Televizyon ne zaman ve nasıl bulunmuştur, mucidi kimdir, kim bulmuştur? televizyon hareketli görüntülerin ve sesin elektrik siny...
Televizyon ne zaman ve nasıl bulunmuştur, mucidi kimdir, kim bulmuştur?
televizyon
hareketli görüntülerin ve sesin elektrik sinyallerine dönüştürülerek alıcıya iletilmesi ve alıcıda yeniden görüntü ve sese dönüştürülmesi. Elektrik sinyalleri alıcıya elektromagnetik dalgalar aracılığıyla ya da eşeksenel (koaksiyal) kablolar üzerinden iletilir; sinyallerin kablolar aracılığıyla dağıtıldığı sistemler kablolu televizyon olarak adlandırılır.
Televizyon tıpkı sinemada olduğu gibi, insandaki görme duyusunun ilginç bir özelliğinden yararlanılarak geliştirilmiştir: Beyin, ağtabakaya (retina) düşen görüntüleri kaybolmalarından sonra da kısa bir süre için algılamayı sürdürür. Televizyon ekranında yeterince hızlı bir biçimde görüntülenen resim öğeleri gözün bu özelliği nedeniyle birleştirilerek bütün bir resim biçiminde algılanır. Ekrandaki resimlerin art arda hızla değiştirilmesiyle de hareketli görüntü izlenimi yaratılır; bu amaçla resimlerin saniyede 25-30 kez değiştirilmesi yeterlidir.
Televizyon sinyallerinin iletilmesinde kullanılan taşıyıcı elektromagnetik dalgaların frekansları çok yüksek frekans (VHF, 30- 300 MHz) ve ultra yüksek frekans (UHF, 300-3000 MHz) bölgelerindedir. Bu frekans bölgelerindeki dalgalar ışığa benzer biçimde doğrusal yollar izlediğinden bir vericiden yapılan yayınlar ancak vericinin yakın çevresine ulaşabilir, bir başka deyişle verici ve alıcı antenleri birbirlerini görebilmelidir.
Televizyon alıcısında görüntüyü oluşturan resim tüpü bir katot ışınlı tüptür. Havası boşaltılmış bir cam tüp olan katot ışınlı tüpün ön yüzü fosforışıl bir maddeyle kaplanmış bir ekrandır. Tüpün öbür ucunda yer alan bir elektron tabancasından çıkan bir elektron demeti fosforışıl ekrana bir noktada çarparak bu noktada ışıklı bir benek oluşturur. Beneğin parlaklığı elektron demetinin yoğunluğuyla orantılıdır. Elektron demeti ekranı yukarıdan aşağı doğru sıralanmış yatay çizgiler boyunca tarar. Tarama sırasında beneğin parlaklığı her noktada, görüntünün o noktadaki parlaklığına uyacak biçimde denetlenir. Bir resim için taranan çizgi sayısı 625'tir. Tarama, en üst çizgiden başlayıp birer çizgi atlanarak ekranın altına gelindikten sonra tekrar üst başa dönülerek, bu kez atlanan çizgilerin taranması biçiminde yapılır. Böylece gözde kırpışma etkisi önemli ölçüde azaltılmış olur.
Alıcının resim tüpündeki hareketli beneğin parlaklığı resim sinyali olarak adlandırılan elektrik sinyaliyle denetlenir. Bu sinyal, vericide modülasyon yoluyla taşıyıcı dalgaya bindirilerek gönderilen sinyaldir. Vericide resim sinyali kamera tüpü olarak adlandırılan tüp aracılığıyla oluşturulur.
DEVAMI
Sayıyı kim bulmuştur, nasıl bulunmuştur?
Ateşi kim, ne zaman ve nasıl bulmuştur?
Pusulayı kim ne zaman bulmuştur?
