Şemail TDK, Türk Dil Kurumu isim, eskimiş (şema:il) Arapça şem¥¢il 1 . Dış görünüş. 2 . Davranış, karakter. Hz. Muham...
Şemail
TDK, Türk Dil Kurumu
isim, eskimiş (şema:il) Arapça şem¥¢il
1 . Dış görünüş.
2 . Davranış, karakter.
TDK, Türk Dil Kurumu
1 . Dış görünüş.
2 . Davranış, karakter.
Hz. Muhammed'in Şemaili (Şemâil-i Şerife)
ŞEMAİL çoğl. a. (ar. şemile'nin çoğl. şe- mâ'il). Esk.
1. Bir kimsenin dış görünüşündeki özellikler
2. Huylar, karakterler,
*isi. Hz. Muhammet'in bedensel ve ahlaksal nitelikleri; onun bu niteliklerini, günlük yaşamını ve toplumsal ilişkilerini özetleyen kitapların ortak adı. (Bk. ansikl. böl.)
*ANSİKL. Daha çok şemaii-i şerife, şemait-i nebi, şemaii-i resul şeklinde deyimlerle dile getirilmiş olan Hz. Muhammet'in kişisel nitelikleri, aynı adları taşıyan larda şu halde gösterilir: Hz. Muhammet, orta boylu olmakla beraber insanda saygı uyandıran bir vücut yapısı vardı. Teni buğday renginden birazcık daha açık ve parlaktı. Siyah, gür ve hafifçe dalgalı saçlarını çok süre ortadan ayırıp iki yana tarar ve çok temiz tutardı. Saçları kulak memelerini örterdi. Son aşama güzel ve aydınlık yüzü çevresindekilerde sevgi ve itimat duygusu uyandırırdı. Halife Ebubekir bir şiirinde onun yüzünü dolunayın berraklığına benzetir. Alnı geniş, hilal biçimindeki kaşlarının arası açıktı. Siyah ve iri gözlü, uzun kirpikliydi. Burnu orta büyüklükte, dişleri seyrek ve parlak, dudakları inceydi. Son aşama hoş bir gülümsemesi vardı. Gür sakalını uzatır, bıyığını kısaltırdı. Omuzlan geniş ve yüksekti, iki kürek kemiği içinde “peygamberlik mührü" denilen iri bir ben vardı. Vücudunun organları birbiriyle son aşama uyumluydu.
Hz. Muhammet çok muntazam konuşurdu. Çeşitli bölgelerin lehçelerini bilir, bu bölgelerden gelenlerle kendi lehçeleri ile söyleşirdi. Sözcükleri çok iyi seçer; sadece, yerinde ve gerektiği kadar konuşurdu. Bu yüzden konuşmaları çok etkili olur, peygamberliğini tanımayanlar bile konuşmaları karşısında aciz kalırlardı. Vaaz ve irşatlarında karşısındakilerin bilgi ve kültür düzeyine nazaran konuşmayı değişmez ilke edinmişti. Hz. Muhammet yaşamı süresince yalnızca gerçeği söylemiş ve söylediklerini kendi yaşamına da uygulamaya büyük itina göstermiştir. Daima güler yüzlü ve hoşgörülü olmuş, bununla beraber sözlerini saygıyla dinletmeyi ve uygulatmayı da başarmıştır.
Hz. Muhammet toplulukla yiyecek yemeyi severdi. Yemeğe besmele ve kısa bir yakarış ile adım atar, sağ eliyle yer, yemeği çok soğuk ve çok sıcak yememeye dikkat eder, tıka basa doymadan sofradan kalkar, yemekten ilkin ve sonrasında ellerini yıkardı. Sağlığa zararı dokunan ve dince yasak olan ya da kokusuyla çevresindekileri rahatsız edenler haricinde hiçbir yiyecek için "sevmiyorum" demezdi. Suyu yavaş yavaş içerdi. Sofra kurallarına titizlikle uyar, bu mevzuda çevresindekileri de gerekirse incitmeden uyarırdı.
