SüRüKLEMEK g. f. 1. Bir şeyi, bir kimseyi (bir yere) sürüklemek, onu yerden kaldırmadan, iterek ya da çekerek bir yere götürmek: Bi...
SüRüKLEMEK g. f.
1. Bir şeyi, bir kimseyi (bir yere) sürüklemek, onu yerden kaldırmadan, iterek ya da çekerek bir yere götürmek: Bir masayı, koltuğu pencereye doğru sürüklemek. At binicisini, üstünden atıp birkaç metre sürükledi. Katil, öldürmüş olduğu kadının cesedini sürükleyerek bodruma indirmişti.
2. Bir şeyi, bir kimseyi sürüklemek, hareket eden bir şeyden söz ederken, onlara da aynı hareketi yaptırmak, peşinden çekip önüne yazman götürmek: Uçurumdan yuvarlanırken, yakasına yapıştığı hasmını da sürükledi. Taşan sular, önüne katmış olduğu her şeyi sürükleyip götürüyordu.
3. Bir kimseyi bir yere sürüklemek. enerjisini ya da tesirini kullanarak onu bir yere yanında götürmek: Elinden tutup onu yandaki odaya sürükledi. Beni o can sıkan toplantılara sürükleme.
4. Bir kimseyi, bir topluluğu bir yola, bir duruma bir eyleme sürüklemek, onu, üstünde manevi bir baskı oluşturarak, baştan çıkararak ya da bir örnek oluşturarak, azca çok kendi istenci haricinde, özgürce "seçmediği bir yola, bir duruma bir eyleme itmek; içinden çıkılması güç bir duruma yaklaştırmak, götürmek: Arkadaşlannı bu işe o sürükledi. Bir kimseyi iflasa, ölüme sürüklemek. Bu siyasetinizle ülkeyi çıkmaza sürülüyorsunuz.
5. Bir kimseyi sürüklemek, dikkati üstünde yoğunlaştırarak, kuvvetli bir ilgi uyandırarak, insanı peşinden götürmek: Dinleyicileri sürüklemek. insanı sürükleyen bir kitap.
*Denize. Rüzgârdan, akıntıdan söz ederken, bir gemiyi kıyıya, tehlikeli bir mevkiye doğru itmek.
*Fizs. mekan. Bir katı cisme, bir sürüklenme hareketi kazandırmak.
*Kim. müh. Bir maddeyi sürüklemeyle ayırma işlemine uğratmak.
* sürüklenmek dönşl. f. Bitkinlik, hastalık vb. yüzünden güçlükle hareket edebilmek, sürünmek: Koltuğa kadar yerde sürüklenip güçlükle kapıyı açabildi.
* sürüklenmek edilg. f.
1. Yerden kaldırılmadan, çekilmek ya da itilmek: Masa sürüklenerek taşınırsa ayağı çıkar.
2. Bir şeyden, bir kimseden söz ederken, bir başka kimsenin ya da şeyin hareketiyle onun peşinden çekilmek, onunla beraber hareket etmek: Rüzgârla sürüklenen kumların oluşturduğu tepecikler. Tekne akıntıyla açıklara sürüklendi.
3. Bir kimseden söz ederken, bir kimsenin diretmesiyle, etkisiyle onunla bir yere gitmek: Seninle o anlam ifade etmeyen toplantılara sürüklenmek istemiyorum.
4. Bir topluluktan, bir kimseden söz ederken, azca çok kendi istenci haricinde, özgürce seçmediği bir duruma, bir yola, bir eyleme itilmek: Harbe sürüklenen kitleler. Ölüme sürüklenmek.
5. Bir şeyden söz ederken, gereksiz yere uzamak, bir türlü sonuca bağlanamamak, sürünmek: Senelerce boş yere sürüklenen bir miras davası.
*Denize. Kıyıya yakın demirlenmiş bir sandaldan söz ederken, dalgayı bordadan alarak karaya vurmak. || Herhangi bir nedenle hareket edemeyen bir tekneden
söz ederken, akıntı ve rüzgârın etkisiyle kıyıya doğru itilmek. || Kıyıya sürüklenmiş vapur, rüzgâr, akıntı ya da yanlış manevra sonucu karaya vurmuş vapur.
*Spor. Bir kayakçı ya da bir dağcının, bir denge kaybından sonrasında, denetimsiz halde bir yamaç süresince düşmesi.
