Yabancı ödat 1 . Başka bir milletten olan, başka bir milletle ilgili olan (kimse), bigâne, ecnebi: "Bu toprak bizimdir, içind...
Yabancı
ödat
1 . Başka bir milletten olan, başka bir milletle ilgili olan (kimse), bigâne, ecnebi:
2 . Başka bir milletle ilgili olan:
3 . Aileden, çevreden olmayan (kimse ya da şey), özge:
4 . Tanınmayan, bilinmeyen, yad:
5 . Aynı türden, aynı çeşitten olmayan:
6 . Bir mevzuda bilgisi, deneyimi olmayan:
7 . Belirgin bir yere ya da hiç kimseye özgü olmayan:
ödat
1 . Başka bir milletten olan, başka bir milletle ilgili olan (kimse), bigâne, ecnebi:
"Bu toprak bizimdir, içinde yabancının işi yok."- R. E. ünaydın.
2 . Başka bir milletle ilgili olan:
"Yabancı kültürler."- .
3 . Aileden, çevreden olmayan (kimse ya da şey), özge:
"Ben, yabancı bir adam, neme lazım, asla sesimi çıkarmadım."- M. Ş. Esendal.
4 . Tanınmayan, bilinmeyen, yad:
"Yabancı satın alan giremezdi kapısından. Gelenler hep edebiyat adamlarıydı."- Y. Z. Ortaç.
5 . Aynı türden, aynı çeşitten olmayan:
"Yağın içinde yabancı maddeler var."- .
6 . Bir mevzuda bilgisi, deneyimi olmayan:
"Bu uygulamanın yabancısıyım."- .
7 . Belirgin bir yere ya da hiç kimseye özgü olmayan:
"Yabancı otomobiller buraya park edemez."- .
Atasözü, deyim ve birleşik fiiller
- yabancı gelmek
- yabancı benzer biçimde durmak
- yabancı saymak (ya da tutmak)
- yabancısı olmamak
Birleşik Sözler
- yabancı çıta
- yabancı dil
- yabancı saha
Dilimize karışan yabancı sözcükler nedir?
Yabancı ülkelerin IP aralıkları nedir?
Yabancı müzik nedir?
YABANCI sıf. ve a.
1. Başka bir ülkeden, başka bir ulustan olan, bulunmuş olduğu ülkenin vatandaşı olmayan kimse için kullanılır; ecnebi: Yabancı turistler. Babası Türk, anası yabancı. Bu mevsimde İstanbul'a çok yabancı gelir. (Bk. ansikl. böl. Millet- larar. huk.)
2. Bir topluluğun, bir ortamın, bir örgütün üyesi olmayan ya da sayılmayan kimse için kullanılır: Yabancılar bu kısma giremez. Yirmi senedir bu köyde yaşamasına rağmen kendini yabancı hissediyor, köylüler de onu yabancı sayıyorlardı.
3. Bir şeyin yabancısı, belirgin bir eyleme katılmayan, onun haricinde kalan, bir mevzuda bilgisi, deneyimi olmayan kimse için kullanılır: O bu probleminin yabancısıdır. Ben bu mevzuya yabancıyım.
4. Yabancı gelmek, gelmemek, tanımak, tanımamak: üçüncüsünün yüzü bana asla yabancı gelmiyor. || Yabana benzer biçimde durmak, bir işe karışmamak, ilgi göstermemek, çekingen hareket etmek. || Yabancı saymak, yabancı tutmak, kendilerinden birisi benzer biçimde görmemek, yabancı olarak benimsemek. || Yabancısı olmak, bir yeri tanımamak, bilmemek: Yabancısı olduğum bu kentte tüm gün dolaşıp durdum.
♦ sıf.
1. içinde yaşanılmayan bir yer ve başka bir ulusa ait olan bir şey için kullanılır: Yabancı ülke. Yabancı bir şehir. Yabancı dil.
