PRAGMATİK a. (fr pragmatique). Dilbil. Dil incelemelerine, dili kullananların işlevini ve dilin kullanıldığı durumları da katmayı a...
PRAGMATİK a. (fr pragmatique). Dilbil. Dil incelemelerine, dili kullananların işlevini ve dilin kullanıldığı durumları da katmayı amaçlayan dilbilimsel yaklaşım. (Eşanl. KULLANIM BİLİM.)
*ANSİKL. Dilbil. Başlangıçta, Ch. Morris' te pragmatiğin konusu, dil ve dili kullanan organizma arasındaki bağıntıların incelenmesidir. Başka bir deyişle, dil olguları psikolojik, toplumsal ve biyolojik gerekircilikleri açısından ele alınır. Her ne kadar mantık, anlambilimi tümcelerin doğruluk koşullarını (dil-dünya bağıntısı) araştıran bir yaklaşıma indirgerse de, cümlelerin kullanımından (yani cümlelerle birlikte cüçnleleri söyleyenlerle yorumlayanların da ele alınmasından) lanan temel özelliği dışlar. Bu bakış açısında anlam, şu ya da bu kişi için, şu ya da bu toplulukta değişik çağrışımlar yapabilen örnek, bağımlı ve saymaca nitelikli, gerçeğin kendisini etkilemeyen ama duygusallık alanından lanan (yananlam etkileri) bir içerik olarak ele alınır. Ayrıca, dilbilim çerçevesinde bu bakış açısı, kullanıcıların öznelliğine bağlılıkları ölçüsünde, az çok nedensiz nitelikli söz olgularını bir yana bırakarak dilin incelenebileceğini ileri süren Saussure'ün tutumuna yakındır.
Bu köktenci dışlamaya ilk itirazlar, dil incelemeleri sonucunda, tam olarak bir anlam taşımayan ama temel işlevi bildirişime katılanların rollerini saptayarak (ben, sen, o) ve bilgi alışverişini belli bir duruma yerleştirerek (burada, şimdi, yarın, geçmiş ekleri, vb.) bu alışverişi düzenlemek olan birimlerin varlığı ortaya çıkınca geldi. Burada sözkonusu olan, cümlenin öz anlamıyla değişik durumlarda bildirişime katılanların kişisel özellikleri nedeniyle cümlenin bürünebileceği anlamı ayırt etme işlevi üstlenen simgelerdir.
Gündelik dili inceleyen filozoflar (Austin ve Oxford okulu) yalnızca bildirme cümlelerinin (ya da betimleme cümlelerinin) doğruluk düzleminde değerlendirilebileceğine dikkatleri çektiler. Yağmur yağıyor mu?; Defolun!; Söz veriyorum geleceğim türünden cümlelere hangi doğruluk değeri verilebilir? Buradan, kimi cümlelerin belli bir toplumsal eylemi yerine getirdiği düşüncesi lanır (bu eylemi Austin "edimsöz†diye adlandırır). Bu eylemler yalnızca toplumsal kurallarla düzenlenmez (Sizi karı-koca ilan ediyorum cümlesi eğer yasal bir yetki varsa söylenebilir), ayrıca söylenişleri sırasında belirttikleri eylemi de gerçekleştiren, kendilerine özgü dilsel biçimler kullanırlar: örneğin söz vermek gibi edimsel fiillerin durumu (söz veriyorum demek, gerçekte bir vaatte bulunmaktır). Bu arada, doğruluk koşulları isteğin yarine getirilme koşullarına dönüşür: konuşucunun karşısındakinin soruya yanıt verip veremeyeceğini, yöneltilen emri gerçekleştirip gerçekleştiremeyeceğini, kendisine bir emir yöneltilip yöneltilemeyeceğini, vb. bilmesi yerindedir. “Pragmatik'' diye adlandırılan ve özerkliğini kazanan bir alanın ortaya çıkmasını sağlayan ilk öğeler bunlardır.