Televizyonun İcadı
21. yüzyılın vazgeçilmez aletlerinden biri olan televizyonun tarihi, 75 yıl önce, İskoç mucit John Logie Baird 'in keşfiyle başladı. Baird, 21. yüzyılda insanları saatlerce karşısında oturtabilen televizyonun babasıydı. Keşif merakı çocuk yaşlarda başlayan Baird, 12 yaşında, evine bir elektik sistemi döşemiş ardından yoldayken arkadaşlarıyla konuşmasını mümkün kılacak ilk telefon santralini geliştirdi. İskoçyaya'da Kraliyet Teknik Koleji'nde elektrik dersleri alan Baird, Glascow üniversitesinde elektrik mühendisliği okudu. Birinci Dünya Savaşı sırasında eğitimine ara veren mucit, silahlı kuvvetlerde çalışmak istedi ama kabul edilmedi. Başvurusu reddedilen Baird, Clyde Valley Elektrik Enerjisi Şirketi'nde çalışmaya başladı ancak sağlık
problemleri işi bırakmasına sebep oldu. Clyde Valley 'den sonra aralarında Trinidad 'da bir reçel fabrikasında işçiliğin de bulunduğu çeşitli işlerde çalışan Baird, nihayet 1922'de memleketi Sussex 'e geri dönen ve burada tamirciliğe başladı. Nakkaş mucit Sussex' deki mütevazı hayatı, Baird 'i 50 yıldır düşlediği televizyon icadı üzerinde yoğunlaşma fırsatı verdi.
Parası olmadığı için ilk televizyonunu bir lavabo ve bir çay tenekesiyle yapan Baird, bir sonraki denemesinde projeksiyon lambasını bisküvi kutusuyla kaplayıp basit bir düzenek geliştirdi ve düzeneğe kullanılmış lenslerle devrelerden tarama diskler ekledi. Baird 'in icat ettiği bu düzenek, tahta çubuklar arasına nakış iğneleri ve balmumuyla tutturulan bir cihaz olarak TV'nin dedesi kabul edildi. Çalışmalarını bundan sonra da sürdüren mucit, 1925'de hayal ettiği gibi, “Stok ey Bill†adını verdiği ilk ilkel televizyonda görüntü transmisyonunu da gerçekleştirmeyi başardı. Logie Baird icadının parlak bulundu ama pek ciddiye alınmadı. İlk yayın BBC'den Baird 'in ilk ilkel TV'yi icat ettiği dönemde, BBC gibi yayıncılar radyoya odaklanmıştı. BBC'inin TV yayıncılığına geçişi, 1929'da sınırlı bir kitleye ulaşan ilk deneme yayınıyla başladı. Günde iki yayın kuşağında hizmet vermeye başlayan BBC televizyonu, ilk kuşakta haber, ikinci kuşakta ise müzik yayını veriyordu. Baird televizyondan sonra infrared ışınlar üzerinde de çalışmalar yaptı. (d.13 Ağustos 1888; ö.14 Haziran 1946)
NASIL ÇALIŞIR
Televizyonun temel prensibi ışık enerjisinin elektrik enerjisine çevrildikten sonra yayınlanması ve alınan elektromanyetik sinyallerin tekrar ışık enerjisine çevrilmesidir.Işık enerjisi elektrik enerjisine çevrilmesi fikri 1873 senesinde Selenyum üzerine ışık düşürüldüğünde elektrik direncinin değiştiğinin keşfedilmesi ile başlamıştır.
Bu prensibe göre selenyum üzerine parlak ışık düşerse; sinyal kuvvetli , soluk ışık düşerse sinyal zayıf olacaktır. Genliği değişen bu sinyal radyo dalgaları gibi yayınlanıp alıcıda ters işlem yapılınca ekranda görüntü teşekkül eder.TV bu bakımdan “uzaktan görme†manasına gelir. TV bir noktadaki ışık şiddeti radyo dalgalarına dönüştürme,sonra bu dalgalardan,eş şiddette bir ışıklı nokta elde etme esasına dayanır.Nakledilecek görüntü, yüz binlerce kareye bölündükten sonra,her bir kare,homojen şeklinde aydınlanmış noktalar gibi kabul edilip,bu noktalardaki ışık şiddeti TV verici sisteminde radyo dalgalarına, dalgalarda TV alıcılarına da yeniden ışığa dönüştürü.
Görüntüdeki kareler çok hızlı tarandığı için, alıcı ekranlarında tek ,tek ışıklı noktalar değil, değişik aydınlıkta karelerin meydana getirdiği resimler gözlenir.