2. Bir şeyin öz yapısına ait olmayan bir dış unsur için kullanılır: Şekeri yabancı maddelerden arıtmak. Suyun içinde bazı yabancı maddeler var
3. Bir topluluğa, onun üyesine ait olmayan şey için kullanılır: Yabancı otolar buraya park edemez.
4. Bir şeye yabancı, bir duyguya kapalı, ondan yoksun olan, bir şeyle ilgilenmeyen kimse için kullanılır: Merhamet duygusuna yabancı. Sanata yabancı.
5. Bir hiç kimseye yabancı, o kimseyi yakından ilgilendirmeyen, onun haricinde kalan, onun duyarsız, ilgisiz olduğu bir şey için kullanılır: İnsana özgü hiçbir şey bana yabancı değildir.
—Huk. Yabancı mahkeme ve yargıcı kararlarının tenfizi — TENFİZ.
—Kim. müh. ve Mad. oc. Yabancı madde, bir ayırma işlemi esnasında ayrılmak istenen maddelerin ayırtedici özelliklerini taşımadığından, başka bir kesimde biriken taneler
—Müz. Yabancı ses, bir makamın dizisinde bulunmayan ses. (Kürdilihicazkârda segâh perdesi, hicazda çargâh perdesi kullanmak benzer biçimde. Bir geçki bulunduğunu gösterir.)
—Patol. Organizmanın bölgeleri ya da dokuları ile bir benzerliği yokmuş benzer biçimde görünen oluşuma denir.
—Ziraat. Yabancı ot, ziraat bitkilerinin içinde kendiliğinden biten ve onların gereğince büyüyüp gelişmesine zarar veren her türlü ot. || Yabancı ot bilimi, tarıma zararı olan otları ve bunların tarımsal üretim üstündeki zararlarını azaltma çarelerini araştıran bilimsel disiplin.
—Yerbil. Yabancı blok, tümüyle yabancısı olduğu bir bölümde toprak yüzeyine yerleşmiş kayaç. (Çok büyük kütlelere erişe- bilen bu şekilde bloklar bugün kaybolmuş buzullar tarafınca ilk bulundukları yerlerden koparılmış ve taşınmışlardır; bu tür şeyler, en küçük öğeleri akarsu aşınımıyla kaldırılmış olan buzultaşların parçalarıdır: güzel bir yabancı buzul örneği Lyon'da Croix-Rous- se tepesinde bulunan ve Dördüncü Süre buzullarının Alpler'den taşımış olduğu "Gros Caillou"dur.)
—-Zool. ve Bot. Göz önüne alınan bölümde yeni ortaya çıkmış hayvan ya da nebat türü için kullanılır. (Karşt. YERLİ.)
—ANSİKL. Çevrebil. Yabancı ot ilaçlan. Ziraat koruma ilaçlarının yarıdan çoğunu oluşturan yabancı ot ilaçları, genel olarak hayvanlar için daha az zehirlidir. Bununla beraber, omurgalılar içinde en hassas olanlar balıklardır; sirke sinekleri benzer biçimde bir takım böcekler de duyarlıdırlar. Çalı yok edici olarak kullanılan (Vietnam savaşı esnasında yaprak dökücü olarak çok kullanıldı) 2,4,5 T memeliler için de çok tehlikelidir. Bu yabancı ot ilacı insan için terato- jen etkilere haiz olabilir ve bir takım bakteri soyları için mutajendir.
—Uluslarar. huk. Yabancıların hukuksal durumları internasyonal hukuk kurallarıyla ülkelerin iç hukuk kuralları tarafınca belirlenir. Türk hukukunda yabancılara ilişkin hukuksal düzenlemeler türlü yasalarda yer alır: Anayasa, Yabancıların Türkiye'de ikamet ve seyahatleri hakkında k., Geçişlik k, Petrol k., Turizmi teşvik k., Yabancı sermayeyi teşvik k., Bankalar k†Tapu k. vb. Yabancıların temel hak ve özgürlükleri, internasyonal hukuk kurallarına uygun olarak, yasayla sınırlanabilir (Anayasa md. 16). Yabancıların Türkiye'ye girişleri Geçişlik k. ile düzenlenmiştir. Kaide olarak, Türkiye'ye girişte yabancılardan geçişlik ya da onun yerine geçen bir belge aranır. Bir aydan fazla Türkiye'de duracak olan yabancılar bu süre dolmadan ilkin yetkili makamlardan "ikamet tezkeresi†alabilmek zorundadırlar. Yabancıların Türkiye' de emekleri ve mülk edinmeleri mevzusunda da kimi sınırlamalar vardır.
