KALMAK gçz. t. 1. 1 Bir yerde, bir kimsede, bir kimsenin yanında kalmak, bir yerde ya da bir kimsenin yanında bulunmaya, oturmaya d...
KALMAK gçz. t. 1.
1 Bir yerde, bir kimsede, bir kimsenin yanında kalmak, bir yerde ya da bir kimsenin yanında bulunmaya, oturmaya devam etmek, oradan ayrılmamak, orayı terk etmemek ya da bir süre orada oyalanmak, eğlenmek: Tüm yaz burada kaldı. Orada ne kadar kalacaksınız? Evde kal, beni bekle. Kimde kalıyorsun? Nerede kaldın, tüm gün seni bekledik.
2. Bir yerde kalmak, o yerde oturmak, ikametgâhı orası olmak: Aynı evde kalıyorlar.
3. Belli bir durumda, konumda kalmak, bulunmuş olduğu durumu ya da konumu korumak, onu değiştirmeden sürdürmek: Devamlı dostun olarak kalacağım. Yaşamı süresince ilkelerine bağlı kaldı. Olduğunuz yerde kalınca, kımıldamayın.
4. Bir yerde, bir kimsede kalmak, sözkonusu bir şeyse, bir yerde ya da kimsede bırakılmak; unutulmak: Cüzdanım evde kalmış. Kalemim Ahmet'te kaldı.
5. (Bir şeyden, bir kimseden, bir gruptan) kalmak, bir şeyin, bir kimsenin, bir grubun yok olmasından sonrasında da yaşamını, varlığını sürdürmek: Bu eski metinlerden geriye sadece birkaç parça kalmış. Koskoca aileden bir o çocuk kaldı.
6. Tümleç + kalmak (tümleç +) kalmamak, bir şey sözkonusuysa, harcandıktan sonrasında belirtilen seviyede artmak; bitmek, tükenmek: Depoda çok azca suyumuz kaldı. On- ca paradan birkaç yüz lira kaldı. Evde (asla) şeker kalmadı.
7. Bir şeye, bir yere, bir zamana tümleç + kalmak, belli bir zamana, belli bir yere ulaşmak, bir eylemi gerçekleştirmek için belirtilen kadar süre, uzaklık vb. bulunmak: Gündoğumuna bir saat kaldı. İzmir'e elli kilometre kaldı. Dönmesine bir ay kaldı.
8. Bir iz, bir kir sözkonusuysa, çıkmamak, tümüyle kaybolmamak: O denli yıkadığım halde lekesi kalmış.
9. Bir şey sözkonusuysa, varlığını sürdürmek, var olmaya devam etmek (çoğu zaman negatif ya da sual biçiminde kullanılır): Artık asla cerasetim kalmadı. Eski dostluklar kaldı mı? Asla ümit kalmadı mı?
10. Bir çıkarma işleminin sonucu olmak: Ondan beş çıkarılırsa beş kalır.
11. Sınıfta kalmak, bir dersten kalmak, bir üst sınıfa geçememek ya da bir derste başarısız olmak: iki senedir sınıfta kalıyor. İngilizceden kalmak.
12. Bir iş, bir etkinlik sözkonusuysa, tamamlayıp gerçekleştirilmemek, geri kalmak: Doktora işi kaldı. Misafirler geldi, beyaz perdeden da kaldık.
13. Bir taşıt sözkonusuysa, işlemez duruma gelmek, bozulmak: Otobüs dağ başlangıcında kaldı. Otomobilimiz yolda kaldı.
14. Bir şey sözkonusuysa, bir kimsenin sorumluluğu, yetki alanı içine girmek, ona düşmek: Bunu söylemek size mi kalmıştı? İş sizin onayınıza kaldı.
15. Bir şey içinde kalmak, bir yer, bir şey sözkonusuysa, onunla kaplanmak, dolmak, ona bulanmak: Her taraf toz duman içinde kal
mış. Elbisen is içinde kalmış.
16. Bir noktada kalmak, bir iş vb. sözkonusuysa, onu hemen sonra sürdürmek suretiyle belli bir noktada bırakmak; ara vermek: Hangi mevzuda kalmıştık?
17. Bir kimseden (bir hiç kimseye) kalmak, ona miras yöntemiyle geçmek: Ailesinden epey mal mülk kalmış. Bu daktilo bana babamdan kaldı.
