Veli TDK, Türk Dil Kurumu isim (veli: ) Arapça vel³ 1 . Bir çocuğun her türlü davranışından görevli olan kimse. 2 . (din b....
Veli
TDK, Türk Dil Kurumu
isim (veli: ) Arapça vel³
1 . Bir çocuğun her türlü davranışından görevli olan kimse.
2 . (din b.
TDK, Türk Dil Kurumu
1 . Bir çocuğun her türlü davranışından görevli olan kimse.
2 . (din b.
) Ermiş:
"Anadolu'da hele Rumeli'de her yolüstünde, her tepede görülen türbelerde yatan veliler..."- Y. K. Beyatlı.
Birleşik Sözler
- veliaht
- velinimet
- veliyullah
Orhan Veli'nin şiirlerindeki zihniyet, dil, yapı, tema, anane özellikleri nedir?
Anadolu'nun Türkleşmesinde Hacı Bektaş-ı Veli'nin görevi nedir?
Veli Kavlak
Veli, Şeyh Nedir? Tanrı'ın El-Veliyyü Güzel İsmi Ne Anlama Gelir?
Tanrı'ı (c.c.) duyu organları ile algılayamıyoruz. Şundan dolayı O yüce ve uludur. Fakat O yarattığı varlıklardan, dolayısıyla insanlardan uzak değildir.
Bazı varlıklı insanoğlu vardır. Varlıkları onları toplumdan ve insanlardan uzaklaştırır. Kendi egoist dünyalarında onları yalnız kılar. Tanrı (c.c.) bu şekilde değildir. O sonsuz zenginliği, gücü ve kudretiyle insanlardan uzaklaşmıyor. Bazı insanları kendisine yakın kılıyor.
Kelime-i şahadet getiren, doğrusu Tanrı'ın (c.c.) varlığını ve birliğini kabul edip de Hz. Muhammed'in (s.a.s) peygamberliğini onaylayan hepimiz Müslüman'dır. Tanrı'ın (c.c.) emirlerini yerine getiren, yasaklarından kaçınan birisi ise mümin sınıfına girer. Müminler içinde bazıları bu mevzuda daha duyarlı hale gelirler. Yaşamlarında ibadetlere daha bir ağırlık verirler, yasaklardan daha bir özenle kaçınmaya çalışırlar. Tanrı'ın (c.c.) rızasına talip olup her işi Tanrı (c.c.) için hayata geçirmeye başlarlar. İşte velilik yolu bu aşamada adım atar. Tanrı (c.c.) bu şekilde bir kulunu kendisine yol gösterip ulaştıracak veli kullarıyla tanıştırır. Zira yol çok tehlikelidir. Bir kılavuz olmadan yürünemez. Bu yolda daha evvelde yürümüş olan birisinin rehberliğine gerekseme vardır. Nefis ve şeytan her an ayakları kaydırmak için fırsat gözetir. Bu yolda ibadetler kalbe, göğse gelen cezbeyle kolaylaştırılır. Onun için farz ibadetler haricinde nafilelerle de Tanrı'a (c.c.) yaklaşılmaya çalışılır. Bilhassa bu yolda Tanrı'ın (c.c.) zikrinden zevk alınmaya başlanır. Devamlı bir tövbe hali ile geçmiş hatalar telafi edilmeye, tamamlanmamış ibadetler tamamlanmaya çalışılır. Bu sırada nur adeta Tanrı'la (c.c.) alış verişin tutarı olarak insanoğlunun ellerini ve yüzünü güzelleştirir.