Yabancı (TEtranger), Albert Camus'nün romanı (1942). 1940'ta biten bu yapıt, o günden bu yana “saçmanın romanı'' olarak kabul edildi. Camus bu kavrama aynı yıl piyasaya sürülen Sisyphos efsanesi'nde (le Mythe de Sisyphe) açıklık kazandırmıştı. Annesine, toplumsal hedefinize, yuvanın "gereksinimlerâ€ine yabancı olan Meur- sault kendi yaşamında yalnızca bir seyircidir. Bir Arap'ı öldürürken dahi kendi işlediği adam öldürmeye seyirci kalır. Kitabın ikinci kısmına savcı, cinayetin garipliğini bu kuralsız insanoğlunun garipliğiyle açıklar Bu şekilde, sanığa, kuşkusuz kendisinin bir kez daha tümüyle yabancı kalmış olduğu amansız bir mantık atfedilir. Kendisini bekleyen sona başkaldırdığı son bölümde ise tüm romana egemen olan cehennem havası yok olmaz, aksine bir türlü gerçekleşmeyen patlamadan dolayı daha da yoğunlaşır. Yabancı diller mektebi, liselere yabancı dil öğretmeni yetiştirmek amacıyla 1938-1939 ders senesinde İstanbul'da açılan okul.
Yabancı diller yüksekokulu, Hacet tepe üniversitesinde yabancı dil hazırlık programı tatbik eden yüksekokul (1968). ilk yıllarda yalnızca Tip fakültesi öğrencilerine yönelikken, bir süre sonra üniversitenin tüm öğrencileri bu uygulamanın kapsamı içine alındı ve bu vaziyet 1982-1983 öğretim yılına kadar sürdü. 1982-1983 öğretim yılından bu yana yüksekokul Tip fakültesi, Mühendislik fakültesi (hazırlık programına 1984-1985 öğretim senesinde başlandı), Edebiyat fakültesi'nin Alman dili ve edebiyatı, Amerikan dili ve edebiyatı, Fransız dili ve edebiyatı, İngiliz dili ve edebiyatı, Dilbilim anabilim dalları, Eğitim fakültesi'nin yabancı dilde eğitim icra eden kısımları ve Yabancı diller yüksekokulu' nun Çevirmen-tercümanlık kısımı'nde yabancı dil hazırlık programı uygulamaktadır. Yabancı lejyonu, genellikle yabancı gönüllü askerlerden oluşan transız askeri birliği. 1831 'de Cezayir'de Louis Philippe tarafınca kuruldu, o zamandan başlayarak Fransa'nın iştirak ettiği tüm cenk alanlarında ün saldı.
1. Başka bir ülkeden, başka bir ulustan olan, bulunmuş olduğu ülkenin vatandaşı olmayan kimse için kullanılır; ecnebi: Yabancı turistler. Babası Türk, anası yabancı. Bu mevsimde İstanbul'a çok yabancı gelir. (Bk. ansikl. böl. Millet- larar. huk.)
2. Bir topluluğun, bir ortamın, bir örgütün üyesi olmayan ya da sayılmayan kimse için kullanılır: Yabancılar bu kısma giremez. Yirmi senedir bu köyde yaşamasına rağmen kendini yabancı hissediyor, köylüler de onu yabancı sayıyorlardı.
3. Bir şeyin yabancısı, belirgin bir eyleme katılmayan, onun haricinde kalan, bir mevzuda bilgisi, deneyimi olmayan kimse için kullanılır: O bu probleminin yabancısıdır. Ben bu mevzuya yabancıyım.