18. Bir kimse sözkonusuysa sınırı olan bir gelirle idame zorunda olmak: Bir emekli maaşına kaldık, geçinemiyoruz.
19. Bir şeyle, bir şey yapmakla kalmak, sözkonusu bir fiil, bir vaka ise, negatif yönde gelişmek; bir kimse, bir topluluk ise, negatif bir eylemle yetinmeyip daha ileri gitmek (çoğu zaman negatif ve şart kipinde kullanılır): Vakalar bu kadarla kalmadı, giderek büyüdü. Borcunu ödememekle kalmadı, bir de hakaret etti, işler bu şekilde kalsa gene iyi, fakat daha da kötüye gidecek.
20. Sözkonusu bir iş, bir etkinlikse, geriye bırakılmak, ertelenmek: Duruşma iki ay sonraya kaldı. Toplantı salı gününe kaldı.
21. Kala kala, topu topu, olacağı, tümü... şeklinde azlık bildirir: Kal kala üç şahıs kalmıştık koca salonda. || Kaldı ki, bundan başka, bununla beraber: Boşta kimse yok, kaldı ki olsa da adam tutacak paramız yok. || (Şundan ya da bundan) kalır yeri yok, bir şeyi, bir kimseyi bir başka şey ya da kimselerle karşılaştırma durumunda ondan ayrımsız bulunduğunu belirtmek için söylenir. || (Şuna, buna) kalsa, kalırsa, tanışınca, kanısına bakılırsa, onun açısından: Ona kalırsa, işler çok fena gidiyor; yetkisinde olsa, elinden gelse: Bana kalsa, iki günde bitiririm. II.
1. Destek eylem olarak, herhangi bir negatif duruma düşmek, bu şekilde bir durumda bulunmak: Aç açık kalmak. Parasız kalmak. Kimsesiz kalmak.
2. Eylem kökleri ya da gövdeleri sonuna -e (-a) alan eylemsilerle birleşerek sürerlik belirten bileşik fiiller oluşturur: Donakalmak. Şaşakalmak.
3. Kimiıp eki almış eylemsilerden sonrasında gelmiş olarak sürerlik belirtir: Donup kalmak. Şaşırıp kalmak.
—Denize. Açıkta kalmak, bir gemiden söz ederken, herhangi bir nedenle limana girmeyerek açıkta demirlemek.
♦ kalınmak edilg. f. Bir yerde oyalanılmak, bulunulmak, oturulmak: Burada kalınmaz, temiz bir yer değil. Eylül sonuna dek yazlıkta kalındı.
1 Bir yerde, bir kimsede, bir kimsenin yanında kalmak, bir yerde ya da bir kimsenin yanında bulunmaya, oturmaya devam etmek, oradan ayrılmamak, orayı terk etmemek ya da bir süre orada oyalanmak, eğlenmek: Tüm yaz burada kaldı. Orada ne kadar kalacaksınız? Evde kal, beni bekle. Kimde kalıyorsun? Nerede kaldın, tüm gün seni bekledik.
2. Bir yerde kalmak, o yerde oturmak, ikametgâhı orası olmak: Aynı evde kalıyorlar.
3. Belli bir durumda, konumda kalmak, bulunmuş olduğu durumu ya da konumu korumak, onu değiştirmeden sürdürmek: Devamlı dostun olarak kalacağım. Yaşamı süresince ilkelerine bağlı kaldı. Olduğunuz yerde kalınca, kımıldamayın.
4. Bir yerde, bir kimsede kalmak, sözkonusu bir şeyse, bir yerde ya da kimsede bırakılmak; unutulmak: Cüzdanım evde kalmış. Kalemim Ahmet'te kaldı.
5. (Bir şeyden, bir kimseden, bir gruptan) kalmak, bir şeyin, bir kimsenin, bir grubun yok olmasından sonrasında da yaşamını, varlığını sürdürmek: Bu eski metinlerden geriye sadece birkaç parça kalmış. Koskoca aileden bir o çocuk kaldı.
6. Tümleç + kalmak (tümleç +) kalmamak, bir şey sözkonusuysa, harcandıktan sonrasında belirtilen seviyede artmak; bitmek, tükenmek: Depoda çok azca suyumuz kaldı. On- ca paradan birkaç yüz lira kaldı. Evde (asla) şeker kalmadı.