Renkli televizyon,bütün renkleri yeşil, mavi ve kırmızının değişik oranlarda karıştırılması ile elde edilebileceği gerçeğine dayanır.Nakledilecek görüntü, yeşile, maviye ve kırmızıya duyarlı olan üç ayrı kamera tarafından aynı anda taranır.Elde edilen üç ayrı elektromanyetik dalga, alıcı sistemin ekranında, biri yeşil biri mavi ve biri kırmızı olan üç görüntüyü üst, üste düşürür ve bu renklerin karışmasından, tabii renklenmeler yeniden elde edilir.
Televizyon yayınlarında ses ve görüntülerin nakli için, frekansı 5×10 : 9×10 Hertz (50 -900 mega say kıl) aralığına düşen elektromanyetik dalgalar kullanılır.Her televizyon istasyonu,6 mega saykıllık bir frekans aralığında hem ses, hem görüntü gerçekleştirilebilir. Bu 6 mega hertz'lik frekans aralıklarına “kanal†denir. Genel olarak ses yayınlarını taşıyan dalgaların frekanslarını, görüntü taşıyan dalgalarınkinden daha yüksektir.
Bir televizyon yayın sisteminde, beş önemli unsur bulunur
- Yayınlayacak sahneyi görüntüleyen kamera.
- Görüntüdeki ışık sinyalleri dönüştüren bir transduser.
- Bu elektrik sinyallerinden radyo dalgaları üreterek anten atmosfere yayınlayan verici (transmitter)
- Atmosfer yayınlanan görüntü taşıyınca tromanyetik dalgaları alıp yükselttikten sonra elektik sinyallerine dönüştürerek (alıcı anten, amlifikatör ve birinci dedektif)
- Elektrik sinyalleri ışığa dönüştürerek, ekran üzerinde görünür resim veren transduser .
Tasarrufa Duyarlı Plasma:
Hem bilgisayar ekranı hem de TV olarak kullanılabilen Panasonic Plasma Display TH-42PWD 3U, köşeden köşeye 106 cm'lik bir ekran büyüklüğüne sahip. Enerji tasarrufu yapan ve gürültü kirliliğine karşı duyarlı olarak üretilen Plasma TH-42PWD3U'un içerisinde gürültüden kaçınmak için fan kullanılmamış ve 295 watt elektrik tüketiyor.
Geride bıraktığımız yıla ait kablolu yayın izni ücretini ödemeyen yaklaşık 50 TV kuruluşu yayınlarının durdurulması tehlikesiyle kaşı karşıya geldi.(Zaman Gazetesi 3 Ocak 2002)
İnternet ve televizyon ilk defa Web TV ile bir araya getiren Steve Perlman ,teknoloji dünyasından heyecan oluşturacak bir cihaz geliştirdi.Jurnal. net'teki habere göre . evdeki herhangi bir odadan tek bir kutu ile bir müzik, televizyon , video ve DVD gibi diğer eğlence sistemlerini çalıştırmalarını sağlayan cihaz tanıtımı büyük ilgi gördü. Moxi Media Center adı verilen cihaz, VCR ya da kablolu kutuya benzeyen bir set üstü kutu.Televizyona bağlana bilen bu kutu ,kablo ya da uydu sinyallerini çözebiliyor. ürünü ortaya çıkaran Perlman'a göre Moxi , ayrı , ayrı DVD player , CD player, video recorder ve dijital müzik sistemi (ve bunların kumandaları)ihtiyacını ortadan kaldırıyor ayrıca 80 GB sabit diski bulunan yeni cihaz , yüzlerce CD'yi de depolayabiliyor.Modem ,Fire Wire bağlantı portu ve bir tür açık kodlu Linux işletim sistemi bulunan cihaz interaktif Tv ,e-posta ,anında mesajlaşmayıda destekliyor.
