YALDIZLAMAK g. f. 1. Bir şeyi yaldızlamak, bir yüzeyi ince bir kat yaldızla kaplamak ya da ona yaldız görünümü kazandırmak. 2. Bir ...
YALDIZLAMAK g. f.
1. Bir şeyi yaldızlamak, bir yüzeyi ince bir kat yaldızla kaplamak ya da ona yaldız görünümü kazandırmak.
2. Bir şeyi (soyut) yaldızlamak, onun değersizliğini, fena tarafını örtmek, onu hoş bir halde göstermek.
3. (Boynuzlarını) yaldızlamak, kocasını bir başka erkekle aldatmak.
—Ciltç. Ciltlenmiş bir kitabın kapağı ya da ağızları üstüne altın varak yapıştırmak.
♦ yaldızlanmak edilg. f. üstü yaldızla kaplanmak, yaldızla süslenmek.
♦ yaldızlatmak ettirg. f. Bir şeyi yaldızlatmak, yaldızlamak eylemini yaptırmak.
1. Bir şeyi yaldızlamak, bir yüzeyi ince bir kat yaldızla kaplamak ya da ona yaldız görünümü kazandırmak.
2. Bir şeyi (soyut) yaldızlamak, onun değersizliğini, fena tarafını örtmek, onu hoş bir halde göstermek.
3. (Boynuzlarını) yaldızlamak, kocasını bir başka erkekle aldatmak.
—Ciltç. Ciltlenmiş bir kitabın kapağı ya da ağızları üstüne altın varak yapıştırmak.
♦ yaldızlanmak edilg. f. üstü yaldızla kaplanmak, yaldızla süslenmek.
♦ yaldızlatmak ettirg. f. Bir şeyi yaldızlatmak, yaldızlamak eylemini yaptırmak.
Kaynak: Büyük Larousse
yaldızlamak
(-i durum ekiyle kullanılan eylem)
1 . Bir eşyayı yaldızla kaplamak, yaldız sürerek süslemek.
2 . mecaz Parlatmak:
"Hafifçe saydam bir sis fundalıkları dolanıyor; güneşin damlaları yaprakları yaldızlıyordu."- Ö. Seyfettin.
3 . mecaz Heybetli süslerle değersizliğini ya da kötülüğünü gizlemek.
4 . bakınız boynuz takmak.
(-i durum ekiyle kullanılan eylem)
1 . Bir eşyayı yaldızla kaplamak, yaldız sürerek süslemek.
2 . mecaz Parlatmak:
"Hafifçe saydam bir sis fundalıkları dolanıyor; güneşin damlaları yaprakları yaldızlıyordu."- Ö. Seyfettin.
3 . mecaz Heybetli süslerle değersizliğini ya da kötülüğünü gizlemek.
4 . bakınız boynuz takmak.
yaldızlamak ingilizcesi
- to gild
YORUMLAR