Türk bilim adamlarının adları ve hayatları hakkında bilgi verir misiniz?

Türk bilim adamlarının adları ve hayatları hakkında bilgi verir misiniz? meşhur Türk Bilim Adamlarının Hayatları ALİ KUŞCU Türk...

Türk bilim adamlarının adları ve hayatları hakkında bilgi verir misiniz?

meşhur Türk Bilim Adamlarının Hayatları





ALİ KUŞCU

Türk-İslam Dünyası astronomi ve matematik alimleri içinde, ortaya koyduğu eserleriyle haklı bir şöhrete haiz Ali Kuşçu, Osmanlı Türklerinde, astronominin önde gelen bilgini sayılır. "Batı ve Doğu Bilim dünyası onu 15. yüzyılda yetişen müstesna bir alim olarak tanır." O şekilde ki; müsteşrik W .Barlhold, Ali Kuşcu'yu "On Beşinci Yüzyıl Batlamyos'u" olarak adlandırmıştır. Babası, Uluğ Bey'in kuşcu başısı (doğancıbaşı) idi. Kuşçu soyadı babasından gelmektedir. Aslolan adı Ali Bin Muhammet'tir. Doğum yeri Maveraünnehir bölgesi olduğu ileri sürülmüşse de, adı geçen bölgenin hangi şehrinde ve hangi yılda doğduğu kesinlikle bilinmektedir.


Sadece doğum şehri Semerkant, doğum yılının ise 15. yüzyılın ilk dörtte biri içinde olduğu kabul edilmektedir. 16 Aralık 1474 (h. 7 Şaban 879) tarihinde İstanbul'da ölmüş olup, mezarı Eyüp Sultan Türbesi hareminde bulunmaktadır. Ölüm zamanı; torunu meşhur gökbilimci Mirim Çelebi'nin (ölümü, Edirne 1525) Fransça yazdığı bir eserin incelenmesi sonucu anlaşılmıştır. Gömüt yerinin 1819 yılına kadar belirli olduğu ve hüsnü muhafazasının yapıldığı; sadece 1819 yılından sonrasında, Ali Kuşcu'ya ilişik mezarın yerine, zamanının nüfuzlu bir devlet adamının gömüt taşının konmuş olduğu anlaşılmaktadır. Uluğ Bey'in Horasan ve Maveraünnehir hükümdarlığı esnasında, Semerkant'ta ilk ve dini öğrenimini tamamlamıştır. Minik yaşta iken astronomi ve matematiğe geniş ilgi duymuştur.


Devrinin en büyük bilginlerinden; Uluğ Bey , Bursalı Kadızade Rumi, Gıyaseddün Cemşid ve Mu'in al-Din el-Kaşi'den astronomi ve matematik dersi almıştır. Ilkin,Uluğ Bey, tarafınca 1421 senesinde kurulan Semerkant Rasathanesi ilk müdürü, Gıyaseddün Cemşid'in, kısa süre sonrasında da Rasathanenin ikinci müdürü Kadızade Rumi'nin ölümü üstüne, Uluğ Bey Gözlemevi-ye müdür olarak Ali Kuşcu'yu görevlendirmiştir. Uluğ Bey Ziyc'inin tamamlanmasında büyük emeği geçmiştir. Nasirüddün Tusi'nin Tecrid-ül Kelam adlı eserine yazdığı şerh, bu mevzuda da çaba ve başarısının en güzel delilini teşkil etmektedir. Ebu Said Han'a ithaf edilen bu şerh, Ali Kuşcu'nun ilk şöhretinin duyulmasına niçin olmuştur. Kaynakların değerlendirilmesi sonucu anlaşılmaktadır ki; Ali Kuşcu yalnız telih eseriyle değil, talim ve irşadıyle devrini aşan bir alim olarak bilinmektedir. O şekilde ki; telif eserlerinin haricinde, torunu Mirim Çelebi, Hoca Sinan Paşa ve Molla Lütfi (Sarı Lütfi) benzer biçimde astronomların da yetişmesine sebep olmuştur. Bu bilginlerle birlikte, Ali Kuşcu'yu eski astronominin en büyük bilginlerinden birisi olarak belirtebiliriz.


ESERLERİ:

Ali Kuşcu'nun bilhassa, matematik ve astronomi ile ilgili eserleri, gerçek bilimsel kişiliğini ortaya koymaktadır. Bu eserlerinin adları şunlardır;

Risale-i fi'l Hey'e (Astronomi Risalesi)

Risale-i fi'l Fehiye (Fetih Risalesi)

Risale-i Hisap (Aritmetik Risalesi)

Risale-i Muhammediye (Cebir ve Hesap mevzularından bahseder)

Tecrid'ül Kelam (Sözün Tecridi)

Risale-i Adudiye Unkud-üz zvehir fi Man-ül Cevahir (Mücevherlerin Dizilmesinde Görülen Salkım) Vaaz İstiarad.

CAHİT ARF

1910 senesinde Selanik'te hayata merhaba dedi. Yüksek öğrenimini Fransa'da Ecole Normale Superieure'de tamamladı (1932). Bir süre Galatasaray Lisesi'nde matematik öğretmenliği yaptıktan sonrasında İstanbul üniversitesi Fen Fakültesi'nde doçent talibi olarak çalıştı. Doktorasını yapmak için Almanya'ya gitti. 1938 senesinde Göttingen üniversitesi'nde doktorasını tamamlamış oldu. Yurda döndüğünde İstanbul üniversitesi Fen Fakültesi'nde profesör ve ordinaryus profersörlüğe terfi etti. Burada 1962 yılına kadar çalıştı. Hemen sonra Robert Koleji'nde Matematik dersleri vermeye başladı. 1964 senesinde Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu (TüBİTAK) bilim kolu başkanı oldu.


Hemen sonra gittiği ABD Birleşik Devletleri'nde araştırma ve araştırmalarda bulunmuş oldu; Kaliforniya üniversitesi'nde konuk öğretim üyesi olarak vazife yapmış oldu. 1967 senesinde yurda dönüşünde Orta Doğu Teknik üniversitesi'nde öğretim üyeliğine getirildi. 1980 senesinde emekli oldu. Emekliye ayrıldıktan sonrasında TüBİTAK'a bağlı Gebze Araştırma Merkezi'nde vazife aldı. 1985 ve 1989 yılları aralığında Türk Matematik Derneği başkanlığını yapmış oldu.


Arf İnönü Armağanı'nı (1948) ve TüBİTAK Bilim Ödülü'nü kazanmıştır (1974). Cebir ve Sayılar Teorisi üstüne internasyonal bir bilimsel toplantı 1990'da 3 ve 7 Eylül tarihleri içinde Arf'in onuruna Silivri'de gerçekleştirilmiştir. Halkalar ve Geometri üstüne ilk konferanslarda 1984'te İstanbul'da yapılmıştır. Arf, matematikte geometri terimi üstüne bir yazı sunmuştur.Cahit Arf 1997 yılının Aralık ayında bir kalp rahatsızlığı sebebiyle aramızdan ayrıldı...