7. Bir şeye, bir yere, bir zamana tümleç + kalmak, belli bir zamana, belli bir yere ulaşmak, bir eylemi gerçekleştirmek için belirtilen kadar süre, uzaklık vb. bulunmak: Gündoğumuna bir saat kaldı. İzmir'e elli kilometre kaldı. Dönmesine bir ay kaldı.
8. Bir iz, bir kir sözkonusuysa, çıkmamak, tümüyle kaybolmamak: O denli yıkadığım halde lekesi kalmış.
9. Bir şey sözkonusuysa, varlığını sürdürmek, var olmaya devam etmek (çoğu zaman negatif ya da sual biçiminde kullanılır): Artık asla cerasetim kalmadı. Eski dostluklar kaldı mı? Asla ümit kalmadı mı?
10. Bir çıkarma işleminin sonucu olmak: Ondan beş çıkarılırsa beş kalır.
11. Sınıfta kalmak, bir dersten kalmak, bir üst sınıfa geçememek ya da bir derste başarısız olmak: iki senedir sınıfta kalıyor. İngilizceden kalmak.
12. Bir iş, bir etkinlik sözkonusuysa, tamamlayıp gerçekleştirilmemek, geri kalmak: Doktora işi kaldı. Misafirler geldi, beyaz perdeden da kaldık.
13. Bir taşıt sözkonusuysa, işlemez duruma gelmek, bozulmak: Otobüs dağ başlangıcında kaldı. Otomobilimiz yolda kaldı.
14. Bir şey sözkonusuysa, bir kimsenin sorumluluğu, yetki alanı içine girmek, ona düşmek: Bunu söylemek size mi kalmıştı? İş sizin onayınıza kaldı.
15. Bir şey içinde kalmak, bir yer, bir şey sözkonusuysa, onunla kaplanmak, dolmak, ona bulanmak: Her taraf toz duman içinde kal
mış. Elbisen is içinde kalmış.
16. Bir noktada kalmak, bir iş vb. sözkonusuysa, onu hemen sonra sürdürmek suretiyle belli bir noktada bırakmak; ara vermek: Hangi mevzuda kalmıştık?
17. Bir kimseden (bir hiç kimseye) kalmak, ona miras yöntemiyle geçmek: Ailesinden epey mal mülk kalmış. Bu daktilo bana babamdan kaldı.
18. Bir kimse sözkonusuysa sınırı olan bir gelirle idame zorunda olmak: Bir emekli maaşına kaldık, geçinemiyoruz.
19. Bir şeyle, bir şey yapmakla kalmak, sözkonusu bir fiil, bir vaka ise, negatif yönde gelişmek; bir kimse, bir topluluk ise, negatif bir eylemle yetinmeyip daha ileri gitmek (çoğu zaman negatif ve şart kipinde kullanılır): Vakalar bu kadarla kalmadı, giderek büyüdü. Borcunu ödememekle kalmadı, bir de hakaret etti, işler bu şekilde kalsa gene iyi, fakat daha da kötüye gidecek.
20. Sözkonusu bir iş, bir etkinlikse, geriye bırakılmak, ertelenmek: Duruşma iki ay sonraya kaldı. Toplantı salı gününe kaldı.
21. Kala kala, topu topu, olacağı, tümü... şeklinde azlık bildirir: Kal kala üç şahıs kalmıştık koca salonda. || Kaldı ki, bundan başka, bununla beraber: Boşta kimse yok, kaldı ki olsa da adam tutacak paramız yok. || (Şundan ya da bundan) kalır yeri yok, bir şeyi, bir kimseyi bir başka şey ya da kimselerle karşılaştırma durumunda ondan ayrımsız bulunduğunu belirtmek için söylenir. || (Şuna, buna) kalsa, kalırsa, tanışınca, kanısına bakılırsa, onun açısından: Ona kalırsa, işler çok fena gidiyor; yetkisinde olsa, elinden gelse: Bana kalsa, iki günde bitiririm. II.
1. Destek eylem olarak, herhangi bir negatif duruma düşmek, bu şekilde bir durumda bulunmak: Aç açık kalmak. Parasız kalmak. Kimsesiz kalmak.
