri en ayrıntılı şekilde tarif edebilmektedirler. ülkemizde özellikle İskenderun-Hatay Bölgesi'nde şaşırtıcı geçmiş yaşam deneyimleri TV dizilerine konu olmuştur. Bu olaylara açıklama getirebilmek için öncelikle “Bilinç nedir?†sorusu yanıtlanmalıdır. Bilinç, “İnsan bedeninde oluşan biyokimyasal bir olay mıdır†yoksa “Farklı boyutları olan bir enerji midir?†Benim açımdan önemli olan tedaviye aldığım bilinçaltının gerçeğidir. Ben bu yaşamın sorunlarını bu yaşamda aramayı ve çözmeyi yeğlerim. Ama hiçbir zaman bilinçaltını bu açıdan yönlendirmem. Yani bir sorunun kaynağını ararken bilinçaltına sadece bu yaşamdaki olaya git gibi bir yönlendirme yapmam. Bu regresyon etiğine uygun değildir. Ama aksi de etik değildir. Yani bir kişiye baştan “Senin sorunların geçmiş yaşama dayanıyor†ya da “Senin içinde ikinci bir ruh olabilir bu ruhu çıkarmamız lazım“ diyerek koşullayıp, hipnozdayken de “Şimdi bu ruh konuşsun†ya da “Şimdi geçmiş yaşama git†gibi yönlendirmeler yapmak son derece sakıncalıdır ve etik değildir. Bilinçaltı hipnozda telkinlere açıktır ve sizin isteğinizi yerine getirmek için çabalar. İşe yaramayacak bir takım yeni sorunları ve şaşkınlığı o kişiye yüklemeye hiçbir şekilde hakkımız yoktur. Ama tedavi sırasında kendiliğinden karşımıza çıkacak durumlarla nasıl baş edilmesi gerektiğini de bilmek zorundayız. Analitik hipnoterapi yapmaya soyunan her tıp mensubu bu konuyu halletme konusunda deneyimli ve bilgili olmak zorundadır. “Ben buna inanmıyorum, sen uyduruyorsun†vs gibi suçlamalarla tedaviyi eksik bırakmak o kişiyi daha çok yaralar. Farklı çareler arayan, bu farklılığa inanmış insanlara onların inancı yönünde yardım etmemiz gerektiğini düşünüyorum. Bir kişi gerçekten bu enerji değişimlerini yaşayarak iyileşecekse “Ben bu saçmalıklara inanmıyorum“ diyerek bu kişiyi daha iyi bir yaşama ulaştırmamak ne kadar doğrudur? Kaldı ki yaşanmış olan olayların çoğunda kişiler tedavi öncesi asla böyle şeylere inanç yatkınlığı olan kişiler değildir ve çoğu tedaviden sonra büyük şaşkınlık geçirmektedir. Hastalarımda ben de aynı durumları gözlemledim. Analitik hipnoterapiyle uğraşan herkes bir gün bu tip bir olayla karşı karşıya gelmeye hazır olmalıdır. Başka yaşamlardan bu yaşama geçiş farklı şekillerde bilinçaltında kendini gösterebiliyor. İnanca ve yaşanan öykülere göre öldükten sonra bedeni terk eden ruh ışık denen bir dünyaya doğru yönlenir. Bunu öteki dünya diye niteleyebiliriz.
1- Ölüm ve Kabir
İnsanın ölümüyle bedenden ayrılan ruh, âhiret âleminin başlangıcı olan kabir hayatını yaşar. Kabirde Münker ve Nekir adında iki melek insana birtakım önemli sorular sorarlar.
Bu soruların başlıcaları: "Rabbin kim? Dinin ne? Peygamberin kim? Kitabın ne?" dir.
