TİRAN a. (fr. tyran; lat. tyrannus; yun. tyrannos). 1. Esk. Yuh. Zora başvurarak ele geçirdiği iktidarı mutlak bir biçimde kullanan...
TİRAN a. (fr. tyran; lat. tyrannus; yun. tyrannos).
1. Esk. Yuh. Zora başvurarak ele geçirdiği iktidarı mutlak bir biçimde kullanan kişi. (Bk. ansikl. böl.)
2. Adil olmayan acımasız hükümdar, despot.
3. Gücünü kötüye kullanan, gaddar olan kimse, diktatör: O pısırık görünümlü adam evinde bir tiran oluverdi.
*ANSİKL. Yunanistan'ın arkaik döneminde, tiran, silahlı bir hizbin ya da yabancı paralı askerlerin yardımıyla yasal olmayan yoldan iktidarı ele geçiren bir kimseydi (iktidarı ender olarak çocuklarına bırakabilirdi). Tiran, sitenin kurumsal yapısını ya baştan başa değiştirir (Korinthoslu Kypseloslar, Sikyonlu Kleisthenes), ya da onun işleyişini sıkıca kontrol etmekle yetinirdi. Öyle ya da böyle, bir tiranın iktidara gelişi genellikle önemli bir toplumsal evrim karşılığı olurdu (örneğin Peisistratos, kendilerine sürekli bir refah sağladığı küçük köylülere dayanıyordu). Klasik Yunan döneminde ve Hellenistik dönemde tiranlar, fiili otoritelerini yerleştirmek için siyasi gerginliklerden yararlanan otokratlardı (özellikle Sicilya'da, Dionysios ve oğullarının hüküm sürdüğü Siracusa'da). Bazı tiranlarsa sapık hükümdarlar gözüyle bakılan kişilerdi (Spartalı Nabis gibi).
*Fels Aristoteles'e göre tiran kötü bir kraldır: "Tiran kendi çıkarından başka bir şey düşünmediği için krallığa ters düşerâ€. Platon, tiranı, gözü kendinden başka kimseyi görmeyen, mizacı ya da çevresindeki kurumlar ya da her ikisi yüzünden kişiliği abartılan, sevgiden yoksun ve zorba bir insan olarak betimler (Devlet [he Politeia e peri tes dikes], 9). XVI. yy.'da Fransa'da Bodin gibi yazarlar, çeşitli tiran türlerinin sınıflamasını yaparak, bunları değişik hükümdar tiplerine uyguladılar. Sözgelimi La Boâtie, Machiavelli'yi izleyerek, diğer siyaset kuramcılarının tersine, tiranlığı monarşiden farklı bir yönetim türü saymaz. La Boâtie şöyle der: “üç tür tiran vardır. Acımasız hükümdarlardan söz ediyorum. Bunlardan bazıları halk tarafından seçilerek, bazıları silah zoruyla, bazıları da veraset yoluyla kral olmuşlardır. Savaş yoluyla başa geçenler öyle davranırlar ki, insan onların fethettikleri bir ülkeyi yönetmekte olduklarını kolayca anlar. Kral olarak doğanlar da genellikle daha iyi değildir; böyle doğdukları ve tiranlığın kanıyla beslendikleri için, daha emdikleri sütle birlikte tiranlık içlerine işler ve egemenlikleri altındaki halklara karşı, miras aldıkları sertlermiş gibi davranırlar; ve mizaçlarına uygun olarak, yani cimri ya da müsrif oluşlarına göre krallığı kendi mallarıymış gibi yönetirler. Devleti kendisine halkın teslim ettiği tiransa en katlanılır olandır, ya da bana kalırsa öyledir; yeter ki bu kişi başkalarını aşarak bu yere yükseldiğini görünce, büyüklük denilen ne olduğu belirsiz şeyle pohpohlanınca, bulunduğu yerden kıpırdamamama karar vermesin" (Gönüllü kulluk üzerine söylev [Discours sur la servitude volontaire]).
XVIII. yy.'dan itibaren, tiranın meşruluğu sorunu artık hükümranlık hakkı kuramlarına başvurarak değil, doğal hukuk sorunsalına bağlı olarak ele alındı: Rous- seau'nun "kamunun çıkarı için bir tiran da başa geçebilir" demesi bundandır. Bu durumda sorun, halkın hukuken ya da fiilen bir hükümdarı azledip edemeyeceğini bilmek sorununa dönüşür.
Tocqueville de bu düşünce çizgisini benimser: "Her şeyi yapabilme hakkının ve gücünün 'halk', ‘kral', 'demokrasi' ya da 'aristokrasi' denilen herhangi bir güce devredildiğini gördüğümde, bu ister bir monarşide, ister bir cumhuriyet yönetiminde olsun, tiranlığın tohumu işte burada diyorum" (De la dömocratie en Am6rique [Amerika'da demokrasi üzerine], 6, 4).