Yol gösterici velinin (mürşidin) en belirgin özelliği görüldüğünde Tanrı'ı (c.c.) ve peygamberini (s.a.s) anımsatmasıdır. Öyleki bir kutsal zatın siması, giyim kuşamı, tavrı, hareketleri, hitabı Tanrı Resulünden s.a.s. izler taşır. Tanrı (c.c.) ve peygamber sevgisi o kutsal zat görüldüğünde gönülde canlanır. Bunun içindir ki Kuran-ı Kerim Tanrı (c.c.) sevgisine ulaşmanın yolunu peygambere uymaya bağlamıştır: “De ki eğer siz hakkaten Tanrı'ı seviyorsanız bana uyun ki Tanrı da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Tanrı Gafûr, Rahîm'dir (Âl-i İmran suresi, ayet 31).â€
Tanrı'ın (c.c.) el-Veliyyü güzel adı (Tanrı [c.c.] müminlerin dostudur, seçtiği kulları Kendi'sine dost edinir.) içimizde Tanrı'a (c.c.) yakın olma mevzusunda bir arzuyu uyandırmalıdır. Şundan dolayı Tanrı'a (c.c.) yakın olmak evrendeki en büyük lütuftur. Yaratılış amacıdır. Ondan daha büyük bir nimet olması imkansız. İnsanı, evreni, her şeyi yoktan yaratan Tanrı'a (c.c.) birazcık daha yakın olmaktan, Tanrı'ın (c.c.) veli kulları içinde yer almaktan daha güzel başka bir şey var mıdır?
Peygamberimiz Aleyhissâlatu Vesselâm Efendimiz bir kutsi hadis-i şeriflerinde Tanrı'ın (c.c.) bu yakınlığını şu şekilde bildirmişlerdir: “Kulum Bana farz ibadetlerle yaklaşır. Nafile ibadetlerle de yaklaşmaya devam eder. O denli yaklaşır ki, onun gören gözü olurum Benimle görür, işiten kulağı olurum Benimle işitir, tutan eli olurum Benimle meblağ, yürüyen ayağı olurum Benimle yürür.â€
İşte velilikteki sır, keşf ve keramet de böylece adım atar. Şundan dolayı Tanrı (c.c.) bir kulun gören gözü, işten kulağı oldu mu onun için gizli saklı hiçbir bilgi kalmaz. Dilediğini Tanrı'ın izni ile görür ve işitir. Gene yapamayacağı hiçbir iş kalmaz. Şundan dolayı tutan eli Tanrı (c.c.) olmuştur. Yürüyen ayağı, Tanrı (c.c.) oldu mu istediği yerde hazır ve nazır olur. Şundan dolayı Tanrı (c.c.) her yerde hazır ve nazırdır. Mesafeler, vakit ortadan kalkar.
Kuşkusuz hiçbir veli keşf ve kerameti amaç olarak görmez. Velilerin tek amaçladıkları şey Tanrı'ın (c.c.) rızasıdır. Hatta veliler keşf ve kerameti adamların aybaşı hali olarak kabul ederler. Iyi mi bu şekilde bir durumda olan bir bayan ibadetlerden geçici olarak uzak durursa veliler de keşf ve kerametlerinden utanarak sıkılırlar. Bunu kendileri ile Tanrı (c.c.) içinde bir perde olarak görürler. Tanrı'ın (c.c.) kendilerini sınav ettiğini düşünürler: Kendilerinin keşf ve keramete mi güvenip dayandığının yoksa bununla Tanrı'ın (c.c.) rızasına ermeye mi çalıştığının ölçüldüğünü düşünürler.
İster diri ister ölü olsun, Tanrı'ın (c.c.) veli kullarından en güzel şekilde yararlanmak gerekir. Bu yararlanma biçimlerinden birisi de veli kulu dualarda vesile kılmaktır. Bu sırada şuna azami derecede dikkat göstermek gerekir: Veli kulu duasında vesile kılan şahıs, o veli kuldan değil Tanrı'tan (c.c.) istekte bulunmalıdır. Bazı bilgisiz insanların velilerin mezarına çaput bağlamaları, velinin ruhundan yardım talepleri Tanrı'a (c.c.) birer şirktir. Şirk ise en büyük günahtır. Fakat o velinin yüzü suyu hürmetine ya da Tanrı (c.c.) indindeki derecesinden yararlanarak Tanrı'a (c.c.) duada bulunma dinde yeri olan bir durumdur. Duaların da kabulünde etkilidir.
Kuşkusuz Tanrı'a (c.c.) direkt meydana getirilen dualar da kabul edilebilir. Fakat duanın mahiyeti gereği kabulünün bir kısım koşulları üzerimizde bulunmayabilir. Bazı günahların ağırlığı, beddualar, haklar üzerimizde olabilir. Bu yüzden duamız da kabul görmeyebilir. Bu durumda bir Tanrı (c.c.) dostunun duasını almak ya da dualarımızda onun adını anmak bu negatif durumu ortadan kaldırabilir. Iyi mi hayatta bazı meşru işlerimizi araya adam koyarak -başkaların hakkını yemeyi, torpili kastetmiyorum- ya da uzmanına başvurarak yaptırabiliyorsak ahiret işlerinde de durum böyledir. Gücümüzün yetmediği dualarda Tanrı'ın (c.c.) veli kulları dualarımızın kabulünde büyük bir yarar sağlayabilirler.