Dünyadayken imân edip iyi işler yapanlar, bu sorulara doğru cevaplar verirler. İmânı tam olmayanlar ise bu sorulara doğru cevap veremezler. Sevgili Peygamberimiz, kabirde insanların farklı durumunu şöyle belirtmektedir: "Mezar, her insan için dünyadaki durumuna göre ya cennet bahçelerinden bir bahçe veya cehennem çukurlarından bir çukurdur." (Keşfu'l Hafâ, c.2, s.90)
2- Kıyamet
Kıyametin kopma zamanı gelince İsrafil adlı melek sûr adı verilen bir âlete üfleyecek. Böylece bütün kâinat alt üst olup, bütün canlılar ölecek. İsrafil'in ikinci kez sûra üflemesiyle yepyeni bir dünya kurulacak ve bütün ölüler dirilecek.
3- Diriliş
Allah'u Tealâ ölüleri diriltecek. Bütün semavî dinlerde bu inanç vardır. Bu, âhiret inancının temelini oluşturur. Yüce Allah Kur'ân-ı Kerim'in pek çok âyetinde öldükten sonra dirilişi açıkça belirtir. Pek çok örnekle bu gerçeği ispat eder.
4- Haşir ve Mahşer
Haşir, Allah'ın dirilişten sonra kullarını bir araya toplamasıdır. Toplanılan bu yere Mahşer adı verilir. Mahşerde melekler, cinler ve insanlar dirildikten sonra herkes burada toplanacaktır. O anda inkarcı kâfirler de, toprak olarak yok olup gitmeyi temenni edecek ve "Keşke toprak olaydım!" (Nebe Sûresi, 40 ayet) diye iç çekecektir. O dehşetli günde 7 sınıf insan Arş'ın gölgesinde gölgelendirecektir.
1. Adaletli devlet başkanı ve yönetici,
2. Allah'a kulluk ederek büyüyen genç,
3. Kalbi cami ve mescitlere bağlı kimse,
4. Allah için birbirini seven bu uğurda bir araya gelip, bu sevgi ile ayrılan iki kişi,
5. Makam ve itibar sahibi bir kadının beraber olma çağrısını "Ben Allah'tan korkarım" cevabı ile reddeden kişi,
6. Sağ elinin verdiği sadakayı sol eli duymayacak şekilde gizli yardımda bulunan kişi,
7. Tenha yerde Allah'ı anarak gözleri dolu dolu olan kişi. (Buhari, Ezan 36).
5- Kişi sevdiğiyle haşredilecek
Mahşere herkes, dünyada kime inanmış ve kimin peşinden gitmişle onunla birlikte gelir. O gün gerçek önderin mübarek Peygamber Efendilerimiz (as) olduğu gün gibi ortaya çıkacaktır. (O gün zalim kimse ellerini ısırıp: 'Keşke Peygamberle beraber bir yol tutsaydım, vay başıma gelene; keşke falancayı dost edinmeseydim. Andolsun ki beni, bana gelen Kur'an'dan o saptırdı. Şeytan insanı yalnız ve yardımcısız bırakıveriyor.' der.) (Furkan Suresi. 13-14 ayetler)
6- Hesap, Suâl, Mizan
İnsanların dünyada yaptıkları her şey, bir sayfa içinde kendilerine verilecek. Büyük bir mahkeme kurulacak, insanlar yargılanacak. Ömrünü hangi yolda tükettiği, bildiğiyle neler yaptığı, malını nasıl kazanıp nereye harcadığı, vücudunu hangi yolla yıprattığı sorulacak. Bu mahkemede, hiçbir şeyi inkâr etmek mümkün değildir. Çünkü, insanın eli, ayağı, gözü, kulağı, hatta günah işlediği yerler dile gelecek, yaptıklarına tanıklık edecekler. Amellerin tartıldığı teraziye "Mizan" adı verilmiştir.
7- Kevser Havuzu
Ahirette her Peygamberin bir havuzu olacak. Bu havuzdan kendisi ve ümmetinden Allah'ın diledikleri içecektir. O gün Efendimiz'in de (sas) bir havuzu bulunacak ve havuzunun başına gelen ümmetinin sayısı bütün Peygamberlerinkinden fazla olacaktır.
8- Efendimiz'in (sas), şefaatine layık olmalıyız
Şefaat ancak Allah'ın izniyle olabilir ve çok geniş kapsamlıdır. Kâfir, müşrik ve münafıklar hariç günahkâr da olsa bütün Müslümanlar için söz konusudur.