1. Esk. Yuh. Zora başvurarak ele geçirdiği iktidarı mutlak bir biçimde kullanan kişi. (Bk. ansikl. böl.)
2. Adil olmayan acımasız hükümdar, despot.
3. Gücünü kötüye kullanan, gaddar olan kimse, diktatör: O pısırık görünümlü adam evinde bir tiran oluverdi.
*ANSİKL. Yunanistan'ın arkaik döneminde, tiran, silahlı bir hizbin ya da yabancı paralı askerlerin yardımıyla yasal olmayan yoldan iktidarı ele geçiren bir kimseydi (iktidarı ender olarak çocuklarına bırakabilirdi). Tiran, sitenin kurumsal yapısını ya baştan başa değiştirir (Korinthoslu Kypseloslar, Sikyonlu Kleisthenes), ya da onun işleyişini sıkıca kontrol etmekle yetinirdi. Öyle ya da böyle, bir tiranın iktidara gelişi genellikle önemli bir toplumsal evrim karşılığı olurdu (örneğin Peisistratos, kendilerine sürekli bir refah sağladığı küçük köylülere dayanıyordu). Klasik Yunan döneminde ve Hellenistik dönemde tiranlar, fiili otoritelerini yerleştirmek için siyasi gerginliklerden yararlanan otokratlardı (özellikle Sicilya'da, Dionysios ve oğullarının hüküm sürdüğü Siracusa'da). Bazı tiranlarsa sapık hükümdarlar gözüyle bakılan kişilerdi (Spartalı Nabis gibi).
*Fels Aristoteles'e göre tiran kötü bir kraldır: "Tiran kendi çıkarından başka bir şey düşünmediği için krallığa ters düşerâ€. Platon, tiranı, gözü kendinden başka kimseyi görmeyen, mizacı ya da çevresindeki kurumlar ya da her ikisi yüzünden kişiliği abartılan, sevgiden yoksun ve zorba bir insan olarak betimler (Devlet [he Politeia e peri tes dikes], 9). XVI. yy.'da Fransa'da Bodin gibi yazarlar, çeşitli tiran türlerinin sınıflamasını yaparak, bunları değişik hükümdar tiplerine uyguladılar. Sözgelimi La Boâtie, Machiavelli'yi izleyerek, diğer siyaset kuramcılarının tersine, tiranlığı monarşiden farklı bir yönetim türü saymaz. La Boâtie şöyle der: “üç tür tiran vardır. Acımasız hükümdarlardan söz ediyorum. Bunlardan bazıları halk tarafından seçilerek, bazıları silah zoruyla, bazıları da veraset yoluyla kral olmuşlardır. Savaş yoluyla başa geçenler öyle davranırlar ki, insan onların fethettikleri bir ülkeyi yönetmekte olduklarını kolayca anlar. Kral olarak doğanlar da genellikle daha iyi değildir; böyle doğdukları ve tiranlığın kanıyla beslendikleri için, daha emdikleri sütle birlikte tiranlık içlerine işler ve egemenlikleri altındaki halklara karşı, miras aldıkları sertlermiş gibi davranırlar; ve mizaçlarına uygun olarak, yani cimri ya da müsrif oluşlarına göre krallığı kendi mallarıymış gibi yönetirler. Devleti kendisine halkın teslim ettiği tiransa en katlanılır olandır, ya da bana kalırsa öyledir; yeter ki bu kişi başkalarını aşarak bu yere yükseldiğini görünce, büyüklük denilen ne olduğu belirsiz şeyle pohpohlanınca, bulunduğu yerden kıpırdamamama karar vermesin" (Gönüllü kulluk üzerine söylev [Discours sur la servitude volontaire]).
XVIII. yy.'dan itibaren, tiranın meşruluğu sorunu artık hükümranlık hakkı kuramlarına başvurarak değil, doğal hukuk sorunsalına bağlı olarak ele alındı: Rous- seau'nun "kamunun çıkarı için bir tiran da başa geçebilir" demesi bundandır. Bu durumda sorun, halkın hukuken ya da fiilen bir hükümdarı azledip edemeyeceğini bilmek sorununa dönüşür.
Tocqueville de bu düşünce çizgisini benimser: "Her şeyi yapabilme hakkının ve gücünün 'halk', ‘kral', 'demokrasi' ya da 'aristokrasi' denilen herhangi bir güce devredildiğini gördüğümde, bu ister bir monarşide, ister bir cumhuriyet yönetiminde olsun, tiranlığın tohumu işte burada diyorum" (De la dömocratie en Am6rique [Amerika'da demokrasi üzerine], 6, 4).
Kaynak: Büyük Larousse
Dünya Kentleri: Tiran (Tirana)
YORUMLAR