Perlman,uydu TV sağlayıcısı EchoStar ile ortalık anlaşmada imzalamış bu anlaşma sayesinde Moxi set üstü kutuların ABD'de 2003 yılında piyasada olması bekleniyor.Benzer set üstü kutuların birbiri ardından çıktığına dikkat çeken endüstri uzmanları ilk defa önemli bir içerik sağlayıcının böyle bir girişime destek verdiğini vurguluyor.
“DİJİTAL DEVRELER, DAHA KULLANIŞLIâ€
Erciyes üniversitesi'ndeki “Dijital TV Yayınları†konulu konferansında konuşan, Prof. Dr. Avni Morgül, dijital yayınların analog yayınlardan daha ucuz olduğunu söyledi.Ayrıca dijital devrelerin bilgisayar ve televizyon tek bir cihazda birleştirilmesine de sağladığı dile getirilir.
TELEVİZYON İZLEMENİN KURALLARI
- Televizyon izlerken daha çabuk ve kolay öğreniriz.
- Gezip görmediğimiz yerleri televizyon sayesinde öğreniriz.
- Yarışma programları izleyerek biz de bilgilerimizi yoklayabiliriz
- Televizyon, yararlı bir kitle iletişim aracıdır.
- Televizyon insanlara hizmet etmelidir.Onları tutsak etmemelidir.
- Bir çocuk, televizyonu uzun süre izlerse zamanla gözleri bozulabilir. Çünkü; televizyon çalışırken zararlı ışınlar göndermektedir.
- Uzun süre televizyon izleyen ve program seçmeyen çocuklar için televizyon izlemek zararlıdır.
- Televizyon izlemeden önce hangi programlar bize göre ise onları anne ve babamıza danışarak seçmeliyiz.
Hayatımıza girmiş birçok yararlı cihaz bulunur fakat bunlardan hiçbirisi televizyon kadar popüler olamamıştır. Bazılarımız için olmazsa olmaz aygıtlardan birisidir televizyon. Olup bitenlerden en kısa sürede haberdar olabildiğimiz, önemli bir bilgi ve tabiki eğlence kaynağımızdır. Amerika'da insanlar gününün ortalama 6 saatini sadece televizyon karşısında geçiriyor. Günümüzde bu kullanım yavaş yavaş internete doğru kaymakta ve insanların televizyona olan bağlılığı her geçen gün azalmaktadır. Televizyon üzerindeki ilk çalışmalar John Logie Baird tarafından başlamış ve 1924 yılında görüntüyü oluşturabilen ilk çalışan örneği somut olarak ortaya koyulmuştur. Fakat bu televizyon tamamen mekanik bir sistemle işlemekteydi. TV'lerin günümüzde kullandığımız tüplü(CRT) televizyon haline gelmesi Philo Taylor Farnsworth'un temelini attığı çalışmalarla sağlanmıştır. Bu nedenle televizyonu icad eden kişi olarak her iki isim de anılmaktadır.
John Logie Baird
Televizyon tarihi bundan yaklaşık 80 sene öncesine dayanır. 13 Ağustos 1988'de İskoçya'nın Helensburgh kentinde doğan ve burada büyüyen John Logie Baird, elektrik konusuna çok meraklı bir çocuktu. Evinin arka bahçesinde bulunan petrolle çalışan jeneratörden elde edilen elektrikle bütün evi aydınlatıyordu. Bu ev aynı zamanda şehirde akşamları aydınlatılan tek ev olma özelliğine sahiptir. Elektrik konusundaki merakı gün geçtikçe artan Baird, evinde bir telefon santrali kurarak dışarıdaki arkadaşlarıyla konuşma yapabiliyordu. Oldukça sınırlı kapasiteye sahip olsa da, 12 yaşında böyle bir elektrik hattını kurup, çalışmasını sağlamak herkesin başarabileceği birşey değildi.