Sevgili Peygamberimiz'in yapacağı şefaat beş maddede toplanabilir:
1. Peygamberimiz'in en büyük şefaati, mahşer yerinde büyük bir sıkıntı içinde hesaba çekilmeyi bekleyen bütün insanlara şefaatidir. Bu şefaat sayesinde Allah mahlukatı bir an evvel hesaba başlayacaktır.
2. Mü'minlerden büyük bir topluluğun sorgusuz sualsiz cennete girmesi için yapacağı şefaat.
3. Cehenneme girmeyi hak ettikleri halde oraya girmemeleri için bazı günahkârlar hakkında yapacağı şefaat.
4. Cehenneme giren bazı günahkâr mü'minlerin oradan çıkması için edeceği şefaat.
5. Cennetliklerin derecelerinin yükselmesi için edeceği şefaat.
9- Sırat kıldan incedir
Bundan sonra, cehennemin üzerinde, nasıl olduğunu Allah'tan başka kimsenin tam olarak bilemediği bir köprü kurulacak. İnsanlar iyiliklerine göre farklı biçimlerde "Sırat" denilen bu köprüden geçecekler. Bazıları şimşek hızıyla geçip cennete girecekler. Kötü insanlar, Sırat'ı geçemeyecek ve cehenneme düşecekler.
(Alıntıdır)
İnsanın ölümüyle bedenden ayrılan ruh, âhiret âleminin başlangıcı olan kabir hayatını yaşar. Kabirde Münker ve Nekir adında iki melek insana birtakım önemli sorular sorarlar.
Bu soruların başlıcaları: "Rabbin kim? Dinin ne? Peygamberin kim? Kitabın ne?" dir.
Dünyadayken imân edip iyi işler yapanlar, bu sorulara doğru cevaplar verirler. İmânı tam olmayanlar ise bu sorulara doğru cevap veremezler. Sevgili Peygamberimiz, kabirde insanların farklı durumunu şöyle belirtmektedir: "Mezar, her insan için dünyadaki durumuna göre ya cennet bahçelerinden bir bahçe veya cehennem çukurlarından bir çukurdur." (Keşfu'l Hafâ, c.2, s.90)
2- Kıyamet
Kıyametin kopma zamanı gelince İsrafil adlı melek sûr adı verilen bir âlete üfleyecek. Böylece bütün kâinat alt üst olup, bütün canlılar ölecek. İsrafil'in ikinci kez sûra üflemesiyle yepyeni bir dünya kurulacak ve bütün ölüler dirilecek.
3- Diriliş
Allah'u Tealâ ölüleri diriltecek. Bütün semavî dinlerde bu inanç vardır. Bu, âhiret inancının temelini oluşturur. Yüce Allah Kur'ân-ı Kerim'in pek çok âyetinde öldükten sonra dirilişi açıkça belirtir. Pek çok örnekle bu gerçeği ispat eder.
4- Haşir ve Mahşer
Haşir, Allah'ın dirilişten sonra kullarını bir araya toplamasıdır. Toplanılan bu yere Mahşer adı verilir. Mahşerde melekler, cinler ve insanlar dirildikten sonra herkes burada toplanacaktır. O anda inkarcı kâfirler de, toprak olarak yok olup gitmeyi temenni edecek ve "Keşke toprak olaydım!" (Nebe Sûresi, 40 ayet) diye iç çekecektir. O dehşetli günde 7 sınıf insan Arş'ın gölgesinde gölgelendirecektir.