MATRAKÇI NASUH

Türk, minyatürcü. Ek olarak matematik ve tarih mevzularında kitaplar da yazmış çok yönlü bir bilgindir.


Doğum zamanı ve yeri bilinmiyor. Kâtip Çelebi ölüm zamanı olarak 1533'ü vermekteyse de, bunun doğru olmadığı bugün kesinleşmiştir. Çeşitli larda onun 1547'den, 1551'den, 1553'ten sonrasında ölmüş olabileceği ileri sürülmektedir. Yaşamı üzerine bilgi de yok denecek kadar azdır. Saraybosna civarlarında doğduğuna, dedesinin devşirme olduğuna ilişkin kesinleşmemiş ipuçları vardır.

Enderun'da öğrenim görmüştür. Matrakçı ya da Matrakî adıyla anılması, lobotu çağrıştıran sopalarla oynandığı ve eskrime benzeyen bir tür harp oyunu olduğu malum "matrak" oyununda çok usta olmasından ve kim bilir bu oyunun mucidi bulunmasından ileri gelmektedir. Nasuh ek olarak çok usta bir silahşördü. Bu yüzden Silahî adıyla da anılırdı. Türlü tabanca ve mızrak oyunlarındaki ustalığı sebebiyle Osmanlı ülkesinde "üstad" ve "reis" olarak tanınması için 1530'da I. Süleyman (Kanuni) tarafınca verilmiş bir beratı da vardı. Çeşitli silahların iyi mi kullanılacağını ve dövüş yöntemlerini özetleyen Tuhfetü'l-Guzât adlı bir kılavuz kitap bile yazmıştı.

Nasuh, bilhassa geometri ve matematik alanlarında mühim bir bilim adamıydı. Uzunluk ölçülerini gösteren cetveller hazırlamış ve bu mevzuda kendinden sonrasında gelenlere önderlik etmiştir. Matematiğe ilişkin iki kitabı Cemâlü'l-Küttâb ve Kemalü'l- Hisâb ile Umdetü'l-Hisâb'ı I. Selim (Yavuz) döneminde yazmış ve padişaha adamıştır. Bu yapıtlardan sonuncusu uzun seneler matematikçilerin elkitabı olarak kullanılmıştır.


Nasuh bir tarihçi olarak da mühim yapıtlar vermiştir. Mecmaü't-Tevârih adıyla Taberî Zamanı'ni Türkçe'ye çevirmiştir. Ek olarak Tarih'i Sultan Bayezid ve Sultan Selim ile Tarih'i Sultan Bayezid adlı iki kitabında bu padişahlar dönemindeki vakaları anlatmıştır. Süleymannâme adlı kitabının üç ayrı nüshasında 1520-1537, 1543-1551 ve 1542-1543 içinde geçen vakaları ele almıştır. Kanuni'nin 1534 Irak seferini Beyan-ı Menazil-i Sefer-i Irakeyn-i Sultan Süleyman Han'da 1538 Karaboğdan seferini!de Fetihnâme-i Karaboğdan' da mevzu etmiştir.

Nasuh 28 Nisan 1564'te öldü.

SALİH ZEKİ

XIX. yüzyılın ikinci yarısında yetişmiş, kıymetli eserler vererek, 57 yaşlarında hayata gözlerini kapamış, bir ilim ve düşünce adamıdır. Salih Akıllı Bey, 1864 senesinde İstanbul'da dünyaya gelmiştir. Ortaöğrenimini Darüşşafaka'da görmüş, yüksek öğrenimini Paris'te elektirk mühendisliği bölümünü tamamlamıştır.


Salih Akıllı, Darüşşafaka ve Mühendis Mektebi'nde matematik ve fizik dersleri okutmuştur. Daha sonraki çalışmalarının tümünü üniversiteye vermiştir. Bugünkü gerçek üniversitenin kurucusu salih Akıllı'dir. Türkiye'ye, matematik, fizik ve fen derslerini batılı yöntemleriyle ilk getiren odur. Birçok gazete ve dergide çıkan güzel yazılarıyla Türk gençliğini edebiyat kadar matematiğe yönelten ve matematiği sevdiren gene o olmuştur.


Salih Akıllı, aydın fenciler silsilesinin en dikkate kıymet son halkasıdır. İlk ve ortaöğrenimin gereksinim duyan matematik, geometri, cebir, astronomi, trigonometri ve fizik kitaplarından başka binlerce sahifeyi kabul eden, yüksek seviyedeki Darülfünun ders kitapları yazmış; felsefi mevzularda telif-tercüme eserler bırakmış, bilim zamanı ile ilgili incelemeler yayınlamış, bizzat Mizan-ı Tefekkür adlı bir matematik kitabı yazmış, anıt bir yapıt olarak Kamus-ı Riyaziyat'ı hazırlayarak bunun ilk cildini yayınlamıştır.

ÖMER HAYYAM

Aslolan adı Giyaseddin Ebu'l Feth Bin İbrahim El Hayyam' dır. 18 Mayıs 1048'-de İranin Nişabur kentinde doğan Ömer Hayyam bir çadırcının oğluydu. Çadırcı anlamına gelen soyadını babasının mesleğinden almıştır.Fakat o soyisminin çok ötesinde işlere imza atmıştır.Daha yaşamış olduğu dönemde İbn-i Sina'dan sonrasında Doğu'nun yetiştirdiği en büyük alim olarak kabul ediliyor-du. Tıp, fizik, astronomi, cebir, geometri ve yüksek matematik alanlarında mühim emekleri olan Ömer Hayyam için dönemin tüm bilgilerini bilmiş olduğu söylenirdi. O herkesten değişik olarak yapmış olduğu çalışmaların çoğunu kaleme almadı, oysa O is-mini çokça duyduğumuz teo-remlerin isimsiz kahramanıdır. Elde bulunan nadir kayıtlara da-yanılarak Ömer Hayyam'ın emekleri şöyleki sıralanabilir:

Yazdığı bilimsel içerikli kitaplar içinde Cebir ve Geometri üstüne, Fizyolojik Bilimler Alanın-da Bir Özet, Varlıkla İlgili Bilgi Özeti, Oluş ve Görüşler, Bilgelikler Ölçüsü, Akıllar Bahçesi yer alır. Enbüyük eseri Cebir Risalesi'dir. On bölümden oluşan bu kitabın dört bölümünde kübik denklemleri incelemiş ve bu denklemleri sınıflandırmıştır. Matematik tarihinde ilk kez bu sı-nıflandırmayı meydana getiren kişidir. O cebiri, sayısal ve geometrik bilinmeyenlerin belirlenmesini a-maçlayan bilim olarak tanımlardı. Matematik bilgisi ve kabiliyeti dönemin çok ötesinde olan Ömer Hayyam denklemlerle ilgili başarı göstermiş emek harcamalar yapmıştır. Nitekim, Hayyam 13 değişik 3. dereceden denklem tanımlamıştır. Denklemleri çoğunlukla geometrik metod kullanarak çözmüştür ve bu çözümler zekice seçilmiş konikler üstüne dayandırılmıştır. Bu kitabında iki koniğin arakesitini kullanarak 3. dereceden her denklem tipi için köklerin bir geometrik çizi-mi bulunduğunu belirtir ve bu köklerin varlık koşullarını tartışır.