Hz. Muhammet yeşil ve beyaz renkli giysilerden hoşlanır, ipekli kıyafet giymez, altın yüzük takmazdı. Giyimde temizlik ve sadeliğe ehemmiyet verir, pejmürdelikten hoşlanmazdı. Fena giyimli birini görünce, bu şahıs varlıklıysa “Tanrı'nın nimetini üstünde göster" diyerek onu uyarır, yoksulsa ona kıyafet sağlardı. Lüks ve gösterişe ehemmiyet vermez, geçici sıkıntıları tasa etmez, hayata iyimser bir gözle bakılmasını öğütlerdi. Gönlü boldu; bağışlamayı sever, insanların kusurlarını yüzüne vurmaz; eleştirilerini ad vermeden yapardı. Arkadaşlarının bildirdiğine nazaran mûslümanla- rın sıkıntılı dönemlerinde Hz. Muhammet bir öğünlük yemeğini, yemeği olmayana verdiği için aç sabahladığı geceler çok olmuş; ne var ki, kendisi ve ailesi açlığın sıkıntısını iyilik yapmanın verdiği mutlulukla alt etmeyi bilmişlerdi.
Hz. Muhammet yeri ulaşınca benzeri olmayan bir yiğit, yeri ulaşınca son aşama ağırbaşlıydı. Adaleti titizlikle korur; bilhassa yoksulların, kimsesizlerin, hastaların, yaşlıların, güçsüzlerin, çocuklann daha çok ilgiye gereksinim duyduklarını bilir ve buna nazaran davranırdı. Kibirlenmekten nefret eder, düşmanları karşısında da kesinlikle ezilmezdi. Otoritesini kabul ettirmek, sürdürmek için mecburi ve suni yol ve yöntemlere başvurmaz, kendisine bir Tanrı gözüyle bakılmasına ise hiçbir şekilde izin vermez, kendisinin de bir insan bulunduğunu, hatadan uzak kalamayacağını ve sık sık tövbe ettiğini içtenlikle söylerdi. Halk arasına katılır, toplumsal ilişkilerini basit bir insan şeklinde sürdürür, müslümanların acı ve tatlı günlerini paylaşırdı.
Hz. Muhammet'in aile yaşamı son aşama uyumluydu. Eşlerine karşı saygı duyar, onların haklarını gözetir, geceleri nafile yakarma edeceği süre bile tarafındaki eşinden izin alma inceliğini gösterirdi. Aile bireyleriyle sohbeti ve şakalaşmayı sever, onların çok azca görünebilen tatsız davranışlarını sabır ve anlayışla karşılardı.
Tüm müslümanlar, geri ve bilgisiz bir cemiyet içinde, ana baba ilgisinden bile yoksun büyümüş olan Hz. Muhammet'in bu üstün niteliklerinin sadece Tanrı vergisi olabileceğine inanır ve onu yaşamın her alanında benzeri olmayan bir örnek olarak kabul ederler.
1. Bir kimsenin dış görünüşündeki özellikler
2. Huylar, karakterler,
*isi. Hz. Muhammet'in bedensel ve ahlaksal nitelikleri; onun bu niteliklerini, günlük yaşamını ve toplumsal ilişkilerini özetleyen kitapların ortak adı. (Bk. ansikl. böl.)
*ANSİKL. Daha çok şemaii-i şerife, şemait-i nebi, şemaii-i resul şeklinde deyimlerle dile getirilmiş olan Hz. Muhammet'in kişisel nitelikleri, aynı adları taşıyan larda şu halde gösterilir: Hz. Muhammet, orta boylu olmakla beraber insanda saygı uyandıran bir vücut yapısı vardı. Teni buğday renginden birazcık daha açık ve parlaktı. Siyah, gür ve hafifçe dalgalı saçlarını çok süre ortadan ayırıp iki yana tarar ve çok temiz tutardı. Saçları kulak memelerini örterdi. Son aşama güzel ve aydınlık yüzü çevresindekilerde sevgi ve itimat duygusu uyandırırdı. Halife Ebubekir bir şiirinde onun yüzünü dolunayın berraklığına benzetir. Alnı geniş, hilal biçimindeki kaşlarının arası açıktı. Siyah ve iri gözlü, uzun kirpikliydi. Burnu orta büyüklükte, dişleri seyrek ve parlak, dudakları inceydi. Son aşama hoş bir gülümsemesi vardı. Gür sakalını uzatır, bıyığını kısaltırdı. Omuzlan geniş ve yüksekti, iki kürek kemiği içinde “peygamberlik mührü" denilen iri bir ben vardı. Vücudunun organları birbiriyle son aşama uyumluydu.
