YUVARLAMAK g. f. 1. Bir şeyi yuvarlamak, yuvarlak ya da silindir biçimindeki bir nesneyi kaldırmadan kendi çevre sinde döndürerek ye...
YUVARLAMAK g. f.
1. Bir şeyi yuvarlamak, yuvarlak ya da silindir biçimindeki bir nesneyi kaldırmadan kendi çevre sinde döndürerek yerini değiştirmek: Bir fıçıyı yuvarlamak. Ağır bir kayayı yuvarlamak.
2. Bir şeyi yuvarlamak, kendi üze rinde döndürerek tomar yapmak ya da döndürerek yuvarlak ve düzgün bir biçim vermek: Halıyı yuvarlamak. Hamur topaklarını yuvarladıktan sonra tepsiye dizmek.
3. Bir kimseyi, bir şeyi yuvarlamak, onları düşürmek, devirmek: Çocuğu itip merdivenlerden yuvarladı.
4. (Sözü) yuvarlamak. belirsizce anlaşılmayacak bir biçimde söylemek; gevelemek: Ne söyleyeceksen söyle, ağzının içinde yuvarlayıp durma.
5. Tkz. Bir yiyeceği, bir içeceği yuvarlamak, istekle, hazla, çabucak içmek ya da yemek: İki lokma yemeden bir şişe şarabı yuvarladı. Bir kutu çikolatayı yuvarladı.
*Tiyat. Ağzında yuvarlamak, metni aşırı bir aceleyle, belli belirsiz bir biçimde söylemek.
* yuvarlanmak dönşl.
1. Kendi üzerinde dönerek ilerlemek: Yuvarlandıkça büyüyen kartopu.
2. Bir yere yuvarlanmak, kendi uzerin.de dönerek oraya gitmek: Metal para koltuğun altına yuvarlandı.
3. Yerlerde, bir şeyin içinde, üstünde yuvarlanmak, toprağın üstünde, bir şeyin içinde boyluboyunca yatıp kendi üzerinde dönerek ilerlemek ya da bir o yana, bir bu yana dönmek: Karlarda yuvarlanarak oynayan çocuklar.
4. Bir yerden yuvarlanmak, döne döne düşmek, inmek: Dağlardan yuvarlanan çığ. Uçurumdan yuvarlanan araba. Ayağı kayıp merdivenlerden yuvarlandı.
5. Yuvarlanıp gitmek, kendi olanakları içinde yaşamını sürdürmek; beklenmedik bir anda ölmek: Adamcağız üç gün içinde yuvarlanıp gitti. || Yuvarlana yuvarlana, döne döne, yuvarlanarak: Yukandan bir kaya parçası yuvarlana yuvarlana bize doğru geliyordu; yuvarlanır biçimde, yuvarlanır gibi yapılan yürüyüşü belirtir.
*Fizs. mekan. Yuvarlanan eiğri, taban denilen ve sabit kalan bir düzlemsel eğri üzerinde kaymadah yuvarlandırılan düzlemsel eğri.
* yuvarlanmak edilg. f. Yuvarlamak eylemine konu olmak.
* yuvarlatmak ettirg. f. Bir şeyi (bir kimseye) yuvarlatmak, onun döndürülerek ilerlemesini sağlamak: Ağır taşları işçilere yuvarlatmak.
1. Bir şeyi yuvarlamak, yuvarlak ya da silindir biçimindeki bir nesneyi kaldırmadan kendi çevre sinde döndürerek yerini değiştirmek: Bir fıçıyı yuvarlamak. Ağır bir kayayı yuvarlamak.
2. Bir şeyi yuvarlamak, kendi üze rinde döndürerek tomar yapmak ya da döndürerek yuvarlak ve düzgün bir biçim vermek: Halıyı yuvarlamak. Hamur topaklarını yuvarladıktan sonra tepsiye dizmek.
3. Bir kimseyi, bir şeyi yuvarlamak, onları düşürmek, devirmek: Çocuğu itip merdivenlerden yuvarladı.
4. (Sözü) yuvarlamak. belirsizce anlaşılmayacak bir biçimde söylemek; gevelemek: Ne söyleyeceksen söyle, ağzının içinde yuvarlayıp durma.
5. Tkz. Bir yiyeceği, bir içeceği yuvarlamak, istekle, hazla, çabucak içmek ya da yemek: İki lokma yemeden bir şişe şarabı yuvarladı. Bir kutu çikolatayı yuvarladı.
*Tiyat. Ağzında yuvarlamak, metni aşırı bir aceleyle, belli belirsiz bir biçimde söylemek.
* yuvarlanmak dönşl.
1. Kendi üzerinde dönerek ilerlemek: Yuvarlandıkça büyüyen kartopu.
2. Bir yere yuvarlanmak, kendi uzerin.de dönerek oraya gitmek: Metal para koltuğun altına yuvarlandı.
3. Yerlerde, bir şeyin içinde, üstünde yuvarlanmak, toprağın üstünde, bir şeyin içinde boyluboyunca yatıp kendi üzerinde dönerek ilerlemek ya da bir o yana, bir bu yana dönmek: Karlarda yuvarlanarak oynayan çocuklar.
4. Bir yerden yuvarlanmak, döne döne düşmek, inmek: Dağlardan yuvarlanan çığ. Uçurumdan yuvarlanan araba. Ayağı kayıp merdivenlerden yuvarlandı.
5. Yuvarlanıp gitmek, kendi olanakları içinde yaşamını sürdürmek; beklenmedik bir anda ölmek: Adamcağız üç gün içinde yuvarlanıp gitti. || Yuvarlana yuvarlana, döne döne, yuvarlanarak: Yukandan bir kaya parçası yuvarlana yuvarlana bize doğru geliyordu; yuvarlanır biçimde, yuvarlanır gibi yapılan yürüyüşü belirtir.
*Fizs. mekan. Yuvarlanan eiğri, taban denilen ve sabit kalan bir düzlemsel eğri üzerinde kaymadah yuvarlandırılan düzlemsel eğri.
* yuvarlanmak edilg. f. Yuvarlamak eylemine konu olmak.
* yuvarlatmak ettirg. f. Bir şeyi (bir kimseye) yuvarlatmak, onun döndürülerek ilerlemesini sağlamak: Ağır taşları işçilere yuvarlatmak.
Kaynak: Büyük Larousse
YORUMLAR