pişekar, orta oyunu temsillerinde, saz hey'etinin pişekar havası çalmasından sonrasında ve tüm oyunculardan ilkin meydana gelir. ser¬me...
pişekar, orta oyunu temsillerinde, saz hey'etinin pişekar havası çalmasından sonrasında ve tüm oyunculardan ilkin meydana gelir. ser¬met muhtar alus bir hatıra yazısında, pişekar için çalınan bestenin segah makamında bulunduğunu yazıyor.
bunun şeklinde her orta oyunu ti¬pinin kendisine özgü, belirgin bir makamda bir bestesi vardır ve oyuncu meydana ulaşmadan önce o beste çalınır. pişekar meydana ulaştıktan sonra, kaideye uyarak, iki eli ile yer¬den temenna edip seyircileri merhabalar ve zurnacıya seslenir; pişekar'la zurnacı içinde geçen ve seyircilere oyunun ismini / duyuru eden bu konuşmadan sonrasında, saz heyeti kavuklu havası çalar, kavuklu meydana gelir, pişekar'la aralarında ilkin kısa bir muhave¬re olur, sonrasında kavuklu tekerlemesini söyler ve böylelikle oyun ananevi seyrini takip ederek sürer gider.
kavuklu'nun tüm oyun bo¬yunca meydanda kalmasına mukabil pişekar, çok kez meydandan çıkar ya da bir kenarda, - güya evinde, veya mahalle kahvesinde - oturup, oyuna ara sıra müdahale eder. (abdülkadir emeksiz, ortaoyunu kitabı, istanbul 2001) her insanın huyuna nazaran konuşmasını, yüze gülmesini bilen, içten pazarlıklı, arabulucu, kavgaları yatıştıran, dargınları buluşturan, ölçülü, ağırbaşlı, her kalıba girebilen, işine erişince dilini tutmasını bilen esnek bir kişiliğe haizdir. (sadi yaver ataman, dümbüllü ismail efendi, istanbul 1974)
kavuklu, dobra ve pa¬tavatsız bir tip olduğu ve sıra ile meydana gelen taklitlere gereği gi¬bi davranmasını bilmediğinden, çok kez bunlarla içinde, tartışÂ¬ma, kavga ve hatta dövüş dahi olur. pişekar, bu şeklinde durumlarda oyuna karışır, ölçülü, ağırbaşlı, yerinde konuşmasını bilen bir kim¬se olduğundan, anlaşmazlıkları hallederek, kırgınlıkları tatlıya bağ¬lar, hatta oyunun istikametini tekrardan atama eder.
b6-b ) kavuklu
kavuklu, peşikar'ın zurnacı ile olan muhaveresinden sonrasında, "kavuklu arkası" denilen aktörle beraber meydana gelir ve oyunun sonuna kadar ortada kalır. kendisi görünmeden evvel, saz takımının çaldırmış olduğu "kavuklu havası"nın hüseyniden bulunduğunu gene sermet muhtar alus yazıyor. oyuna girmiş olduğu andan itibaren güldürü unsuru bu aktörün üstünde toplanır. (abdülkadir emeksiz, ortaoyunu kitabı, istanbul 2001)
dışa dönük, iç tepkilerini derhal açığa vuran, olduğundan başka gözükmeye çalışmayan bir karakter özelliğine haizdir. ( sadi yaver ataman, dümbüllü ismail efendiistanbul 1974)
gerek pişekar ile, gerekse taklitlerle olan muhaverelerinde, "ters anlama", "anlamamazlıktan gelme", "anlamadan anlamış görünme", "benzetme" şeklinde söz oyunları, çedik ayakkabı üstüne giyilen arkasız terliği sektirmek, düşecekken toparlanmak, kavuğu düşürmeden oynatmak ve sonrasında başı hızlıca hareket ettirerek eski haline getirmek ve benzeri hareket ustalıkları ile bu ana, rol büyük bir irtical kabiliyeti, nüktedanlık, vücuda ait hareketler bakımından çeviklik gerektirir ve tüm bu nitelikleri haiz olan bir sanatçıya da hudutsuz bir oyun imkanı verir. başka bir ifadeyle; kavuklu görevi, iyi bir sanatçı için tüm kabiliyetini gösterebileceği bir imkansa, iyi bir sanatçı elinde "kavuklu", tüm söz sanatları, hareket güldürücülüğü ve bir metne bağlı olmamanın verdiği irtical serbestisi ile en üstün bir yaratıcılık noktasına çıkarılabilir.
YORUMLAR