sezgi isim 1 . Sezme kabiliyeti, feraset: "Fakat sezgi dünyamın büsbütün de yitirişlere yol açmadığını biliyorum."- ...
sezgi
isim
1 . Sezme kabiliyeti, feraset:
"Fakat sezgi dünyamın büsbütün de yitirişlere yol açmadığını biliyorum."- A. Ağaoğlu.
2 . felsefe Gerçeğin deneye ya da akla vurmadan direkt doğruya kavranması.
Sezgi Mengi
Sezgi (Intuition) Nedir?
SEZGİ a.
1. Gerçeğin, akılyürütmeye ve deneye başvurmaksızın direkt doğruya elde edilmiş bilgisi. (Bk. ansikl. böl. Fels.)
2. Bir olayın olacağını ya da bulunduğunu hissettiren usdışı, kanıtlanamaz duygu; önsezi, sezi: Sezgileri kuvvetli olmak. Seninki bir tek bir sezgi, likandaki sezginize fazla güvenmeyin.
*Dilbil. Bir dilin dilbilgisini özümsemiş bir konuşucunun, o dilde üretilen sözceler üzerine geçerlik, dilbilgisellik yargıları ileri sürmesini elde eden yeti.
*ANSİKL Fels. Sezgiye bağlı bilgi, kanıtlanmaya gerek göstermeyen dolaysız bilgidir. mesela
Aristoteles'te, sezgi, ilkeleri kavramayı olanaklı kılan bir bilgi türüdür: “Sezgisel fikir (nus), kanıtlaması bulunmayan tanımları kavrar" (Nikomakhos ahlakı [Ethıka nikomakheia], 5, 8) Kavramın bu anlamı varlığını sürdürdü.
Nitekim, Descartes'ta sezgi, şeylerin dolaysız ve kati bilgisidir, zihnin başta gelen işlemlerinden biridir: "Böylece hepimiz, var bulunduğunu, düşündüğünü, üçgenin yalnızca üç çizgiyle, kürenin tek bir yüzeyle tanımlandığını ve buna benzer başka şeyleriki bu şeyler bir çok kimsenin, böylesine kolay şeylerle zihnini meşgul etmek istemediği için, tahmin edemeyeceği kadar çoktur- hep sezgiyle bilir" (Aklın idaresi İçin kurallar [Rögles pour la direction de l'esprit], 3).
Marx, sezgiyi eleştirir: "Gelmiş geçmiş tüm maddeciliğin -Feuerbach'ınki de içinde olmak üzere- başlıca kusuru, nesneyi. gerçekliği, duyulur dünyayı, sadece nesne ya da sezgi biçiminde kavraması; somut insan etkinliği olarak, praksıs olarak, öznel olmayan bir halde kavramamasıdır" (Feuerbach üzerine tezler).
Poincare sezgiyi, bilim alanında, yargı kadar güvenilir bulur: "Bizlere gizli saklı ilişkileri, uyumları keşfettiren şey, bu duygudur; bu matematiksel sezgidir" (Selence et Me- thode [Bilim ve Yöntem]) ve sonrasında şunu ekler: "Mantıkla kanıtlarız, sezgi ile buluş ederiz" (ay. ypt).
Bergson'da sezgi, içgüdüsel bir bilgi anlamı kazanır; fakat Bergson buna, nesneyi içten kavrayan, ona bağlanmayı elde eden sanatla alakalı bir anlam da katar: "Bir nesnenin içine nüfuz ederek onun haiz olduğu biricik ve dolayısıyla anlatılması olanaksız şeyle özdeşleşmeyi elde eden zihinsel sempati türüne sezgi denir" (introduetion â la mötaphysique [Metafiziğe giriş], 1903).
Kant'ta sezgi (Anschauung), bilgi sürecinin hem başlangıç, hem de varış noktasıdır: “Bir bilgi, her ne halde ve her ne araçla nesnelerle ilişkili olursa olsun, nesnelerle dolaysızca ilişkiye giriş seçimi ve tüm düşüncenin bir amacın aracı şeklinde bu ilişki üstünde toplanması, sezgidir. (...) Nesneler bizlere duyarlılık aracıyla verilir, sezgiler yalnızca duyarlılıktan gelir; fakat bu nesneleri düşünen anlıktır ve kavramlar anlıktan doğar†(Salt aklın eleştirisi [Kritik der Reinen Mernunft], 1,1). Hegel, Kant'ın sezgiye tanımış olduğu bu pozitif yönde role karşı çıkar Hakikaten de Hegel'de sezgi, negatif bir anlam taşır ve duygusal akıldışıcılığtn sergilediği katı kavramcılığı bir yana itmek isteğini dile getirir. Hegel'de sezgi, bununla beraber, bilginin ilk biçimininegatif özünün hareketiyle dolaysızlıktan kurtulacak olan ilk bilgi biçimibelirtir; nihayet, bu sürecin sonunda, dolaysız verinin, kendi gerçeği içinde anlamını bildirir: "Süre sezgiyle kavranılan saf dış kendindeliktir, yalnız sezgiyle algılanan kavramdır; bu kavram kendi kendini kavradığında, süre biçimini ortadan kaldınr, sezgiyle kavranılmış bulunduğunu kavrar ve hem kavranılan, hem de kavrayan sezgi olur" (Tinin görüngübilimi [Phânomenologie des Geıstes], "Mutlak bilgi")
1. Gerçeğin, akılyürütmeye ve deneye başvurmaksızın direkt doğruya elde edilmiş bilgisi. (Bk. ansikl. böl. Fels.)
2. Bir olayın olacağını ya da bulunduğunu hissettiren usdışı, kanıtlanamaz duygu; önsezi, sezi: Sezgileri kuvvetli olmak. Seninki bir tek bir sezgi, likandaki sezginize fazla güvenmeyin.
