kalınca ( I ) ödat 1 . Cisimlerde uzunluk ve genişlik haricinde üçüncü boyutu çok olan (cisim), ince karşıtı: "Alt katta h...
kalınca ( I )
ödat
"Alt katta her tarafın pencereleri kalınca, sık demir parmaklıklarla örtülüydü."- H. R. Gürpınar.
2 . Enli ve gür (kaş).
3 . Yoğun, akıcılığı azca olan:
"Kalınca bir sis tabakası."- .
4 . Etli, dolgun:
"Dudakları kalınca, yüzü erişkinlik içinde..."- M. Ş. Esendal.
5 . Pes (ses).
Atasözü, deyim ve birleşik fiiller
kalınca incelene kadar ince süzülür
Birleşik Sözler
kalınca bağırsak
kalınca kafa
kalınca ses
kalınca meşhur
kalınca yağ
ensesi kalınca
kalınca (II)
isim, halk ağzında
Gelin olacak kıza adam tarafınca verilen para ya da armağan, ağırlık:
"Babam senden çok mu istedi kalını?"- Halk türküsü.
kalınca (III)
Mayalı hamurun parçalara ayrılıp tandırda pişirilmesiyle elde edilmiş ekmek türü.
Kalınca bağırsağın görevleri nedir?
Kervansarayların etrafının taş ve kalınca duvarla çevrilmesinin sebebi nedir?
Mağara sporlarında yatay geçişlerde yere paralel döşenen kalınca halatın adı nedir?
KALIN sıf.
1. Kalınlığı fazla olan şey için kullanılır: Ekmeği kalınca dilimler halinde kesmek. Kalınca bir kar örtüsü. Kalınca bir kumaş.
2. Çapı büyük olan: Kalınca belli bir bayan. Kalınca bacaklar. Kalınca bir dala tutunmak.
3. Kalınlığıyla ehemmiyet, belirginlik kazanan şey için kullanılır: Kalınca bir roptan. Kalınca dudaklar.
4. Yoğun, koyu, akıcılığı azca olan: Şehir kalınca bir sis tabakasıyla kaplanmıştı.
5. Tok ve gür ses için kullanılır.
6. Arg. Varlıklı kimse için kullanılır.
7. Kalınca çizgileriyle ayrıntılarına inmeden, ana noktalarıyla, kabaca. || Kalınca kafalı, bir şeyi anlamakta güçlük çeken, anlayışı kıt kimse için kullanılır: Bu kadar kolay bir problemi bile çözemiyorsun, ne kalınca kafalısın. || Kalınca kafalılık, bir şeyi geç ya da güç anlama durumu.
—Bine. Kalınca fırça, atın tozunu almak ve tüylerini taramakta kullanılan, yüzeyi kalınca naylon tellerle kaplı fırça.
—Ev eşy. Kalınca perde, pencere camı ya da tül perde önüne yerleştirilmiş, kapatıldığında içerisinin görülmesini, soğuk ve ışığın girmesini engellemiş olan kalınca kumaştan yapılmış perde.
—Matbaac. Kalınca karakter, aynı tür ve aynı yükseklikteki düzgüsel karaktere oranla kalınlığı daha çok olan karakter.
—Sesbilg. Eklemlenme noktası ses yolunun arkasına doğru, yumuşak damak, kü- çükdil ya da yutak bölgesinde yer edinen bir sesbirime (ünsüz ya da meşhur) denir (örn. artdamaksıl ünlüler, küçükdil ünlüleri ya da boğazsıl ünlüler). [Karşt. ÖN.] || Ağız boşluğunun alt kısmına yerleşen dille oluşturulan meşhur için kullanılır. (Karşt. İNCE)
KALIN a. (esk. türkç. söze). Folk.
