Pozitivizmin temel tezleri nedir? POZİVİTİZM Olgularla desteklenen ya da olgularla ilgili verilere dayanan bilginin tek sağlam bi...
Pozitivizmin temel tezleri nedir?
POZİVİTİZM
Olgularla desteklenen ya da olgularla ilgili verilere dayanan bilginin tek sağlam bilgi türü olduğu görüşüdür.
Genel çizgileriyle pozitivizm, gözlem mevzusu edilebilecek olgularla ilgili, kısaca en geniş anlamıyla bilimsel bilginin sağlam bilgi bulunduğunu vurgular. Bunun haricinde, olguların bir çok mantık ve matematik benzer biçimde bilgi türlerinin varlığını kabul eder, fakat bunların içeriksiz bulunduğunu ileri sürerler. Pozitivistlerin, en temel özelliği ise geleneksel felsefe görüşlerini, negatif bir anlam yüküyle “metafizik†olarak niteleyerek karşı çıkmasıdır. Comte, alan bu yana “metafizik†nitelemesi insanlığın geride bıraktığı bir aşamayla ilgili, gerçekliğini yitirmiş, yerini pozitif bilimlere bırakmış bir bilgi türünü çağrıştırır.
Comte'a bakılırsa insanlık tarihinin üç aşamalı zihinsel gelişiminde her aşama bir öncekine bakılırsa daha ileri ve gelişmiştir. İnsanlık başlangıçta açıklamaların doğaötesi göçlere bakılırsa yapıldığı dinsel bir aşamadır. İzleyen doğa ötesi aşamada açıklamalar gene olgulardan uzak bazı kavramlara dayandırılır. üçüncü aşamada ise, insanoğlu doğru bilginin gerektirdiği benzer biçimde, izah etmek istedikleri olguları gene bu olgulardan elde ettikleri verilere dayandırmayı öğrenirler; işte bu sonuncusu pozitif aşamadır. Comte bu süreci bir insanoğlunun çocukluktan yetişkinliği geçiş aşamalarına benzetir.
Comte'a bakılırsa bilim olgulara dayanmalıdır. İnsan kafasının soyutlanmalarından dünyaya gelecek olan doğa ötesi, gözlem ve bundan dolayı de bilgi alanımızın dışındadır, nesnelerin kendilikleri de bilinemez.
Mantıksal pozitivizm, Viyana Çevresi olarak adlandılan filozofların felsefi düşünüş sistemlerini adlandırır. Başlıca temsilcileri Moritz Schlick, Rudolf Carnap ve Otto Neurath olan bu çevre, yeni pozitivistler ya da mantıkçı empiristler olarak da adlandırılır. Bu çevrenin oluşumunda mühim tesiri olan isim Ernst Mach'tır, ki Mach'ın Viyana'da belirli dönemlerde mantık, fizik ve felsefe profesörlüğü yapmış olduğu bilinmektedir. Mantıksal pozitivizmin çok değişik konumlardaki ve disiplinlerdeki filozofları bir araya getiren bir zemin bulunduğunu söyleyebiliriz. Söz mevzusu akımın içinde sayılan/ya da sayılmış olan belli başlı filozoflar şöyledir; Ernest Nagel, Hans Hahn, Kurt Gödel, Felix Kaufmann, Philiph Frank, Bertrand Russell, Whitehead, A.J.Ayer, Wittgenstein.
Felsefi Konum
Mantıksal pozitivizm, 19. yüzyıl sonlarında belirginleşen pozitivizmin tekrardan değerlendirilerek devam ettirilmesidir. Sonradan tesiri kaybolmakla beraber 20. yüzyıl felsefesinde çok etkili olmuş, bilim ve felsefe eksenli tartışmalarda belirleyici bir konum elde etmiştir. Pozitivizm, bilinmiş olduğu benzer biçimde deneyci (Ampirist) bilgi anlayışını temel alan, gözlem ve gözleme dayalı olgulardan hareketle bilginin kaynağını ve geçerliliğini kabul eden bir yaklaşım biçimidir. Bilginin membaı duyu verileri olmakla kalmaz, bununla beraber bu duyu verilerinden kalkarak tümevarımsal bir yöntemle erişilen genellemelerle de yasa'lar oluşur ve bu yasalar pozitivist düşüncede, belirli bir vaka ve olgunun açıklanabilmesi için lüzumlu olan yasalardır. Bilgi dış-dünya lıdır ve bu anlamda dış-gerçekliğe tabidir; buna bakılırsa bilgi ile gerçeklik içinde bir tekabüliyet ilişkisi vardır. Mantıksal pozitivizme gelindiğinde dil ve mantık alanlarının öne çıkmış olduğu görülür. Mantıksal pozitivizm bu anlamda pozitivizmin bilim/bilimsellik iddialı felsefi statüsünü devam ettirir; felsefenin gözlem dışı kalan niteliğini yadsıyarak, doğa ötesi duyuru ederek kendilerine bakılırsa felsefeyi doğru bir temel oturtma iddiasındadırlar.