Bunun yanısıra Hayyam, binom açılımını da bulmuştur. Binom teoerimini ve bu açılımdaki katsayıları kabul eden ilk şahıs olduğu düşünülmektedir. (Pascal üçgeni diye bildiğimiz şey aslında bir Hayyam üçgenidir).Öğrenimi tamamlayan Ömer Hayyam kendisine bugünlere kadar uzana-cak bir ün kazandıran Cebir Risaliyesi'ni ve Rubaiyat'ı Semerkant'ta kaleme almıştır. Devrin üç meşhur adı Nizamülmülk, Hasan Sabbah ve Ömer Hayyam bu şehirde bir araya gelmiştir. Devrin hakanı Melikşah, adı devlet düzeni anlamına gelen ve bu ada yakışır yaşayan veziri Nizamül-mülk'e çok güvenirdi. Ömer Hayyam ile ilk kez Semerkant'ta tanışan Düzen onu İsfa-han'a çağrı eder. Orada buluştuklarında O'na devlet hülyasından bahseder ve bu büyük ha-yalinin gerçekleşmesi için Hayyam'dan yardım ister. Fakat Hayyam devlet işlerine karışmak istemez ve teklifini geri çevirir.4 Aralık 1131'de doğduğu yer olan Nişabur' da fani dünyaya veda eder..

KERİM ERİM

İstanbul Yüksek Mühendis mektebi'ni bitirdikten (1914) sonrasında Berlin üniversitesi'nde Albert Einstein'in yanında doktorasını yapmış oldu (1919). Türkiye'ye dönünce, bitirdiği okulda öğretim ü-yesi olarak çalışmaya başladı. üniversite reformunu hazırlayan kurulda yer aldı. Yeni kurulan İstanbul üniversitesi Fen Fakültesi'nde çözümleme profesörü ve dekan olduğu benzer biçimde Yüksek Mühendis Mektebi'nde de ders vermeye devam etti. Yüksek Mühendis Mektebi İstanbul Teknik üniversitesi'ne dönüştürülünce buradan ayrıldı ve yalnızca İstanbul üniversitesi'nde çalış-maya devam etti. Hemen sonra burada ordinaryüs profesör oldu. 1948 senesinde Fen Fakültesi Dekanlığı'na getirildi.


1940 - 1952 yılları aralığında İstanbul üniversitesi Fen Fakültesi'ne bağlı Matematik Enstitüsü-'nün başkanlığını yapmış oldu. Türkiye'de yüksek matematik öğretiminin yaygınlaşmasında ve çağ-daş matematiğin yerleşmesinde etkin rol oynadı. Mekaniğin matematik esaslara dayandırıl-masına da öncülük etti. Matematik ve fizik bilimlerinin felsefe ile olan ilişkileri üstünde de çalışmalarda bulunan Erim'in Almanca ve Türkçe yapıtları bulunmaktadır. Bunlardan bazıları şunlardır:


Nazari Hesap(1931), Mihanik(1934), Diferansiyel ve İntegral Hesap(1945), über die Traghe-its-formen eines modulsystems(Bir modül sisteminin süredurum biçimleri üzerine - 1928)

SELMAN AKBULUT

Prof. Dr. Selman Akbulut, 1971 senesinde California üniversitesi (Berkeley) Matematik Kısmı'nden mezun olmuştur. Prof. Dr. Akbulut, 1975 senesinde aynı üniversitede doktora eğitimini tamamlayarak, 1976 senesinde Wisconsin üniversitesi'nde destek doçent olarak göreve adım atmıştır.


1978 - 1980 yılları aralığında Rutgens üniversitesi'nde, 1980 - 1981 yıllarında Michigan State üniversitesi'nde Destek Doçent; 1983 - 1986 yılları aralığında aynı üniversitede Doçent olarak çalışmalarda bulunan Prof. Dr. Akbulut 1986 senesinde profesörlüğe terfi etmiştir ve halen Michigan State üniversitesi'nde vazife yapmaktadır.

Prof. Dr. Akbulut, 1975 - 1976, 1980 - 1981 yıllarında Advanced Study Institute'da, 1982 - 1983 yıllarında Max - Planck Enstitüsü ve 1984 - 1985 yıllarında California üniversitesi, Mathematical Sciences Research Institute'de çalışmalarda bulunmuştur.

Prof. Dr. Akbulut, Türk Matematik Derneği, Amerikan Matematik Derneği ve Tabiat - Türk Matematik Dergisi Editörler Kurulu'na üyedir.


Prof. Dr. Selman Akbulut'un Internasyonal Science Citation Index'ce taranan hakemli dergilerde çıkmış 29 yayını vardır ve bu yayınlara 1991 yılı sonu itibariyle 239 atıf yapılmıştır.

PROF. DR. TOSUN TERZİOĞLU

Tosun Terzioğlu 1942 senesinde İstanbul'da hayata merhaba dedi. 1961 senesinde Robert Koleji'nden mezun olduktan sonrasında, lisans derecesini 1965 senesinde, matematik branşında İngiltere-Newcastle-upon-Tyne üniversitesi'nden; doktorasını 1968 senesinde, aynı dalda, Frankfurt üniversitesi'den aldı. Michigan, Wuppertal ve Orta Doğu Teknik üniversitesi'nde ders veren Tosun Terzioğlu, 1974-1975 ve 1989-1991 yıllarında Orta Doğu Teknik üniversitesi Matematik Kısmı Başkanlığı; 1977-1982 yıllarında ise aynı üniversitede Fen ve Edebiyat Fakültesi Dekanlığı yapmış oldu.


1977-1981 yılları aralığında TüBİTAK Temel Bilimler Araştırma Grubu üyesi, 1979-1981 içinde üniversitelerarası kurul üyesi, 1990-1991 içinde ODTü Senato üyesi ve 1992-1997 yıllarında da TüBİTAK Başkanı olarak hizmet verdi. Terzioğlu, aynı dönemde

Türkiye Teknoloji Geliştirme Vakfı Yönetim Kurulu, KOSGEB İcra Kurulu üyeliği ve 1993-1997 döneminde de NATO Bilim Komitesi Türkiye Temsilciliği yapmış oldu. 1996-1997 yıllarında Bilimsel ve Teknik Araştırma Vakfı-BİTAV Yönetim Kurulu Başkanlığı görevini üstüne alan Terzioğlu, 1997-2000 döneminde de TüBİTAK Marmara Araştırma Merkezi Yönetim Kurulu Başkanı oldu. 1997-2001 yılları aralığında TüBİTAK Bilim Kurulu üyeliği meydana getiren Terzioğlu, 1990 yılından bu yana Türk Matematik Derneği Başkanlığı görevini, 1997'den bu yana Sabancı üniversitesi Rektörlüğünü,

"2002'den bu yana da Türkiye üçüncü Sektör Vakfı-TüSEV Yönetim Kurulu üyeliğini sürdürmektedir. Editörlük ve Yazı Kurulu üyelikleri de bulunan Terzioğlu, ek olarak Matematik alanında 50'nin üstüne bilimsel yazının ve 2 kitabın yazarıdır. 1974'de TüBİTAK Teşvik, 1986'da ise bilim ödülünü alan Prof. Dr. Tosun Terzioğlu, evli ve iki çocuk babasıdır."