Her gerçek şeyh kesinlikle velidir. Veli olmadan şeyh olmak mümkün değildir. Gerçek şeyh diye bilerek yazdım, zira memleketimizdeki şeyhlerin bir kısmının silsilesi kopuktur. Kısaca gerçek şeyh değillerdir. Bunlar çoğu zaman iyi niyetli insanlardır. İslam'a çeşitli açılardan hizmet de ederler. Fakat tarikat yolunda şeyhin rabıtasından da yararlanılır. Bağlantı demek, nur membaı ile bağlantıya geçmektir, şeytanı tabiri caizse elektrikli sandalyeye oturtmaktır. Gene bağlantı demek, ruhu da en gıdalı besinle doğrusu nurla güçlendirmektir. Bağlantı olmayınca sofilik de olmaz. Şeyh gerçek şeyh değilse rabıtasıyla müritlerini şeytanın kucağına atar, hem kendisi hem de bağlıları büyük zarar görürler.
Her veli şeyh olacak diye bir kaide yoktur. Şeyhlik izinle olur. Şeyhliğe kabul eden organ silsiledeki şeyhlerin ervahları (sadatlar) ile Peygamber Efendimizin s.a.s. ruhudur. Yaşayan şeyh bir tek kendi reyi ile oğlunu ya da herhangi birisini şeyh olarak uzak bir beldedeki ihtiyacı karşılamak suretiyle atayabilir. Fakat bu şahıs gerçek şeyh olmadığı için, doğrusu teberrüken şeyh olduğundan müritlerine rabıtasını yaptırmaz. Teberrüken şeyh olan şahıs müritleri ile beraber sadece kendi gerçek şeyhini bağlantı edebilir. Teberrüken şeyh olanlar, belli bir vakit sonrasında eğer zincirdeki sadatlar ve Rasulullah (s.a.s.) gerçek şeyhliğe onay verirlerse o vakit müritlerine kendi rabıtasını yaptırabilirler. Bu şekilde bir kişinin şeyhi vefat ederse teberrüken şeyh olan kişinin derhal yeni bir şeyh bulması gerekir. Fakat işte tam bu aşamada nefisleri devreye girerek bu şekilde kişiler, yeni bir şeyh bulmak yerine ölen şeyhlerinin varisleri olarak mevkilerini daha da sağlamlaştırıp gerçek şeyhliğe soyunabilirler. İşte şeyh arayan kişiler bilhassa bu duruma dikkat etmelidirler. Zira bunlar gerçek şeyh olmadığı için rabıtalarında nur, feyz, nisbet olmaz. Bu durum veliler için de böyledir. Veli de şeyh olmadan irşat faaliyetlerinde şeyh şeklinde davranıp rabıtasını yaptırırsa büyük bir hataya düşmüş olur. Gerçi onun rabıtası insanlara yarar verir fakat izinsiz işler faydadan daha çok zarar da getirebilir. Doğal üveysi olarak yetişen ve lüzumlu yerlerden irşat izni alıp gerçek şeyh olanların da varlığını inkâr etmek doğru değildir. Fakat bunlar çok azdır ve kural dışı nevindendirler.
Velilik sadece nefs-i mutmainnede (doygunluk olmuş, huzura ermiş nefis) mümkündür. Velilik kolay bir yol değildir. Nefis ve şeytanla savaştan sonrasında erişilen bir makamdır. Bu makama kadar şahıs nefs-i emmare (kötülüğü emreden nefis), nefs-i levvame (kendisini kınayan nefis), nefs-i mülhime (esin alan nefis) makamlarını tek tek geçer. Bu makamları tek tek aşmak zihinsel işlemlerle, hayallerle, fikir boyutlarıyla olmamaktadır. Bunlar yaşamsal olarak gerçekleşmektedir. Bu makama doğrusu velilik makamına ulaşan kişilerin tüm letaifleri açıldığı, doğrusu değişik renkteki tüm nurları gördükleri şeklinde sadatların ervahları ile de peygamberimizin s.a.s. ruhu ile de istedikleri zaman görüşüp konuşabilirler.