Bilim ve felsefe ikiye ayrı bölüm olarak ele alınır ve felsefenin görevi dil olarak belirlenir. Buna bakılırsa felsefe dil çözümlemeleriyle sınırı olan kalmalı, onlara dayanarak olguları dile getirdiğimiz önermeler üstüne ve bu önermelerin dilsel bağlamları üstüne izah etme yapmakla görevlidir. Bu görüş bilhassa Wittgenstein mantıksal pozitivist sayıldığı yaklaşımda belirgin olarak görülür. Mantıksal pozitivizm, bunlardan hareketle, ikili bir görevi yerine getirmeyi üstlenir; birincisi, dünyanın bilimsel kavranışında doğa ötesi öğelerin ve teolojik unsurların kuramsal olarak arındırılması ve ikincisi felsefeye bilimsel bir kalite kazandırılması.
Felsefi Tezler
Mantıksal pozitivizmin temel felsefi sorununu ya da konumunu anlam ve anlamsızlık meselesi bağlamında ileri sürmek mümkündür. Buna bakılırsa anlamlı önermeler doğrulanabilirlikleriyle belirlenen önermelerdir. Doğrulama denilen kavram bu filozoflar için temel önemdedir, bu sebeple bir dilsel ifadenin doğru olup olmadığı ve buna bağlı olarak anlamlı olup olmadığının belirlenmesi bu doğrulama işlemiyle belirlenmektedir. Bir anlamda bu fikir akımının öncüsü sayılan Schlick, bir önermenin anlamının onun doğrulama yöntemi bulunduğunu belirtir. Doğrulamada öncelikli olan ise duyusal veriler, kısaca gözlem ve gözlemle elde edilmiş verilerdir. Böylece mantıkçı pozitivistlere bakılırsa, doğrulanabilir olmayan her şey anlamsızdır, kısaca metafiziktir. Anlam ifade etmeyen önermeler iki türlüdür; birinciler cümle yapısı itibariyle muntazam olmalarına karşın anlam ifade etmeyen olanlardır (mutlak, hiçlik, koşulsuz olan, gerçekte olan benzer biçimde kullanıldığı cümlelerin yapısı doğru fakat anlamca doğrulanabilir olmayan önermeler). İkinci türdekiler ise cümle kuruluşları itibariyle anlam ifade etmeyen olanlardır (kuşlar sebzedir benzer biçimde tümceler). Doğa ötesi olarak belirtilen ve yadsınan önermeler aslolan olarak birinci tür önermelerdir.
Bunlar sözde-sorunlardır, bu sebeple anlamsızdırlar, gözlem ve gözlem alanının haricinde bırakılırlar. Mantıksal pozitivizm, bileşik önermeleri ve mantıksal önermeleri kabul eder, sadece felsefenin görevini doğa ötesi önermeleri çözümlemek olarak belirtir. Felsefeden doğa ötesi arındırmalı ve dünyanın bilimsel kavranışı ortaya konulmalıdır. Mantıksal pozitivizmin felsefi tezleri bu iki temel yaklaşım üstünden geliştirilmektedir. Dünyanın bilimsel kavranışı yaklaşımının da ikili niteliği vardır; yukarda söylenenlere bağlı olarak bunlar, ilkin bilginin temelinde gözlem ve deneye dayalı olguların bulunması ve ikinci olarak da kati bir mantıksal çözümleme ile meydana gelmesidir. Bilimsel etkinlik, bu aşamada, deneysel verileri mantıksal çözümleme yöntemiyle çözümlemek ve ortaya koymaktır.