4. Yabancı gelmek, gelmemek, tanımak, tanımamak: üçüncüsünün yüzü bana asla yabancı gelmiyor. || Yabana benzer biçimde durmak, bir işe karışmamak, ilgi göstermemek, çekingen hareket etmek. || Yabancı saymak, yabancı tutmak, kendilerinden birisi benzer biçimde görmemek, yabancı olarak benimsemek. || Yabancısı olmak, bir yeri tanımamak, bilmemek: Yabancısı olduğum bu kentte tüm gün dolaşıp durdum.
♦ sıf.
1. içinde yaşanılmayan bir yer ve başka bir ulusa ait olan bir şey için kullanılır: Yabancı ülke. Yabancı bir şehir. Yabancı dil.
2. Bir şeyin öz yapısına ait olmayan bir dış unsur için kullanılır: Şekeri yabancı maddelerden arıtmak. Suyun içinde bazı yabancı maddeler var
3. Bir topluluğa, onun üyesine ait olmayan şey için kullanılır: Yabancı otolar buraya park edemez.
4. Bir şeye yabancı, bir duyguya kapalı, ondan yoksun olan, bir şeyle ilgilenmeyen kimse için kullanılır: Merhamet duygusuna yabancı. Sanata yabancı.
5. Bir hiç kimseye yabancı, o kimseyi yakından ilgilendirmeyen, onun haricinde kalan, onun duyarsız, ilgisiz olduğu bir şey için kullanılır: İnsana özgü hiçbir şey bana yabancı değildir.
—Huk. Yabancı mahkeme ve yargıcı kararlarının tenfizi — TENFİZ.
—Kim. müh. ve Mad. oc. Yabancı madde, bir ayırma işlemi esnasında ayrılmak istenen maddelerin ayırtedici özelliklerini taşımadığından, başka bir kesimde biriken taneler
—Müz. Yabancı ses, bir makamın dizisinde bulunmayan ses. (Kürdilihicazkârda segâh perdesi, hicazda çargâh perdesi kullanmak benzer biçimde. Bir geçki bulunduğunu gösterir.)
—Patol. Organizmanın bölgeleri ya da dokuları ile bir benzerliği yokmuş benzer biçimde görünen oluşuma denir.
—Ziraat. Yabancı ot, ziraat bitkilerinin içinde kendiliğinden biten ve onların gereğince büyüyüp gelişmesine zarar veren her türlü ot. || Yabancı ot bilimi, tarıma zararı olan otları ve bunların tarımsal üretim üstündeki zararlarını azaltma çarelerini araştıran bilimsel disiplin.
—Yerbil. Yabancı blok, tümüyle yabancısı olduğu bir bölümde toprak yüzeyine yerleşmiş kayaç. (Çok büyük kütlelere erişe- bilen bu şekilde bloklar bugün kaybolmuş buzullar tarafınca ilk bulundukları yerlerden koparılmış ve taşınmışlardır; bu tür şeyler, en küçük öğeleri akarsu aşınımıyla kaldırılmış olan buzultaşların parçalarıdır: güzel bir yabancı buzul örneği Lyon'da Croix-Rous- se tepesinde bulunan ve Dördüncü Süre buzullarının Alpler'den taşımış olduğu "Gros Caillou"dur.)
—-Zool. ve Bot. Göz önüne alınan bölümde yeni ortaya çıkmış hayvan ya da nebat türü için kullanılır. (Karşt. YERLİ.)
—ANSİKL. Çevrebil. Yabancı ot ilaçlan. Ziraat koruma ilaçlarının yarıdan çoğunu oluşturan yabancı ot ilaçları, genel olarak hayvanlar için daha az zehirlidir. Bununla beraber, omurgalılar içinde en hassas olanlar balıklardır; sirke sinekleri benzer biçimde bir takım böcekler de duyarlıdırlar. Çalı yok edici olarak kullanılan (Vietnam savaşı esnasında yaprak dökücü olarak çok kullanıldı) 2,4,5 T memeliler için de çok tehlikelidir. Bu yabancı ot ilacı insan için terato- jen etkilere haiz olabilir ve bir takım bakteri soyları için mutajendir.