Hz. Muhammet çok muntazam konuşurdu. Çeşitli bölgelerin lehçelerini bilir, bu bölgelerden gelenlerle kendi lehçeleri ile söyleşirdi. Sözcükleri çok iyi seçer; sadece, yerinde ve gerektiği kadar konuşurdu. Bu yüzden konuşmaları çok etkili olur, peygamberliğini tanımayanlar bile konuşmaları karşısında aciz kalırlardı. Vaaz ve irşatlarında karşısındakilerin bilgi ve kültür düzeyine nazaran konuşmayı değişmez ilke edinmişti. Hz. Muhammet yaşamı süresince yalnızca gerçeği söylemiş ve söylediklerini kendi yaşamına da uygulamaya büyük itina göstermiştir. Daima güler yüzlü ve hoşgörülü olmuş, bununla beraber sözlerini saygıyla dinletmeyi ve uygulatmayı da başarmıştır.
Hz. Muhammet toplulukla yiyecek yemeyi severdi. Yemeğe besmele ve kısa bir yakarış ile adım atar, sağ eliyle yer, yemeği çok soğuk ve çok sıcak yememeye dikkat eder, tıka basa doymadan sofradan kalkar, yemekten ilkin ve sonrasında ellerini yıkardı. Sağlığa zararı dokunan ve dince yasak olan ya da kokusuyla çevresindekileri rahatsız edenler haricinde hiçbir yiyecek için "sevmiyorum" demezdi. Suyu yavaş yavaş içerdi. Sofra kurallarına titizlikle uyar, bu mevzuda çevresindekileri de gerekirse incitmeden uyarırdı.
Hz. Muhammet yeşil ve beyaz renkli giysilerden hoşlanır, ipekli kıyafet giymez, altın yüzük takmazdı. Giyimde temizlik ve sadeliğe ehemmiyet verir, pejmürdelikten hoşlanmazdı. Fena giyimli birini görünce, bu şahıs varlıklıysa “Tanrı'nın nimetini üstünde göster" diyerek onu uyarır, yoksulsa ona kıyafet sağlardı. Lüks ve gösterişe ehemmiyet vermez, geçici sıkıntıları tasa etmez, hayata iyimser bir gözle bakılmasını öğütlerdi. Gönlü boldu; bağışlamayı sever, insanların kusurlarını yüzüne vurmaz; eleştirilerini ad vermeden yapardı. Arkadaşlarının bildirdiğine nazaran mûslümanla- rın sıkıntılı dönemlerinde Hz. Muhammet bir öğünlük yemeğini, yemeği olmayana verdiği için aç sabahladığı geceler çok olmuş; ne var ki, kendisi ve ailesi açlığın sıkıntısını iyilik yapmanın verdiği mutlulukla alt etmeyi bilmişlerdi.
Hz. Muhammet yeri ulaşınca benzeri olmayan bir yiğit, yeri ulaşınca son aşama ağırbaşlıydı. Adaleti titizlikle korur; bilhassa yoksulların, kimsesizlerin, hastaların, yaşlıların, güçsüzlerin, çocuklann daha çok ilgiye gereksinim duyduklarını bilir ve buna nazaran davranırdı. Kibirlenmekten nefret eder, düşmanları karşısında da kesinlikle ezilmezdi. Otoritesini kabul ettirmek, sürdürmek için mecburi ve suni yol ve yöntemlere başvurmaz, kendisine bir Tanrı gözüyle bakılmasına ise hiçbir şekilde izin vermez, kendisinin de bir insan bulunduğunu, hatadan uzak kalamayacağını ve sık sık tövbe ettiğini içtenlikle söylerdi. Halk arasına katılır, toplumsal ilişkilerini basit bir insan şeklinde sürdürür, müslümanların acı ve tatlı günlerini paylaşırdı.
Hz. Muhammet'in aile yaşamı son aşama uyumluydu. Eşlerine karşı saygı duyar, onların haklarını gözetir, geceleri nafile yakarma edeceği süre bile tarafındaki eşinden izin alma inceliğini gösterirdi. Aile bireyleriyle sohbeti ve şakalaşmayı sever, onların çok azca görünebilen tatsız davranışlarını sabır ve anlayışla karşılardı.
Tüm müslümanlar, geri ve bilgisiz bir cemiyet içinde, ana baba ilgisinden bile yoksun büyümüş olan Hz. Muhammet'in bu üstün niteliklerinin sadece Tanrı vergisi olabileceğine inanır ve onu yaşamın her alanında benzeri olmayan bir örnek olarak kabul ederler.
Kaynak: Büyük Larousse
YORUMLAR