TARAB a. (ar. tarab). Esk. 1. Sevinç, neşe, şenlik, coşkunluk: "Leyli tarabda bir dahi mızrab uyanmasın" (Y K. Beyatlı). 2...
TARAB a. (ar. tarab). Esk.
1. Sevinç, neşe, şenlik, coşkunluk: "Leyli tarabda bir dahi mızrab uyanmasın" (Y K. Beyatlı).
2. Tarab-âmûz, sevindiren. || Tarab-engiz, coşkunluk veren: "Paytahtı Devleti Osmaniye'nin en tarab-engiz bir mevki-i latifinde" (İsmail Suphi). || Tarab feza ya da tarab-efza, neşe artıran. || Tarabgâh, sevinç duyulan yer: "Bu tarab-gâh.. yok bu câyı sükût || Kidurur pürmehâbetü mebhût, || Ki periler çıkar gubârından" (Tevfik Fikret). || Tarab-künan, neşeyle, sevinerek. || Tarabnâk, neşeli: "Bülbül güle bakdıkça tarabnâk olmuş" (Y. K. Beyatlı). || Tarab-saz, coşku veren.
1. Sevinç, neşe, şenlik, coşkunluk: "Leyli tarabda bir dahi mızrab uyanmasın" (Y K. Beyatlı).
2. Tarab-âmûz, sevindiren. || Tarab-engiz, coşkunluk veren: "Paytahtı Devleti Osmaniye'nin en tarab-engiz bir mevki-i latifinde" (İsmail Suphi). || Tarab feza ya da tarab-efza, neşe artıran. || Tarabgâh, sevinç duyulan yer: "Bu tarab-gâh.. yok bu câyı sükût || Kidurur pürmehâbetü mebhût, || Ki periler çıkar gubârından" (Tevfik Fikret). || Tarab-künan, neşeyle, sevinerek. || Tarabnâk, neşeli: "Bülbül güle bakdıkça tarabnâk olmuş" (Y. K. Beyatlı). || Tarab-saz, coşku veren.
Kaynak: Büyük Larousse
YORUMLAR