—Uluslarar. huk. Yabancıların hukuksal durumları internasyonal hukuk kurallarıyla ülkelerin iç hukuk kuralları tarafınca belirlenir. Türk hukukunda yabancılara ilişkin hukuksal düzenlemeler türlü yasalarda yer alır: Anayasa, Yabancıların Türkiye'de ikamet ve seyahatleri hakkında k., Geçişlik k, Petrol k., Turizmi teşvik k., Yabancı sermayeyi teşvik k., Bankalar k†Tapu k. vb. Yabancıların temel hak ve özgürlükleri, internasyonal hukuk kurallarına uygun olarak, yasayla sınırlanabilir (Anayasa md. 16). Yabancıların Türkiye'ye girişleri Geçişlik k. ile düzenlenmiştir. Kaide olarak, Türkiye'ye girişte yabancılardan geçişlik ya da onun yerine geçen bir belge aranır. Bir aydan fazla Türkiye'de duracak olan yabancılar bu süre dolmadan ilkin yetkili makamlardan "ikamet tezkeresi†alabilmek zorundadırlar. Yabancıların Türkiye' de emekleri ve mülk edinmeleri mevzusunda da kimi sınırlamalar vardır.
Yabancı (TEtranger), Albert Camus'nün romanı (1942). 1940'ta biten bu yapıt, o günden bu yana “saçmanın romanı'' olarak kabul edildi. Camus bu kavrama aynı yıl piyasaya sürülen Sisyphos efsanesi'nde (le Mythe de Sisyphe) açıklık kazandırmıştı. Annesine, toplumsal hedefinize, yuvanın "gereksinimlerâ€ine yabancı olan Meur- sault kendi yaşamında yalnızca bir seyircidir. Bir Arap'ı öldürürken dahi kendi işlediği adam öldürmeye seyirci kalır. Kitabın ikinci kısmına savcı, cinayetin garipliğini bu kuralsız insanoğlunun garipliğiyle açıklar Bu şekilde, sanığa, kuşkusuz kendisinin bir kez daha tümüyle yabancı kalmış olduğu amansız bir mantık atfedilir. Kendisini bekleyen sona başkaldırdığı son bölümde ise tüm romana egemen olan cehennem havası yok olmaz, aksine bir türlü gerçekleşmeyen patlamadan dolayı daha da yoğunlaşır. Yabancı diller mektebi, liselere yabancı dil öğretmeni yetiştirmek amacıyla 1938-1939 ders senesinde İstanbul'da açılan okul.
Yabancı diller yüksekokulu, Hacet tepe üniversitesinde yabancı dil hazırlık programı tatbik eden yüksekokul (1968). ilk yıllarda yalnızca Tip fakültesi öğrencilerine yönelikken, bir süre sonra üniversitenin tüm öğrencileri bu uygulamanın kapsamı içine alındı ve bu vaziyet 1982-1983 öğretim yılına kadar sürdü. 1982-1983 öğretim yılından bu yana yüksekokul Tip fakültesi, Mühendislik fakültesi (hazırlık programına 1984-1985 öğretim senesinde başlandı), Edebiyat fakültesi'nin Alman dili ve edebiyatı, Amerikan dili ve edebiyatı, Fransız dili ve edebiyatı, İngiliz dili ve edebiyatı, Dilbilim anabilim dalları, Eğitim fakültesi'nin yabancı dilde eğitim icra eden kısımları ve Yabancı diller yüksekokulu' nun Çevirmen-tercümanlık kısımı'nde yabancı dil hazırlık programı uygulamaktadır. Yabancı lejyonu, genellikle yabancı gönüllü askerlerden oluşan transız askeri birliği. 1831 'de Cezayir'de Louis Philippe tarafınca kuruldu, o zamandan başlayarak Fransa'nın iştirak ettiği tüm cenk alanlarında ün saldı.
Kaynak: Büyük Larousse
YABANCILAMAK g. f.