ORD. PROF. MüKRİMİN HALİL YİNANÇ


Yurt ve dünya genelinde ün yapmış olan İstanbul üniversitesi Edebiyat Fakültesi Ortaçağ Zamanı Kürsüsü Ord. Profesörü Mükrimin Halil Yinanç, Elbistanlı bir ülema ailesinden olan Kadı Halil Kâmil Efendi'nin erkek evladıdır. Malatya, Mardin ve Diyarbakır Kadılıkları'nda bulunmuş olan Halil Kâmil Efendi Dersin-Çarsancak Kazasında vazife ile bulunmuş olduğu 1898 senesinde Mükrimin Halil dünyaya gelmiştir. Aslolan adı İbrahim Mükrimin'dir. Baba ocağında hususi eğitim meydana getiren Mükrimin 8-9 yaşlarında Kur'ân-ı Kerim'i hıfzetmiştir. İlkokula gitmemiştir. Elbistan Rüştiyesi'ne girmiş, sonrasında babasının memuriyeti dolayısıyla Malatya Rüştiyesi'ne ve İdadisi'ne, hemen sonra Mardin ve Diyarbakır İdadisi'ne devam etmiş, 1913'de idadiler liseye çevrilince Diyarbakır ve İstanbul Gelenbevi Lisesi'nde tahsiline devam ederek liseyi tamamlamıştır. 1916'da İstanbul üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Kısmı'nden, 1921'de Mülkiye Mektebi'nden mezun olmuştur.


Evvelce hususi derslerle Arapça ve Farsça öğrenmiş olduğundan Edebiyat Fakültesi'nde iken, hep İslâm Tarihiyle uğraşmış ve incelemelerini mümkün olmasıyla birlikte eski lara indirmeğe muvaffak olmuştur. Bu çalışmalarında Şerafettin Yaltkaya, İsmail Sadettin ve Şirvanlı Sadrettin Efendiler'den almış olduğu derslerden büyük çapta faydalandığını kendisi belirtirdi.


Tarihçiliği kadar, güzel hitabı, geniş bilgisi ve güçlü hafızası ile ünlüydü. Bilhassa Büyük Selçuklular devri üstünde gerçek bir mütehassıstır. T.T.K.'nun kurucu üyelerindendi. Çok zor yazan, fakat bıkmadan okuyan ve konuşan bir zattı. Mükrimin Halil merhum, daima üstad diye anılırdı. Yaşamı ilmî sohbetlere davetlerle geçer, çağrı edilmediği geceler Beyazıt, sonraları Laleli kahvelerine gider; çevresine biriken her yaş ve sınıftan insanla rahatça konuşurdu. Eski yazmaları, büyük bir itina ve hüsnühatla kopya ederdi. Arapça, Farsça ve Türkçesi güçlü idi. Fransızca'yı da okuyup anlardı. Hafızası fevkalâdeydi. İslâm ve Selçuklu, hattâ Osmanlı Zamanı'nin en küçük teferruatını, şaşkınlık edilecek bir genişlikte bilirdi.


İlmiyle mütenasip yapıt bırakmadı. Türkiye Tarihini yazacaktı. Selçuklu Devri'ni bile kaleme alamadı. Anadolu'nun Kurtarılışı'ni yazdı bıraktı. Bir de enver'in “düstur Namesiâ€ni yayınlayıp kıymetli bir metha yazmıştı. Çok fazla olmamakla birlikte, yazı şeklinde kıymetli etüdleri vardır. Sadece bir avuç telif, ne Mükrimin Hoca'nın ilmiyle, ne kürsüsü, ne de kırk senelik tarihçiliği ile mütenasiptir.

O bir bilimsel niteliği olan insandı, ondan tarihî vakalar ve fıkralar değil neticeler öğrenilirdi. Zira okuduklarıyla kalmamış, tarihin içinde yaşamış ve sentezini yapmıştı. Tarihî bir vakası anlatırken, yaşadığımız çağda kalmaz, dinleyenleri anlatacağı çağa götürürdü. Bir dersinde insan üstünde konuşurken, “Halife Memun'a gore üç çeşit insan varmış; bir kısmı besin benzer biçimde devamlı lâzım, bir kısmı ilaç benzer biçimde icabında lâzım, bir kısmı illet benzer biçimde hazer edip kaçmak lâzım†demiştir.


Tarihimizin en büyük kaybı, Rumeli'yi elden çıkarmamız der, çok üzülürdü, gene; “görülüyor ki, hepimiz vaktiyle deneyim edilmiş, kötü neticeler vermiş hususları bilerek ya da bilmeden tekrarlayıp aynı hataları yapıyor. İnsanların yalnız akıllı olmaları kâfi değil, izanları da olmalı†der, tarihin önemini belirtirdi.

21.12.1961 tarihinde İstanbul'da vefat etmiştir. Memleketi Elbistan'daki kültür yuvası lise, kendi adını taşımaktadır.










  • Atomla ilgili emek harcama meydana getiren bilim adamlarının hayatları var mı?


  • Kimya bilimine hizmet eden bilim adamları ve hayatları hakkında bilgi verir misiniz?


  • meşhur bilim adamlarının garip yönleri hakkında bilgi verir misiniz?



# İbn-i Sina (980-1037)

Büyük Türk bilginidir. Ailesi Belh'ten gelmiş olarak Buhara'ya yerleşmişti. İbni Sinâ, babası Abdullah, maliyeye ilişik bir görevle Afşan'dayken orada hayata merhaba dedi. Muhteşem bir zekâ sahibi olduğundan daha 10 yaşlarındayken Kur‘an-ı Kerim'i ezberledi. 18 yaşlarında çağının tüm ilimlerini öğrendi. 57 yaşlarındayken Hemedan'da öldüğü süre 150'den fazla yapıt bıraktı. Eserleri Latince'ye ve Almanca'ya çevrilmiş, tıp, kimya ve felsefe alanında Avrupa'ya ışık vermiştir. Onu Latinler “Avicenna†adıyla anarlar ve eski Yunan bilgi ve felsefesinin aktarıcısı olarak görürler.





YAPITLAR (başlıca): el-Kanun fi't-Tıb, (ö.s), 1593, ("Hekimlik Yasası"); Kitabü'l-Necat, (ö.s), 1593, ("Kurtuluş Kitabı"); Risale fi-İlmü'l-Terbiye, (ö.s), 1880, ("Terbiye Mevzusunda Kitapçık"); İşarat ve'l-Tembihat, (ö.s), 1892, ("Emareler ve Ikazlar"); Kitabü'ş-Şifa, (ö.s), 1927, ("Sıhhat Kitabı").



