(M.Ö. 273-192) Ilim tarihinde Helenistik dönem (M.Ö. 300 -M.S. 100), bilhassa ilk aşamasında, bilimsel yöntemin gerçek mealde işlerlik kazan...
(M.Ö. 273-192) Ilim tarihinde Helenistik dönem (M.Ö. 300 -M.S. 100), bilhassa ilk aşamasında, bilimsel yöntemin gerçek mealde işlerlik kazanılmış olduğu yaratıcı bir ortamdır. Daha önceki bilimsel emekler ya Mısır ve Mezopotamya’da olduğu şeklinde daha çok ergonomik amaçlara yönelik gözlem ve ölçme düzeyinde kalan bir etkinlikti, ya da, Antik Grek döneminde olduğu şeklinde gözlemden çok kuramsal düşünmeye ağırlık veren, varlığın doğasını anlamaya yönelik metafiziksel türden bir uğraştı.
Thales’den Aristoteles’e uzanan üçyüz senelik düşünsel arayışın başlıca hedefi gerçekliğin asal niteliğini belirlemekti. Grek düşünürleri içinde olgusal araştırmaya kim bilir en yatkın olan Aristoteles dahi, temelde, kimi metafiziksel ilkelere dayanan bütüncül bir izah etme arayışı içindeydi. Ussal düşünme ile gözlemsel verilerin etkileşimini içeren bilimsel yöntemin ilk yetkin örneğini Helenistik devrin başta Archimedes (Arşimet) olmak suretiyle sayılı seçkin bilginlerinin çalışmalarında bulmaktayız.
Arşimet, bundan önceki yazıda detaylı bir şekilde gösterdiğimiz şeklinde buluşlarıyla klasik dönemin bilimde en büyük öncüsüdür. Çağdaşı Aristarkus, Kopernik’ten 1700 yıl ilkin, güneş-merkezli sistem hipotezini ilk ortaya devam eden büyük bir astronomdu. Onun öngördüğü sistem etrafında güneş ile yıldızların gökyüzünde durağan konumlarda olduğu, arzın ise güneş çevresinde çembersel bir yörünge çizerek devindiği, dahası kendi ekseni çevresinde de günlük dönüş içinde olduğu türünden, devrin yerleşik anlayışına ters düşen savlar ortaya koymuştu.
Bununla birlikte, yazdığı bir kitapta Güneş ile Ay’ın oylumlarını, dünyadan uzaklıklarını hesaplamaya, ulaşmış olduğu neticeleri geometri yöntemiyle ispatlamaya çalışmış olduğu görülmektedir.
Eratosthenes’e ulaşınca, bu çok yönlü alim için asla kuşkusuz devrin Arşimet’ten sonrasında en büyük öncüsü diyebiliriz. Geniş bilgisi, bir çok mevzularda yazdığı kitaplarıyla daha yaşam döneminde ün kazanan Eratosthenes, İskenderiye büyük kütüphanesinin yöneticisiydi. Arzın küresel bulunduğunu ileri devam eden, güneşin dünyadan uzaklığını 92 milyon mil olarak hesaplayan (doğrusu 93 milyon mildir), Eratosthenes, bilhassa coğrafya alanındaki çalışmalarıyla tanınmaktaydı. Ama onu ilim tarihinde unutulmazlar arasına sokan aslolan başarısı, arzın çevrel çemberinin uzunluğunu belirleme çalışmasıdır. Deniz ve kara ulaşımının bir kaç bin millik açılmayla sınırı olan kalmış olduğu bir dönemde arzın büyüklüğünü belirleme kolayca ulaşılabilecek bir başarı değildi.
Daha evvel bu yönde uğraş veren bir çok kimse olmuştu; ama asla birisi Eratosthenes’in ulaşmış olduğu netice ölçüsünde gerçeğe yakın bir netice ortaya koyamamıştı. Aslolan gayesi güneş ile Ay’ın boyutlarını edinmek, dünyadan uzaklıklarını saptamaktı. Ama bu sebeple ilk olarak arzın büyüklüğünü hesaplaması gerekiyordu. Elde yararlanabileceği hiçbir optik araç yoktu.
