TAN a. 1. Gökbil. Güneş battıktan (akşam tanı) hemen sonra ya da güneş doğmadan (sabah tanı) önce, güneş ışığının yayınımından lana...
TAN a.
1. Gökbil. Güneş battıktan (akşam tanı) hemen sonra ya da güneş doğmadan (sabah tanı) önce, güneş ışığının yayınımından lanan atmosfer ışıltısı. (Eşanl. ALACAKARANLIK.) [Bk.'ansikl. böl.]
2. Tan ağarmak, atmak, gün ışımaya başlamak, şafak sökmek. || Tanyeri - TANYERİ.
*ANSİKL. Gökbil. Gökbilimde tan uzlaşımsal olarak birkaç çeşide ayrılır:
1. sivil tan, Güneş'in, ufkun altında azami 6°'ye kadar indiği bir konuma denk düşer;
2. gökbilimsel tan, Güneş'in ufkun altında azami 18°'ye kadar indiği bir konuma denk düşer ve kuramsal olarak, çıplak gözle çok zayıf ışıklı yıldızları ayırt etmeyi sağlar;
3. deniz tanı, ufuk çizgisi henüz gorunur durumdayken, bir sekstantla ikinci kadirden yıldızları gözlemlemeyi sağlar. Güneş'in ufkun altında azami 12°'ye kadar indiği bir konuma denk düşer.
TAN a. (ar. ta'n). Esk.
1. Ayıplama, sövme: "Fuzuli vermedi ta'n okları gözyaşına teskin" (Fuzuli, XVI. yy.).
2. Ta'n etmek, eylemek, ayıplamak, yermek: "Bigânelerin kahrını görmüş değiliz/Ta'n ettiğimiz nafiledir ağyare" (Y. K. Beyatlı).
3. Ta'n u teşni, yerme, sövme: "Lâkin avamı nasın ta'n u teşni'inden ictinab ile bunu alenen söylemezlerdi" (Cevdet Paşa, XIX. yy.).
1. Gökbil. Güneş battıktan (akşam tanı) hemen sonra ya da güneş doğmadan (sabah tanı) önce, güneş ışığının yayınımından lanan atmosfer ışıltısı. (Eşanl. ALACAKARANLIK.) [Bk.'ansikl. böl.]
2. Tan ağarmak, atmak, gün ışımaya başlamak, şafak sökmek. || Tanyeri - TANYERİ.
*ANSİKL. Gökbil. Gökbilimde tan uzlaşımsal olarak birkaç çeşide ayrılır:
1. sivil tan, Güneş'in, ufkun altında azami 6°'ye kadar indiği bir konuma denk düşer;
2. gökbilimsel tan, Güneş'in ufkun altında azami 18°'ye kadar indiği bir konuma denk düşer ve kuramsal olarak, çıplak gözle çok zayıf ışıklı yıldızları ayırt etmeyi sağlar;
3. deniz tanı, ufuk çizgisi henüz gorunur durumdayken, bir sekstantla ikinci kadirden yıldızları gözlemlemeyi sağlar. Güneş'in ufkun altında azami 12°'ye kadar indiği bir konuma denk düşer.
TAN a. (ar. ta'n). Esk.
1. Ayıplama, sövme: "Fuzuli vermedi ta'n okları gözyaşına teskin" (Fuzuli, XVI. yy.).
2. Ta'n etmek, eylemek, ayıplamak, yermek: "Bigânelerin kahrını görmüş değiliz/Ta'n ettiğimiz nafiledir ağyare" (Y. K. Beyatlı).
3. Ta'n u teşni, yerme, sövme: "Lâkin avamı nasın ta'n u teşni'inden ictinab ile bunu alenen söylemezlerdi" (Cevdet Paşa, XIX. yy.).
Kaynak: Büyük Larousse
YORUMLAR