# Hezarfen Ahmed Çelebi

Onyedinci yüzyılda yaşamış olduğu, 1623-1640 yılları aralığında saltanat devam eden Sultan Dördüncü Murad zamanında, uçma tasarısını gerçekleştirdiği ve geniş bilgisinden dolayı halk içinde Hezarfen olarak anıldığı bilinmektedir.


Evinde deneylerle uğraşıp, çeşitli mevzularda araştırmalar meydana getiren Hazerfan Ahmed Çelebi, İsmail Cevheri adlı bir başka Türk bilginini örnek alarak, bugünkü hava taşıtlarının ilkel şeklini gerçekleştirmişti. Kuşların uçuşunu inceleyerek zamanı uçuşundan ilkin hazırladığı kanatlarının dayanıklılık derecesini ölçmek için, Okmeydanı'nda deneyler yapmış ve bir sabah kıyılarda biriken İstanbul halkının gözleri önünde, Galata kulesinden kendisini boşluğa bırakarak, kanatlarını hareket ettirerek boğazı aşmış ve üsküdar semtine inmiştir.


Sarayburnu'ndaki Sinan Paşa köşkünden bu durumu seyreden Sultan Dördüncü Murad, Ahmed Çelebi ile ilkin çok yakından ilgilenmiş, sadece bu aşama bilgili ve becerikli bir insanın varlığından kuşkuya düşerek onu Cezayir'e sürgün etmiştir. Ahmed Çelebi orada vefat etmiştir




# Akşemseddin

Osmanlılar zamanında yetişen büyük evliya ve İstanbul'un manevi fatihi. İsmi, Muhammed bin Hamza'dır. Saçının sakalının ak olması ya da beyaz elbiseler giymesinden dolayı Akşeyh ya da Akşemseddin lakaplarıyla meşhur olmuştur. Evliyanın büyüklerinden Şihabüddin Sühreverdi'nin neslinden olup, soyu hazret-i Ebu Bekr-i Sıddik'a kadar ulaşır. 1390 (H. 792) senesinde Şam'da hayata merhaba dedi. 1460 (H.864)da Bolu'nun Göynük ilçesinde vefat etti.


Eserleri:


1) Risalet-ün-Nuriyye: Tasavvufa ve tasavvuf ehline dil uzatanlara cevab mahiyetindedir. Arapça olup, kardeşi Hacı Ali tarafınca Türkçe'ye çevrilmiştir. 2) Def'ü Metain, 3) Risale-i Zikrullah, 4) Risale-i Şerh-i Ahval-i Hacı Bayram-ı Veli, 5) Bilgi-ı Evliya, 6) Maddet-ül-Yaşam, 7)Nasihatname-i Akşemsedd


# El-Farabi (870-950)

FARABi (870-950) Türk-islam düşünürü... İslam disiplini içinde yetişmiş Türk düşünürlerinin en büyüğüdür.


Aristoteles mantığına dayanan usçu bir doğa ötesi oluşturmuştur. Amacı, Aristoteles'i, birazcık da Plotinos'un yardımıyla, İslam diniyle uzlaştırmaktı... Böyle de yetinmemiş, İslam dinini de bilimle uzlaştırmaya çalışmıştır.


Önceleri Türkistan'da kadılık yapmış oldu, sonrasında kendini büsbütün felsefeye verdi. Anadili olan Türkçe kadar Arapça, Farsça, Süryanice ve Yunanca biliyordu. Bununla beraber doktor ve müzikçiydi. Yüzden çok kitap yazmış; Aristoteles, Platon, Zenon, Plotinos benzer biçimde Yunan düşünürlerini yorumlamış, bunların görüşlerine kendi görüşlerini katmıştır.









atomla iligilenenn türk bilim adamalrı ve emekleri



Alıntı
Konuk

atomla iligilenenn türk bilim adamalrı ve emekleri



Atomla Uğraşan Bilim Adamları


Sir Joseph John Thomson


Aynı kütle-yük oranlı benzer tanecikler, morötesine tutulan metaller ve akkor derecede ısıtılan karbon tarafınca da salınıyordu. Morötesi ışık altında «fotoelektrik» boşalım vakasıyla yük ölçülebiliyordu Böylece, elektron hacminin, en hafifçe atomlardan bin kez daha hafifçe olduğu ortaya çıktı. Katot ışını tanecikleri hep aynı özellikleri gösterdikleri çin, Thomson bunların, maddelerin yapı taşları olduklarını ve artı elektrikli küre çinde, belirli bir şekil ve sayıda dizilerek, elementlerin kimyasal özelliklerini belirlediklerini' öne sürdü. Katot ışınları mevzusundaki araştırmaları sebebiyle, 1906'da Nobel fizik ödülünü kazanmıştır.


Thomson'un atom modeli, sonradan Rutherford tarafınca değ
ştirilmesine karşılık, atom numarası teriminin (elementin özelliği, bir etkisiz atomun elektron sayısı) temelini oluşturmuştur. Thomson, iyonlaşma mevzusunda araştırma yaparken, katot ışınlarını tamamlayan artı ışınlarla da ilgilenmiş (bunlar, magnetik ve elektrik alanda, biçimi landıkları elementin atom ağırlığına bağlı paraboller oluşturmaktaydı), böylece 1913'te, neonun «İZOTOP» isminde olan, yalnızca ağırlıkları değişik iki türü bulunduğunu bulmuştur.

James Chadwick
Atomun parçalarından nötronu bulmasıyla tanınır.


İyi bir ilk ve orta eğitimden sonrasında Manchester üniversitesi fizik bölümünden 20 yaşlarında mezun oldu. Verilen bir burstan yararlanarak ve Geiger ile çalışmak amacıyla Almanya'ya gitti. Almanya harbe girince bir at ahırına kapatıldı. Fakat çeşitli Alman fizikçilerinin yardımlarıyla 1919 senesinde İngiltere'ye dönerek araştırmalarına başladı. Rutherford ile beraber çeşitli elementlerin alfa parçacıklarıyla bombardımanı üstünde çalıştı.


Bu deneylerden elde etmiş olduğu verileri atomların çekirdekleri üstündeki artı yükün hesabında kullandı. Almış olduğu sonuçlar Moseley'in geliştirdiği atom numaraları kuramına uyuyordu.


1920 senesinde atomun iki parçacığı olduğu biliniyordu: J.J. Thomson'un bulmuş olduğu elektron ve Rutherford'un keşfettiği proton. Protonların tamamı çekirdekteydi. Fakat çekirdek atom hacminin çoğunu oluşturacak sayıda proton içeriyorsa yükü büyük bir artı değerde oluyordu. Mesela, helyumun dört protonluk bir hacmi vardı fakat yükü iki proton karşılığı idi. O halde, çekirdekte geri kalan iki protonluk yükü giderecek birkaç elektron bulunmalıydı. Fakat elektronlar çok hafifçe parçacıklar olduklarından kütleyi etkileyemezlerdi. Hatta elektronlar, protonları bir arada tutan “çimento†benzer biçimde düşünülüyordu. Şundan dolayı elektron olmadan aynı yükteki protonların bir arada duramayıp ayrılacakları sanılıyordu. Bu görüşe gore, helyum çekirdeğinde dört proton ve iki elektron bulunmalıydı ki hacmi dört ve yükü net artı iki olsun.