*Dilbil. Bir dilin dilbilgisini özümsemiş bir konuşucunun, o dilde üretilen sözceler üzerine geçerlik, dilbilgisellik yargıları ileri sürmesini elde eden yeti.
*ANSİKL Fels. Sezgiye bağlı bilgi, kanıtlanmaya gerek göstermeyen dolaysız bilgidir. mesela
Aristoteles'te, sezgi, ilkeleri kavramayı olanaklı kılan bir bilgi türüdür: “Sezgisel fikir (nus), kanıtlaması bulunmayan tanımları kavrar" (Nikomakhos ahlakı [Ethıka nikomakheia], 5, 8) Kavramın bu anlamı varlığını sürdürdü.
Nitekim, Descartes'ta sezgi, şeylerin dolaysız ve kati bilgisidir, zihnin başta gelen işlemlerinden biridir: "Böylece hepimiz, var bulunduğunu, düşündüğünü, üçgenin yalnızca üç çizgiyle, kürenin tek bir yüzeyle tanımlandığını ve buna benzer başka şeyleriki bu şeyler bir çok kimsenin, böylesine kolay şeylerle zihnini meşgul etmek istemediği için, tahmin edemeyeceği kadar çoktur- hep sezgiyle bilir" (Aklın idaresi İçin kurallar [Rögles pour la direction de l'esprit], 3).
Marx, sezgiyi eleştirir: "Gelmiş geçmiş tüm maddeciliğin -Feuerbach'ınki de içinde olmak üzere- başlıca kusuru, nesneyi. gerçekliği, duyulur dünyayı, sadece nesne ya da sezgi biçiminde kavraması; somut insan etkinliği olarak, praksıs olarak, öznel olmayan bir halde kavramamasıdır" (Feuerbach üzerine tezler).
Poincare sezgiyi, bilim alanında, yargı kadar güvenilir bulur: "Bizlere gizli saklı ilişkileri, uyumları keşfettiren şey, bu duygudur; bu matematiksel sezgidir" (Selence et Me- thode [Bilim ve Yöntem]) ve sonrasında şunu ekler: "Mantıkla kanıtlarız, sezgi ile buluş ederiz" (ay. ypt).
Bergson'da sezgi, içgüdüsel bir bilgi anlamı kazanır; fakat Bergson buna, nesneyi içten kavrayan, ona bağlanmayı elde eden sanatla alakalı bir anlam da katar: "Bir nesnenin içine nüfuz ederek onun haiz olduğu biricik ve dolayısıyla anlatılması olanaksız şeyle özdeşleşmeyi elde eden zihinsel sempati türüne sezgi denir" (introduetion â la mötaphysique [Metafiziğe giriş], 1903).
Kant'ta sezgi (Anschauung), bilgi sürecinin hem başlangıç, hem de varış noktasıdır: “Bir bilgi, her ne halde ve her ne araçla nesnelerle ilişkili olursa olsun, nesnelerle dolaysızca ilişkiye giriş seçimi ve tüm düşüncenin bir amacın aracı şeklinde bu ilişki üstünde toplanması, sezgidir. (...) Nesneler bizlere duyarlılık aracıyla verilir, sezgiler yalnızca duyarlılıktan gelir; fakat bu nesneleri düşünen anlıktır ve kavramlar anlıktan doğar†(Salt aklın eleştirisi [Kritik der Reinen Mernunft], 1,1). Hegel, Kant'ın sezgiye tanımış olduğu bu pozitif yönde role karşı çıkar Hakikaten de Hegel'de sezgi, negatif bir anlam taşır ve duygusal akıldışıcılığtn sergilediği katı kavramcılığı bir yana itmek isteğini dile getirir. Hegel'de sezgi, bununla beraber, bilginin ilk biçimininegatif özünün hareketiyle dolaysızlıktan kurtulacak olan ilk bilgi biçimibelirtir; nihayet, bu sürecin sonunda, dolaysız verinin, kendi gerçeği içinde anlamını bildirir: "Süre sezgiyle kavranılan saf dış kendindeliktir, yalnız sezgiyle algılanan kavramdır; bu kavram kendi kendini kavradığında, süre biçimini ortadan kaldınr, sezgiyle kavranılmış bulunduğunu kavrar ve hem kavranılan, hem de kavrayan sezgi olur" (Tinin görüngübilimi [Phânomenologie des Geıstes], "Mutlak bilgi")
Kaynak: Büyük Larousse
YORUMLAR