VECİH , -chi a. (ar. vech). Esk. 1. Yüz, çehre: “Vechini göstere Allah ona ukbada" (Adile Sultan, XIX. yy.). 2. Bir şeyin üst...
VECİH, -chi a. (ar. vech). Esk.
1. Yüz, çehre: “Vechini göstere Allah ona ukbada" (Adile Sultan, XIX. yy.).
2. Bir şeyin üst tarafı; yüzey: "Bu rengi serdile manzur olurdu vech -i sema" (Tevfik Fikret).
3. Alın; bir şeyin ön tarafı.
4. Neden, sebep: "...elhasıl denildi sığasına mâzli nakil demeğe bir vecih bulamadım" (Cevdet Paşa, XIX. yy.).
5. Biçim, tarz, yol.
6. Araç, vasıta.
7. Bu (o) veçhile, bu (o) nedenle.
8 veçhile, belirtilen nedenle, o yüzden, onun için: "... şimdi gördüğümüz veçhile ondan dolayı beyanı mazeret eylerse..." (H. C. Yalçın).
9. Ne veçhile, hangi nedenle hangi açıdan, nasıl.
10. Vechi ahar, diğer bir neden. || Vechi ahsen, en güzel biçim, en iyi yol. || Vechi canan, sevgilinin yüzü: "Bilenler vechı cânânı bu cism ü cânı neylerler" (Niyazi, XVII. yy ). || Vechi güzin. seçkin soylu yüz: "Bu teheyyüç, bu temenni, bu sıcak / yaşlar altında vakûrâ ne yaman vechi güzin" (Tevfik Fikret). || Vechi layık, uygun biçim: "Birkaç meclis
meşveret olunarak vechi layıkı üzre nizamı matlubı hümâyûn olduğundan" (Cevdet Paşa, XIX. yy.). || Vechi mülahaza, bakış açısı. || Vechi mûvecceh, doğru, yerinde davranış. || Vechi şeri, yasal yol, yasal davranış. || Vechi tafsili, dolaylı anlatım. || Vechi tesmiye, adlandırma nedeni. || Ber-vech - BERVECH.
*Ed. Vechi şebeh, benzetme sanatında "benzetme yönü"nün eski adı. ( BENZETME.)
*Tasav. Vech ülhak, varlıkların özünde bulunarak var olmalarını sağlayan tanrısal gerçeklik. (Vahdeti vücut felsefesini benimseyen sufilere göre Tanrı'dan başka gerçek varlık yoktur. Öteki tüm varlıkların var olma nedenleri, özlerinde Tanrı gerçeğini saklamalarından lanır. Sufiler, Kuran'daki “Ne yana dönerseniz orada Allah'ın yüzünü görürsünüz†(II, 115) anlamına gelen ayette geçen "vec- hullahâ€ı, bütün varlıkları kaplayan Tanrı varlığı ve gerçeği biçiminde yorumlarlar.)
VECİH, VECÃHE sıf. (ar. vecâheften vecih, dişi, vecihe). Esk.
1. Güzel, hoş: Tevcih-i vecih (iyiye, güzele yorma).
2. Uygun, yaraşır: "Bulup ekser bir iki vech-i vecih/Ruh-ı insana eyledim teşbih" (Nedim, XVIII. yy.).
1. Yüz, çehre: “Vechini göstere Allah ona ukbada" (Adile Sultan, XIX. yy.).
2. Bir şeyin üst tarafı; yüzey: "Bu rengi serdile manzur olurdu vech -i sema" (Tevfik Fikret).
3. Alın; bir şeyin ön tarafı.
4. Neden, sebep: "...elhasıl denildi sığasına mâzli nakil demeğe bir vecih bulamadım" (Cevdet Paşa, XIX. yy.).
5. Biçim, tarz, yol.
6. Araç, vasıta.
7. Bu (o) veçhile, bu (o) nedenle.
8 veçhile, belirtilen nedenle, o yüzden, onun için: "... şimdi gördüğümüz veçhile ondan dolayı beyanı mazeret eylerse..." (H. C. Yalçın).
9. Ne veçhile, hangi nedenle hangi açıdan, nasıl.
10. Vechi ahar, diğer bir neden. || Vechi ahsen, en güzel biçim, en iyi yol. || Vechi canan, sevgilinin yüzü: "Bilenler vechı cânânı bu cism ü cânı neylerler" (Niyazi, XVII. yy ). || Vechi güzin. seçkin soylu yüz: "Bu teheyyüç, bu temenni, bu sıcak / yaşlar altında vakûrâ ne yaman vechi güzin" (Tevfik Fikret). || Vechi layık, uygun biçim: "Birkaç meclis
meşveret olunarak vechi layıkı üzre nizamı matlubı hümâyûn olduğundan" (Cevdet Paşa, XIX. yy.). || Vechi mülahaza, bakış açısı. || Vechi mûvecceh, doğru, yerinde davranış. || Vechi şeri, yasal yol, yasal davranış. || Vechi tafsili, dolaylı anlatım. || Vechi tesmiye, adlandırma nedeni. || Ber-vech - BERVECH.
*Ed. Vechi şebeh, benzetme sanatında "benzetme yönü"nün eski adı. ( BENZETME.)
*Tasav. Vech ülhak, varlıkların özünde bulunarak var olmalarını sağlayan tanrısal gerçeklik. (Vahdeti vücut felsefesini benimseyen sufilere göre Tanrı'dan başka gerçek varlık yoktur. Öteki tüm varlıkların var olma nedenleri, özlerinde Tanrı gerçeğini saklamalarından lanır. Sufiler, Kuran'daki “Ne yana dönerseniz orada Allah'ın yüzünü görürsünüz†(II, 115) anlamına gelen ayette geçen "vec- hullahâ€ı, bütün varlıkları kaplayan Tanrı varlığı ve gerçeği biçiminde yorumlarlar.)
VECİH, VECÃHE sıf. (ar. vecâheften vecih, dişi, vecihe). Esk.
1. Güzel, hoş: Tevcih-i vecih (iyiye, güzele yorma).
2. Uygun, yaraşır: "Bulup ekser bir iki vech-i vecih/Ruh-ı insana eyledim teşbih" (Nedim, XVIII. yy.).
*a. Esk. Bir kavmin ulusu, büyüğü.
Kaynak: Büyük Larousse
YORUMLAR