TIKAMAK g. f. 1. Bir deliği, bir geçidi (bir şeyle) tıkamak, üzerine konan bir nesneyle ya da üstüne sürülen, yapıştırılan bir madd...
TIKAMAK g. f.
1. Bir deliği, bir geçidi (bir şeyle) tıkamak, üzerine konan bir nesneyle ya da üstüne sürülen, yapıştırılan bir maddeyle vb. onu kapamak: Bir şişenin ağzını mantarla tıkamak. Duvardaki delikleri alçıyla tıkamak.
2. Bir şeye bir şey tıkamak, onu o şeyle kapatmak: Kulaklarına pamuk tıkamak.
3. Bir deliği, bir oluğu, bir geçişi tıkamak, bir şeyden söz ederken, akışa engel olmak, geçişi kapatmak: Kaza yapan arabalar yolu tıkadığı için trafik durdu. Daman tıkayan bir kan pıhtısı.
4. Bir şeyi (soyut) tıkamak, onun olağan akışına, gelişimine vb. engel olmak: Bu tutum, anlaşma umudunun önünü tıkıyor.
5. Bir kimseyi tıkamak, bir yiyecekten söz ederken, çabucak doyurmak ve mideyi doldurmak, iştahı kesmek: Bu pasta beni tıkadı, daha fazla yiyemeyeceğim.
* tıkanmak edilg. f.
1. Kapanmak, sürekli olarak kapalı olmak: Lavabo sık sık tıkanıyor Tikanan oluğu açmak. Trafik aksam saatlerinde her zaman tıkanır.
2. İştahı kesilmek, artık bir şey yiyemez duruma gelmek. Bu akşam nedense tıkandım, canım hiçbir şey yemek istemiyor.
3. Soluk almakta güçlük çekmek, soluk alamamak: Lütfen pencereleri açın, insan burada tıkanıyor.
4. Olağan gelişiminde, önüne engel çıkmak: Bu kararla barış görüşmelerinin önü tıkandı.
5. Hiçbir şey üretemez, yaratamaz- vb, duruma gelmek: O yönetmen artık tıkandı, yıllardır yeni bir şey yapmıyor.
6. Kulakları, burnu tıkanmak, duymakta, nefes almakta güçlük çekmek: Nezleden kulakları, burnu tıkanmak.
*Marangl Bir rendeden ve bütün ağaç biçme makinelerinden söz ederken, kötü çıkış yüzünden talaşları biriktirmek ve toplamak.
*tıkatmak ettirg. f. Bir şeyi tıkatmak, tıkamak, kapamak eylemim yaptırmak.
1. Bir deliği, bir geçidi (bir şeyle) tıkamak, üzerine konan bir nesneyle ya da üstüne sürülen, yapıştırılan bir maddeyle vb. onu kapamak: Bir şişenin ağzını mantarla tıkamak. Duvardaki delikleri alçıyla tıkamak.
2. Bir şeye bir şey tıkamak, onu o şeyle kapatmak: Kulaklarına pamuk tıkamak.
3. Bir deliği, bir oluğu, bir geçişi tıkamak, bir şeyden söz ederken, akışa engel olmak, geçişi kapatmak: Kaza yapan arabalar yolu tıkadığı için trafik durdu. Daman tıkayan bir kan pıhtısı.
4. Bir şeyi (soyut) tıkamak, onun olağan akışına, gelişimine vb. engel olmak: Bu tutum, anlaşma umudunun önünü tıkıyor.
5. Bir kimseyi tıkamak, bir yiyecekten söz ederken, çabucak doyurmak ve mideyi doldurmak, iştahı kesmek: Bu pasta beni tıkadı, daha fazla yiyemeyeceğim.
* tıkanmak edilg. f.
1. Kapanmak, sürekli olarak kapalı olmak: Lavabo sık sık tıkanıyor Tikanan oluğu açmak. Trafik aksam saatlerinde her zaman tıkanır.
2. İştahı kesilmek, artık bir şey yiyemez duruma gelmek. Bu akşam nedense tıkandım, canım hiçbir şey yemek istemiyor.
3. Soluk almakta güçlük çekmek, soluk alamamak: Lütfen pencereleri açın, insan burada tıkanıyor.
4. Olağan gelişiminde, önüne engel çıkmak: Bu kararla barış görüşmelerinin önü tıkandı.
5. Hiçbir şey üretemez, yaratamaz- vb, duruma gelmek: O yönetmen artık tıkandı, yıllardır yeni bir şey yapmıyor.
6. Kulakları, burnu tıkanmak, duymakta, nefes almakta güçlük çekmek: Nezleden kulakları, burnu tıkanmak.
*Marangl Bir rendeden ve bütün ağaç biçme makinelerinden söz ederken, kötü çıkış yüzünden talaşları biriktirmek ve toplamak.
*tıkatmak ettirg. f. Bir şeyi tıkatmak, tıkamak, kapamak eylemim yaptırmak.
Kaynak: Büyük Larousse
YORUMLAR