2. Eylem kökleri ya da gövdeleri sonuna -e (-a) alan eylemsilerle birleşerek sürerlik belirten bileşik fiiller oluşturur: Donakalmak. Şaşakalmak.
3. Kimiıp eki almış eylemsilerden sonrasında gelmiş olarak sürerlik belirtir: Donup kalmak. Şaşırıp kalmak.
—Denize. Açıkta kalmak, bir gemiden söz ederken, herhangi bir nedenle limana girmeyerek açıkta demirlemek.
♦ kalınmak edilg. f. Bir yerde oyalanılmak, bulunulmak, oturulmak: Burada kalınmaz, temiz bir yer değil. Eylül sonuna dek yazlıkta kalındı.
Kaynak: Büyük Larousse
Gitmek mi Kolay? Yoksa Kalmak mı?
Formda Kalmak
Maruz kalmak ne anlamına gelir?
kalmak
(nesne almayan eylem)
1 . Olduğu yeri ve durumu korumak, sürdürmek:
"Sıkı sıkı kucakladı ve öylece kaldı."- T. Buğra.
2 . (vakit, uzaklık ya da nicelik için) Belirtilen oranda bulunmak:
"Otomobilde yalnız dört çocuk kalmıştı."- O. C. Kaygılı.
3 . Konaklamak, konmak:
"Derhal karargâha yerleşmezsem, ne geri dönebilir, ne de otelde kalabilirdim."- F. R. Atay.
4 . Oturmak, yaşamak, eğleşmek:
"Tam beş yıl benimle birlikte kaldı."- S. F. Abasıyanık.
5 . Yaşamını sürdürmek, yaşamak.
6 . Varlığını korumak, sürdürmek:
"Eniştemizin iptidaî kalmış huyları da vardı."- A. Ş. Hisar.
7 . Oyalanmak, zaman geçirmek:
"Kısa bir süre tezgâhın önünde kaldı."- N. Cumalı.
8 . Derslik geçmemek.
9 . İşlemez, yürümez duruma gelmek.
10 . (-e durum ekiyle kullanılan eylem) Geriye atılmak, ertelenmek:
"Mahkeme ayın on sekizine kaldı."- S. F. Abasıyanık.
11 . (-e durum ekiyle kullanılan eylem) Görevi ya da yetkisi içinde olmak, düşmek, durumu itibarıyla aşağı seviyede bulunmak:
"Paralı pullu, dünya güzeli şeklinde adam, kaldı kaldı da bu kokmuşa mı kaldı?"- R. N. Güntekin.
12 . Bir şeyle kaplanmak, bir şeye bulanmak.
13 . Bir işi belli bir noktada bırakmak, ara vermek.
14 . (-den durum kiyle kullanılan eylem) Miras olarak geçmek.
15 . (-den durum kiyle kullanılan eylem) Yapamamak.
16 . Belli bir gelirle idame zorunda bulunmak:
"Refika, valide, iki kerime kaldık mı biz iki bin kuruş tekaüt maaşına."- H. Taner.
17 . (ile edatıyla kullanılan eylem) Yetinmek.
18 . Sınırlanmak, bitmemek:
"Amasya'da iken karşılaştığımız durum yalnız Şeyh Recep vak'asıyla kalmadı."- Mustafa Kemal Atatürk.
19 . (destek eylem) Olmak, herhangi bir durumda bulunmak:
"Fatma'nın yiyecek çantası olmasaydı, dün aç kalmıştık."- F. R. Atay.
20 . Herhangi bir durumu sürdürmek.
21 . (destek eylem) Kök ya da gövdeleri sonuna -e / -a ve -ip eki almış fiillerle sürerlik bildiren birleşik fiiller oluşturur.
Atasözü, deyim ve birleşik fiiller
(şundan ya da bundan) kalır yeri yok
(şuna ya da buna) kalsa (ya da kalırsa)
(nesne almayan eylem)
1 . Olduğu yeri ve durumu korumak, sürdürmek:
"Sıkı sıkı kucakladı ve öylece kaldı."- T. Buğra.
2 . (vakit, uzaklık ya da nicelik için) Belirtilen oranda bulunmak:
"Otomobilde yalnız dört çocuk kalmıştı."- O. C. Kaygılı.
3 . Konaklamak, konmak:
"Derhal karargâha yerleşmezsem, ne geri dönebilir, ne de otelde kalabilirdim."- F. R. Atay.