1. Bir kimseyi yabancılamak, onu yabancı saymak.
2. Bir yeri, bir şeyi yabancılamak, orayı, o şeyi yadırgamak.
1. Bir kimseyi yabancılamak, onu yabancı saymak.
2. Bir yeri, bir şeyi yabancılamak, orayı, o şeyi yadırgamak.
Kaynak: Büyük Larousse
YABANCILAŞMA a. Yabancılaşmak eylemi.
—Fels. Hegel'de, bir varlığın ya da bir gerçekliğin, tabii ve insani bir ortama kendiliğinden ulaşmasını elde eden hareket; tinle karşılaştırıldığında yabancılık (Fremd- heit) uyandıran sözkonusu ortam, varlığın, kendine ait bu ifadeden hareketle tekrardan kendine dönmesine izin vermez. (Bk. an- sikl. böl.) || Marx'da, emekçinin, kendisine ait olmayan kurumlarda yarattığı ve içinde kendi katkısını görme olanağı bulamadığı kendi emeği karşısındaki durumundan doğan yabancılığın (Entfrem- dung) ya da yoksunluğun (Entâusserung) ayırtedici özelliği. (Bk. ansı'kl. böl.)
—ANSİkl. Fels. *Hegel'de yabancılaşma (Fremdheit), tinin şeylerde ya da amacından sapmış bir dilde özgürlüğünü yitirmesi anlamında bir kendinden uzaklaşmadır. Sözgelimi, XVIII. yy. Fransa'sının parlak ve içi boş kibarlar âlemi için vaziyet buydu: "Bu gerçek küttür dünyasının ruhu, somut gerçekliğin ve düşüncenin mutlak ve evrensel olarak bozulması ve yabancılaşmasından, şu demek oluyor ki salt kültüre dönüşmesinden başka bir şey değildir. Bu bütün ülkelerce karşılaşılan şey, gücün ve zenginliğin somut özlerinin de, bunların belirgin kavramları olan iyi ve kötünün ya da iyinin ve kötünün bilincinin de, asil şuur ile aşağılık bilincin de gerçeklikten yoksun oluşudur; bilincin tüm bu uğrakları aslen birbiri içine geçerek özelliklerini yitirirler ve her birisi kendinin karşıtı durumuna gelir". [Tinin görüngCıbilimi (Phânomenologie des Geistes], Tin.)
*Marx'a nazaran "işbölümü, emeğin toplumsal hususi durumunun yabancılaşma etrafında tutumsal ifadesidir†(1844 Elyazmaları [Ökomonisch-philosophische Manuşkrip- te]); yabancılaşma köleliği yaratır: "insanoğlunun kendi uğraşı ona yabancı bir güce dönüşür; insan ona egemen olacağına onu karşısına alır ve onun kölesi olurâ€. (Marx ve Engels, Alman ideolojisi [Die deutsche ideologie].) Louis Althusser'e nazaran yabancılaşma kuramı marxçılığın yalnızca ilk aşamasını meydana getirir ve ne Kapital'de, ne de Marx'ın daha sonraki yapıtlarında bu kurama rastlanmaz. Althusser bir süre sonra bu savını şu yorumla destekler: "yabancılaşma, ittisadi nesnellik biçimlerinin tam bir eleştirisi sayılamaz†[Lire "le Capital" [“Kapitalâ€i okumak]). Bununla beraber yabancılaşma teriminin marxçı toplumbilim içinde çok verimli bir akım yarattığı da yadsınamaz.
—Topbil. Marxçı toplumbilimcilere nazaran, yabancılaşmış üretici, ürünün egemenliği altına girerek, neredeyse bu ürünle kaynaşan kendi öz kimliğinin bir kısmını yitirir. Sömürü ilişkilerinin sona ermesi, üreticiyi kendi kendisiyle barıştırarak kurtaracak mıdır? Bununla beraber; daha da ileri gitmek gerektiği söylenebilir; tutumsal koşullardan bağımsız olarak emeğin kendi içinde ne olduğu de emekçiyi yabancılaştırabilir ve onun düşünsel olanaklarını, güncel durumunu aşamayacağına inandıracak kadar kısırlaştırabilir. Yapmış olduğu iş emekçiye ne kadar anlam ifade etmeyen gelirse, ödül sistemi dış etkenlere ve üretici etkinliğe ne kadar çok bağlanırsa, tanzim etme kendi öz amaçlarına erişmek için bireye ne kadar az yasal olanak bırakırsa, yabancılaşma da o denli büyük olacaktır. Yabancılaşma bir güçsüzlük duygusu, kendine güvenin bir yitirilmesi ve tanzim etme tarafınca meydana getirilen değerleri bir sindirme yeteneksizliği şeklinde ortaya çıkar.