Eleştiriler
Mantıksal pozitivizm, ilk olarak bilgi mevzusunda empirik felsefenin almış olduğu eleştirileri alır. Gözlem ve gözlemlerin kuram-dışı, her tür kavramın başlangıç noktası olarak alınması, bazı deney-dışı kuramsal kavramların ele alınmasıyla empirizmin bir dogması olarak eleştirilmiştir ve bu mantıksal pozitivizmi ya da empirizmi de içine alır. Lenin, Ampriokritisizm olarak adlandırarak Mach'a ve onun geliştirdiği duyumculuk anlayışına itiraz eder; diyalektik maddecilik anlayışını doğrulama çabası içinde ortaya konulmuş olan bu itiraz, genel çerçevesi bakımından tartışmalı argümanlarla yürütülmüş olsa da Lenin'in bu geleneğin ilk eleştiricilerinden biri saymak gerekir. Öte taraftan bilim felsefecisi Karl Popper, bir zamanlar mantıksal pozitivizmin içindeki adlardan biri olarak anılmış olmakla beraber ve ek olarak halen geliştirdiği bilim görüşünün pozitivist düşünceyle ilişkisi tartışılır olmakla beraber, temel ilkeyi, kısaca bilginin temelindeki doğrulanabilirlik ilkesinin haricinde başka bir yol ortaya koymuş, buna karşı yanlışlanabilirlik ilkesini formüle etmiştir. Gene bilim felsefesi içinde Thomas Kuhn bilimsel etkinliğin tarihselliğini ve kuram-yüklü niteliğini ortaya koyarak saf gözlem ve gözlem eksenli bilim anlayışının kırılmasında mühim bir alan oluşturmuştur.
Paul Feyerabend ise gözlem ve deneyin zannedildiği kadar saf olamadıklarını hem kuramsal hem tarihsel örnekleriyle ortaya koymuş, yanlışlanabilirlik ilkesine karşın pozitivist bilgi anlayışı içinde duran hocası Popper'i eleştirmiştir. Feyarebend, bilimsel bulgu denilen şeylerin kendi başına herhangi bilgiye ayrıcalıklı bir kuramsal statü kazandırmadığını, bilimsel yöntemin tek ve biricik yöntem olarak kutsanmasının olanaksız bulunduğunu öne sürmüştür. Willard Van Orman Quine'ın empirizme yönelttiği analitik önermeler ile bileşik önermelerin ayrımı mevzusundaki eleştiri de ek olarak mantıksal pozitivistler için geçerlidir. Yapısalcılık ve Postyapısalcılık felsefeleri ise empirizmi, pozitivizmi ve dolayısıyla mantıksal pozitivizmi bir tüm olarak kabul edilemez yaklaşımlar olarak eleştirmişlerdir.
Temel gereksinimlerimiz nedir?
Felsefenin temel soruları nedir?
Kimyanın temel kanunları nedir?
Bu ileti 'en iyi yanıt' seçilmiştir.
Olgularla desteklenen ya da olgularla ilgili verilere dayanan bilginin tek sağlam bilgi türü olduğu görüşüdür.
Genel çizgileriyle pozitivizm, gözlem mevzusu edilebilecek olgularla ilgili, kısaca en geniş anlamıyla bilimsel bilginin sağlam bilgi bulunduğunu vurgular. Bunun haricinde, olguların bir çok mantık ve matematik benzer biçimde bilgi türlerinin varlığını kabul eder, fakat bunların içeriksiz bulunduğunu ileri sürerler. Pozitivistlerin, en temel özelliği ise geleneksel felsefe görüşlerini, negatif bir anlam yüküyle “metafizik†olarak niteleyerek karşı çıkmasıdır. Comte, alan bu yana “metafizik†nitelemesi insanlığın geride bıraktığı bir aşamayla ilgili, gerçekliğini yitirmiş, yerini pozitif bilimlere bırakmış bir bilgi türünü çağrıştırır.
Comte'a bakılırsa insanlık tarihinin üç aşamalı zihinsel gelişiminde her aşama bir öncekine bakılırsa daha ileri ve gelişmiştir. İnsanlık başlangıçta açıklamaların doğaötesi göçlere bakılırsa yapıldığı dinsel bir aşamadır. İzleyen doğa ötesi aşamada açıklamalar gene olgulardan uzak bazı kavramlara dayandırılır. üçüncü aşamada ise, insanoğlu doğru bilginin gerektirdiği benzer biçimde, izah etmek istedikleri olguları gene bu olgulardan elde ettikleri verilere dayandırmayı öğrenirler; işte bu sonuncusu pozitif aşamadır. Comte bu süreci bir insanoğlunun çocukluktan yetişkinliği geçiş aşamalarına benzetir.
Comte'a bakılırsa bilim olgulara dayanmalıdır. İnsan kafasının soyutlanmalarından dünyaya gelecek olan doğa ötesi, gözlem ve bundan dolayı de bilgi alanımızın dışındadır, nesnelerin kendilikleri de bilinemez.