Aristoteles


Aristotales: Milattan ilkin 384-322 yılları aralığında yaşamış olan meşhur Yunanlı bilim adamı ve felsefeci. Mantığı, metafiziği, fiziği ve biyolojisiyle, çağıl çaga kadar tek ve en büyük otorite olmuş olan düşünür.


Aristoteles'in temel eserleri, mantık ve bilgi kuramı üstüne altı incelemeden oluşan Organon, tabiat felsefesini açıklamış olduğu Gökler üstüne, Fizik ve Varlığa Geliş ve Yokoluş üzerinedir. Psikoloji mevzusundaki iki temel eseri, Hayvana Dairle, Parva Naturalia olan Aristoteles'in varlık mevzusundaki meşhur eseri Metafiziktir. Politika felsefesi alanında Politikayı, güzel duyu alanında, Poetika ve Retoriki yazmış olan filozofun, terbiye alanındaki temel kitabı Nikomakhos'a Ahlaktır.


Temel İlkeleri: Aristoteles'in bir felsefeci olarak en mühim özelligi, onun sağduyuya olabildiğince yakın bir düşünür olmasıdır. Hem Platon'un İdealarına ve hem de Demokritos'un maddi atom görüşüne karşi çikan Aristoteles, hem etik değerleri güvence altına alacak bir kuram ve hem de bilimsel doğruları ortaya koyacak bir kuram, bilime ve ahlaka hakkını verebilmek için, atomlar ya da İdealar benzeri gözle görülemez varlıkların varoluşunu öne sürmeyecek bir kuram arayışı içinde olmuştur. Onun bulmuş olduğu çözüm töz ögretisidir. Buna gore, tözler tüm özellikler için dayanak olan nihai gerçeklik ve öznelerdir. Söz mevzusu nihai gerçeklikler somut şeylerdir ve somut şeyler için de Aristoteles'in gözde örnekleri biyolojik bireylerdir. Tözler nihai gerçekliklerdir, zira tözler varolmadığı takdirde, başka hiçbir şey, tözün özellikleri olarak tümeller de varolmayacaktır.


John Dalton

John Dalton'un 1808'de yayınladığı New System of Chemical Philosophy (Kimyasal Felsefenin Yeni Sistemi) kitabı, çağıl atom teorisinin anlatıldığı bir başlangıç sayılır. Bu kitap, 2400 yıl ilkin Anadolu'nun bilim merkezi Milet'te doğan ve Cenup Trakya'da Abdera şehrinde çalışmalarını sürdüren Leucippus ve örgencisi Democritus tarafınca ortaya atılan “Atomos†maddenin bölünemeyen en ufak parçası fikrinin deneye dayalı bilimsel neticelerini veren en mühim eserdir.


Leucippus ve Democritus'un MÖ 440'ta felsefi olarak ortaya attıkları atomos fikri, Dalton'a kadar çok azca değişikliğe uğramıştır. â€Dünyanın yeni durumu†adlı yazısında Democritus atom için “maddenin temel taşı†demekte ve maddenin cinsel ve özelliklerine gore değişik atom olacağını ileri sürmektedir. Daha da ileri giderek canlıların ufak yuvarlak atomlardan, ruhun ise hava ve ısı atomlarından bulunduğunu ileri sürmektedir. Tüm bu emek harcamalar felsefi olup bir deneye dayanmamaktadır. Fakat maddenin yapısı hakkında senelerce kalan ve “atom†kelimesini bugünlere taşıyan mühim bir çalışmadır.

1582de İtalyan bilgini Giordeno Bruno “doğada bulunan her şeyin bölünümü, bölünemeyen bir parça ile son bulur†demekte, Pierre Gassendi (1592-1655) ise Bruno'yu desteklemekte ve atom fikrini “atomlar tekrardan yaratılamazlar ve yok edilemezler, katı ve ağırlığı olan bellidir büyüklükte çok ufak parçacıklardır" şeklinde tanım etmektedir. Sonraki yıllarda Robert Boyle (1627-1691) corpuscular (parçacık), Isaac Newton (1642-1727) Primitive particles (ilkel parçacıklar) deyimini kullanan bilim adamlarıdır.


Çağdaş kimyanın doğuşu çoğu zaman Lavosier'in 1789'da yazdığı Traite Elementarie de Chemie kitabıyla anılır. Lavosier (1743-1794), çalışmalarını deneylerle yürüten ve teraziyi kullanan ilk kimyacılardandır. Lavosier, Prestly'nin keşfettiği oksijenin yanma için koşul bulunduğunu göstermiştir. Benzer şekilde Dalton, atom teorisi çalışmalarına başladığında, kimyanın felsefi yönle değil de deneysel yönle çalışılması icap ettiğini anlamış ve kantitatif çalışmalara adım atmıştır.