1. Eski Türkler'de kız kaçıran boyun, bunun karşılığı olarak kızın boyuna verdiği mal. (Bk. ansikl. böl.)
2. Anadolu'nun bazı yörelerinde, bilhassa D. ve G.-D. Anadolu'da, kız evine ödenen başlık.
—ANSİKL. Folk. Eski Türklerde evlenme, daha çok kız kaçırma ve yağma kanalıyla oluyordu. ( EVLENME.) Bu durum, boylar içinde kanlı çarpışmalara niçin olduğundan evlenmenin sulh içinde gerçekleştirilmesi amacıyla "kalın†ödeme yoluna gidildi. Kalınca, boyun orta malıydı. Kalını alan boy, bunu boy üyeleri içinde eşit olarak paylaştırırdı.
Kaynak: Büyük Larousse
1. Kalınlığı fazla olan şey için kullanılır: Ekmeği kalınca dilimler halinde kesmek. Kalınca bir kar örtüsü. Kalınca bir kumaş.
2. Çapı büyük olan: Kalınca belli bir bayan. Kalınca bacaklar. Kalınca bir dala tutunmak.
3. Kalınlığıyla ehemmiyet, belirginlik kazanan şey için kullanılır: Kalınca bir roptan. Kalınca dudaklar.
4. Yoğun, koyu, akıcılığı azca olan: Şehir kalınca bir sis tabakasıyla kaplanmıştı.
5. Tok ve gür ses için kullanılır.
6. Arg. Varlıklı kimse için kullanılır.
7. Kalınca çizgileriyle ayrıntılarına inmeden, ana noktalarıyla, kabaca. || Kalınca kafalı, bir şeyi anlamakta güçlük çeken, anlayışı kıt kimse için kullanılır: Bu kadar kolay bir problemi bile çözemiyorsun, ne kalınca kafalısın. || Kalınca kafalılık, bir şeyi geç ya da güç anlama durumu.
—Bine. Kalınca fırça, atın tozunu almak ve tüylerini taramakta kullanılan, yüzeyi kalınca naylon tellerle kaplı fırça.
—Ev eşy. Kalınca perde, pencere camı ya da tül perde önüne yerleştirilmiş, kapatıldığında içerisinin görülmesini, soğuk ve ışığın girmesini engellemiş olan kalınca kumaştan yapılmış perde.
—Matbaac. Kalınca karakter, aynı tür ve aynı yükseklikteki düzgüsel karaktere oranla kalınlığı daha çok olan karakter.
—Sesbilg. Eklemlenme noktası ses yolunun arkasına doğru, yumuşak damak, kü- çükdil ya da yutak bölgesinde yer edinen bir sesbirime (ünsüz ya da meşhur) denir (örn. artdamaksıl ünlüler, küçükdil ünlüleri ya da boğazsıl ünlüler). [Karşt. ÖN.] || Ağız boşluğunun alt kısmına yerleşen dille oluşturulan meşhur için kullanılır. (Karşt. İNCE)
KALIN a. (esk. türkç. söze). Folk.
1. Eski Türkler'de kız kaçıran boyun, bunun karşılığı olarak kızın boyuna verdiği mal. (Bk. ansikl. böl.)
2. Anadolu'nun bazı yörelerinde, bilhassa D. ve G.-D. Anadolu'da, kız evine ödenen başlık.
—ANSİKL. Folk. Eski Türklerde evlenme, daha çok kız kaçırma ve yağma kanalıyla oluyordu. ( EVLENME.) Bu durum, boylar içinde kanlı çarpışmalara niçin olduğundan evlenmenin sulh içinde gerçekleştirilmesi amacıyla "kalın†ödeme yoluna gidildi. Kalınca, boyun orta malıydı. Kalını alan boy, bunu boy üyeleri içinde eşit olarak paylaştırırdı.
Kaynak: Büyük Larousse
kalınca ingiliizcesi
- thick; stout, coarse; dense; (ses) deep; rich
Kalınca bağırsağın görevleri nedir?
Kervansarayların etrafının taş ve kalınca duvarla çevrilmesinin sebebi nedir?
Mağara sporlarında yatay geçişlerde yere paralel döşenen kalınca halatın adı nedir?
YORUMLAR