Mantıksal pozitivizm, Viyana Çevresi olarak adlandılan filozofların felsefi düşünüş sistemlerini adlandırır. Başlıca temsilcileri Moritz Schlick, Rudolf Carnap ve Otto Neurath olan bu çevre, yeni pozitivistler ya da mantıkçı empiristler olarak da adlandırılır. Bu çevrenin oluşumunda mühim tesiri olan isim Ernst Mach'tır, ki Mach'ın Viyana'da belirli dönemlerde mantık, fizik ve felsefe profesörlüğü yapmış olduğu bilinmektedir. Mantıksal pozitivizmin çok değişik konumlardaki ve disiplinlerdeki filozofları bir araya getiren bir zemin bulunduğunu söyleyebiliriz. Söz mevzusu akımın içinde sayılan/ya da sayılmış olan belli başlı filozoflar şöyledir; Ernest Nagel, Hans Hahn, Kurt Gödel, Felix Kaufmann, Philiph Frank, Bertrand Russell, Whitehead, A.J.Ayer, Wittgenstein.
Felsefi Konum
Mantıksal pozitivizm, 19. yüzyıl sonlarında belirginleşen pozitivizmin tekrardan değerlendirilerek devam ettirilmesidir. Sonradan tesiri kaybolmakla beraber 20. yüzyıl felsefesinde çok etkili olmuş, bilim ve felsefe eksenli tartışmalarda belirleyici bir konum elde etmiştir. Pozitivizm, bilinmiş olduğu benzer biçimde deneyci (Ampirist) bilgi anlayışını temel alan, gözlem ve gözleme dayalı olgulardan hareketle bilginin kaynağını ve geçerliliğini kabul eden bir yaklaşım biçimidir. Bilginin membaı duyu verileri olmakla kalmaz, bununla beraber bu duyu verilerinden kalkarak tümevarımsal bir yöntemle erişilen genellemelerle de yasa'lar oluşur ve bu yasalar pozitivist düşüncede, belirli bir vaka ve olgunun açıklanabilmesi için lüzumlu olan yasalardır. Bilgi dış-dünya lıdır ve bu anlamda dış-gerçekliğe tabidir; buna bakılırsa bilgi ile gerçeklik içinde bir tekabüliyet ilişkisi vardır. Mantıksal pozitivizme gelindiğinde dil ve mantık alanlarının öne çıkmış olduğu görülür. Mantıksal pozitivizm bu anlamda pozitivizmin bilim/bilimsellik iddialı felsefi statüsünü devam ettirir; felsefenin gözlem dışı kalan niteliğini yadsıyarak, doğa ötesi duyuru ederek kendilerine bakılırsa felsefeyi doğru bir temel oturtma iddiasındadırlar.
Bilim ve felsefe ikiye ayrı bölüm olarak ele alınır ve felsefenin görevi dil olarak belirlenir. Buna bakılırsa felsefe dil çözümlemeleriyle sınırı olan kalmalı, onlara dayanarak olguları dile getirdiğimiz önermeler üstüne ve bu önermelerin dilsel bağlamları üstüne izah etme yapmakla görevlidir. Bu görüş bilhassa Wittgenstein mantıksal pozitivist sayıldığı yaklaşımda belirgin olarak görülür. Mantıksal pozitivizm, bunlardan hareketle, ikili bir görevi yerine getirmeyi üstlenir; birincisi, dünyanın bilimsel kavranışında doğa ötesi öğelerin ve teolojik unsurların kuramsal olarak arındırılması ve ikincisi felsefeye bilimsel bir kalite kazandırılması.
Felsefi Tezler
Mantıksal pozitivizmin temel felsefi sorununu ya da konumunu anlam ve anlamsızlık meselesi bağlamında ileri sürmek mümkündür. Buna bakılırsa anlamlı önermeler doğrulanabilirlikleriyle belirlenen önermelerdir. Doğrulama denilen kavram bu filozoflar için temel önemdedir, bu sebeple bir dilsel ifadenin doğru olup olmadığı ve buna bağlı olarak anlamlı olup olmadığının belirlenmesi bu doğrulama işlemiyle belirlenmektedir. Bir anlamda bu fikir akımının öncüsü sayılan Schlick, bir önermenin anlamının onun doğrulama yöntemi bulunduğunu belirtir. Doğrulamada öncelikli olan ise duyusal veriler, kısaca gözlem ve gözlemle elde edilmiş verilerdir. Böylece mantıkçı pozitivistlere bakılırsa, doğrulanabilir olmayan her şey anlamsızdır, kısaca metafiziktir. Anlam ifade etmeyen önermeler iki türlüdür; birinciler cümle yapısı itibariyle muntazam olmalarına karşın anlam ifade etmeyen olanlardır (mutlak, hiçlik, koşulsuz olan, gerçekte olan benzer biçimde kullanıldığı cümlelerin yapısı doğru fakat anlamca doğrulanabilir olmayan önermeler). İkinci türdekiler ise cümle kuruluşları itibariyle anlam ifade etmeyen olanlardır (kuşlar sebzedir benzer biçimde tümceler). Doğa ötesi olarak belirtilen ve yadsınan önermeler aslolan olarak birinci tür önermelerdir.
