TAMAMLAMAK g. f. 1. Bir şeyi tamamlamak, eksik öğelerini katarak tam olmasını sağlamak: Eksik parçaları satın alarak satranç takımın...
TAMAMLAMAK g. f.
1. Bir şeyi tamamlamak, eksik öğelerini katarak tam olmasını sağlamak: Eksik parçaları satın alarak satranç takımını tamamlamak. Parası eksik gelince üstünü ben tamamladım; bir şey sözkonusuysa, bir şeyin bütün olması için ona eklenmek: Ayrıntılar kişiyi tamamlıyor, böylece betimlemede hiçbir eksik kalmıyor.
2. Bir kimseyi, bir şeyi tamamlamak, birbirlerini tamamlamak, eksiksiz, uyumlu, etkili bir bütün oluşturacak biçimde birbirinin eksik niteliklerine, öğelerine sahip olmak: Kocasını tamamlayan bir eş. Aksesuarlar giysiyi tamamlar. Bu iki kitap birbirini tamamlar; birinde bulamadığınızı diğerinde bulabilirsiniz. Karakterleri birbirini tamamlıyor.
3. Bir süreyi tamamlamak, o süreyi sona erdirmek, bitirmek: Askerliğini tamamlamak. İhtisasını tamamlayınca tayini isteyecek. Bugün iki yaşını tamamladı.
4. Bir işi, bir eylemi tamamlamak, başlanmış bir işin, bir eylemin sonunu getirmek; bitirmek: Konuşmasını tamamlamadan kürsüden indi. Hazırlıklarını tamamladı.
* tamamlanmak edilg. f.
1. Tam, eksiksiz, bir duruma getirilmek: Bu ayki ödemeyi yapınca borcumuz tamamlanacak.
2. Uyumlu bir duruma getirilmek: Bu fularla giysiniz tamamlanmış, harika görünüyorsunuz.
3. Bitirilmek, sonuçlanmak: Bu işler tamamlanmadan hiçbir yere gidemezsiniz. Nikâh işlemleri tamamlandı.
*Arit. Tamamlanmış sayısal doğru SAYISAL.
*Kâğ. san. Tamamlanmış kâğıt ya da karton, üretim süreci sonunda her iki yüzlü pürüzlü görünümde olan kâğıt ya da lt;arton. (Eşanl. MAT KÂĞIT ya da KARTON.) | Tamamlanmış kâğıt, karton, kâğıt makinesi çıkışında ya da makineden ayrı bir yerde bulunan bir kalender yardımıyla her iki yüzüne daha parlak ve düzgün bir görünüm verilmiş kâğıt. (PERDAHLI KÂĞIT da denir)
* tamamlatmak ettirg. f.
1. Tam, eksiksiz bir duruma getirtmek: Parasının üstünü tamamlatmak.
2. Bitirtmek, sonunu getirtmek: Bir inşaatı tamamlatmak.
1. Bir şeyi tamamlamak, eksik öğelerini katarak tam olmasını sağlamak: Eksik parçaları satın alarak satranç takımını tamamlamak. Parası eksik gelince üstünü ben tamamladım; bir şey sözkonusuysa, bir şeyin bütün olması için ona eklenmek: Ayrıntılar kişiyi tamamlıyor, böylece betimlemede hiçbir eksik kalmıyor.
2. Bir kimseyi, bir şeyi tamamlamak, birbirlerini tamamlamak, eksiksiz, uyumlu, etkili bir bütün oluşturacak biçimde birbirinin eksik niteliklerine, öğelerine sahip olmak: Kocasını tamamlayan bir eş. Aksesuarlar giysiyi tamamlar. Bu iki kitap birbirini tamamlar; birinde bulamadığınızı diğerinde bulabilirsiniz. Karakterleri birbirini tamamlıyor.
3. Bir süreyi tamamlamak, o süreyi sona erdirmek, bitirmek: Askerliğini tamamlamak. İhtisasını tamamlayınca tayini isteyecek. Bugün iki yaşını tamamladı.
4. Bir işi, bir eylemi tamamlamak, başlanmış bir işin, bir eylemin sonunu getirmek; bitirmek: Konuşmasını tamamlamadan kürsüden indi. Hazırlıklarını tamamladı.
* tamamlanmak edilg. f.
1. Tam, eksiksiz, bir duruma getirilmek: Bu ayki ödemeyi yapınca borcumuz tamamlanacak.
2. Uyumlu bir duruma getirilmek: Bu fularla giysiniz tamamlanmış, harika görünüyorsunuz.
3. Bitirilmek, sonuçlanmak: Bu işler tamamlanmadan hiçbir yere gidemezsiniz. Nikâh işlemleri tamamlandı.
*Arit. Tamamlanmış sayısal doğru SAYISAL.
*Kâğ. san. Tamamlanmış kâğıt ya da karton, üretim süreci sonunda her iki yüzlü pürüzlü görünümde olan kâğıt ya da lt;arton. (Eşanl. MAT KÂĞIT ya da KARTON.) | Tamamlanmış kâğıt, karton, kâğıt makinesi çıkışında ya da makineden ayrı bir yerde bulunan bir kalender yardımıyla her iki yüzüne daha parlak ve düzgün bir görünüm verilmiş kâğıt. (PERDAHLI KÂĞIT da denir)
* tamamlatmak ettirg. f.
1. Tam, eksiksiz bir duruma getirtmek: Parasının üstünü tamamlatmak.
2. Bitirtmek, sonunu getirtmek: Bir inşaatı tamamlatmak.
Kaynak: Büyük Larousse
YORUMLAR