—Fels. Hegel'de, bir varlığın ya da bir gerçekliğin, tabii ve insani bir ortama kendiliğinden ulaşmasını elde eden hareket; tinle karşılaştırıldığında yabancılık (Fremd- heit) uyandıran sözkonusu ortam, varlığın, kendine ait bu ifadeden hareketle tekrardan kendine dönmesine izin vermez. (Bk. an- sikl. böl.) || Marx'da, emekçinin, kendisine ait olmayan kurumlarda yarattığı ve içinde kendi katkısını görme olanağı bulamadığı kendi emeği karşısındaki durumundan doğan yabancılığın (Entfrem- dung) ya da yoksunluğun (Entâusserung) ayırtedici özelliği. (Bk. ansı'kl. böl.)
—ANSİkl. Fels. *Hegel'de yabancılaşma (Fremdheit), tinin şeylerde ya da amacından sapmış bir dilde özgürlüğünü yitirmesi anlamında bir kendinden uzaklaşmadır. Sözgelimi, XVIII. yy. Fransa'sının parlak ve içi boş kibarlar âlemi için vaziyet buydu: "Bu gerçek küttür dünyasının ruhu, somut gerçekliğin ve düşüncenin mutlak ve evrensel olarak bozulması ve yabancılaşmasından, şu demek oluyor ki salt kültüre dönüşmesinden başka bir şey değildir. Bu bütün ülkelerce karşılaşılan şey, gücün ve zenginliğin somut özlerinin de, bunların belirgin kavramları olan iyi ve kötünün ya da iyinin ve kötünün bilincinin de, asil şuur ile aşağılık bilincin de gerçeklikten yoksun oluşudur; bilincin tüm bu uğrakları aslen birbiri içine geçerek özelliklerini yitirirler ve her birisi kendinin karşıtı durumuna gelir". [Tinin görüngCıbilimi (Phânomenologie des Geistes], Tin.)
*Marx'a nazaran "işbölümü, emeğin toplumsal hususi durumunun yabancılaşma etrafında tutumsal ifadesidir†(1844 Elyazmaları [Ökomonisch-philosophische Manuşkrip- te]); yabancılaşma köleliği yaratır: "insanoğlunun kendi uğraşı ona yabancı bir güce dönüşür; insan ona egemen olacağına onu karşısına alır ve onun kölesi olurâ€. (Marx ve Engels, Alman ideolojisi [Die deutsche ideologie].) Louis Althusser'e nazaran yabancılaşma kuramı marxçılığın yalnızca ilk aşamasını meydana getirir ve ne Kapital'de, ne de Marx'ın daha sonraki yapıtlarında bu kurama rastlanmaz. Althusser bir süre sonra bu savını şu yorumla destekler: "yabancılaşma, ittisadi nesnellik biçimlerinin tam bir eleştirisi sayılamaz†[Lire "le Capital" [“Kapitalâ€i okumak]). Bununla beraber yabancılaşma teriminin marxçı toplumbilim içinde çok verimli bir akım yarattığı da yadsınamaz.