Her insan tarikata girmeden ilkin çoğu zaman nefsi emmare düzeyindedir. Kısaca bu insan için nefsi adeta ilahtır. Onu mutlu etmek için çalışır. Yaşam amacı budur. Nefsanî arzularını gerçekleştirmektir. Tanrı'ın komut ve yasakları onu pek ilgilendirmez. Tarikata girip gerçek manada tövbe edince doğrusu tövbe-i nasuh kılınca nefsi levvame makamına yükselir. O vakit haramlara karşı duyarlı olup emirleri yerine getirmeye adım atar. Geçmişte işlediği günahlara pişmanlık duyup eksiklerini gidermeye çalışır. Bunlar için devamlı gözyaşı döker. Daima mahzundur. Kılamadığı namazları, tutamadığı oruçları var ise kaza eder, her türlü hatasını telafi yoluna girer. Tarikata girmeyip de hal ve yaşayışı ile Tanrı'ın komut ve yasakları içinde olan Müslümanların da nefisleri çoğu zaman bu makamdadır. Bu tür Müslümanlar en fazla nefislerini mülhime makamına kadar çıkarabilirler. Şeyhin bağlantı nuru olmadan bir insanoğlunun nefsini mutmainne makamına kadar çıkarması imkânsızdır. Kısaca bir insan tarikata girmeden, şeyhsiz veli olması imkansız. Bunun istisnaları demin de söz ettiğim üveysilerdir ki bunlar da pek azdırlar. Yüzyılda bir ihtimal bir iki tane ya çıkar ya da çıkmaz. Bu tarz şeyleri da Hz. Hızır Aleyhisselam ya da ölmüş bir veli zatın ruhu terbiye eder. Kısaca bir insanoğlunun terbiye ve irşat olmadan Tanrı'ın veli kulu olması mümkün değildir.
Velilik yolunda en sıkıntılı adımlar ise nefsin mülhime makamında atılır. Zira bu makamda sofi şeytanlarla karşılaşır. Şeytanlar adeta onun önüne dikilirler. Onların seslerini duymaya adım atar, dokunmalarını da hisseder. Letaifleri de açılmaya başladığı için görüntülerini de görür. Şeytanlar kalp gözünde insan suretinde görünürler. Bilhassa dişi şeytanlar sofinin ayağını kaydırmaya çalışırlar. Bunların görüntüleri aynı dünyadaki en güzel bayanlar gibidir. Sofiyi zina hayata geçirmeye zorlarlar. Bu çok sıkıntılı bir imtihandır. Şundan dolayı bu dişi cinler hem akıl almaz bir güzelliktedirler hem de cinsel tacizde bulunurlar, daha doğrusu her an tecavüze yeltenirler. İşte Tanrı sofiyi nefsinin arzusuna mı uyacak yoksa benim yoluma mı devam edecek diye bu şekilde bir imtihana doğal olarak meblağ.
Medyumlar dişi şeytanları bu şekilde görmezler. Onlar şeytanların seslerini ve dokunmalarını hissederler fakat gözleri açık ya da kapalı iken şeytanları bir tek insan görünümlü duman olarak ya da belli belirsiz bir saydamlık halinde görebilirler. Medyumlar dişi şeytanları letaifleri açılmış, nurları gören mülhime sofisi şeklinde görselerdi akılları başlarından gider, o âlemden çıkamazlardı. Fakat Tanrı (c.c.) dağına nazaran kar vermektedir. Kimseyi kaldıramayacağı imtihana doğal olarak tutmamaktadır.
Mülhime yolundaki kişiler her an sapıtabilir. Şundan dolayı şeytan onlara bir çok kez hak suretinde gelir. Bilhassa cinni şeytanlarla evlenme şeklinde bir saçmalığa bulaştı mı sofi mahvolur. Biter. Manevi ilerlemesi durduğu şeklinde yavaş yavaş gerilemeye de adım atar ve ruh sağlığı da buna paralel olarak bozulur.
