paye isim, eskimiş (pa:ye) Farsça pÂ¥ye 1 . Aşama: "Lalalık, kavaslık derecelerinden kalfalık payesine yükseldiği bir sırad...
paye
isim, eskimiş (pa:ye) Farsça pÂ¥ye
1 . Aşama:
"Lalalık, kavaslık derecelerinden kalfalık payesine yükseldiği bir sırada yanımdan uzaklaştırıldı, gitti."- Y. K. Karaosmanoğlu.
PAYE a. (fars. paye). Esk.
1. Aşama, aşama, aşama.
2. Bilim adamlarına verilen unvan, aşama
3. Merdivenin her bir basamağı.
4. (Birine) paye vermek, bir hiç kimseye kıymet ve ehemmiyet vermek.
*Kur. tar. OsmanlI devletinde görevsiz onur rütbesi. (Bu terim ilkin '‘ilmiye''dekullanıldı ve mansıp [kadro ve görev] elde edemeyenlere "payeli†dendi. Tanzimat'tan sonrasında mülkiye sınıfından olanlara da görevleriyle ilgisi aranmaksızın sivil payeler verilmeye başlandı. Bu tür payeler yalnız protokolde bir kıymet taşırdı.) || Paye-i fetva, Osmanlı devletinde ulemadan bir kişiye şeyhülislamlığın paye olarak verilmesi. (Şeyhülislamlar fetva verdikleri için bu terim oluştu.) || Paye-i ilmiye, OsmanlI devletinde “ilmiye"den olanlara özgü kadrosuzluk rütbesi. (Bu payeyi alanlara en fazlaca bir senelik beklemeden sonrasında mansıp verilirdi.) || Paye-i mücerrede, OsmanlI devletinde İlmiyeden yetişip sınıflarının gerektirdiği çeşitli aşamalardan geçen ulema kadrolarının haricinde kalmış olarak sıralamaya girmeleri sözkonusu olmayan beşik ulemasına ve taşra müftülerine yerilen onur unvanı. (Tanzimat'tan sonrasında İzmir [1865] ve Edirne [1878] olmak suretiyle yalnızca 2 onur unvanıyla sınırı olan kalmak koşuluyla oluşturuldu. Sadece, İzmir ya da Edirne payei mücerredesi alan kişinin bu iki kadılıkla hiçbir ilişkisi bulunmadığı şeklinde, daha üst bir payeye yükselmesi de olanaksızdı.) || Paye-i sadaret, Osmanlı devletinde Abdülmecit tarafınca yalnız Mısır valisi Mehmet Ali Paşa'ya verilen onursal sadrazamlık unvanı. (Padişahın fermanıyla [1842] kendisine bu en yüksek osmanlı payesi verilen Mehmet Ali Paşa, protokolde sadrazamla eşit düzeye getirilmiş oldu.)
1. Aşama, aşama, aşama.
2. Bilim adamlarına verilen unvan, aşama
3. Merdivenin her bir basamağı.
4. (Birine) paye vermek, bir hiç kimseye kıymet ve ehemmiyet vermek.
*Kur. tar. OsmanlI devletinde görevsiz onur rütbesi. (Bu terim ilkin '‘ilmiye''dekullanıldı ve mansıp [kadro ve görev] elde edemeyenlere "payeli†dendi. Tanzimat'tan sonrasında mülkiye sınıfından olanlara da görevleriyle ilgisi aranmaksızın sivil payeler verilmeye başlandı. Bu tür payeler yalnız protokolde bir kıymet taşırdı.) || Paye-i fetva, Osmanlı devletinde ulemadan bir kişiye şeyhülislamlığın paye olarak verilmesi. (Şeyhülislamlar fetva verdikleri için bu terim oluştu.) || Paye-i ilmiye, OsmanlI devletinde “ilmiye"den olanlara özgü kadrosuzluk rütbesi. (Bu payeyi alanlara en fazlaca bir senelik beklemeden sonrasında mansıp verilirdi.) || Paye-i mücerrede, OsmanlI devletinde İlmiyeden yetişip sınıflarının gerektirdiği çeşitli aşamalardan geçen ulema kadrolarının haricinde kalmış olarak sıralamaya girmeleri sözkonusu olmayan beşik ulemasına ve taşra müftülerine yerilen onur unvanı. (Tanzimat'tan sonrasında İzmir [1865] ve Edirne [1878] olmak suretiyle yalnızca 2 onur unvanıyla sınırı olan kalmak koşuluyla oluşturuldu. Sadece, İzmir ya da Edirne payei mücerredesi alan kişinin bu iki kadılıkla hiçbir ilişkisi bulunmadığı şeklinde, daha üst bir payeye yükselmesi de olanaksızdı.) || Paye-i sadaret, Osmanlı devletinde Abdülmecit tarafınca yalnız Mısır valisi Mehmet Ali Paşa'ya verilen onursal sadrazamlık unvanı. (Padişahın fermanıyla [1842] kendisine bu en yüksek osmanlı payesi verilen Mehmet Ali Paşa, protokolde sadrazamla eşit düzeye getirilmiş oldu.)
Kaynak: Büyük Larousse
YORUMLAR