Eğitimini Glasgow ve Batı İskoçya Teknik Koleji'nde sürdüren Baird, buradan elektrik mühendisi olarak mezun oldu. Daha sonra Glasgow üniversitesi'nde master yaparak eğitimini devam ettiren Baird, Birinci Dünya Savaşı esnasında eğitimine ara vermek zorunda kalarak orduda çalışmak için başvurdu. Fakat sağlık sorunları nedeniyle başvurusu kabul edilmedi. Daha sonra Clyde Vadisi'ndeki Elektrik Şirketi'nde iş buldu. Burada bir süre çalışan Baird, yine sağlık problemleri nedeniyle işi bırakmak zorunda kaldı. Daha sonra birkaç ufak işte çalıştıktan sonra 1922'de memleketi Sussex'e geri dönerek tamirciliğe başladı. Burada karmaşadan uzak bir ortamda kendisiyle başbaşa kalarak, hayalini kurduğu görüntü ve sesi elektronik olarak taşıma fikri üzerinde çalışmaya başladı. İlk başlarda basit bir dikiş iğnesi, bisiklet lambası ve bir teneke parçası ile birşeyler yapmaya çalışan Baird, insanlara çok uçuk gelen bu fikir üzerinde gittikçe artan heyecanla çalışmaya devam eder. Elindeki imkansızlıklarla pek birşey başaramayacağını anladığında ise, teknolojik imkanlara daha rahat ulaşabileceği Soho'ya taşınır ve burada bir laboratuvar kurar.
Burada ilk olarak bir çay kutusu üzerine yerleştirdiği ve “Televisor†diye adlandırdığı, dikiş iğnesi, kesilmiş karton ve bisküvi kutusundan oluşan düzeneği çalıştırmayı başarır ve yandaki surat görüntüsünü meydana getirir. 25 Haziran 1925'te tarihin ilk televizyon patentini alan Baird'in başarısı kısa sürede büyük ilgiyle karşılanır ve televisor adını verdiği icadını ilk kez 26 Ocak 1928'de Kraliyet Enstitüsü'ne tanıtır. Görüntüyü elektronik olarak aktarma denemeleri de sonuç verir ve bundan bir yıl sonra ilk görüntü aktarımını gerçekleştirmeyi başarır. Bu sayede 1929'da ilk televizyon istasyonunu hayata geçirir ve o dönem radyo yayını yapan BBC ile anlaşarak televizyon yayınları yapmaya başlar. İlk etapta bölgesel olarak sınırlı bir alanda yayın yapan BBC, 1930 yılında Amerika ve İngiltere'de resmen yayına başlar. Londra'da 20 bin kişiye ulaşan büyüklükte yayın yapan John Logie Baird, kariyerinin zirvesine ulaşmış oldu.
14 Haziran 1946'da hayatını kaybeden John Logie Baird, bilinen ilk televizyonun temellerini atmıştır. Daha sonraları televizyonun elektromanyetik sistemi Philo Taylor Farnsworth tarafından değiştirilerek günümüzde kullanılan tüplü TV'ler haline gelmesinde büyük rol oynamıştır. Ama televizyonun mucitlerinden birisi olarak John Logie Baird daima anılmaya devam edilecektir.
John Logie Baird'in 25 Haziran 1925 tarihli ilk televizyon patentini görmek için: tıklayın.
Philo Taylor Farnsworth
Philo Taylor Farnsworth 19 Ağustos 1906'da ABD'nin batı eyaletlerinden Utah'da doğdu. Babası Lewis Edwin Farnsworth, eşi Serena Bastian Farnsworth ve oğlunu alarak ABD'nin Idaho eyaletine taşındı. Lewis Edwin Farnsworth burada marabacılık(ortakçılığa dayanan bir tarım işçiliği) yaparak ailesini geçindirmeye başladı. Yeni evlerine taşındıktan sonra evdeki kablolu elektrik sistemi Philo'nun dikkatini çekti ve çamaşır makinasının elle dönen kısmına bir elektrik motoru yerleştirerek çalışmasını sağladı. Zamanla genç Philo'nun elektriğe olan merakı zamanla iyice arttı ve eviyle eyalet dışı arasında ilk telefon görüşmesini gerçekleştirdi. Bilim otoriteleri tarafından da dikkate alınan Farnsworth, ailesine yardım etmek amacıyla Idaho'ya geri döndü. Burada Elma Gardner Farnsworth ile tanışıp, 1926 yılında evlendiler. Daha sonra Philo Farnsworth, televizyon üzerine yapmaya başladığı deneylerini sürdürmek için California'ya taşındı.