1. Adaletli devlet başkanı ve yönetici,
2. Allah'a kulluk ederek büyüyen genç,
3. Kalbi cami ve mescitlere bağlı kimse,
4. Allah için birbirini seven bu uğurda bir araya gelip, bu sevgi ile ayrılan iki kişi,
5. Makam ve itibar sahibi bir kadının beraber olma çağrısını "Ben Allah'tan korkarım" cevabı ile reddeden kişi,
6. Sağ elinin verdiği sadakayı sol eli duymayacak şekilde gizli yardımda bulunan kişi,
7. Tenha yerde Allah'ı anarak gözleri dolu dolu olan kişi. (Buhari, Ezan 36).
5- Kişi sevdiğiyle haşredilecek
Mahşere herkes, dünyada kime inanmış ve kimin peşinden gitmişle onunla birlikte gelir. O gün gerçek önderin mübarek Peygamber Efendilerimiz (as) olduğu gün gibi ortaya çıkacaktır. (O gün zalim kimse ellerini ısırıp: 'Keşke Peygamberle beraber bir yol tutsaydım, vay başıma gelene; keşke falancayı dost edinmeseydim. Andolsun ki beni, bana gelen Kur'an'dan o saptırdı. Şeytan insanı yalnız ve yardımcısız bırakıveriyor.' der.) (Furkan Suresi. 13-14 ayetler)
6- Hesap, Suâl, Mizan
İnsanların dünyada yaptıkları her şey, bir sayfa içinde kendilerine verilecek. Büyük bir mahkeme kurulacak, insanlar yargılanacak. Ömrünü hangi yolda tükettiği, bildiğiyle neler yaptığı, malını nasıl kazanıp nereye harcadığı, vücudunu hangi yolla yıprattığı sorulacak. Bu mahkemede, hiçbir şeyi inkâr etmek mümkün değildir. Çünkü, insanın eli, ayağı, gözü, kulağı, hatta günah işlediği yerler dile gelecek, yaptıklarına tanıklık edecekler. Amellerin tartıldığı teraziye "Mizan" adı verilmiştir.
7- Kevser Havuzu
Ahirette her Peygamberin bir havuzu olacak. Bu havuzdan kendisi ve ümmetinden Allah'ın diledikleri içecektir. O gün Efendimiz'in de (sas) bir havuzu bulunacak ve havuzunun başına gelen ümmetinin sayısı bütün Peygamberlerinkinden fazla olacaktır.
8- Efendimiz'in (sas), şefaatine layık olmalıyız
Şefaat ancak Allah'ın izniyle olabilir ve çok geniş kapsamlıdır. Kâfir, müşrik ve münafıklar hariç günahkâr da olsa bütün Müslümanlar için söz konusudur.
Sevgili Peygamberimiz'in yapacağı şefaat beş maddede toplanabilir:
1. Peygamberimiz'in en büyük şefaati, mahşer yerinde büyük bir sıkıntı içinde hesaba çekilmeyi bekleyen bütün insanlara şefaatidir. Bu şefaat sayesinde Allah mahlukatı bir an evvel hesaba başlayacaktır.
2. Mü'minlerden büyük bir topluluğun sorgusuz sualsiz cennete girmesi için yapacağı şefaat.
3. Cehenneme girmeyi hak ettikleri halde oraya girmemeleri için bazı günahkârlar hakkında yapacağı şefaat.
4. Cehenneme giren bazı günahkâr mü'minlerin oradan çıkması için edeceği şefaat.
5. Cennetliklerin derecelerinin yükselmesi için edeceği şefaat.
9- Sırat kıldan incedir
Bundan sonra, cehennemin üzerinde, nasıl olduğunu Allah'tan başka kimsenin tam olarak bilemediği bir köprü kurulacak. İnsanlar iyiliklerine göre farklı biçimlerde "Sırat" denilen bu köprüden geçecekler. Bazıları şimşek hızıyla geçip cennete girecekler. Kötü insanlar, Sırat'ı geçemeyecek ve cehenneme düşecekler.
(Alıntıdır)
Bu mesaj 'en iyi cevap' seçilmiştir.
