Yeni Marksizm Çatışma teorileri, esas itibarıyla, Marx’ın âtarihi materyalizmâ ve âdiyalektik metodâ ile temellendirdiği teorisinden...
Yeni Marksizm
Çatışma teorileri, esas itibarıyla, Marx’ın âtarihi materyalizmâ ve âdiyalektik metodâ ile temellendirdiği teorisinden ilham alan görüşler manzumesi olarak tanımlanabilir. Bilindiği üzere Marx, tarihi materyalizm ile, sosyal yapının iktisadi ilişkilerle (alt-yapı) şekillendiğini ileri sürmüş; diyalektik metod ile de, her yapının kendi zıddını bünyesinde barındırdığını ve bu zıtların gelişmesi ile ortaya çıkacak âçatışmaânın yeni bir sentezi meydana getireceğini -başka bir deyişle, sosyal değişmenin âmotorâunun sürekli bir âçatışmaâ olduğunu- iddia etmiştir.
Toplumun organik bir bütün değil bir âsüreç’ olduğunu, sosyal değişme- nin kaynağı olan çatışma unsurunun mevcut yapının bünyesinde tabii olarak bulunduğunu, bu yüzden âçatışma’nın kaçınılmaz ve gerekli bir olgu olduğunu ileri süren toplumu bir bütün olmaktan çok zıtlaşan sınıfların zorunlu beraberliği olarak gören çatışma teorileri kendi içlerinde birçok farklı görüşler içermekle birlikte, ifade ettiğimiz bu temeller etrafında toplanan sosyolojik yaklaşımların genel bir isimlendirmesidir.
Çatışma teorileri sosyal yapının analizinde âtahakkümâ ve âyabancılaşmaâ gibi iki temel kavramdan yararlanır. âTahakküm’ üst sınıfların toplumu şekillendirme kapasitesini ifade eden bir kavramdır. âYabancılaşma’ ise, tahakkümün yönetilen sınıfta kendini gösteren sonuçları dır. Yabancılaşma, artı-ürünün hakim sınıfın elinde olması gibi iktisadi, devletin burjuvazinin tahakkümünün aracı olması gibi siyasi, ya da dikey hare ketlilik ve ücret artışları ile halkın kültürel olarak, sömürüden kurtulma çaba sına giremeyecek şekilde şartlandırılması -yanlış bilinçlenme- gibi nedenlerle ortaya çıkan bir olgudur. âKısaca yabancılaşma, âbilemez, isteyemez, yapamazâ veya âbilir, isteyemez, yapamazâ ya da âbilir, ister, yapamazâ gibi çeşitli biçimlerde ortaya çıkabilir. Yani, tahakkümün kaynağı âonlarâdır:
Hakim sınıf ve devlet.â
Görüldüğü üzere çatışma teorileri, çeşitli sosyal farklılık ve eşitsizliklere rağmen insanlar birlikte yaşamaya devam ediyorsa âuzlaşmaâ ve âbütünleşmeânin temel olduğu düşüncesinden yola çıkan fonksiyonalizm, strüktüralizm ya da sembolik etkileşimcilik gibi teorilerle köklü bir ayrılık arz etmekte; ve yukarıda açıklandığı üzere, her şeye rağmen birlikte yaşıyor olma durumunun da teorik izahını yapabilmektedirler.
Çatışma teorilerini Marx’dan ilham aldıkları için âneo-marksizmâ olarak isimlendirmek alışkanlık haline gelmiştir. Bu terimin getireceği yanılgıdan korunmak için kısa bir açıklama yapmak gerekiyor;
Sosyolojik bilgi, o bilgiyi üreten bilim adamının hayat hikayesinden ve içinde yaşadığı, düşüncelerini şekillendiren sosyo-kültürel iklimin şartlarından bağımsız olarak geliştirilebilen bir bilgi değildir. Marx’ın teorisi de XIX. yüzyıl Avrupa’ sina ait sosyal tarihin eseridir. İçinde yaşadığı ortamda mey dana gelen değişmeler ve düşüncelerini sürekli olarak geliştirmesi gibi sebeplerle eserlerinde görülen teorik farklılıklar, Marx hakkında âgenç Marxâ ve âolgun Marzâ gibi sınıflamaların yapılmasına neden olmaktadır. Ama mantıksal bir zorunluluk olarak âMarx’ınâ¦â dediğimiz zaman, bizzat ona ait olan düşüncelerden söz edildiğini anlarız. âMarksistâ terimi ise, yine mantıksal olarak Marx’ın dışında, başka kimseler için kullanılır ve onun düşüncelerine bağlılığı, bu düşüncelerden yola çıkmayı ifade eder. Dolayısıyla âonun söylediği’nin ötesinde âondan anlaşılan’ demektir. Bu anlayışların bağlılık iddia et tikleri teorinin muğlak bıraktığı konu ve kavramların çokluğuna oranla artan farklılıklar içermesi kaçınılmazdır.
