SIKMAK g. f. 1. Bir şeyi sıkmak, onu kavrayan bir şeyi daraltarak üstüne bir tazyik uygulamak: Bileklerimi bu kadar sıkma, canımı a...
SIKMAK g. f.
1. Bir şeyi sıkmak, onu kavrayan bir şeyi daraltarak üstüne bir tazyik uygulamak: Bileklerimi bu kadar sıkma, canımı acılıyorsun.
2. Islak bir şeyi sıkmak, içindeki sıvıyı çıkarmak için bir tazyik uygulamak: Çamaşırları sıkmak.
3. Bir meyveyi, bir bitkiyi sıkmak, bir tazyik uygulayarak suyunu ya da yağını çıkarmak: Portakal, limon sıkmak. Kenevir tohumlarını sıkıp yağını çıkarmak.
4. Bir şeyin suyunu sıkmak, bir meyvenin suyunu sıkmak, tazyik uygulayarak suyunu almak, çıkartmak: Süngerin suyunu kovaya sıkmak. Bir limonun suyunu sıkmak.
5. Bir kimseyi (kollarında, göğsünde) sıkmak, onu kendi bedenine dayayarak kollarını çevresine dolamak: Çocuğunu kollannın içinde sıktı. Minik kız, bebeğini göğsüne dayamış sıkıyordu.
6. Birini, bedenin bir yerini, bir bölümünü sıkmak, bir giyim eşyasından söz ederken, bedenin o kısmına tazyik yapmak, dar gelmek: Kemer belimi sıkıyor. Sağ ayakkabısı ayağını sıkıyor, canını acıtıyordu.
7. Bedenin bir bölümünü sıkmak, kendim sıkmak, o bölümün öğelerini birbirine yaklaştırıp bastırmak; kaslarını gerilmiş tutmak: Dişlerini sıkmak, iğne olurken kendini sıkmak.
8. Kurşun sıkmak, alev ateş bir silahın tetiğini çekip boşaltmak: üç el kurşun sıkmak.
9. Bir yere bir şey sıkmak, bir sıvıyı damlacıklar halinde püskürtmek: Böceklere ilaç sıkmak.
10. Bir bağları sıkmak, çevresine dolandığı şeyi daha sıkı sarması için boyunu kısaltmak, germek: Kemerini sıkmak. Kravatının düğümünü sıkmak.
11. Bir kimseyi sıkmak, o kimsede ilgi uyandırmamak, onu usandırmak, bezdirmek: Film beni son. aşama sıktı. Bu münakaşa onu sıkıyordu.
12. Bir kimseyi (vasıta tümleci +) sıkmak, bir kimseden söz ederken, birini rahatsız, huzursuz etmek: Yeter artık, sorularınla babanı sıkma.
13. Bir kimseyi sıkmak, bir kimse sözkonusuysa, birini baskı altında tutmak: Evladı çok sıkıyorsun, o artık büyüdü, kararlarını kendisi verebilir.
*El sant. BOĞMAK'ın eşanlamlısı
*Fırınc. Hamur harcı sözkonusuysa sertleşmek, kabarmamak.
*Oy. Bir sonraki oyuncuya, ona yarayacak bir kâğıt atmamak.
*Teknol. Bir sıvı (yağ, benzin vb.) emdirilmiş maddelere sıkma işlemi uygulamak.
*Yağ. mad Yağlı bir hammaddedeki yağı, sıkma işlemiyle çıkarmak ya da bir karışımın (mesela stearin ya da olein) sıvı ve katı bileşenlerini sıkma işlemiyle ayırmak.
* sıkılmak dönşl. f.
1. Sorun, bezginlik duymak, bunalmak: Boş oturmaktan sıkıldı, iş arıyor. Burada sıkıldık, başka bir yere gitsek. Yalnızlıktan sıkılmak.
2. Utanmak, çekinmek: Sana anlatmaya sıkılmış, evlenmek istediğini benim anlatmamı söylemiş oldu.
3. Bir kimseden sıkılmak, ondan, varlığından tedirgin olmak; ondan çekinmek, utanmak: Bu adamdan çok sıkıldım, tekrar randevusuz görüşmek istemiyorum. Benden mi sıkılıyorsun, bak şurada biz bizeyiz.
4. Geçim zorluğu çekmek, para sıkıntısına düşmek: Çocuklar okurken birazcık sıkıldılar, şimdi durumları iyi.
* sıkılmak edilg. f.
1. Bir şeye herhangi bir amaçla bir tazyik uygulanmak, suyu, yağı çıkarılmak: Bu tür çamaşırlar sıkılmadan kurumaya bırakılmalı. Portakallar sıkıldı mı?
2. Bir silahın tetiği çekilip boşaltılmak: Dışarda üç el kurşun sıkıldı.
* sıkınmak dönşl.
1. Kendini sıkmak, zorlamak.
2. Ikına sıkına - IKINMAK. || Ikınıp sıkınmak - İKİNMAK.
* sıkışmak işt. f. El sıkışmak, karşılıklı olarak birbirinin elini sıkmak.