—Topbil. Marxçı toplumbilimcilere nazaran, yabancılaşmış üretici, ürünün egemenliği altına girerek, neredeyse bu ürünle kaynaşan kendi öz kimliğinin bir kısmını yitirir. Sömürü ilişkilerinin sona ermesi, üreticiyi kendi kendisiyle barıştırarak kurtaracak mıdır? Bununla beraber; daha da ileri gitmek gerektiği söylenebilir; tutumsal koşullardan bağımsız olarak emeğin kendi içinde ne olduğu de emekçiyi yabancılaştırabilir ve onun düşünsel olanaklarını, güncel durumunu aşamayacağına inandıracak kadar kısırlaştırabilir. Yapmış olduğu iş emekçiye ne kadar anlam ifade etmeyen gelirse, ödül sistemi dış etkenlere ve üretici etkinliğe ne kadar çok bağlanırsa, tanzim etme kendi öz amaçlarına erişmek için bireye ne kadar az yasal olanak bırakırsa, yabancılaşma da o denli büyük olacaktır. Yabancılaşma bir güçsüzlük duygusu, kendine güvenin bir yitirilmesi ve tanzim etme tarafınca meydana getirilen değerleri bir sindirme yeteneksizliği şeklinde ortaya çıkar.
Kaynak: Büyük Larousse
YABANCILAŞMAK gçz. f. Bir kimseden, bir şeyden uzaklaşmak, kopmak: Bu yaşam biçimiyle arkadaşlarına yabancılaştı. içinde bulunmuş olduğu toplumun değerlerine yabancılaşmak.
♦ yabancılaştırmak ettirg. f. Bir kimseyi yabancılaştırmak, ona baskı yaparak özgür iradeden yoksun bırakmak; onu bir şeyden, bir kimseden uzaklaştırmak, koparmak: insanı kendine yabancılaştıran sanayi toplumu. Almış olduğu eğitim onu içinde yaşamış olduğu topluma yabancılaştırdı.
♦ yabancılaştırmak ettirg. f. Bir kimseyi yabancılaştırmak, ona baskı yaparak özgür iradeden yoksun bırakmak; onu bir şeyden, bir kimseden uzaklaştırmak, koparmak: insanı kendine yabancılaştıran sanayi toplumu. Almış olduğu eğitim onu içinde yaşamış olduğu topluma yabancılaştırdı.
Kaynak: Büyük Larousse
YABANCILIK a.
1. Yabancı olma şartları.
2. Yabancılık çekmek, bir işte ya da çevrede yabancı olmanın doğurduğu güçlükler içine düşmek. || Yabancılık duymak, bir yere ya da hiç kimseye alışıp ısınamamak.
1. Yabancı olma şartları.
2. Yabancılık çekmek, bir işte ya da çevrede yabancı olmanın doğurduğu güçlükler içine düşmek. || Yabancılık duymak, bir yere ya da hiç kimseye alışıp ısınamamak.
Kaynak: Büyük Larousse
yabancı ingilizcesi
- strange, exotic; foreign, alien; stranger; foreigner ecnebi
yabancılaşma
isim
1 . Yabancılaşmak işi.
2 . sosyoloji Belirgin tarihî şartlarda insan ve cemiyet faaliyetleri ürünlerinin, bu etkinliklerden bağımsız ve bunlara egemen olan unsurların değişik şekilde kavranması.
isim
1 . Yabancılaşmak işi.
2 . sosyoloji Belirgin tarihî şartlarda insan ve cemiyet faaliyetleri ürünlerinin, bu etkinliklerden bağımsız ve bunlara egemen olan unsurların değişik şekilde kavranması.
yabancılaşma ingilizcesi
- estrangement, alienation
yabancılaşmak
(nesne almayan eylem)
1 . Tanımaz, bilmez hâle gelmek, yabancı olmak, bigâne düşmek.
2 . Alışamamak, yadırgamak, yabancılık çekmek:
"Ses Sevim'in sesi, fakat kalınlaşmış, tıkanmış, yabancılaşmış bir ses."- R. N. Güntekin.
(nesne almayan eylem)
1 . Tanımaz, bilmez hâle gelmek, yabancı olmak, bigâne düşmek.
2 . Alışamamak, yadırgamak, yabancılık çekmek:
"Ses Sevim'in sesi, fakat kalınlaşmış, tıkanmış, yabancılaşmış bir ses."- R. N. Güntekin.
Dilimize karışan yabancı sözcükler nedir?
Yabancı ülkelerin IP aralıkları nedir?
Yabancı müzik nedir?
YORUMLAR