Yalancı mehdiler, yalancı kutuplar, yalancı veliler hep mülhime makamındaki kişilerden çıkar. Bunun en başlıca sebebi şeytanların hak suretinde yaklaşmalarıdır. Şeytanlar bu makamdaki sofilere çoğu zaman ermişlerin, peygamberlerin ruhu olarak yaklaşırlar. Sofilerin ayaklarını da çoğu zaman bu yolla kaydırırlar. Sofilerin de en büyük kusurları hallerini mürşid-i kâmillerden gizlemeleridir. Şundan dolayı şeytanlar tarafınca övülmek, yücelmek hoşlarına gider, şeytanlar ek olarak devamlı olarak şeyhlerini sofilerin gözlerinde düşürmeye çalışırlar. O vakit kolayca sofileri kucaklarına alırlar. Onları yalan dolanlarla evirip çevirmeye başlarlar. Doğal bir de şeyh gerçek şey değilse, o da mülhime makamında şeytanların oyuncağı ise, bu hadiseler daha bir süratli ve katmerli yaşanır.
Mülhime makamını geçen ve artık veli olan şahsın nefsi mutmainneye erdiğinde adeta erir ve yok olur. Kısaca bu kişinin gözünde nefsi kâfirden bile alçaktır. Onun gözünde nefsinin hiçbir kıymeti yoktur. Fakat bunu yanlış da anlamamak gerekir. Kısaca bu kişilerin cinsel istekleri kesinlikle azalmadığı şeklinde daha da bir güçlenmiştir. Tanrı (c.c.) kendisine veli seçecek zatları nefsi levvamede iken bu dünya bayanları ile mülhimede iken de dişi şeytanlarla sınav eder. Bu sınavlarda ise nefsani isteklerini kat kat da artırır. Lüzumlu koşulları da yaratır. Bilinmiş olduğu suretiyle cinsel arzu bastırma mekanizması ile gelişir ve artar. İnsanoğlu süfli yolu mu tercih edecek yoksa Tanrı'ın (c.c.) rızasına mı yönelecek diye en fazla bu mevzularda sınav edilir. Cinni dişileri ret eden bir velinin dünya hanımlarıyla zinaya yönelmemesinin sebebi, nefsindeki cinsel arzunun sönmesinden değil nefsinin mutmainne makamında kazanılmış olduğu manevi doygunlukladır.
Tanrı'ın veli kullarının tek bir amacı vardır. Tanrı'ın (c.c.) rızasını kazanmaktır. Dünya onlar için bu rızaya ermede bir tek bir vasıta olur. Tanrı (c.c.) bizleri veli kulları yapmasa da bizlere onları inkar etmeyi ya da onlara karşı gelmeyi nasip eylemesin. Bizlere sonsuz kazancı sağlayacak hayır dualarını almayı nasip eylesin. Amin.
Muhsin İyi
VELİ a. (ar. velayetten veli). Bir çocuğun davranışlarından ve durumundan görevli olan, her bakımdan onunla ilgilenen kimse: Öğretmen çocuğun velisiyle görüşmek istiyor.
—Esk.
1. Emir sahibi kimse; amir.
2. Velii katliam, işlenen bir suçun öcünü almaya hakkı olan yakın akraba. || Velii dem, kan davası gütmeye hakkı olan kimse. || Velii nasır, yardım eden, dost; Tanrı. || Veliyül-emr, emreden, amir.
—İsi. Tanrı'nın yüce adlarından (esmayı hüsna) biri.
—isi. huk. Veliyi akreb, velayet altındaki kimsenin soyca en yakın velisi. || Veliyi eb'ad, velayet altındaki kimsenin soyca en uzak velisi.
—Kur. tar Veliyün niam, şeyhülislamlar için kullanılan bir deyim.
—Med. huk. Velayet hakkına haiz olan ana ve babadan her biri.
—Tasav. Velayet (ermişlik) makamına ulaşmış sufi. (Bk. ansikl. böl)
♦ sıf. ve a. Tanrı'ya yakın olduğu kabul edilen kimse için kullanılır; aziz, ermiş.