Farnsworth burada “Image Dissector†isimli pratik bir kamera gözü üzerinde çalışıyordu. Bu dönemde Baird'in icad ettiği mekanik televizyon, birçok hareketli parça barındırıyordu. Farnsworth tamamen elektronik bir televizyon hayalini gerçekleştirmek üzere sıkı bir çalışma yürüttü ve Farnsworth'un Image Dissector kamera tüpü 1927 yılında ilk görüntüsünü aktarmayı başardı. Fakat televizyon hala aydınlatma için karbon yay lambası kullanılıyor ve mekanik parça barındırıyordu. Farnsworth 1929 yılında buna da bir çözüm buldu ve hiçbir mekanik parça barındırmayan televizyonu icad etti. Philo Taylor Farnsworth bu büyük icadının patentini 1930 yılında aldı.
1936 yılının Kasım ayında Farnsworth İngiltere'ye hareket etti ve John Logie Baird'in şirketiyle bir anlaşma yaptı. Bu sayede BBC televizyon sistemi yenilenerek image dissector kameraya sahip oldular. Bu kamera oldukça gelişmiş bir yapıya kavuşturuldu ve televizyonlara elektron çoğaltıcı eklenerek yüksek kontrasta sahip görüntüler elde edildi. Farnsworth 14 yaşında çalışma prensibini çözdüğü image dissector televizyon kamerasını 21 yaşında çalışır hale getirmiş oldu. Farnsworth'un icad ettiği kamera teknolojisi tüplü CRT(cathode ray tube) ekranlar için esin kaynağı olmuştur. Televizyondaki gerçek hareketli görüntünün sağlanması Farnsworth sayesinde olmuş ve tüplü ekranların yapılabilmesine büyük katkı sağlamıştır. Bu nedenle günümüzde kullanılan televizyonun mucidi Philo Taylor Farnsworth olarak da bilinmektedir.
Philo Taylor Farnsworth'un 26 Ağustos 1930 tarihli televizyon patentini görmek için: sayfa 1, 2, 3 tıklayın.
Nasıl Çalışır
Günümüzde bulunan tüplü televizyonların tamamı CRT(Cathode Ray Tube: Katot Işınlı Tüp) olarak adlandırılan bir teknolojiye sahiptir. Bu ekranlarda görüntü oluşturma sistemi yüzbinlerce ampulün bir araya getirilmesi şeklinde tarif edilebilir. Çünkü CRT ekranların yüzeyi yüzbinlerce küçük noktadan oluşmuştur. Bunlara piksel adı verilir. Piksellerin her biri ayrı şekilde aydınlatıldığından ve her biri farklı renk oluşturabildiğinden, piksellerin belirli bir düzende yanması görüntü oluşumunun kaynağıdır.
Tüpün içi vakum bir ortamıdır yani hava bulunmaz. Katot filamanın ısınmasıyla elektronlar vakum içerisinde serbest olarak hareket edebilecek durumdadırlar ve anot ekran yüzeyiyle olan gerilim farkından dolayı elektronlar ekrana doğru bir ışın demeti halinde odaklatılarak fırlatılırlar. Ekran yüzeyindeki fosfor tabakasına çarpan elektronlar parlayarak pikselleri aydınlatır. Oluşturulan bu ışın demeti etrafında bulunan yatay ve dikey saptırma bobinleri vasıtasıyla ekranın her noktası için renk oluşturulur.
Işın demetleri elektron tabancasından üç ana renkte yayılır. Bunlar “RGB Colors†olarak bilinen Kırmızı, Yeşil ve Mavi renkleridir. Bu renklerin karışımı ile doğadaki tüm ara renkler üretilebilir. Bu renklerin %100 oranında karışımı beyaz rengi, hiç ışık yollanmaması yani karanlık da siyah rengi oluşturur. Diğer tüm ara renkler ise, bu ana renklerin değişik oranlarda karışımıyla elde edilir. Işın demeti ekrandaki fosfor tabakasına yollanırken delikli bir gölge maskesinden geçerler. Bu maske, ışının sadece kendi rengine ait olması istenilen yerlere çarpmasını sağlar. Ekrandaki her piksel üç alt piksele ayrılmıştır ve gölge maskesinden süzülerek çok hassas bir ayarlamayla geçen elektron demeti alt pikselleri ayrı ayrı aydınlatır. Sonucunda ana piksel, alt piksellerin birleşimiyle oluşan rengi yansıtır ve televizyon ekranında o renk gözükür. Bu olay çok yüksek hızda olup saniyede binlerce kez yapıldığından, alınan TV sinyali ekranda gerçek zamanlı olarak görüntü oluşumunu mümkün kılar
Bu mesaj 'en iyi cevap' seçilmiştir.