Temel sorun, bu alanın bir yardımcı dal mı, yoksa sözcelerin anlamını inceleyen dalın, yani dilsel anlambilimin bir parçası mı olduğudur. Bu ilk çalışmaların ışığında "pragmatik" etkilerin yalnızca dil birimlerini değil, sözdizim ya da anlambilim kuralları gibi incelenebilen bir dizgeyi de kullanabildiği ortaya çıkmıştır Böylece dilsel dizgenin bütününe pragmatik bir bileşen katma fikri doğmuştur. Gerçekten de, bildirişime dili kullananlar ve gerekçeleriyle söylem durumu katılınca, cümle yorumuna katkı yapabilecek çıkarsamalara olanak veren değişik süreçleri de incelemek gerekmiştir. Orıvarsayımların oluşturduğu geniş araştırma alanı böyle doğmuştur: Ali'nin sevgilisi hasla demekle kuşkusuz bir bireyin “hasfa'lık özelliği saptanır, ama aynı zamanda Ali'nin bir sevgilisi olduğu da kabul edilir (önvarsayılır); Ahmet bir rakı daha içti'de de, Ahmet'in önceden de rakı içtiği anlaşılır. Burada salt içerme olgusunu aşah bir düzen sözkonusudur; çünkü olumsuz biçimde bile (Ali'nin sevgilisi hasta değil) aynı çıkarsama yapılır: “Ali'nin bir sevgilisi var."
Bu mekanizmalarda, gerçek anlambilimin alanında bulunmayan terimleri inceleyen tüm araştırmalar da eklendi: önesü- rüm türleri, anıştırmalar, söylemsel yönlendirme, vb. Örneğin Tatlısını bile yedi gibi bir cümlede bile'nin kullanımı, yemeğe pek itibar etmeyen bir kişiden söz edildiğini anlatır: Zeki ama alçakgönüllü derken de, genel olarak zeki insanların alçakgönüllü olmadığı belirtilmiş olur.
Pragmatik ordu, Pragmatische Sanktion von 1713'ü uygulatmak amacıyla 1741'de İngiliz bakan Carteret'in girişimiyle toplanan ve hessenli paralı askerler, İngiliz birlikleri ve 16 000 Hannoverli'den oluşan ordu (Aşağı Almanya'da Maillebois'nın birliklerine karşı savaşan bu ordu Fransızlar'ın Bavyera'ya çekilmesinden [1742 sonu] sonra Kuzey Almanya'yı kontrolü altına aldı; İngiltere kralı George ll'nin komutasında, Noailles'ın transız ordusunu Dettingen'de yendi [27 haziran 1743].) || Pragmatik Onay, esaslı bir konuda (veraset, Kilise ile devletin ilişkileri) kesin çözüm getiren hükümdar fermanı; imparator buyrultusu.
*ANSİKL. Dilbil. Başlangıçta, Ch. Morris' te pragmatiğin konusu, dil ve dili kullanan organizma arasındaki bağıntıların incelenmesidir. Başka bir deyişle, dil olguları psikolojik, toplumsal ve biyolojik gerekircilikleri açısından ele alınır. Her ne kadar mantık, anlambilimi tümcelerin doğruluk koşullarını (dil-dünya bağıntısı) araştıran bir yaklaşıma indirgerse de, cümlelerin kullanımından (yani cümlelerle birlikte cüçnleleri söyleyenlerle yorumlayanların da ele alınmasından) lanan temel özelliği dışlar. Bu bakış açısında anlam, şu ya da bu kişi için, şu ya da bu toplulukta değişik çağrışımlar yapabilen örnek, bağımlı ve saymaca nitelikli, gerçeğin kendisini etkilemeyen ama duygusallık alanından lanan (yananlam etkileri) bir içerik olarak ele alınır. Ayrıca, dilbilim çerçevesinde bu bakış açısı, kullanıcıların öznelliğine bağlılıkları ölçüsünde, az çok nedensiz nitelikli söz olgularını bir yana bırakarak dilin incelenebileceğini ileri süren Saussure'ün tutumuna yakındır.
Bu köktenci dışlamaya ilk itirazlar, dil incelemeleri sonucunda, tam olarak bir anlam taşımayan ama temel işlevi bildirişime katılanların rollerini saptayarak (ben, sen, o) ve bilgi alışverişini belli bir duruma yerleştirerek (burada, şimdi, yarın, geçmiş ekleri, vb.) bu alışverişi düzenlemek olan birimlerin varlığı ortaya çıkınca geldi. Burada sözkonusu olan, cümlenin öz anlamıyla değişik durumlarda bildirişime katılanların kişisel özellikleri nedeniyle cümlenin bürünebileceği anlamı ayırt etme işlevi üstlenen simgelerdir.