—ANSİKL. Ed. ve Tasav. İslam tasavvufunun velilerle ilgili görüşleri, velilerin özellikleri, sınıflandırılmaları şeklinde mevzular Tir- mizi'nin (öl. 932) Hatm ül-enbiya, ilm ül evliya şeklinde kitaplarında ele alınmıştır. Menakıpname, velayetname türünden yapıtlarda da birçok velinin destansı yaşamları, kerametleri anlatılmıştır. (-» MENAKIP- NAME.) Her çağdaki velilerin belirli bir düzenlemeye bağlı olarak recebiyun, müfredun, asaip, nukaba, nüceba, abdal, efrat, evtat, imaman diye tabakalara ayrılmış olduğu, hepsinin üstünde de o devrin en büyük velisi sayılan “kutbâ€un yer almış olduğu kabul edilir. Velinin mezarı ya da makamı ziyaret yeridir. Onları ziyaretin, adak adamanın dilekleri gerçekleştireceğine inanılır. Türkler'in Anadolu ve Rumeli'de yerleştiği devrin gazi-velilerinin (Sarı Saltuk) Horasanlı Ahmet Yesevi'ye bağlı olduğu ve derhal tüm velilerin Hz. Muhammet soyundan geldiği inancı yaygındır. Bazı veliler bazı mesleklerin piri olarak tanınmıştır (deri sepicilerinin piri Ahi Evren); bazıları yapıtlar: ve sözleriyle din ve tasavvuf inançlarını yaymıştır (Hacı Bayram Veli). Imgesel veliler (Buğday Dede, Çınar Dede), hıristiyan azizlerin tarihsel anıları çevresinde oluşmuş veli tipleri (Toklu Baba: Aia Thecla) de vardır. (-> Kayn.)
—Tasav. Kuran'da veli sözcüğü 45 ayette tekil olarak Tanrı'ın insanlarla dost bulunduğunu, insanların Tanrı'tan başka dostu olmadığını; şeytan, kâfir ve diğeri kötülerin insanlarla dost olmadıklarını özetleyen ifadelerle; 42 ayette de çoğul olarak (evliya) insanoğlu arasındaki sevgi, dostluk, dayanışma şeklinde çeşitli anlamların yanında, bilhassa Yunus suresi'nin 62. ve el-Enfal suresi'nin 34. ayetinde “Allah'ın dostları" (evliyaullah, evliyauhu) biçiminde, Tanrı'a inanan ve Ö'na derin bir saygı ve bağlılık duyan gerçek dindarlar için kullanılır. Tasavvufun kurulup geliştiği dönemlerde veli sözcüğünün Kuran'daki bu son kullanımına dayanılarak Tanrı'ya yakınlaşmış, O' nun sevgisini kazanmış ve tanrısal bilgilere (marifet) ulaşmış olan manevi mertebeleri yüksek kişilere veli (çoğulu, evliya) denilmiştir. Velilerin keramet sahibi kişiler olmaları gerektiği yolundaki yaygın kanıya rağmen tasavvufun önde gelenleri keramete fazla ehemmiyet vermezler. Onlara nazaran "velayet için keramet koşul değildir". Hatta birçok meşhur sufi, keramet göstermeyi iyi karşılamamış, bunun bir mertebe düşüklüğü bulunduğunu, veli keramet sahibi ise, bunu gizlemesi icap ettiğini belirtmişlerdir.
VELİ ilg. (ar. velâkin'den fars. veli). Esk. Sadece, fakat: "Vasl-ı gül âsân velî sabrı cefâyı hâr güç" (Nevi, XVI. yy.).
—Esk.
1. Emir sahibi kimse; amir.
2. Velii katliam, işlenen bir suçun öcünü almaya hakkı olan yakın akraba. || Velii dem, kan davası gütmeye hakkı olan kimse. || Velii nasır, yardım eden, dost; Tanrı. || Veliyül-emr, emreden, amir.
—İsi. Tanrı'nın yüce adlarından (esmayı hüsna) biri.
—isi. huk. Veliyi akreb, velayet altındaki kimsenin soyca en yakın velisi. || Veliyi eb'ad, velayet altındaki kimsenin soyca en uzak velisi.
—Kur. tar Veliyün niam, şeyhülislamlar için kullanılan bir deyim.
—Med. huk. Velayet hakkına haiz olan ana ve babadan her biri.