televizyon
hareketli görüntülerin ve sesin elektrik sinyallerine dönüştürülerek alıcıya iletilmesi ve alıcıda yeniden görüntü ve sese dönüştürülmesi. Elektrik sinyalleri alıcıya elektromagnetik dalgalar aracılığıyla ya da eşeksenel (koaksiyal) kablolar üzerinden iletilir; sinyallerin kablolar aracılığıyla dağıtıldığı sistemler kablolu televizyon olarak adlandırılır.
Televizyon tıpkı sinemada olduğu gibi, insandaki görme duyusunun ilginç bir özelliğinden yararlanılarak geliştirilmiştir: Beyin, ağtabakaya (retina) düşen görüntüleri kaybolmalarından sonra da kısa bir süre için algılamayı sürdürür. Televizyon ekranında yeterince hızlı bir biçimde görüntülenen resim öğeleri gözün bu özelliği nedeniyle birleştirilerek bütün bir resim biçiminde algılanır. Ekrandaki resimlerin art arda hızla değiştirilmesiyle de hareketli görüntü izlenimi yaratılır; bu amaçla resimlerin saniyede 25-30 kez değiştirilmesi yeterlidir.
Televizyon sinyallerinin iletilmesinde kullanılan taşıyıcı elektromagnetik dalgaların frekansları çok yüksek frekans (VHF, 30- 300 MHz) ve ultra yüksek frekans (UHF, 300-3000 MHz) bölgelerindedir. Bu frekans bölgelerindeki dalgalar ışığa benzer biçimde doğrusal yollar izlediğinden bir vericiden yapılan yayınlar ancak vericinin yakın çevresine ulaşabilir, bir başka deyişle verici ve alıcı antenleri birbirlerini görebilmelidir.
Televizyon alıcısında görüntüyü oluşturan resim tüpü bir katot ışınlı tüptür. Havası boşaltılmış bir cam tüp olan katot ışınlı tüpün ön yüzü fosforışıl bir maddeyle kaplanmış bir ekrandır. Tüpün öbür ucunda yer alan bir elektron tabancasından çıkan bir elektron demeti fosforışıl ekrana bir noktada çarparak bu noktada ışıklı bir benek oluşturur. Beneğin parlaklığı elektron demetinin yoğunluğuyla orantılıdır. Elektron demeti ekranı yukarıdan aşağı doğru sıralanmış yatay çizgiler boyunca tarar. Tarama sırasında beneğin parlaklığı her noktada, görüntünün o noktadaki parlaklığına uyacak biçimde denetlenir. Bir resim için taranan çizgi sayısı 625'tir. Tarama, en üst çizgiden başlayıp birer çizgi atlanarak ekranın altına gelindikten sonra tekrar üst başa dönülerek, bu kez atlanan çizgilerin taranması biçiminde yapılır. Böylece gözde kırpışma etkisi önemli ölçüde azaltılmış olur.
Alıcının resim tüpündeki hareketli beneğin parlaklığı resim sinyali olarak adlandırılan elektrik sinyaliyle denetlenir. Bu sinyal, vericide modülasyon yoluyla taşıyıcı dalgaya bindirilerek gönderilen sinyaldir. Vericide resim sinyali kamera tüpü olarak adlandırılan tüp aracılığıyla oluşturulur.
DEVAMI
Sayıyı kim bulmuştur, nasıl bulunmuştur?
Ateşi kim, ne zaman ve nasıl bulmuştur?
Pusulayı kim ne zaman bulmuştur?
YORUMLAR