Ernest Rutherford


Ernest Rutherford (30 Ağustos1871 - 19 Ekim1937), Yeni Zelandalı-İngiliz nükleer fizikçi. 1908 yılı Nobel Kimya Ödülü sahibi.
Yeni Zelanda'ya göç etmiş İskoçya'lı bir ailenin 12 çocuğundan dördüncüsüydü. Babası tekerlek yapımcısıydı. Liseyi burslu olarak okudu. Gene burslu olarak devam etmiş olduğu Christchurch'teki Canterbury College'tan 1892'de lisans, ertesi yılda üstün başarıyla yüksek lisans derecelerini aldı. Bir yıl daha okulda kalmış olarak demirin yüksek frekanslımanyetik alanlardaki mıknatıslanma özzellikleri üstünde araştırmalar yapmış oldu. Hertz'in yalnızca birkaç yıl ilkin bulmuş olduğu elektromanyetik dalgaları sezebilen bir dedektör yapmayı başardı.
1895' te İngiltere'ye giden Rutherford, Cambridge Universitesi'ndeki Cavendish Laboratuarı'nda J.J. Thomson'ın yanında çalışmaya başladı. Burada elektromanyetizma üstündeki deneylerini sürdürdü ve Hertz dalgalarını 3 km uzaklıktan gönderip almayı başardı. Aralık 1895'te Wilhelm Conrad Röntgen'in X Işını'nı bulduğunu açıklamasının peşinden, J.J. Thomson ve Rutherford bu mevzuda çalışmaya başladılar ve X Işını'nın gazlar içinden geçerken çok sayıda artı ve eksi elektrik yüklü parçacık ortaya çıkmasına, şu demek oluyor ki iyonlaşmaya yol açtığını, bu parçacıkları tekrardan birleştirerek etkisizatomlar oluşturduğunu buldular. Rutherford ek olarak bu iyonların hızını ve birbirleriyle birleşerek tekrardan gaz molekülleri oluşturma süresini belirlemeye yönelik bir yöntem geliştirdi. İyonlaşma gücü yüksek olan fakat kolaylıkla soğurulabilen ışın türünü alfa ışınları, daha azca iyonlaşmaya neden olan, fakat girim gücü daha yüksek olan ışınları da beta ışınları olarak adlandırdı.
19. yüzyılın sonuna gelinirken bir çok bilim adamı artık fizikte gerçekleştirilecek bir yenilik kalmadığı kanısındaydı. Fakat Rutherford üç yıl benzer biçimde kısa bir süre içinde tümüyle yeni bir fizik dalı ortaya çıkardı: Radyoaktiflik. Radyoaktifliğin bir elementin atomlarının başka bir elementin atomlarına kendiliğinden dönüşme süreci olduğu sonucuna vardı. Maddenin değişmezliği terimine sıkı sıkıya bağlı birçok bilim adamı bu görüşe karşı çıkacak, fakat Rutherford'un görüşlerinin doğruluğu kısa sürede anlaşılacaktı.
Bu büyük başarı üstüne Rutherford 1903'te Royal Society üyeliğine seçildi. Ertesi yıl aynı kurumun üstün başarı göstermiş bilim adamlarına verdiği hususi bir ödül olan Rumford Madalyası ile ödüllendirildi. Alfa ışınlarının elektrik ve magnetik alanlarda sapmaya uğradığını 1903'te belirleyen Rutherford, sapmanın yönünü inceleyerek, bu ışınların artı elektrik yüklü parçacıklardan oluştuğu sonucuna vardı. Ek olarak bu parçacıkların hızını ve elektrik yükü/kütle oranını ölçmeyi başardı.
Rutherford'un 1911'de geliştirdiği "Atom Modeli" onun bilime en büyük katkısıdır. Alfa parçacıklarının ince metal levhalardan geçişini inceleyen Rutherford, alfa parçacığı artı yüklü olduğundan, levhadan geçişi esnasında metal atomlarındaki artı yüklerin itici etkisiyle sapmaya uğrayacağını, fakat parçacığın hacmi çok büyük olduğundan, bu sapmaların çok ufak olacağını düşünüyordu. Meydana getirilen deneylerde alfa parçacıklarının hakikaten de genel olarak çok ufak sapmalar gösterdiği(%90 oranında), fakat arada büyük açılarla sapan parçacıklarında bulunmuş olduğu, hatta kimi zaman bir parçacığın hareket yönünü değiştirip geriye döndüğü gözlendi. Böylesine büyük kütleli alfa parçacığını bu kadar saptırabilmesi için atomdaki tüm artı yüklerin ve kütlenin çok ufak bir hacme yoğunlaşmış olması gerekiyordu.Buna dayanarak atomun boşluklu bir yapıdan oluştuğunu keşfetti.Rutherford'un bu görüşten yola çıkarak oluşturduğu model Rutherford Atom Modeli ya da Çekirdekli Atom Modeli olarak adlandırılır.
1908'de Nobel Kimya Ödülü' nü alan, 1914'te kendisine Baron unvanı verilen Rutherford, 1922'de Royal Society'nin en büyük ödülü olan Copley Madalyası' ile ödüllendirilmiştir. 1925'te ise bu kurumun başkanlığına seçilmiştir.



Empedokles
İonia'da Abdera'da yetişmiş olan Demokritos (I.Ö. 460-370) ise, Elea okulu ile Herakleitos'un felsefelerini, «atomculuk» diye ün salan görüş içinde uzlaştırmaya çalışmıştır. Yaşamı hakkında kati bilgilere haiz olmadığımız Leukippos'un, Demokrîtos'a öğretmenlik etmiş olduğu söylenir. Atomculuk anlayışına gore, varlığın aslı, belli bir zamanda ortaya çıkmamıştır, yok olması imkansız, değişemez ve devamlı nede olsa o şekilde kalır. Bu temel varlık şu demek oluyor ki anamadde, sayıları sonsuz olan ve kalite bakımından aralarında fark bulunmadığı halde, nicelik bakımından değişik olan parçacıklar, şu demek oluyor ki atomlardır. Atomlar, yer kaplarlar fakat bölünemezler.


Birbirlerinden, yalnız hacim, şekil ve ağırlık bakımından farklıdırlar. Atomların niteliksel bir değişmeye uğramaları mümkün değildir. Bundan dolayı, evrendeki varlıkların çokluğu ve çeşitliliği bu atomların kendi içinde gerçekleşen dinamik bir değişme ile açıklanamaz. Evren içindeki çokluk ve çeşitlilik, bu atomların, biçimleri, duruşları ve yanyana geliş düzenleri ile şu demek oluyor ki çeşitli birleşme düzenleri ile açıklanabilir. Dikkat edilecek olursa, atomcular da, Miletos'lu filozoflara ve Herakleitos'a karşıt olarak, tıpkı Empedokles benzer biçimde, mekanik bir doğa görüşü ileri sürmektedirler.

Atomlar, mekân içinde, çeşitli hızlarla ve kendiliklerinden hareket ederler. Birbirleriyle karşılaşmalarından ve yığılmalarından çeşitli unsurlar ve nesneler meydana gelir. Evren, atomların çarpışmalarından ve birbirleri üstünde gösterdikleri etkilerden ortaya çıkmıştır ve bu mecburi olarak bu şekilde olmuştur. Demek ki, evrende, mekanik kanunlar ve zorunluk hâkimdir. Ruh da atomlardan yapılmıştır. Bu açıklamalar, Demokritos'un, ilkçağda yaşayan en tutarlı ve bilgili maddeci (maddeci) bulunduğunu gösteriyor. Şundan dolayı Demokritos, tüm varlığı, maddî parçacıklarla ve bunların mekanik bir halde birleşmesiyle açıklıyor ve bu birleşmenin kendi içinde bir zorunluk taşıdığını, dıştan herhangi bir amaca ya da etkiye gore olmadığını şu demek oluyor ki kendiliğinden gerçekleştiğini söylüyor. Bu bakımdan, Demokritos'un görüşleri, felsefe ve bilim tarihinde birçok kere tekrardan ele alınarak değerlendirilmiş ve etkili olmuştur.









KALEM KILIÇTAN KESKİNDİR. SU ATEŞTEN üSTüNDüR. KALE TAPINAKTAN KüÇüKTüR . AMA bilgi insantan büyüktür . DEMİŞ ATATüRK









Hezarfen Ahmed Çelebi


Onyedinci yüzyılda yaşamış olduğu, 1623-1640 yılları aralığında saltanat devam eden Sultan Dördüncü Murad zamanında, uçma tasarısını gerçekleştirdiği ve geniş bilgisinden dolayı halk içinde Hezarfen olarak anıldığı bilinmektedir.


