parça isim Farsça pÂ¥rçe 1 . Bir bütünden ayrılan, ayrı sayılan ya da artakalan şey: "Yolun bu parçası bozuk."- . 2...
parça
isim Farsça pÂ¥rçe
"Yolun bu parçası bozuk."- .
2 . Bir bütünden kopma, kırılma, yırtılma vb. yöntemiyle ayrılmış bölüm, lime:
"Alınacakları bir gece evvelde minik bir karton parçasına yazmıştır."- H. Taner.
3 . Birkaçı bir araya ulaştığında bir bütünü oluşturan şeylerin her biri, modül:
"On parçadan yapılmış bir oda ekibi."- .
4 . Tane:
"üç parça elbiselik kumaş."- .
5 . Pasaj:
"Hayatımın en acı ve tatlı saatleri bunun başlangıcında geçti, eserimin en güzel parçalarını onun kenarında yazdım."- R. N. Güntekin.
6 . Müzik eseri.
7 . Nesne:
"Bu defaki gidişimizde, eşyamızın içinde taç benzer biçimde kıymetli bir parça da vardı."- A. Kutlu.
8 . mecaz Küçümseme ve değersiz sayma bildiren bir söz:
"Bir çoban parçasısın, olmasa bile koyun / Daima eğeceksin başkalarına boyun"- K. Kamu.
9 . argo Güzel, alımlı kız ya da hanım.
Atasözü, deyim ve birleşik fiiller
parça almak Birleşik Sözler
parça başına parça bohçası
parça bölük
parça parça
parça pürçük
bir parça
yedek parça
ahu parçası
ateş parçası
ay parçası
daire parçası
doğru parçası
Kaynak:TDK
Mayoz bölünmede gerçekleşen parça değişiminin canlılık açısından önemi nedir?
Parça değişimi nedir? Kromozomdaki parça değişimi iyi mi olur?
Turkcell parça kontör minimum ne kadardır, fiyatı nedir?
PARÇA a. (fars. pâr, parça, bölüm, ve çe' den pârçe, minik parça, minik şey).
1. Kırılan, kesilen bir nesnenin ayrılan bölümlerinden her biri: Kınlan vazonun parçalarını toplamak. Patatesleri minik parçalar halinde doğramak.
2. Bir bütünden alınan miktar: Kumaştan bir parça kesmek. Bana pastadan bir parça daha verir misiniz?
3. Çoğu zaman tamlanan olarak kullanıldığında, bir şeyin azca bir miktarı: Bir tahta parçası. Bir kağıt parçası üstüne bir şeyler karalamak.
4. Bir bütünü bir diziyi oluşturan öğelerden her biri: Koleksiyonuna kıymetli bir parça daha katmak. Bu tablo, müzemizin en güzel parçalarından biridir. Kırk dört parçadan oluşan bir sofra ekibi.
5. Birleştirildiğinde bir nesne oluşturan öğelerden her biri: Bir motorun ana parçası. Bir makinenin bir parçasını değişiklik yapmak.
6. Bilhassa değerine ya da güzelliğine nazaran ele alınan bir nesne: Bu mobilya, bir eşi daha bulunmayan bir parçadır.
7. Sayı sıfatıyla beraber kullanıldığında tane anlamına gelir: üç parça pirzola.
8. Eti yenilen hayvanların vücutlarının herhangi bir kısmı: Bifteğinizi hangi parçadan hazırlayalım?
9. Yazınsal bir yapıttan alınan bölüm, metin: Romanlardan seçilen parçalar.
10. Bir müzik yapıtı ya da onun bir kısmı: Mozart'ın bir parçasını yorumlamak.
11. Bir beyaz perde yapıtının tanıtım filmi, fragman.
12. Arg. Çok güzel, çok çekici hanım.
13. Ay parçası, elmas parçası deyimlerinde ' 'ona benzer, onun benzer biçimde eşi olmayan" anlamında kullanılır.
14.Ad + parçası, belirtilen ada, bir aşağılama anlamı yükler: Bir köylü parçası.
15. Parça başı, parça başına, parça hesabıyla, belli bir tarife uyarınca meydana getirilen işe, çıkarılan parça sayısına nazaran (harcanan zamanı hesaba katmayarak): Parça başı çalışmak. Parça başına para ödeyecekti. || Parça bohçası, biçkiden geriye kalan değişik kumaş parçalarının konduğu bohça. || Parça işçisi, tutarı parça başına verilen işçi. || Parça parça, parçalanmış halde, birçok bölüme ayrılmış olarak; bölüm bölüm || Parça parça etmek, minik minik parçalara ayırmak, bölmek: Mektubu okuduktan sonrasında parça parça etti. || Parça pürçük önemsiz, sınırı olan: Çocukluğumdan o günlerle ilgili parça pürçük şeyler anımsıyorum.