Bunlar sözde-sorunlardır, bu sebeple anlamsızdırlar, gözlem ve gözlem alanının haricinde bırakılırlar. Mantıksal pozitivizm, bileşik önermeleri ve mantıksal önermeleri kabul eder, sadece felsefenin görevini doğa ötesi önermeleri çözümlemek olarak belirtir. Felsefeden doğa ötesi arındırmalı ve dünyanın bilimsel kavranışı ortaya konulmalıdır. Mantıksal pozitivizmin felsefi tezleri bu iki temel yaklaşım üstünden geliştirilmektedir. Dünyanın bilimsel kavranışı yaklaşımının da ikili niteliği vardır; yukarda söylenenlere bağlı olarak bunlar, ilkin bilginin temelinde gözlem ve deneye dayalı olguların bulunması ve ikinci olarak da kati bir mantıksal çözümleme ile meydana gelmesidir. Bilimsel etkinlik, bu aşamada, deneysel verileri mantıksal çözümleme yöntemiyle çözümlemek ve ortaya koymaktır.
Eleştiriler
Mantıksal pozitivizm, ilk olarak bilgi mevzusunda empirik felsefenin almış olduğu eleştirileri alır. Gözlem ve gözlemlerin kuram-dışı, her tür kavramın başlangıç noktası olarak alınması, bazı deney-dışı kuramsal kavramların ele alınmasıyla empirizmin bir dogması olarak eleştirilmiştir ve bu mantıksal pozitivizmi ya da empirizmi de içine alır. Lenin, Ampriokritisizm olarak adlandırarak Mach'a ve onun geliştirdiği duyumculuk anlayışına itiraz eder; diyalektik maddecilik anlayışını doğrulama çabası içinde ortaya konulmuş olan bu itiraz, genel çerçevesi bakımından tartışmalı argümanlarla yürütülmüş olsa da Lenin'in bu geleneğin ilk eleştiricilerinden biri saymak gerekir. Öte taraftan bilim felsefecisi Karl Popper, bir zamanlar mantıksal pozitivizmin içindeki adlardan biri olarak anılmış olmakla beraber ve ek olarak halen geliştirdiği bilim görüşünün pozitivist düşünceyle ilişkisi tartışılır olmakla beraber, temel ilkeyi, kısaca bilginin temelindeki doğrulanabilirlik ilkesinin haricinde başka bir yol ortaya koymuş, buna karşı yanlışlanabilirlik ilkesini formüle etmiştir. Gene bilim felsefesi içinde Thomas Kuhn bilimsel etkinliğin tarihselliğini ve kuram-yüklü niteliğini ortaya koyarak saf gözlem ve gözlem eksenli bilim anlayışının kırılmasında mühim bir alan oluşturmuştur.
Paul Feyerabend ise gözlem ve deneyin zannedildiği kadar saf olamadıklarını hem kuramsal hem tarihsel örnekleriyle ortaya koymuş, yanlışlanabilirlik ilkesine karşın pozitivist bilgi anlayışı içinde duran hocası Popper'i eleştirmiştir. Feyarebend, bilimsel bulgu denilen şeylerin kendi başına herhangi bilgiye ayrıcalıklı bir kuramsal statü kazandırmadığını, bilimsel yöntemin tek ve biricik yöntem olarak kutsanmasının olanaksız bulunduğunu öne sürmüştür. Willard Van Orman Quine'ın empirizme yönelttiği analitik önermeler ile bileşik önermelerin ayrımı mevzusundaki eleştiri de ek olarak mantıksal pozitivistler için geçerlidir. Yapısalcılık ve Postyapısalcılık felsefeleri ise empirizmi, pozitivizmi ve dolayısıyla mantıksal pozitivizmi bir tüm olarak kabul edilemez yaklaşımlar olarak eleştirmişlerdir.
YORUMLAR