Gündelik dili inceleyen filozoflar (Austin ve Oxford okulu) yalnızca bildirme cümlelerinin (ya da betimleme cümlelerinin) doğruluk düzleminde değerlendirilebileceğine dikkatleri çektiler. Yağmur yağıyor mu?; Defolun!; Söz veriyorum geleceğim türünden cümlelere hangi doğruluk değeri verilebilir? Buradan, kimi cümlelerin belli bir toplumsal eylemi yerine getirdiği düşüncesi lanır (bu eylemi Austin "edimsöz†diye adlandırır). Bu eylemler yalnızca toplumsal kurallarla düzenlenmez (Sizi karı-koca ilan ediyorum cümlesi eğer yasal bir yetki varsa söylenebilir), ayrıca söylenişleri sırasında belirttikleri eylemi de gerçekleştiren, kendilerine özgü dilsel biçimler kullanırlar: örneğin söz vermek gibi edimsel fiillerin durumu (söz veriyorum demek, gerçekte bir vaatte bulunmaktır). Bu arada, doğruluk koşulları isteğin yarine getirilme koşullarına dönüşür: konuşucunun karşısındakinin soruya yanıt verip veremeyeceğini, yöneltilen emri gerçekleştirip gerçekleştiremeyeceğini, kendisine bir emir yöneltilip yöneltilemeyeceğini, vb. bilmesi yerindedir. “Pragmatik'' diye adlandırılan ve özerkliğini kazanan bir alanın ortaya çıkmasını sağlayan ilk öğeler bunlardır.
Temel sorun, bu alanın bir yardımcı dal mı, yoksa sözcelerin anlamını inceleyen dalın, yani dilsel anlambilimin bir parçası mı olduğudur. Bu ilk çalışmaların ışığında "pragmatik" etkilerin yalnızca dil birimlerini değil, sözdizim ya da anlambilim kuralları gibi incelenebilen bir dizgeyi de kullanabildiği ortaya çıkmıştır Böylece dilsel dizgenin bütününe pragmatik bir bileşen katma fikri doğmuştur. Gerçekten de, bildirişime dili kullananlar ve gerekçeleriyle söylem durumu katılınca, cümle yorumuna katkı yapabilecek çıkarsamalara olanak veren değişik süreçleri de incelemek gerekmiştir. Orıvarsayımların oluşturduğu geniş araştırma alanı böyle doğmuştur: Ali'nin sevgilisi hasla demekle kuşkusuz bir bireyin “hasfa'lık özelliği saptanır, ama aynı zamanda Ali'nin bir sevgilisi olduğu da kabul edilir (önvarsayılır); Ahmet bir rakı daha içti'de de, Ahmet'in önceden de rakı içtiği anlaşılır. Burada salt içerme olgusunu aşah bir düzen sözkonusudur; çünkü olumsuz biçimde bile (Ali'nin sevgilisi hasta değil) aynı çıkarsama yapılır: “Ali'nin bir sevgilisi var."
Bu mekanizmalarda, gerçek anlambilimin alanında bulunmayan terimleri inceleyen tüm araştırmalar da eklendi: önesü- rüm türleri, anıştırmalar, söylemsel yönlendirme, vb. Örneğin Tatlısını bile yedi gibi bir cümlede bile'nin kullanımı, yemeğe pek itibar etmeyen bir kişiden söz edildiğini anlatır: Zeki ama alçakgönüllü derken de, genel olarak zeki insanların alçakgönüllü olmadığı belirtilmiş olur.
Pragmatik ordu, Pragmatische Sanktion von 1713'ü uygulatmak amacıyla 1741'de İngiliz bakan Carteret'in girişimiyle toplanan ve hessenli paralı askerler, İngiliz birlikleri ve 16 000 Hannoverli'den oluşan ordu (Aşağı Almanya'da Maillebois'nın birliklerine karşı savaşan bu ordu Fransızlar'ın Bavyera'ya çekilmesinden [1742 sonu] sonra Kuzey Almanya'yı kontrolü altına aldı; İngiltere kralı George ll'nin komutasında, Noailles'ın transız ordusunu Dettingen'de yendi [27 haziran 1743].) || Pragmatik Onay, esaslı bir konuda (veraset, Kilise ile devletin ilişkileri) kesin çözüm getiren hükümdar fermanı; imparator buyrultusu.
Kaynak: Büyük Larousse
YORUMLAR