Güç kaynağını, uyguladığı yöntem sağlıyordu. Kolay bir orantıya dayanan yöntemin kullanımı bir takım varsayım, gözlemsel bilgi ve geometrik kurallar gerektiriyordu. Mesela, arzın küreselliği, daire çemberinin 360 aşama olduğu, güneş ışınlarının yer yüzüne paralel düşmüş olduğu, vb. Bilinmiş olduğu şeklinde, yer yüzeyi düz değildir, eğmeçlidir. Bu yüzden gün ortasında güneş değişik enlemlerde bulunan kişilere, ufuktan değişik yüksekliklerde görünür. Bu gözlemi dikkate alan Eratosthenes ortalama aynı meridyen üstüne düşen iki yer seçer. Bunlardan biride birisi Syene (şimdiki Asvan barajına yakın ufak bir kasaba), öbürü devrin ünlü ilim merkezi İskenderiye kenti idi.
Syene’de yaz ortasında güneş öğle vakti tam tepede bir konumdadır; o şekilde ki, dik duran bir doğrudan gölge düşüremediği şeklinde, derin bir kuyu dibinden bakıldığında güneş görülür. İskenderiye’de ise vaziyet değişiktir; Syene’nin ortalama 514 mil kuzeyinde bulunan bu kentte güneş ışınları hiçbir süre dik düşmez.
Eratosthenes bu verilere dayanarak alt taraftaki şekilde gösterildiği suretiyle, İskenderiye’de güneş ışınlarının, arzın merkezine dik inen bir doğru üstünde oluşturduğu açıyı (şekilde a ile gösterilen açıyı) ölçer. Ismi geçen iki yerin arzın merkezinde oluşturdukları açıya eşit olan ve iki yer arasındaki mesafeyi temsil eden bu açı ortalama 7.5 derecedir. Her daire çemberi şeklinde yer kürenin çevrel çemberinin de 360 aşama bulunduğunu varsayan Eratosthenes rahat bir orantı işlemiyle bu çemberin 24.670 mil bulunduğunu (doğrusu 24.870 mildir) hesaplar. Bu kadarla kalmaz, 60 millik bir hatayla arzın çapını da belirler.
Isazc Güneş ışınları şekilde z tepe noktasını, c arzın merkezini, i İskenderiye’yi, s Syene’i göstermektedir. a ölçülen ve ics açısına eşit olan açıdır.
Hızla gelişen teknolojinin hemen hemen bir takım rahat el araçlarının ötesine geçmediği bir dönemde bu türden sonuçlara yetişme hakikaten muhteşem bir zekâ ve imgelem gücü demekti.
Eratosthenes’in küçümsenemeyecek bir başarısı da o süre malum dünyanın haritasını çıkarması. Harita İngiliz adaları dahil Avrupa, Afrika ve Asya anakaralarını kapsıyordu. Küresel bir yüzeyi düz kağıt üstünde göstermek kolay bir iş değildi. Tıpkı bir portakal kabuğunu masa üstüne dümdüz yerleştirmek şeklinde. Eratosthenes enlem paralelleriyle meridyen meridyenlerini kullanarak oldukça hassas ve güvenilir bir projeksiyonla güçlüğün üstesinden gelmişti. Yapmış olduğu harita yüzyıllarca denizcilikte ve başka alanlarda kullanıldı.
Eratosthenes, geliştirdiği bir yöntemle, güneşin öğle vaktindeki yüksekliğine bakarak herhangi bir yerin enlemini hesaplayabiliyordu (Boylamın hesaplanması aradan ikibin senelik bir sürenin geçmesini beklemiştir). Onun garip bir savı da fizyolojik coğrafya ile ilgilidir. Hint ve Atlas okyanuslarındaki gel-git devinimleri arasındaki yakın benzerliği göz önüne alıp, iki okyanusun aslına bakarsak birleşik bulunduğunu, üç anakaranın (Avrupa, Asya ve Afrika) da bir ada oluşturduğunu ileri sürer.
Dahası, kimi kaynaklara nazaran, Eratosthenes daha ileri giderek Atlantik ötesi yeni bir anakaranın varlığından dahi söz etmiştir. Ona nazaran, okyanusun öte yakasında malum dünyayı dengeleyen bir başka dünyanın varlığı büyük bir olasılıktı.
Roma yönetiminde zaman içinde İskenderiye’deki parlak ilim meşalesi sönmeye yüz meblağ. O devrin ilim öncülerinin son temsilcisi Hero’nun matematik, fizik ve teknolojideki başarılarını, kendisinden 300 yıl ilkin yaşamış Eratosthenes’e borçlu bulunduğunu söylemiş olması büyük bilginin ilim dünyasındaki kalıcı tesirini yansıtmaktadır.
Eratosthenes 81 yaşlarında öldüğünde en ufak bir mal varlığı yoktu; ama bıraktığı dünya doğduğundaki dünyadan bilgi birikimi ve araştırma yöntemi bakımından daha zengindi.
YORUMLAR