* sürükletmek ettirg. f. Bir kimseyi, bir şeyi yerden kaldırmadan çektirmek, ittirmek; sürütmek.
1. Bir şeyi, bir kimseyi (bir yere) sürüklemek, onu yerden kaldırmadan, iterek ya da çekerek bir yere götürmek: Bir masayı, koltuğu pencereye doğru sürüklemek. At binicisini, üstünden atıp birkaç metre sürükledi. Katil, öldürmüş olduğu kadının cesedini sürükleyerek bodruma indirmişti.
2. Bir şeyi, bir kimseyi sürüklemek, hareket eden bir şeyden söz ederken, onlara da aynı hareketi yaptırmak, peşinden çekip önüne yazman götürmek: Uçurumdan yuvarlanırken, yakasına yapıştığı hasmını da sürükledi. Taşan sular, önüne katmış olduğu her şeyi sürükleyip götürüyordu.
3. Bir kimseyi bir yere sürüklemek. enerjisini ya da tesirini kullanarak onu bir yere yanında götürmek: Elinden tutup onu yandaki odaya sürükledi. Beni o can sıkan toplantılara sürükleme.
4. Bir kimseyi, bir topluluğu bir yola, bir duruma bir eyleme sürüklemek, onu, üstünde manevi bir baskı oluşturarak, baştan çıkararak ya da bir örnek oluşturarak, azca çok kendi istenci haricinde, özgürce "seçmediği bir yola, bir duruma bir eyleme itmek; içinden çıkılması güç bir duruma yaklaştırmak, götürmek: Arkadaşlannı bu işe o sürükledi. Bir kimseyi iflasa, ölüme sürüklemek. Bu siyasetinizle ülkeyi çıkmaza sürülüyorsunuz.
5. Bir kimseyi sürüklemek, dikkati üstünde yoğunlaştırarak, kuvvetli bir ilgi uyandırarak, insanı peşinden götürmek: Dinleyicileri sürüklemek. insanı sürükleyen bir kitap.
*Denize. Rüzgârdan, akıntıdan söz ederken, bir gemiyi kıyıya, tehlikeli bir mevkiye doğru itmek.
*Fizs. mekan. Bir katı cisme, bir sürüklenme hareketi kazandırmak.
*Kim. müh. Bir maddeyi sürüklemeyle ayırma işlemine uğratmak.
* sürüklenmek dönşl. f. Bitkinlik, hastalık vb. yüzünden güçlükle hareket edebilmek, sürünmek: Koltuğa kadar yerde sürüklenip güçlükle kapıyı açabildi.
* sürüklenmek edilg. f.
1. Yerden kaldırılmadan, çekilmek ya da itilmek: Masa sürüklenerek taşınırsa ayağı çıkar.
2. Bir şeyden, bir kimseden söz ederken, bir başka kimsenin ya da şeyin hareketiyle onun peşinden çekilmek, onunla beraber hareket etmek: Rüzgârla sürüklenen kumların oluşturduğu tepecikler. Tekne akıntıyla açıklara sürüklendi.
3. Bir kimseden söz ederken, bir kimsenin diretmesiyle, etkisiyle onunla bir yere gitmek: Seninle o anlam ifade etmeyen toplantılara sürüklenmek istemiyorum.
4. Bir topluluktan, bir kimseden söz ederken, azca çok kendi istenci haricinde, özgürce seçmediği bir duruma, bir yola, bir eyleme itilmek: Harbe sürüklenen kitleler. Ölüme sürüklenmek.
5. Bir şeyden söz ederken, gereksiz yere uzamak, bir türlü sonuca bağlanamamak, sürünmek: Senelerce boş yere sürüklenen bir miras davası.
*Denize. Kıyıya yakın demirlenmiş bir sandaldan söz ederken, dalgayı bordadan alarak karaya vurmak. || Herhangi bir nedenle hareket edemeyen bir tekneden
söz ederken, akıntı ve rüzgârın etkisiyle kıyıya doğru itilmek. || Kıyıya sürüklenmiş vapur, rüzgâr, akıntı ya da yanlış manevra sonucu karaya vurmuş vapur.
*Spor. Bir kayakçı ya da bir dağcının, bir denge kaybından sonrasında, denetimsiz halde bir yamaç süresince düşmesi.
* sürükletmek ettirg. f. Bir kimseyi, bir şeyi yerden kaldırmadan çektirmek, ittirmek; sürütmek.
Kaynak: Büyük Larousse
YORUMLAR