*Arit. iç içe doğru parçaları beliti, CANTOR-DEDEKİND BELİTİ'nin eşanlamlısı.
*Avc. Av hayvanları tablosunda yer edinen hayvanların her biri.
*Camc. Yaprak parça, panoların bileşimine giren cam parçalarının her biri.
*Cerr. Bir madde yitimini örtmek için isteyerek alınan ya da kazara ayrılan doku kısmı (gref).
*Ciltç. Parça su - KESME.
*Elektrotekn. Kutupsal parça, bir makinede, çekirdeğin, çevresine ya da içine indükleyici bir sargı yerleştirilen ya da kalıcı bir mıknatıstan oluşan kısmı.
*Fels. Hegel'de, anlık yöntemiyle meydana getirilen bir bölmenin sonucu.
*Geom. Bağlantılı ve sınırı olan doğru parçası. (Bunun iki noktasına uçlar adı verilir. Kimi kez doğru parçası diye de kesinleştirilir. A ile B uçlarının alınıp alınmamasına nazaran, kapalı [AB] ya da açık ]AB[ ya da yalnız birinin alınmasına göre yarıaçtk (]AB) ya da [A8[) olabilir. || Daire parçası - DAİRE. || Küre parçası, bir yuvarla, sınırı, yuvarın küre sınırının keseni olan yarıuzayın arakesiti. || Sıfır parça, uçları eşit olan parça.
*Sonbahar. sant. Yapıt, bilhassa de sanat ya da zanaat eşyası, heykel, asamblaj ya da yerleştirme.
*işi. ikt. Parça hesabıyla ış, üretim süreci içinde yerine getirilecek görevleri bölen iş örgütleme biçimi.
*Kuyuc. Kurtarılacak parça, bir kuyunun içinde kalan ve "kurtarılması†ihtiyaç duyulan araç-gereç ya da araç-gereç parçası (kırılmış ya da sıkışmış çubuk, matkap parçası, yukarı çekilemeyen ekip). [Eşanl. FİSH ]
*Küm. kur. Bir E kümesinde, yalnızca E ye ilişkin elemanlardan oluşmuş A kümesi. (Eşanl. ALTKüME.)
*Metalürj. işlenerek biçimlendirilmiş ya da hiçbir işlemden geçirilmemiş metal nesne. || Kalınlık parçası, istenen parçanın genişliğinde olan, modelin bir yüzü üstüne doldurularak azca bir harcamayla öteki parçanın kolay bir modelini çıkarmaya yarayan unsur. || Kalıp parçası, konumu işaretlerle belirlenen, modelin kalıptan kolayca çıkarılamayacağı bölgelere monte edilen ve tekrardan kalıplama esnasında gene eski yerine yerleştirilen kuvvetlice sıkıştırılmış döküm kalıbı parçası. (Kalıbın sökülebilen bölümlerini oluşturan kalıp parçaları, kalıpla aynı anda sıkıştırılarak elde edilir, oysa maçalar ek olarak işlenir.) || Oynak model parçası, kalıbın sökülmesi esnasında maça ya da kalıbın içinde kalan modelin ya da karşı eğimli maça kutusunun öğesi: oynak model parçası kalıp söküldükten sonrasında çıkarılır.
*Taşoc. ve inş. Bir taş blokundan, hususi bir kesme işleminden sonrasında bir duvar örgüsünde yer alacak halde ayrılmış bölüm. || Kesme parça, kesme işlemi tamamlanmış, yerine konulmaya hazır parça. || Kütlesel parça, çok büyük boyutlarda parça.
*Tekst. Bir giyim birimi. (Çoğu zaman parça olarak, çift olarak ya da düzine olarak sayılır.)
*‘ferz. Birleştirilmeden ilkin, bir giysinin kısımlarının her biri. || Bir yırtığı onarmak ya da aşınmış bir kısmı sağlamlaştırmak için bir kumaşın ters tarafına elle, makineyle dikilen ya da ısı uygulayarak yapıştırılan kumaş.
*sıf.
1. Tüm olmayan.
2. Parça et, kıymaya karşıt olarak parçalar halinde bölünmüş et için kullanılır. || Parça kumaş, bir bütünden arta kalmış kullanılabilir uzunluktaki kumaş için kullanılır.
*Tic. Parça satış, perakende ticarette, müşterinin isteğine nazaran parça halinde (parça tavuk, parça kumaş vb.) meydana getirilen satış.