Hepimiz bir gün öleceğiz. Acaba öldükten sonra neler olacak? Ölümden sonra başımıza ne gelecek? Merak edilen bu soruların cevaplarını sizler için hazırladık. Mezara konulan kişinin ruhu o esnada vücudun içinde değildir. İnsandaki canlılık ruhla sağlanır. Bu nedenle de ölüm aslında ruhun değil, vücudun ölümüdür. Ölüm dediğimiz olay, ruhun vücuttan alınmasıdır. Vücuttan alınan ruh melekler tarafından teslim alınır. Kişi iyi bir insansa ruhunu ‘rahmet melekleri' teslim alırlar. Onu semanın en üst noktalarına doğru götürürler. Ölen kişi kötü bir insansa ‘azap melekleri' onu teslim alırlar ve yerin alt tabakalarına doğru taşırlar.
Kişi mezara konulur. O esnada mezarın başındaki hoca efendi telkin denilen uygulamayı yapar. Telkin, mezardaki kişiye iman ile ilgili hakikatleri hatırlatmak anlamında yapılan bir duadır. Telkin geleneksel bir uygulamadır. İslam âlimleri bu usulün kullanılmasını tavsiye etmişlerdir. Hanefiler bunu meşru görürler. Şafiiler ve bazı Hanbeli fıkıhçıları ise bunu müstehap sayarlar. Telkin her ne kadar hadis kitaplarında yer almasa da ders verici bir uygulamadır. Hem yaşayanlar için ve hem de ölmüş olanlar için.
Telkin okunurken ölüyü gömenler yavaş yavaş mezarlığı terk ederler. Orada hoca efendi ile birkaç kişi kalır. Peki okunan telkini ölü duyar mı? Allah dilerse elbette duyar, Allah dilemezse kimse ölüye bir şey duyuramaz.
Denilir ki herkes mezarlığı terk ettiğinde, ruhu vücuduna iade edilen mezardaki ölü de kalkıp gitmek ister ve bunu yapmak isterken de başını başucuna konulan taşa çarpar. Bu halk arasında yaygın bir inançtır. Burada kastedilen şey; fiziki anlamda başını çarpmak değildir elbette. Ölüde bir hareket görülmez. Eğer böyle bir hadise oluyorsa bu uykudayken yaşanan rüyaya benzer bir durumdur. Mecazi anlamda bir harekettir.
Aslında kişinin ruhu öldükten sonra gömülünceye kadar geçirdiği aşamada zaman zaman kendi cesedini müşahede eder ve cenazesinde olanlardan kısmen de olsa haberdar olur. Ruh bir anlamda vücudunu takip eder. Ama vücut mezara konulup herkes ayrılırken ölen kişi olanların tamamen farkına varır.
Bu noktadan sonra Münker ve Nekir denilen iki melek soru sormak için kişinin yanına varırlar. O esnada ölen kişinin hayattayken yaptığı güzel ibadetler ölenin etrafını sararlar. Bu durum ölmüş kişinin manevi halini gösteren iyi bir göstergedir. Bazı irşat kitaplarında veya Munziri'nin ‘Tergib ve terhib' adlı kitabı ve benzer eserlerde bu durum detaylı olarak anlatılır.
Melekler kişiye Allah'a imanı, Peygamberini, namazı ve diğer ibadetleri sorarlar. Kişi dünya hayatında iyi bir hayat sürdürmüşse sorulara doğru ve ikna edici cevaplar verir. Yok kötü bir hayat sürmüşse cevap veremeyecektir.
Bu sorgulamadan sonra kıyamete kadar geçecek zaman diliminde vücut çürürken, ruh azap veya nimet içinde olur. Çünkü mezar: “Ya cennet bahçelerinden bir bahçe veya cehennem çukurlarından bir çukurdurâ€. Bazı kişilerin azabı kısa ve hafif olur. Bazılarının azabı ise uzun ve ağır olur. Bazı kişiler ise nimet içinde olurlar. Bu nimet cennete benzer bir hayatı andırır. Ama bildiğimiz cennet hayatı mahşerden sonra meydana gelecektir. Bu nedenle de İslam âlimleri “Cennet ve cehennem şu anda yaratılmıştır ama boştur†derler. Cennet ve cehennemin şu anda yaratılmış olmasına rağmen boş olması, kendisine girecek olanlara anlatılan dolaylı bir mesajdır.
