SENG a. (fars. seng). Esk. 1. Taş: "Hacetle sengdir biliniz scrvma'a zahid" (Mehmet Tevfik, XIX. yy.). 2. Seng Cı seb...
SENG a. (fars. seng). Esk.
1. Taş: "Hacetle sengdir biliniz scrvma'a zahid" (Mehmet Tevfik, XIX. yy.).
2. Seng Cı sebu, taş ve testi; kıran ve kınlan. || Senga-seng, taşı çok olan. || Seng-dil, acımasız, taş yürekli: ‘'Gönlüm evin yıkub gider ol yârı seng-dil'' (Ahmet Paşa, XIX. yy.). || Seng-endaz, taş atan; iğneli, kinayeli söz söyleyen. || Sen gistan, sengsâr, sertgzar, taşlık, taşı bolca yer: "Macerası senkzare dönen aylar benzer biçimde 'vadi-i uzletinde hamûşuz tevekkülün" (Y K. Beyattı). "Benim kim sengsari mihnetim ba- zar-i aşk içre I bela dayın çeken Ferhad He hem senk dutmuşlar" (Fuzuli, XVI. yy.). || Senglâh SENGLAH. || Seng-pare, taş parçası. || Seng, kaplumbağa. || Sengriz, taş atma, taşlama, taşlanan. || Sengriza, minik taş, çakıl. || Sengru, taş yüzlü; arsız, yüzsüz, utanmaz. || Seng-tıraş, taş yontucusu: “Seng-tıraşın maharet-i sanatı doğrusu calib-i dikkattir" (Ebuzziya Tevfik, XIX. yy.). || Seng-i asiyab, değirmen taşı. || Seng-i felahan, sapan taşı. || Seng-i hara, sert taş; mermer. || Seng-i sınav, mihenk taşı; tecrübe etme imtihan. || Sengi mezar, gömüt taşı. || Seng-i makzuf, atılmış taş. || Seng-i melamet, sitem, yergi: "Sınmadın seng-i metametden per ü balun senin" (Fuzuli, XVI. yy.). || Sengi mihenk, mihenk taşı. I| Seng-i Musa, mihenk taşı; bileyi taşı. || Sengi musalla, musalla taşı: "Hakanı merhûmun cenazesi saray avlusuna çıkanldı, sengi musalla üstüne konuldu" (Cevdet Paşa, XIX. yy.). || Sengr sebûk, hafifçe taş, tartı, ölçü, ağırlık. || Seng-i siyah, Kâbe duvarlarında bulunan siyah renkli taş; mihenk taşi
*Tan Sengi öğrenek, Topkapı sarayı'nda Orta kapı'nın önündeki dikili taş. (Eskiden idam edilenlerin kesik başlan halkın görüp ibret alması için bu taşın üstüne konularak 10360 sergilenirdi. Tanzimat'tan sonrasında seng-i ib ret ve bu yöntem kaldırıldı.)
1. Taş: "Hacetle sengdir biliniz scrvma'a zahid" (Mehmet Tevfik, XIX. yy.).
2. Seng Cı sebu, taş ve testi; kıran ve kınlan. || Senga-seng, taşı çok olan. || Seng-dil, acımasız, taş yürekli: ‘'Gönlüm evin yıkub gider ol yârı seng-dil'' (Ahmet Paşa, XIX. yy.). || Seng-endaz, taş atan; iğneli, kinayeli söz söyleyen. || Sen gistan, sengsâr, sertgzar, taşlık, taşı bolca yer: "Macerası senkzare dönen aylar benzer biçimde 'vadi-i uzletinde hamûşuz tevekkülün" (Y K. Beyattı). "Benim kim sengsari mihnetim ba- zar-i aşk içre I bela dayın çeken Ferhad He hem senk dutmuşlar" (Fuzuli, XVI. yy.). || Senglâh SENGLAH. || Seng-pare, taş parçası. || Seng, kaplumbağa. || Sengriz, taş atma, taşlama, taşlanan. || Sengriza, minik taş, çakıl. || Sengru, taş yüzlü; arsız, yüzsüz, utanmaz. || Seng-tıraş, taş yontucusu: “Seng-tıraşın maharet-i sanatı doğrusu calib-i dikkattir" (Ebuzziya Tevfik, XIX. yy.). || Seng-i asiyab, değirmen taşı. || Seng-i felahan, sapan taşı. || Seng-i hara, sert taş; mermer. || Seng-i sınav, mihenk taşı; tecrübe etme imtihan. || Sengi mezar, gömüt taşı. || Seng-i makzuf, atılmış taş. || Seng-i melamet, sitem, yergi: "Sınmadın seng-i metametden per ü balun senin" (Fuzuli, XVI. yy.). || Sengi mihenk, mihenk taşı. I| Seng-i Musa, mihenk taşı; bileyi taşı. || Sengi musalla, musalla taşı: "Hakanı merhûmun cenazesi saray avlusuna çıkanldı, sengi musalla üstüne konuldu" (Cevdet Paşa, XIX. yy.). || Sengr sebûk, hafifçe taş, tartı, ölçü, ağırlık. || Seng-i siyah, Kâbe duvarlarında bulunan siyah renkli taş; mihenk taşi
*Tan Sengi öğrenek, Topkapı sarayı'nda Orta kapı'nın önündeki dikili taş. (Eskiden idam edilenlerin kesik başlan halkın görüp ibret alması için bu taşın üstüne konularak 10360 sergilenirdi. Tanzimat'tan sonrasında seng-i ib ret ve bu yöntem kaldırıldı.)
Kaynak: Büyük Larousse
Haiz-i Seng - Günahların Yağsın üstüme
Haiz-i Seng Yaman Posi - Yalnızlık Peşimde
YORUMLAR