1. Bir şeyi sıkmak, onu kavrayan bir şeyi daraltarak üstüne bir tazyik uygulamak: Bileklerimi bu kadar sıkma, canımı acılıyorsun.
2. Islak bir şeyi sıkmak, içindeki sıvıyı çıkarmak için bir tazyik uygulamak: Çamaşırları sıkmak.
3. Bir meyveyi, bir bitkiyi sıkmak, bir tazyik uygulayarak suyunu ya da yağını çıkarmak: Portakal, limon sıkmak. Kenevir tohumlarını sıkıp yağını çıkarmak.
4. Bir şeyin suyunu sıkmak, bir meyvenin suyunu sıkmak, tazyik uygulayarak suyunu almak, çıkartmak: Süngerin suyunu kovaya sıkmak. Bir limonun suyunu sıkmak.
5. Bir kimseyi (kollarında, göğsünde) sıkmak, onu kendi bedenine dayayarak kollarını çevresine dolamak: Çocuğunu kollannın içinde sıktı. Minik kız, bebeğini göğsüne dayamış sıkıyordu.
6. Birini, bedenin bir yerini, bir bölümünü sıkmak, bir giyim eşyasından söz ederken, bedenin o kısmına tazyik yapmak, dar gelmek: Kemer belimi sıkıyor. Sağ ayakkabısı ayağını sıkıyor, canını acıtıyordu.
7. Bedenin bir bölümünü sıkmak, kendim sıkmak, o bölümün öğelerini birbirine yaklaştırıp bastırmak; kaslarını gerilmiş tutmak: Dişlerini sıkmak, iğne olurken kendini sıkmak.
8. Kurşun sıkmak, alev ateş bir silahın tetiğini çekip boşaltmak: üç el kurşun sıkmak.
9. Bir yere bir şey sıkmak, bir sıvıyı damlacıklar halinde püskürtmek: Böceklere ilaç sıkmak.
10. Bir bağları sıkmak, çevresine dolandığı şeyi daha sıkı sarması için boyunu kısaltmak, germek: Kemerini sıkmak. Kravatının düğümünü sıkmak.
11. Bir kimseyi sıkmak, o kimsede ilgi uyandırmamak, onu usandırmak, bezdirmek: Film beni son. aşama sıktı. Bu münakaşa onu sıkıyordu.
12. Bir kimseyi (vasıta tümleci +) sıkmak, bir kimseden söz ederken, birini rahatsız, huzursuz etmek: Yeter artık, sorularınla babanı sıkma.
13. Bir kimseyi sıkmak, bir kimse sözkonusuysa, birini baskı altında tutmak: Evladı çok sıkıyorsun, o artık büyüdü, kararlarını kendisi verebilir.
*El sant. BOĞMAK'ın eşanlamlısı
*Fırınc. Hamur harcı sözkonusuysa sertleşmek, kabarmamak.
*Oy. Bir sonraki oyuncuya, ona yarayacak bir kâğıt atmamak.
*Teknol. Bir sıvı (yağ, benzin vb.) emdirilmiş maddelere sıkma işlemi uygulamak.
*Yağ. mad Yağlı bir hammaddedeki yağı, sıkma işlemiyle çıkarmak ya da bir karışımın (mesela stearin ya da olein) sıvı ve katı bileşenlerini sıkma işlemiyle ayırmak.
* sıkılmak dönşl. f.
1. Sorun, bezginlik duymak, bunalmak: Boş oturmaktan sıkıldı, iş arıyor. Burada sıkıldık, başka bir yere gitsek. Yalnızlıktan sıkılmak.
2. Utanmak, çekinmek: Sana anlatmaya sıkılmış, evlenmek istediğini benim anlatmamı söylemiş oldu.
3. Bir kimseden sıkılmak, ondan, varlığından tedirgin olmak; ondan çekinmek, utanmak: Bu adamdan çok sıkıldım, tekrar randevusuz görüşmek istemiyorum. Benden mi sıkılıyorsun, bak şurada biz bizeyiz.
4. Geçim zorluğu çekmek, para sıkıntısına düşmek: Çocuklar okurken birazcık sıkıldılar, şimdi durumları iyi.
* sıkılmak edilg. f.
1. Bir şeye herhangi bir amaçla bir tazyik uygulanmak, suyu, yağı çıkarılmak: Bu tür çamaşırlar sıkılmadan kurumaya bırakılmalı. Portakallar sıkıldı mı?
2. Bir silahın tetiği çekilip boşaltılmak: Dışarda üç el kurşun sıkıldı.
* sıkınmak dönşl.
1. Kendini sıkmak, zorlamak.
2. Ikına sıkına - IKINMAK. || Ikınıp sıkınmak - İKİNMAK.
* sıkışmak işt. f. El sıkışmak, karşılıklı olarak birbirinin elini sıkmak.
Kaynak: Büyük Larousse
Rüyada üzüm Sıkmak
YORUMLAR