Mezar âlemindeki azap kişinin ameline göre değişir. Ancak buradaki azap “gıybet, söz taşıma, temizliğe dikkat etmeme†gibi hatalardan dolayıdır. Kul hakları da buna eklenebilir. Fakat gerçek anlamdaki bütün hesapların bütün ayrıntılarıyla hiçbir zerre unutulmaksızın ortaya konması ancak kıyametten sonraki dönemdedir. Büyük hesaplar, büyük hesap gününde görülecektir. Büyük mükafatlar da büyük hesapta belirlenecektir.
Ölüler bu âlemde, ailelerinden yüce Allah'ın müsaade ettiği kadar haberdar olabileceklerdir. Yüce Allah'ın müsaade ettiği kadarınca kendileri için yapılan iyiliklerden, bağışlardan yararlanacaklardır. Bazen dünyadaki yakınlarının iyiliklerinden ötürü müjdelenirken bazen de kötü hallerinden ötürü de mahzun olacaklardır.
Ölüm Hakkında Bilmediklerimiz:
1. Ölümden sonra üç gün içinde akşam yemeğinizi öğütmenize yardımcı olan enzimler sizi yok etmeye başlar. Bozulmuş hücreler bakteriler için besin kaynağı olacak ve vücudunuz kısa bir süre içinde çürüyecek.
2. İnsan beyni, öldükten sonra 20 saniye kadar daha bilincini yitirmiyor.
3. İntihar vakaları, tatil dönemleri dışında daha çok gerçekleşiyor.
4. Ölüyü gömme geleneği 350 bin yıl öncesine dayanıyor. İlk olarak İspanya'nın Atapuerca bölgesinde ortaya çıktığı düşünülüyor.
5. Canlının ölmesi ne şekilde olursa olsun, her koşulda oksijen yetersizliğinden dolayı gerçekleşiyor. Hangi nedenden dolayı ölürseniz ölün, oksijen solunumu kesilince hayat sona eriyor...
6. Ölülerin defnedilmeden önce yakılması (Cremations) sanılanın aksine çevre için faydalı değil. İnsan bedeni yakıldığında çevreye en zararlı gazları meydana getiriyor ve gökyüzüne salıyor. Ölüleirn yakılma işlemin yaygınlaşması durumunda çevresel sonuçlarının kötü olacağı söyleniyor.
7. Sadece ABD'de toprağa gömülen ölü vücutlardan 827,060 galon akıcı sıvı toprağa salınıyor. Bu da havaya hidroklorik asit, sülfür ve karbondioksit karışması anlamına gelir.
8. İsveç'te Promessa isimli şirket ölü bedenini sıvı nitrojen içinde dondurarak özel bir işlemden geçiriyor. Mısır nişastasından hazırlanmış özel bir tabut içinde toprağa gömüyor. Buna da 'ekolojik defin' adını veriyor.
9. Hindistan'daki zerdüştler ölülerini akbabaların yemesi için açıkta bırakıyor.
10. Madagaskar yerlileri ölülerin kemiklerini toprağın altından çıkarıp, kasabanın etrafında bir tur gezdirdikten sonra tekrar gömüyorlar. Bu törene 'famadihana' adı veriliyor.
11. Embriyoların gelişmesi süresinde organlarımızdaki bazı hücreler kendini yok ediyor. Öyle olmasaydı eğer, genetik arızalarla doğabilirdik.
12. Spor yapan 200 bin öğrenciden bir tanesi her yıl aniden hayatını kaybediyor. Çoğu futbol ve basketbol oynarken gerçekleşiyor. Kız öğrencilerde bu oran beş misli daha az.
13. Çinli bir ailenin cenazesine ne kadar çok insan gelirse aile o kadar şanslı sayılıyor. Cenazeye gelen sayısını artırmak için, törene dansçı çağıranlar bile oluyor...
Ek Bilgi;
Öldükten sonra dirilmeyle ilgili ayet ve hadisler nelerdir?
Counter Strike Source'ta öldükten sonra tekrar dirilme nasıl yapılır?
Öldükten sonra eşlerin nikahı düşer mi?
YORUMLAR