Rusların yetiştirmiş olduğu ve dünya edebiyat evveliyatına hediye etmiş olduğu büyük yazar Anton Çehov yaşamı, eserleri ve anıları ile ilgil...
Rusların yetiştirmiş olduğu ve dünya edebiyat evveliyatına hediye etmiş olduğu büyük yazar Anton Çehov yaşamı, eserleri ve anıları ile ilgili bilgilerin yer almış olduğu yazımız.
Ünlü bir Rus hikayecisi ve tiyatro yazarıdır. Karadeniz’de bir liman olan Taganrog da 29 Ocak 1860 tarihinde hayata merhaba dedi. Babası, iş iyi olmayan bir tüccardı; bu nedenle, ailenin geliri azdı. Anton Çehov’un çocukluğu babasının dükkanına gelen Kimseleri incelemekle, onların anlattıkları hikayeleri dinlemekle geçti.
Anton Çehov Moskova Üniversitesi’nde tıp öğrenimi yaparken bir taraftan da ailesine maddi yardımda bulunabilmek için hikayeler yazıyordu. Bunların ilki, 1880’de bir gazetede gösterildi. Anton Çehov 1884’te bir hekim olarak üniversiteden mezun oldu, fakat, 1892-93 yılları arasındaki kolera salgını haricinde, hiçbir vakit doktorluk yapmadı. Yazı hayatına devam etti, zamanının en mühim gülmece yazarlarından birisi oldu. İlk hikayeleri «Antoşa Çehont» takma ismi ile gösterildi. 1886’da hikayeleri ilk kez toplu olarak bir kitap halinde çıktı, büyük başarı kazanmıştır.
Anton Çehov’un bu sırada sıhhatinin bozulması onun yaşam görüşünü ve yazılarını da etkiledi. Bu devreden sonrasında kaleme almış olduğu eserleri, mizahtan bedbinliğe ve ümitsizliğe geçmesine birer örnektir. İlk tiyatro eseri olan «İvanov» u yazarken bir taraftan da kalp krizleri geçiriyordu. 1897’de verem bulunduğunu anlamış oldu, Kırım’a yerleşerek yaşamının geri kalan yıllarını orada geçirmek mecburiyetinde bırakıldı. Burada, 1896’da ikinci piyesi olan «Martı» yı yazdı. Leningrad’da sahneye konan bu yaratı başarısızlıkla sonuçlandı, fakat, 1898 de tekrardan ele alınarak Stanislavski’nin Moskova Sanat Tiyatrosu’nda oynandığı vakit Çehov’a büyük bir ün sağlamış oldu. Bundan sonrasında Çehov tamamen tiyatroyla ilgilenmeye başladı. 1899’da «Vanya Dayı»; 1901’de de «Üç Kız Kardeş» adlı piyesleri sahneye konuldu. Aynı yıl Olga Knipper adlı sahne sanatçısı ile evliliğe ilk adımını attı. Bu sırada İlimler Akademisi’ne fahrî üye seçildi, fakat başka bir ünlü yazar olan Maksim Gorki’nin üyeliğinin, dönemin hükümeti tarafınca kabul edilmemesi üstüne Çehov da üyelikten çekildi. 1904’te son olarak ve en ünlü piyesi olan «Vişne Bahçesi» Anton Çehov’un ölümünden çok az sonrasında Moskova Tiyatrosu’nda sahneye kondu. Geriye kalan Anton Çehov, Rusya’nın yetiştirdiği en büyük tiyatro yazarlarından birisi olarak kabul ediliyordu. Fakat Anton Çehov, bu durumu görmeden, az ilkin, Karaormanlar’da Badenmeiler’de ölmüş, Moskova’ da gömülmüştü.
ANTON ÇEHOV’DAN ANILAR
1953’te ölen Nobel Edebiyat Ödülünü kazanmış Rus yazarı İvan Bunin türlü vesilelerle tanımış olduğu meşhur kimseleri «Anılar ve Portreler» adındaki bir kitapta anlatmıştı. Bunin eserinde Anton Çehov’a da bir bölüm ayırmıştır. Alt tarafta, bu bölümden parçayı sunuyoruz.
Bana: «Çok yazar mısın?» diye sordu.
— «Hayır» dedim
— «Ne ayıp!» dedi. «Çok çalışmalısın. Asla durmadan çalışmalısın. Yaşamın süresince!» Çok az duraladı, sonrasında devam etti: «Bence insan bir hikâyeyi yazıp bitirdikten sonrasında başını, sonunu bir kere daha gözden geçirmeli. Bizler roman ve öykü yazarları daima bu kısımlarda yanlış yaparız. Sonrasında, kısa yazmalı. Mümkün olmasıyla birlikte kısa yazmalı.»
•
•
•
•
‘Onun şu sözlerini de daima hatırlarım:
— «Denizi tasvir etmek çok zor olsa gerek. Geçen gün bir okullu çocuğun defterinde denizle ilgili bir yazı okudum. «Deniz büyüktü» demiş. Doğrusu çok hoşuma gitti!»
— «Doğa aleminde kat kat fıçı benzer biçimde görünen tırtıl, günün birinde güzel, sempatik bir kelebek olur. Fakat insanlarda, bu tam aksine. Sempatik kelebekler, zaman içinde çirkin, fıçı benzer biçimde tırtıllara dönüyorlar.
Anton Çehov çok az yiyecek yer, çok az uyurdu. İnanılamıyacak derecede intizama meraklıydı. Ne kadar hasta olursa olsun, bu durumu belirgin etmemeye çalışırdı.
Genel olarak her yazarın ölümünden sonrasında hakkında yazılan yazılarda, alçak gönüllü olduğu, başkalarına ait başarılarına sevindirmiş olduğu anlatılır. Çehov için bu tarz şeyleri düşüne düşüne yazmaya lüzum yoktur. Zira hakikaten içine kapanık, kendi şöhretinden, kabiliyetinden habersiz iyi yürekli bir insandı.
Çok şakacıydı ama, kendi söylediği laflara imkansız gülmezdi. Fakat, kafa kası, son aşama gülünç bir söz söylerse o vakit yüzü hafifçe bir gülümseyişle aydınlanırdı.
Maupassant’la Tolstoy’un hayranıydı. Bu iki yazardan sık sık bahsederdi. Hele Tolstoy’a karşı nedense içinde bir de korku vardı. Onu ziyarete gideceği zamanlar giyimine özellikle dikkat ederdi.
YORUMLAR