Evinde deneylerle uğraşıp, çeşitli mevzularda araştırmalar meydana getiren Hazerfan Ahmed Çelebi, İsmail Cevheri adlı bir başka Türk bilginini örnek alarak, bugünkü hava taşıtlarının ilkel şeklini gerçekleştirmişti. Kuşların uçuşunu inceleyerek zamanı uçuşundan ilkin hazırladığı kanatlarının dayanıklılık derecesini ölçmek için, Okmeydanı'nda deneyler yapmış ve bir sabah kıyılarda biriken İstanbul halkının gözleri önünde, Galata kulesinden kendisini boşluğa bırakarak, kanatlarını hareket ettirerek boğazı aşmış ve üsküdar semtine inmiştir.


Sarayburnu'ndaki Sinan Paşa köşkünden bu durumu seyreden Sultan Dördüncü Murad, Ahmed Çelebi ile ilkin çok yakından ilgilenmiş, sadece bu aşama bilgili ve becerikli bir insanın varlığından kuşkuya düşerek onu Cezayir'e sürgün etmiştir. Ahmed Çelebi orada vefat etmiştir









farabi , piri reis ,ali kuşçu , gazi yaşargil , ibni sina ile ilgili bilgi









milattan ilkin 500. yüzyıllarda yaşamış türk bilim adamlar sölermisiniz ?









dostlar size bilim adamları veriyorum;



edison


newton


graham bell


ibni sina


gazi yaşargil


galileo

,

leonardo


hazarfen ahmet çelebi


wirght kardeşler









MATRAKÇI NASUH ( .... - 1564)


Türk, minyatürcü. Ek olarak matematik ve tarih mevzularında kitaplar da yazmış çok yönlü bir bilgindir.

Doğum zamanı ve yeri bilinmiyor. Kâtip Çelebi ölüm zamanı olarak 1533'ü vermekteyse de, bunun doğru olmadığı bugün kesinleşmiştir. Çeşitli larda onun 1547'den, 1551'den, 1553'ten sonrasında ölmüş olabileceği ileri sürülmektedir. Yaşamı üzerine bilgi de yok denecek kadar azdır. Saraybosna civarlarında doğduğuna, dedesinin devşirme olduğuna ilişkin kesinleşmemiş ipuçları vardır.

Enderun'da öğrenim görmüştür. Matrakçı ya da Matrakî adıyla anılması, lobotu çağrıştıran sopalarla oynandığı ve eskrime benzeyen bir tür harp oyunu olduğu malum "matrak" oyununda çok usta olmasından ve kim bilir bu oyunun mucidi bulunmasından ileri gelmektedir. Nasuh ek olarak çok usta bir silahşördü. Bu yüzden Silahî adıyla da anılırdı. Türlü tabanca ve mızrak oyunlarındaki ustalığı sebebiyle Osmanlı ülkesinde "üstad" ve "reis" olarak tanınması için 1530'da I. Süleyman (Kanuni) tarafınca verilmiş bir beratı da vardı. Çeşitli silahların iyi mi kullanılacağını ve dövüş yöntemlerini özetleyen Tuhfetü'l-Guzât adlı bir kılavuz kitap bile yazmıştı.

Nasuh, bilhassa geometri ve matematik alanlarında mühim bir bilim

Nasuh bir tarihçi olarak da mühim yapıtlar vermiştir. Mecmaü't-Tevârih adıyla Taberî Zamanı'ni Türkçe'ye çevirmiştir. Ek olarak Tarih'i Sultan Bayezid ve Sultan Selim ile Tarih'i Sultan Bayezid adlı iki kitabında bu padişahlar dönemindeki vakaları anlatmıştır. Süleymannâme adlı kitabının üç ayrı nüshasında 1520-1537, 1543-1551 ve 1542-1543 içinde geçen vakaları ele almıştır. Kanuni'nin 1534 Irak seferini Beyan-ı Menazil-i Sefer-i Irakeyn-i Sultan Süleyman Han'da 1538 Karaboğdan seferini!de Fetihnâme-i Karaboğdan' da mevzu etmiştir.

Nasuh 28 Nisan 1564'te öldü.


adamıydı. Uzunluk ölçülerini gösteren cetveller hazırlamış ve bu mevzuda kendinden sonrasında gelenlere önderlik etmiştir. Matematiğe ilişkin iki kitabı Cemâlü'l-Küttâb ve Kemalü'l- Hisâb ile Umdetü'l-Hisâb'ı I. Selim (Yavuz) döneminde yazmış ve padişaha adamıştır. Bu yapıtlardan sonuncusu uzun seneler matematikçilerin elkitabı olarak kullanılmıştır.






  • Atomla ilgili emek harcama meydana getiren bilim adamlarının hayatları var mı?


  • Kimya bilimine hizmet eden bilim adamları ve hayatları hakkında bilgi verir misiniz?


  • meşhur bilim adamlarının garip yönleri hakkında bilgi verir misiniz?


 

YORUMLAR

Ad

Anlamı Nedir?,22,Biyoloji Konu Anlatımı,25,Cilt Bakımı,82,Coğrafya Ders Anlatımı,978,Genel,46,Güzel Sözler,16075,Music,1,Ne Nedir?,32164,Resimli Sözler,4111,Saç Sağlığı,119,Sağlık Bilgileri,1596,Soru-Cevap,10236,Sports,1,Tarih Konu Anlatımı,5,Teknoloji,36,Türk Dili ve Edebiyatı Konu Anlatımı,2,
ltr
item
Ders Kitapları Konu Anlatımı: Türk bilim adamlarının adları ve hayatları hakkında bilgi verir misiniz?
Türk bilim adamlarının adları ve hayatları hakkında bilgi verir misiniz?
Ders Kitapları Konu Anlatımı
https://ders-kitabi.blogspot.com/2017/05/turk-bilim-adamlarnn-adlar-ve-hayatlar.html
https://ders-kitabi.blogspot.com/
http://ders-kitabi.blogspot.com/
http://ders-kitabi.blogspot.com/2017/05/turk-bilim-adamlarnn-adlar-ve-hayatlar.html
true
5083728687963487478
UTF-8
Tüm Yazılar Yüklendi hiçbir mesaj bulunamadı HEPSİNİ GÖR Devamı Cevap Cevabı iptal Silmek Cevabı iptal Home SAYFALARI POST Hepsini gör SİZİN İÇİN ÖNERİLEN ETİKET ARŞİV SEARCH Tüm Mesajlar İsteğinizle eşleşme bulunamadı Ana Sayfaya Dön Pazar Pazartesi Salı Çarşamba Perşembe Cuma Cumartesi Pazar Mon Tue Wed Thu Fri Sat January February March April May June July August September October November December Jan Feb Mar Apr May Jun Jul Aug Sep Oct Nov Dec Şu anda... 1 dakika önce $$1$$ minutes ago 1 saat önce $$1$$ hours ago Dün $$1$$ days ago $$1$$ weeks ago more than 5 weeks ago İzleyiciler Takip et THIS PREMIUM CONTENT IS LOCKED STEP 1: Share to a social network STEP 2: Click the link on your social network Tüm Kodunu Kopyala Tüm Kodunu Seç Tüm kodlar panonuza kopyalanmıştır. Kodları / metinleri kopyalayamıyor, kopyalamak için lütfen [CTRL] + [C] tuşlarına (veya Mac ile CMD + C'ye) basınız Table of Content