*Tüt. Parça tütün, tütün yapraklarının işlenmesi esnasında ortaya çıkan ve kırık toz tütünden daha büyük (1-2 cm2 ile 10 cm2 arası) yaprak parçalarından oluşan tütün.
*ANSİKL. Fels. Hegel'e nazaran, parçaların (alm. 7e//) ortaya konmasını olanaklı kılan işlem, ilk terimin, somut bağlantısı içindeki zenginliğini görmemizi sağlar. Hegel şu şekilde der: "Parçalar birbirlerinden farklıdırlar ve kendiliğinden mevcud şeydirler. Fakat sadece birbirleriyle olan özdeş ilişkileri içinde, ya da beraber alındıklarında bütünü oluşturdukları seviyede parçadırlar. Sadece tüm, parçanın karşıtı ve olumsuzlanmasıdır" (Enzyklopâdie der Philosophischen Wissenschaften [Felsefi bilimler ansiklopedisi], 135 a).
1. Kırılan, kesilen bir nesnenin ayrılan bölümlerinden her biri: Kınlan vazonun parçalarını toplamak. Patatesleri minik parçalar halinde doğramak.
2. Bir bütünden alınan miktar: Kumaştan bir parça kesmek. Bana pastadan bir parça daha verir misiniz?
3. Çoğu zaman tamlanan olarak kullanıldığında, bir şeyin azca bir miktarı: Bir tahta parçası. Bir kağıt parçası üstüne bir şeyler karalamak.
4. Bir bütünü bir diziyi oluşturan öğelerden her biri: Koleksiyonuna kıymetli bir parça daha katmak. Bu tablo, müzemizin en güzel parçalarından biridir. Kırk dört parçadan oluşan bir sofra ekibi.
5. Birleştirildiğinde bir nesne oluşturan öğelerden her biri: Bir motorun ana parçası. Bir makinenin bir parçasını değişiklik yapmak.
6. Bilhassa değerine ya da güzelliğine nazaran ele alınan bir nesne: Bu mobilya, bir eşi daha bulunmayan bir parçadır.
7. Sayı sıfatıyla beraber kullanıldığında tane anlamına gelir: üç parça pirzola.
8. Eti yenilen hayvanların vücutlarının herhangi bir kısmı: Bifteğinizi hangi parçadan hazırlayalım?
9. Yazınsal bir yapıttan alınan bölüm, metin: Romanlardan seçilen parçalar.
10. Bir müzik yapıtı ya da onun bir kısmı: Mozart'ın bir parçasını yorumlamak.
11. Bir beyaz perde yapıtının tanıtım filmi, fragman.
12. Arg. Çok güzel, çok çekici hanım.
13. Ay parçası, elmas parçası deyimlerinde ' 'ona benzer, onun benzer biçimde eşi olmayan" anlamında kullanılır.
14.Ad + parçası, belirtilen ada, bir aşağılama anlamı yükler: Bir köylü parçası.
15. Parça başı, parça başına, parça hesabıyla, belli bir tarife uyarınca meydana getirilen işe, çıkarılan parça sayısına nazaran (harcanan zamanı hesaba katmayarak): Parça başı çalışmak. Parça başına para ödeyecekti. || Parça bohçası, biçkiden geriye kalan değişik kumaş parçalarının konduğu bohça. || Parça işçisi, tutarı parça başına verilen işçi. || Parça parça, parçalanmış halde, birçok bölüme ayrılmış olarak; bölüm bölüm || Parça parça etmek, minik minik parçalara ayırmak, bölmek: Mektubu okuduktan sonrasında parça parça etti. || Parça pürçük önemsiz, sınırı olan: Çocukluğumdan o günlerle ilgili parça pürçük şeyler anımsıyorum.
*Arit. iç içe doğru parçaları beliti, CANTOR-DEDEKİND BELİTİ'nin eşanlamlısı.
*Avc. Av hayvanları tablosunda yer edinen hayvanların her biri.
*Camc. Yaprak parça, panoların bileşimine giren cam parçalarının her biri.
*Cerr. Bir madde yitimini örtmek için isteyerek alınan ya da kazara ayrılan doku kısmı (gref).
*Ciltç. Parça su - KESME.
*Elektrotekn. Kutupsal parça, bir makinede, çekirdeğin, çevresine ya da içine indükleyici bir sargı yerleştirilen ya da kalıcı bir mıknatıstan oluşan kısmı.
*Fels. Hegel'de, anlık yöntemiyle meydana getirilen bir bölmenin sonucu.