âNeo-marksizmâ özellikle 1930’lu yıllardan itibaren geliştirilen Marksist yaklaşımları ifade etmek için kullanılan bir terimdir. Yukarıda yaptığımız açıklama çerçevesinde, âNeo-marksizmâin değil, âNeo-marksizmlerâin olduğunu söyleyebiliriz. Her âneoâ ile başlayan ifade, devamında gelen terimin içerdiği düşünceye bağlılığı belirtmenin ötesinde, onu eksik bulmayı, tamam lamayı, ve hatta aşmayı da iddia eder. Yine yukarıda sosyolojik bilginin özel liğine dair yaptığımız açıklama çerçevesinde, bilim adamının yaşadığı ve gözlemlediği dünyanın değişmesi bu yöndeki çabaları zorunlu kılar. Sosyal realite bir teorinin temel kavramlarını yararsız kılacak ölçüde değiştiği zaman, âneoâyla başlayan yaklaşımlar yetmez, âyeniâ teorilere ihtiyaç duyulur.
Batı dünyasıyla sınırlı olarak baktığımızda, Marx’ın yaşadığı XIX. yüz yıl hızla âendüstrileşmekte’ olan, XIX. yüzyıl ise artık âendüstrileşmişâ olan bir dünya demektir. XXI. yüzyılın eşiğine geldiğimiz bu günlerde âendüstri ötesi toplumâdan söz ediyoruz. R. Dahrendorf, Marx’tan sonraki başlıca de ğişmeleri âsermayenin ayrışmasıâ adını verdiği, üretim araçlarının mülkiyeti ile kontrolünün birbirinden ayrılmış olması; âemeğin parçalanmasıâ adını verdiği, proletaryanın homojen bir grup olma özelliğini kaybetmesi; ve bu iki temel faktörün ortaya çıkardığı âyeni orta sınıf’ realitesi olarak sıralamış; ayrıca, âsosyal çatışmaların kurumlaşmaâsından, yani sermaye ve emeğin örgütlenerek birbirlerini meşru çıkar grupları olarak görmeye başlamasından söz etmişti. Bu ifadeler âendüstrileşmekte’ olan toplumla âendüstriâ toplumu arasındaki bazı farklılıkları göstermektedir. A. Touraine ise, âkültürel malların kitlesel olarak üretim ve dağıtımının, endüstri toplumunda maddi malların sahip olduğu türden merkezi bir konuma yerleşmiş olduğuâ âendüstri-ötesiâ denilen günümüz toplumundan söz etmekte; endüstri toplumunda demir-çelik, tekstil, kimya, hatta elektrik ve elektronik sektörleri ne ifade etmişse, bilgilerin, tıbbi bakımın ve bilişimin, yani eğitim, sağlık ve medyaların üretimi ve dağıtımının da günümüzde aynı şeyi ifade ettiğini belirtmektedir.
Böylesine köklü dönüşümlerin ortaya çıktığı bir dünyada Marx’ın teori sinin, önce âMarksistâ daha sonra âNeo-Marksistâ yaklaşımları gerekli kıl maması düşünülemez. Hatta günümüzde kavramlar zorunlu olarak daha da es netilerek, yukarıda belirttiğimiz temellerden yola çıkan teorisyenlerin düşünceleri âçatışma teorileriâ adı altında toplanmakta ve ikiye ayrılarak âMarksistâ ve âMarksist olmayanâ çatışmacılardan söz edilmektedir. Bunlara ilaveten kendini âçatışmacı fonksiyonalistâ veya âfonksiyonalist çatışmacıâ olarak niteleyen sentezci teorisyenler de bulunmaktadır. Bizim burada bütün bu teorik gelişmeleri anlatmamız mümkün değildir. Bu nedenle daha sonraki çatışmacı teorileri önemli ölçüde beslemiş olan Eleştirel Teori’den kısaca söz etmekle yetineceğiz.
YORUMLAR