4 . Oturmak, yaşamak, eğleşmek:
"Tam beş yıl benimle birlikte kaldı."- S. F. Abasıyanık.
5 . Yaşamını sürdürmek, yaşamak.
6 . Varlığını korumak, sürdürmek:
"Eniştemizin iptidaî kalmış huyları da vardı."- A. Ş. Hisar.
7 . Oyalanmak, zaman geçirmek:
"Kısa bir süre tezgâhın önünde kaldı."- N. Cumalı.
8 . Derslik geçmemek.
9 . İşlemez, yürümez duruma gelmek.
10 . (-e durum ekiyle kullanılan eylem) Geriye atılmak, ertelenmek:
"Mahkeme ayın on sekizine kaldı."- S. F. Abasıyanık.
11 . (-e durum ekiyle kullanılan eylem) Görevi ya da yetkisi içinde olmak, düşmek, durumu itibarıyla aşağı seviyede bulunmak:
"Paralı pullu, dünya güzeli şeklinde adam, kaldı kaldı da bu kokmuşa mı kaldı?"- R. N. Güntekin.
12 . Bir şeyle kaplanmak, bir şeye bulanmak.
13 . Bir işi belli bir noktada bırakmak, ara vermek.
14 . (-den durum kiyle kullanılan eylem) Miras olarak geçmek.
15 . (-den durum kiyle kullanılan eylem) Yapamamak.
16 . Belli bir gelirle idame zorunda bulunmak:
"Refika, valide, iki kerime kaldık mı biz iki bin kuruş tekaüt maaşına."- H. Taner.
17 . (ile edatıyla kullanılan eylem) Yetinmek.
18 . Sınırlanmak, bitmemek:
"Amasya'da iken karşılaştığımız durum yalnız Şeyh Recep vak'asıyla kalmadı."- Mustafa Kemal Atatürk.
19 . (destek eylem) Olmak, herhangi bir durumda bulunmak:
"Fatma'nın yiyecek çantası olmasaydı, dün aç kalmıştık."- F. R. Atay.
20 . Herhangi bir durumu sürdürmek.
21 . (destek eylem) Kök ya da gövdeleri sonuna -e / -a ve -ip eki almış fiillerle sürerlik bildiren birleşik fiiller oluşturur.
Atasözü, deyim ve birleşik fiiller
(şundan ya da bundan) kalır yeri yok
(şuna ya da buna) kalsa (ya da kalırsa)
kalmak ingilizcesi
1. to remain, be left; to be left over.
2. to stay (in a place temporarily).
3. to come to a halt, reach a standstill.
4. to fail (a class).
5. /a/ to be postponed to.
6. /a/ (for a matter) to be entrusted to (someone).
7. /a, dan/ (for something) to be left to (someone) by (someone else).
8. /dan/ to be kept from doing (something).
9. /la/ to be content with, go no further than. kala kala only ..., no more than ... (is left): Gelmesine kala kala bigün kaldý. There´s only one day left until she comes. kaldý ki moreover, furthermore.
kalsa/kalýrsa /a/
1. if you ask (my/his/her) opinion.
2. if it were left up to (someone).
Kalsýn.
1. Let´s leave it for the time being.
2. I´ve decided I don´t want it. kalýr yeri olmamak /dan/ to be at least as good as.
1. to remain, be left; to be left over.
2. to stay (in a place temporarily).
3. to come to a halt, reach a standstill.
4. to fail (a class).
5. /a/ to be postponed to.
6. /a/ (for a matter) to be entrusted to (someone).
7. /a, dan/ (for something) to be left to (someone) by (someone else).
8. /dan/ to be kept from doing (something).
9. /la/ to be content with, go no further than. kala kala only ..., no more than ... (is left): Gelmesine kala kala bigün kaldý. There´s only one day left until she comes. kaldý ki moreover, furthermore.
kalsa/kalýrsa /a/
1. if you ask (my/his/her) opinion.
2. if it were left up to (someone).
Kalsýn.
1. Let´s leave it for the time being.
2. I´ve decided I don´t want it. kalýr yeri olmamak /dan/ to be at least as good as.
Gitmek mi Kolay? Yoksa Kalmak mı?
Formda Kalmak
Maruz kalmak ne anlamına gelir?
YORUMLAR