*Geom. Bağlantılı ve sınırı olan doğru parçası. (Bunun iki noktasına uçlar adı verilir. Kimi kez doğru parçası diye de kesinleştirilir. A ile B uçlarının alınıp alınmamasına nazaran, kapalı [AB] ya da açık ]AB[ ya da yalnız birinin alınmasına göre yarıaçtk (]AB) ya da [A8[) olabilir. || Daire parçası - DAİRE. || Küre parçası, bir yuvarla, sınırı, yuvarın küre sınırının keseni olan yarıuzayın arakesiti. || Sıfır parça, uçları eşit olan parça.
*Sonbahar. sant. Yapıt, bilhassa de sanat ya da zanaat eşyası, heykel, asamblaj ya da yerleştirme.
*işi. ikt. Parça hesabıyla ış, üretim süreci içinde yerine getirilecek görevleri bölen iş örgütleme biçimi.
*Kuyuc. Kurtarılacak parça, bir kuyunun içinde kalan ve "kurtarılması†ihtiyaç duyulan araç-gereç ya da araç-gereç parçası (kırılmış ya da sıkışmış çubuk, matkap parçası, yukarı çekilemeyen ekip). [Eşanl. FİSH ]
*Küm. kur. Bir E kümesinde, yalnızca E ye ilişkin elemanlardan oluşmuş A kümesi. (Eşanl. ALTKüME.)
*Metalürj. işlenerek biçimlendirilmiş ya da hiçbir işlemden geçirilmemiş metal nesne. || Kalınlık parçası, istenen parçanın genişliğinde olan, modelin bir yüzü üstüne doldurularak azca bir harcamayla öteki parçanın kolay bir modelini çıkarmaya yarayan unsur. || Kalıp parçası, konumu işaretlerle belirlenen, modelin kalıptan kolayca çıkarılamayacağı bölgelere monte edilen ve tekrardan kalıplama esnasında gene eski yerine yerleştirilen kuvvetlice sıkıştırılmış döküm kalıbı parçası. (Kalıbın sökülebilen bölümlerini oluşturan kalıp parçaları, kalıpla aynı anda sıkıştırılarak elde edilir, oysa maçalar ek olarak işlenir.) || Oynak model parçası, kalıbın sökülmesi esnasında maça ya da kalıbın içinde kalan modelin ya da karşı eğimli maça kutusunun öğesi: oynak model parçası kalıp söküldükten sonrasında çıkarılır.
*Taşoc. ve inş. Bir taş blokundan, hususi bir kesme işleminden sonrasında bir duvar örgüsünde yer alacak halde ayrılmış bölüm. || Kesme parça, kesme işlemi tamamlanmış, yerine konulmaya hazır parça. || Kütlesel parça, çok büyük boyutlarda parça.
*Tekst. Bir giyim birimi. (Çoğu zaman parça olarak, çift olarak ya da düzine olarak sayılır.)
*‘ferz. Birleştirilmeden ilkin, bir giysinin kısımlarının her biri. || Bir yırtığı onarmak ya da aşınmış bir kısmı sağlamlaştırmak için bir kumaşın ters tarafına elle, makineyle dikilen ya da ısı uygulayarak yapıştırılan kumaş.
*sıf.
1. Tüm olmayan.
2. Parça et, kıymaya karşıt olarak parçalar halinde bölünmüş et için kullanılır. || Parça kumaş, bir bütünden arta kalmış kullanılabilir uzunluktaki kumaş için kullanılır.
*Tic. Parça satış, perakende ticarette, müşterinin isteğine nazaran parça halinde (parça tavuk, parça kumaş vb.) meydana getirilen satış.
*Tüt. Parça tütün, tütün yapraklarının işlenmesi esnasında ortaya çıkan ve kırık toz tütünden daha büyük (1-2 cm2 ile 10 cm2 arası) yaprak parçalarından oluşan tütün.
*ANSİKL. Fels. Hegel'e nazaran, parçaların (alm. 7e//) ortaya konmasını olanaklı kılan işlem, ilk terimin, somut bağlantısı içindeki zenginliğini görmemizi sağlar. Hegel şu şekilde der: "Parçalar birbirlerinden farklıdırlar ve kendiliğinden mevcud şeydirler. Fakat sadece birbirleriyle olan özdeş ilişkileri içinde, ya da beraber alındıklarında bütünü oluşturdukları seviyede parçadırlar. Sadece tüm, parçanın karşıtı ve olumsuzlanmasıdır" (Enzyklopâdie der Philosophischen Wissenschaften [Felsefi bilimler ansiklopedisi], 135 a).
Kaynak: Büyük Larousse
YORUMLAR