—Tasav. Velayet (ermişlik) makamına ulaşmış sufi. (Bk. ansikl. böl)
♦ sıf. ve a. Tanrı'ya yakın olduğu kabul edilen kimse için kullanılır; aziz, ermiş.
—ANSİKL. Ed. ve Tasav. İslam tasavvufunun velilerle ilgili görüşleri, velilerin özellikleri, sınıflandırılmaları şeklinde mevzular Tir- mizi'nin (öl. 932) Hatm ül-enbiya, ilm ül evliya şeklinde kitaplarında ele alınmıştır. Menakıpname, velayetname türünden yapıtlarda da birçok velinin destansı yaşamları, kerametleri anlatılmıştır. (-» MENAKIP- NAME.) Her çağdaki velilerin belirli bir düzenlemeye bağlı olarak recebiyun, müfredun, asaip, nukaba, nüceba, abdal, efrat, evtat, imaman diye tabakalara ayrılmış olduğu, hepsinin üstünde de o devrin en büyük velisi sayılan “kutbâ€un yer almış olduğu kabul edilir. Velinin mezarı ya da makamı ziyaret yeridir. Onları ziyaretin, adak adamanın dilekleri gerçekleştireceğine inanılır. Türkler'in Anadolu ve Rumeli'de yerleştiği devrin gazi-velilerinin (Sarı Saltuk) Horasanlı Ahmet Yesevi'ye bağlı olduğu ve derhal tüm velilerin Hz. Muhammet soyundan geldiği inancı yaygındır. Bazı veliler bazı mesleklerin piri olarak tanınmıştır (deri sepicilerinin piri Ahi Evren); bazıları yapıtlar: ve sözleriyle din ve tasavvuf inançlarını yaymıştır (Hacı Bayram Veli). Imgesel veliler (Buğday Dede, Çınar Dede), hıristiyan azizlerin tarihsel anıları çevresinde oluşmuş veli tipleri (Toklu Baba: Aia Thecla) de vardır. (-> Kayn.)
—Tasav. Kuran'da veli sözcüğü 45 ayette tekil olarak Tanrı'ın insanlarla dost bulunduğunu, insanların Tanrı'tan başka dostu olmadığını; şeytan, kâfir ve diğeri kötülerin insanlarla dost olmadıklarını özetleyen ifadelerle; 42 ayette de çoğul olarak (evliya) insanoğlu arasındaki sevgi, dostluk, dayanışma şeklinde çeşitli anlamların yanında, bilhassa Yunus suresi'nin 62. ve el-Enfal suresi'nin 34. ayetinde “Allah'ın dostları" (evliyaullah, evliyauhu) biçiminde, Tanrı'a inanan ve Ö'na derin bir saygı ve bağlılık duyan gerçek dindarlar için kullanılır. Tasavvufun kurulup geliştiği dönemlerde veli sözcüğünün Kuran'daki bu son kullanımına dayanılarak Tanrı'ya yakınlaşmış, O' nun sevgisini kazanmış ve tanrısal bilgilere (marifet) ulaşmış olan manevi mertebeleri yüksek kişilere veli (çoğulu, evliya) denilmiştir. Velilerin keramet sahibi kişiler olmaları gerektiği yolundaki yaygın kanıya rağmen tasavvufun önde gelenleri keramete fazla ehemmiyet vermezler. Onlara nazaran "velayet için keramet koşul değildir". Hatta birçok meşhur sufi, keramet göstermeyi iyi karşılamamış, bunun bir mertebe düşüklüğü bulunduğunu, veli keramet sahibi ise, bunu gizlemesi icap ettiğini belirtmişlerdir.
VELİ ilg. (ar. velâkin'den fars. veli). Esk. Sadece, fakat: "Vasl-ı gül âsân velî sabrı cefâyı hâr güç" (Nevi, XVI. yy.).
Kaynak: Büyük Larousse
veli ingilizcesi
1. guardian (of a child).
2. man close to God, holy man, wali, saint.
1. guardian (of a child).
2. man close to God, holy man, wali, saint.
Orhan Veli'nin şiirlerindeki zihniyet, dil, yapı, tema, anane özellikleri nedir?
Anadolu'nun Türkleşmesinde Hacı Bektaş-ı Veli'nin görevi nedir?
Veli Kavlak
YORUMLAR