Layık ödat (la:yık, l ince okunması mümkün) Arapça lÂ¥yi® 1 . Nitelikleri, aslı, hareketleri, davranışlarıyla bir şeyi elde ...
Layık
ödat (la:yık, l ince okunması mümkün) Arapça lÂ¥yi®
1 . Nitelikleri, aslı, hareketleri, davranışlarıyla bir şeyi elde etmeye hak kazanmış olan:
2 . Bir hiç kimseye uygun olan, yaraşan.
ödat (la:yık, l ince okunması mümkün) Arapça lÂ¥yi®
"Sevilmeye o herkesten fazla layıktır."- P. Safa.
2 . Bir hiç kimseye uygun olan, yaraşan.
Atasözü, deyim ve birleşik fiiller
- layığını bulmak
- layık görmek
- layık olmak
LAYIK sıf. (ar. Iayık).
1, Bir şeye layık, üstün ve onurlu bir göreve ya da duruma yaraşır bir kişiliği, nitelikleri olan kimse için kullanılır: Bu göreve layık bir insandır.
2. Bir şeye, bir şey olmaya, bir şey yapılmaya layık, nitelikleriyle, iyi ya da fena davranışlarıyla bir şeyi hak eden bir kimse; nitelikleriyle bir şeye uygun görülen bir şey için kullanılır: Sevgiye saygıya, sevilmeye, sayılmaya layık bir insan. O bu hakaretlere layık değildi. Sen buna, hatta daha kötülerine bile layıksın. En seçkin müzelerde yer almaya layık bir tablo
3. Bir hiç kimseye layık, üstün nitelikleri, bir başka kişinin aynı tür üstün niteliklerine uygun düşen bir kimse için kullanılır: Kendine layık bir eş aramak. Babasına layık bir evlat.
4. Layık olmak, hak etmek: Layık olduğu cezaya çarptırıldı.
♦ a.
1. Uygun olan, yaraşan, hak edilen şey: Tanrı layığını versin.
2. Layığını bulmak, kendisine uygun düşecek eşini, dengini bulmak; hak etmiş olduğu cezaya uğramak. || Layığı veçhile, uygun, münasip şekilde; layıkıyla.
♦ be. Uygun, yakışır: Bu işi sana layık bulmuyorum. Asla kimse onları birbirlerine layık görmüyor,
1, Bir şeye layık, üstün ve onurlu bir göreve ya da duruma yaraşır bir kişiliği, nitelikleri olan kimse için kullanılır: Bu göreve layık bir insandır.
2. Bir şeye, bir şey olmaya, bir şey yapılmaya layık, nitelikleriyle, iyi ya da fena davranışlarıyla bir şeyi hak eden bir kimse; nitelikleriyle bir şeye uygun görülen bir şey için kullanılır: Sevgiye saygıya, sevilmeye, sayılmaya layık bir insan. O bu hakaretlere layık değildi. Sen buna, hatta daha kötülerine bile layıksın. En seçkin müzelerde yer almaya layık bir tablo
3. Bir hiç kimseye layık, üstün nitelikleri, bir başka kişinin aynı tür üstün niteliklerine uygun düşen bir kimse için kullanılır: Kendine layık bir eş aramak. Babasına layık bir evlat.
4. Layık olmak, hak etmek: Layık olduğu cezaya çarptırıldı.
♦ a.
1. Uygun olan, yaraşan, hak edilen şey: Tanrı layığını versin.
2. Layığını bulmak, kendisine uygun düşecek eşini, dengini bulmak; hak etmiş olduğu cezaya uğramak. || Layığı veçhile, uygun, münasip şekilde; layıkıyla.
♦ be. Uygun, yakışır: Bu işi sana layık bulmuyorum. Asla kimse onları birbirlerine layık görmüyor,
Kaynak: Büyük Larousse
layık ingilizcesi
- worthy, deserving
YORUMLAR